Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2022/5887 Esas 2022/8005 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
9. Hukuk Dairesi
Esas No: 2022/5887
Karar No: 2022/8005
Karar Tarihi: 16.06.2022

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2022/5887 Esas 2022/8005 Karar Sayılı İlamı

9. Hukuk Dairesi         2022/5887 E.  ,  2022/8005 K.

    "İçtihat Metni"



    BÖLGE ADLİYE
    MAHKEMESİ : ... 12. Hukuk Dairesi

    DAVA TÜRÜ : ALACAK

    İLK DERECE
    MAHKEMESİ : KDZ.Ereğli 1. İş Mahkemesi

    Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

    Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

    Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

    I. DAVA
    Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 01.07.1992-25.06.2003 döneminde taşeron işçisi olarak 25.06.2003-19.04.2021 döneminde ise kadrolu işçi olarak çalıştığını, davalının kadrolu işçi statüsünde çalıştığı döneme ilişkin alacaklarının ödendiğini, ancak müvekiline yapılan ödemelerin eksik olduğunu, kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin ücreti alacağının hesaplanmasında müvekkilinin taşeron işçisi olarak çalıştığı dönemin de dikkate alınması gerektiğini belirterek kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin ücreti alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

    II. CEVAP
    Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının müvekkili bünyesinde çalışmaya başlamadan önce taşeron firmadan istifa ederek ayrıldığını, istifa nedeniyle davacının taşeron firmada dahi doğmamış bir hakkı müvekili Şirketten bunca yıl sonra talep edemeyeceğini, davacının taleplerinin zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddini istemiştir.


    III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
    İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile, davacının son alt işveren ... adlı işyerinden ayrıldıktan bir gün sonra 25.06.2003 tarihinde davalı asıl işverenin işçisi olarak çalışmaya devam ettiği, davacının asıl işveren işçisi olarak çalışmaya başlamasıyla davacının istifa dilekçesi ile işinden değil işvereninden ayrıldığının kabulü gerektiği, davacının taraf beyanlarında geçen istifasını verirken maddi anlamda olmasa bile manevi olarak zorlandığı için istifa dilekçesinin gerçek istifa iradesini yansıtmadığı, davacının istifa ile işinden ayrılmayıp aynı işi bu kez asıl işveren işçisi olarak yapmaya devam ettiği, bu durum son alt işverenle asıl işveren ve işçi arasında iş sözleşmesinin devrine dair anlaşma sayılarak davacı tarafından verildiği beyan edilen istifa dilekçesinin geçerli sayılmadığı, yıllık izin alacağının fesihle muaccel hâle geleceği, işyeri devri hâlinde ortada fesih olmayacağından yıllık izin alacağı da talep edilemeyeceği, davacının yıllık izin ücreti alacağının iş sözleşmesinin feshinde 4857 sayılı İş Kanunu'nda (4857 sayılı Kanun) lehe hükümler içeren toplu iş sözleşmesi ve Aylık Ücretli Personel Yönetmeliği çerçevesinde oluşan işveren uygulamasına göre hesaplanması gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

    IV. İSTİNAF
    A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
    İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

    B. İstinaf Sebepleri
    Davalı vekili istinaf başvurusunda; davacının, alt işveren firmalarda geçen tüm çalışma süresi kıdem süresine eklenerek ve kıdemi birleştirilerek önceki döneme ilişkin kıdem tazminatından müvekkili işverenin sorumlu tutulmasının hatalı olduğunu, davacının alt işveren firma yanında çalışırken müvekkili işveren yanında işe başlamasının mümkün olmadığını, bu nedenle davacının, müvekkili işverende işe başlamak için alt işveren firmadan ayrılmak için istifa yolunu seçerek bu firmadan istifa ederek ayrıldığını, davacının istifa dilekçesindeki gerçek iradesinin müvekkili Şirket personeli olmak istemesi olduğunun açık olduğunu, Mahkeme sürecinde davacının istifası üzerinde hiç durulmadığını, davacı tarafça istifanın baskı altında alındığı ortaya konulup kanıtlanmadığı gibi somut olayda açık istifanın varlığına rağmen istifa iradesi yok kabul edilerek sonuca gidilmiş olmasının usul ve kanuna aykırı olduğunu, müvekkili Şirket ile davacının çalışmış bulunduğu alt işveren firmalar arasında akdedilen sözleşmelerin, 4857 sayılı Kanun'un ikinci maddesi anlamında Kanun'a uygun birer tipik alt işveren asıl işveren ilişkisi olduğunu, Mahkemece alt işveren ilişkisi adeta muvazaalı gibi görülerek davacının alt işverendeki çalışması için bu dönemde de müvekkili işveren işçisiymiş gibi müvekkili işveren sorumlu tutularak fark kıdem tazminatına karar verildiğini, ancak Mahkemece muvazaa konusunda bir tespit olmadığı gibi böyle bir iddia dahi olmadığını, bu nedenle Mahkeme kararının inceleme yapılmadan verildiğini ve hukuki gerekçeden yoksun olduğunu, kararda bahsedilen toplu iş sözleşmesinin 40 ıncı maddesi başlığının "İşe giriş ücreti" olduğunu ve bu maddenin sendika üyesi işçiler için geçerli olduğunu, bilindiği üzere toplu iş sözleşmesinden yararlanmak için taraf işçi sendikasının üyesi olmak gerektiğini, öncelikle o tarihte sendika üyesi olmayan işçinin bu hükümden dolayı bir hak iddia etmesinin mümkün olmadığını, zira 40ı ncı maddede “taraf sendika üyesi olan işçiler” denildiğini, dolayısıyla bu maddenin dava konusu olay ile ilgisi bulunmadığını, müvekkili Şirketin alt işveren işçilerini kendi kadrosuna almayı taahhüt etmesi durumunun söz konusu olmadığını , müvekkili işverenin alt işverene verdiği işi tasfiye edip bu işi kendi personeli ile yapmasını engelleyecek kanuni bir düzenleme bulunmadığını, müvekkili Şirketin sorumlu olduğu varsayıldığında dahi müvekkili Şirketin, davacının kendi işyerinde çalıştığı dönemdeki ücreti üzerinden değil, alt işverende çalıştığı dönemdeki ücretinden yani alt işveren tarafından davacıya ödenen ücret üzerinden sorumlu olacağını, alacak kalemlerinin net olarak hesaplanması gerektiğini, karara dayanak bilirkişi raporunda yıllık ücretli izin ödemelerinde kullanılacak günlük ücret hesaplamasının hatalı olduğunu ve taleplerin zamanaşımına uğradığını ileri sürerek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

    C. Gerekçe ve Sonuç
    Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davacının istifa dilekçesi vermesine rağmen işinden ayrılmayıp ertesi gün asıl işveren işçisi olarak aynı işini aynı yerde yapmaya devam ettiği, bu durumun iş sözleşmesinin devrine ilişkin irade uyuşması olarak kabul edilmesi gerektiği, mülga 1475 sayılı İş Kanunu'nun (1475 sayılı Kanun) 14 üncü maddesinin ikinci fıkrasının işçinin aynı işverene bağlı olarak çalıştığı sürelerin kıdem hesabı yönünden birleştirileceğini hükme bağladığı, bu durumda davacının kıdem süresinin, alt işverenlere bağlı olarak gerçekleşen çalışma süresi de dâhil edilerek belirlenmesinin ve bakiye alacakların kabulüne karar verilmesinin kanuna uygun olduğu, davacının tüm çalışmasının kesintisiz olarak davalı işveren nezdinde geçtiğinin kabul edilmesi nedeniyle kıdem ve yıllık izin alacağı hesabına esas ücretin davacının, davalı işverenden fesih tarihi itibarıyla almış olduğu son ücret olması gerektiği, yıllık izin ücretlerinin, işçinin aylık ücretinin 26 güne bölünmesi ile bulunan bir günlük ücret miktarı üzerinden ödenmesi yönünde işyeri uygulaması bulunduğunun da emsal nitelikteki dosya içerikler ve Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin emsal onama ilâmlarından (Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 2017/32559 Esas, 2019/13050 Karar sayılı kararı ) anlaşıldığı, dava dilekçesindeki anlatım ve talep dikkate alındığında yıllık izin ücreti alacağı yönünden davacı tarafın, kendisini sadece alt işverenlerde geçen çalışma süresi ile sınırlandırmadığı, tüm çalışma süresi üzerinden yıllık izin ücreti alacağının ödenmesini talep ettiğinin anlaşıldığı, yıllık izin alacağı talebi bakımından net miktar üzerinden talepte bulunmadığı, yıllık izin ücreti alacağının brüt olarak hüküm altına alınmasını talep ettiği ve dava konusu taleplerin zamanaşımına uğramadığı gerekçeleriyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

    V. TEMYİZ
    A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
    Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

    B. Temyiz Sebepleri
    Davalı vekili, istinaf dilekçesinde belirttiği gerekçelerle temyiz başvurusunda bulunmuştur.

    C. Gerekçe
    1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
    Uyuşmazlık, davacı işçinin davalı bünyesinde işe başlamadan önce davalı işverenin alt işvereni olan firmadan istifa ederek ayrıldığının kabul edilip edilmeyeceği ve buna bağlı olarak davalı işverenin davacının tüm çalışma dönemi yönünden kıdem tazminatı ile yıllık izin ücreti alacağından sorumlu olup olmayacağı konularındadır.

    2. İlgili Hukuk
    6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 31 inci ve 194 üncü maddeleri, 4857 sayılı Kanun'un 59 uncu ve 120 nci maddeleri, 1475 sayılı Kanun'un 14 üncü maddesi.

    3. Değerlendirme
    1.Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davalı vekilinin aşağıdaki paragrafların kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

    2. 6100 sayılı Kanun'un 31 inci maddesine göre hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir, soru sorabilir, delil gösterilmesini isteyebilir. Bu düzenleme ile hâkime yargılama sonunda doğruya ulaşma görevini yüklemiştir. Anayasamızın 141 inci maddesine göre yargı basit, çabuk ve ucuz gerçekleşmelidir. Devlet yargının basit, ucuz ve çabuk gerçekleşmesi için gerekli düzenlemeleri yapmak durumundadır. Zira hakkın tanınması ve korunmasındaki gecikmeler, hukuk devleti ilkesi ile uyumlu değildir, adil yargılanma hakkını ihlal eder. Bu sebeple yargılama sonucunda ulaşılacak hüküm, doğru, gecikmemiş ve kendisinden beklenen etkiyi gösteren bir niteliğe sahip olmalıdır. Bundan dolayı belirsiz vakıaların açıklattırılmasına, eksikliklerin hâkim tarafından işaret edilerek taraflarca giderilerek yargılamanın uzatılmasının önüne geçilmesine ilişkin hâkimin davayı aydınlatma yükümlülüğü bulunmaktadır. Usul hukuku için haksızlığın önlenmesinin anlamı, doğru hüküm kurulmasıdır. Bu hususta yapılacak bir inceleme içinse tarafların iddialarını eksiksiz ve zaman, yer gibi somut unsurlarıyla tam bir açıklık içinde yargılamaya getirmeleri gerekmektedir. Doğru hüküm kuramama, bazen ise zayıf olan tarafın bir usuli hakkı bilmiyor olması dolayısıyla söz konusu olmaktadır. Böyle bir durumda, hakkın özünün, usule kurban edilmesi mümkün olmadığından, tarafın bir vakıayı bütün ayrıntılarıyla getirmemiş olması dolayısıyla yargılamanın doğru ve adil bir hüküm kurmaya elverişli olacak şekilde aydınlatılmamış olması durumunda hâkim devreye girecek ve söz konusu usuli olanağı tarafa hatırlatacaktır.

    3. Somut olayda; davacı, 09.10.1992 - 24.09.2003 tarihleri arasında davalı işverenin alt işverenleri nezdinde, 25.09.2003 - 19.04.2021 tarihleri arasında ise davalı işveren nezdinde çalışmıştır. Davacı vekili dava dilekçesinde, davacının tüm çalışma dönemine ilişkin olarak yıllık izin ücreti alacağı talep etmiştir. Mahkemece, ispat yükü üzerinde olan işverence imzalı yıllık izin defteri ve eşdeğer belge sunulmadığı gerekçesiyle davacının davalı işverenin alt işverenleri nezdindeki çalışma süresine göre yaklaşık 11 yıllık dönemde hiç izin kullanmadığı gerekçesiyle bu sürede hak kazanılacak izin süresi tespit edilerek bu dönem de dikkate alınsaydı toplam hizmet süresine göre hak kazanılacak izin süresinin 236 gün olacağı kabul edilerek yıllık ücretli izin alacağı hüküm altına alınmıştır.

    4. Mahkemece, davacının davayı somutlaştırma yükü (6100 sayılı Kanun'un 194 üncü maddesi) hâkimin de davayı aydınlatma yükümlülüğü (6100 sayılı Kanun'un 31 inci maddesi) bulunduğu göz önüne alınarak davacının 09.10.1992 - 24.09.2003 tarihleri arasındaki 10 yıl 7 ay 23 günlük çalışma süresi boyunca hiç yıllık izin kullanmadığının kabulü hayatın olağan akışına aykırıdır. Bu husus dikkate alınarak davacı asılın beyanı alındıktan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilip sonucuna göre yıllık izin ücreti alacağı istemi hakkında karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.


    VI. KARAR
    Açıklanan sebeplerle ;
    1. Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,

    2. İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,

    Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde ilgiliye iadesine,

    Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

    16.06.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.








    Hemen Ara