Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2022/6909 Esas 2022/8007 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
9. Hukuk Dairesi
Esas No: 2022/6909
Karar No: 2022/8007
Karar Tarihi: 16.06.2022

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2022/6909 Esas 2022/8007 Karar Sayılı İlamı

9. Hukuk Dairesi         2022/6909 E.  ,  2022/8007 K.

    "İçtihat Metni"



    BÖLGE ADLİYE
    MAHKEMESİ : ... 8. Hukuk Dairesi
    DAVA TÜRÜ : ALACAK

    İLK DERECE
    MAHKEMESİ : ... 12. İş Mahkemesi

    Taraflar arasındaki tespit davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

    Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

    Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

    I. DAVA
    Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 02.02.2005 tarihinden itibaren Olur Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfında vakıf müdürü olarak çalışmakta iken 20.07.2018 tarihinde Ödemiş Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfına nakil yoluyla geçiş yaptığını, davacının işyeri değişikliğinin ardından yıllık ücretli izin gün sayısı hakkında bilgi edinebilmek ve iznini kullanabilmek amacıyla davalı Kuruma dilekçeyle başvurarak kıdeminin sıfırlanıp sıfırlanmadığını, birikmiş yıllık ücretli izin gün sayısını, yıllık ücretli iznin belirlenmesine esas kıdemini ve bir önceki yıla ilişkin yıllık ücretli izin hakkına ne zaman hak kazanacağını öğrenmek istediğini, davalı Kurum cevabi yazısı ile davacının kıdem süresini, birikmiş yıllık ücretli izin gün sayısını ve yıllık ücretli izin hakkını kullanabileceği tarihi bildirdiğini, bu bildirimden davacının 20.07.2018 tarihinde yapılan naklin, davalı Kurum tarafından iş ilişkisi tasfiye olmuş gibi değerlendirildiğinin ve davacının kıdeminin sıfırlandığının anlaşıldığını, davalı Kurumun bu değerlendirmesinin davacıyı mağdur ettiğini ve bu uygulamanın Kanun ve diğer mevzuata aykırı olduğunu, davacının aynı işletme içinde farklı bir işyerine, yani bir vakıftan başka bir vakfa nakil olduğunu, dolayısıyla iş ilişkisinin tasfiye edilmediğini, davacının aynı işverene ait bir işyerinden başka bir işyerine nakil yoluyla geçiş yaptığını belirterek davacının davanın açıldığı tarih itibarıyla davalı işverenlikteki toplam kıdem süresinin 15 yıl, 1 ay, 9 gün olduğunun tespitine, davacının kullanmadığı birikmiş yıllık ücretli izin hakkının 109 gün olduğunun tespitine ve davacının nakilden sonra yıllık ücretli izin hakkına 02.02.2019 tarihinde 23 gün, 02.02.2020 tarihinde ise 29 gün olarak (toplu iş sözleşmesinin 20 nci maddesi gereği) hak kazandığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.

    II. CEVAP
    Davalı vekili cevap dilekçesinde; Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfının tüzel kişiliğe sahip olup ayrı işyeri olan bağımsız işveren olduklarını, özel hukuk kişiliğine sahip olan bu Vakıflar ile müvekkili Bakanlık arasında hiyerarşi ve idari vesayet ilişkisi bulunmadığını, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfının işçi alması veya çıkarması hususunda müvekkili Bakanlığın herhangi bir yetkisi ve görevi bulunmadığını, dava dilekçesindeki iddiaların da hukuka ve mevzuatlara aykırı olduğunu, davacı asılın önceki işyerinden 13.07.2018 tarihli dilekçe ile istifa ederek geldiğini, dilekçede transfer ifadesinden bahsedilmekte olduğunu ve Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfında naklen atama gibi düzenleme bulunmadığını, toplu iş sözleşmelerinde nakil işlemlerinde vakıfların tabi oldukları mevzuat hükümlerinin uygulanacağına dair hüküm bulunduğunu, müvekkili Bakanlığın işveren sıfatının bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.

    III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
    İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
    "...
    İş hukuku bakımından da Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının ayrı tüzel kişiliği bulunsa da bağımsız bir işveren olarak değerlendirilmesi hukuken mümkün görülmemiştir. Şöyle ki, yukarıda zikredilen mevzuata göre, “Vakıflarda çalıştırılacak personelin nitelikleri ile özlük hakları ve diğer hususlarla ilgili belirlenecek kriterleri görüşmek ve karara bağlamak” Fon Kurulunun görevlerindendir. “Vakıfların çalışma usul ve esasları” da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünün görev ve yetkisindedir. Vakıfların norm kadro usul ve esaslarını belirlemek; Fon Kurulu ilke ve kararları doğrultusunda Vakıf personelinin işe giriş ve işten çıkış işlemlerini yürütmek; vakıf personelinin eğitimine yönelik programlar hazırlamak de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Vakıf Hizmetleri Daire Başkanlığının yetkisi ve görevindedir. Açıklanan bu süreçten sonra Medeni Kanuna göre tüzel kişilik kazanan vakıflar ile kanun ile kurulan Sosyal Yardımlaşma Vakıflarının farklarına değinmek gerekmektedir.
    1) Genel olarak vakıflar (gönüllülük ve rıza aranırken), vakıf senedi veya vasiyetle kurulurken, SYDV yasa ve devlet eliyle kurulmuştur.
    2) Vakıflarda yönetim organı oluşumunda serbestlik ve yapılan iş karşılığı ücret alma yokken, SYDV organları yasa ile saptanmış Ve belli görevlere atananlar vakıf yöneticisi olurken, her toplantı başına huzur hakkı ücreti belirlenmiştir.
    3)Vakıflarda görev almak, istek yanında belirli şartlara bağlandığı halde SYDV yöneticiliği belli makamlara bırakıldığından, bu görevlere atanmak veya işten ayrılmak kamu görevinden ayrılmakla bir tutulmuştur.
    4) Vakıflar vakfedenin istediği ile tescil edilirken, SYDV tescil görevi mahallin en büyük mülki amirine verilmiştir.
    5) Vakıflar amaçlarına uygun mal varlığı ile kurulurken, SYDV sembolik bir mal varlığı ile kurulmakta ve kamu bütçesinden sürekli giderleri karşılanmaktadır (çalışanların ücretleri dahil, bütçeden önce fona (3294 sayılı Madde 4), sonra vakfa)
    6) Vakıflarda, vakfın amacı, yönetimi ve malların değiştirilmesi belirli prosedürlere uyularak Mahkeme kararı ile gerçekleştirilirken, SYDV de amaç, yönetim ve kuruluş mallarının değiştirilmesi TBMM tarafından ve yasayla yapılmaktadır.
    7) Vakıflar, Vakıflar Genel Müdürlüğünce denetlenirken, SYDV İçişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu Tüzüğünün 5. maddesine göre İçişleri Bakanlığı ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında 633 sayılı KHK ile adı geçen Bakanlık tarafından da denetime tabi tutulmaktadır. Tüm bu maddi ve hukuki olgulara göre Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları kamuya bağlı ve kamu yetkilerini kullanan bir kuruluştur. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi'nin 2016/27994 — 2016/21556 E.K, 2016/27213-21519 E.K. 2016/27206- 21514 E.K. 2016/27209-21515 E.K. 2016/27207-21513 E.K. 2016/27205-21511 E.K,, 2016/27211 -21517 EK. 2016/27201-21507 E.K. 2016/27203-21509 E.K. 2016/27199-21505 sayılı ilamlarında Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları kamu kurumu olarak kabul edilmiş, hatta çalışanlarına 6772 Sayılı Yasa hükümleri gereğince ilave tediye ödenmesi kabul edilmiştir.
    Tüm bu kapsamda; davalı kurumun işveren ve diğer sosyal yardımlaşma kurumlarının, aynı işverene bağlı işyerleri olarak kabulü gerekmektedir.
    ..." gerekçesiyle davalı Bakanlığın açılan davada taraf sıfatının bulunduğu kabul edilerek davacının Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) kayıtlarına göre, 02.02.2005 tarihinde 1008731 sicil numaralı Olur Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfında, 20.07.2018 tarihinde 1020393 sicil numaralı Ödemiş Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfında sigortalı göründüğü ve hâlen aktif olarak devam ettiğinin anlaşıldığı, davacı işçinin Ödemiş Kaymakamlığı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfında boş bulunan vakıf müdürü kadrosu için transfer başvurusu yaptığı, başvurunun 03.07.2018 tarihli ve 26 sayılı toplantısında kabul edildiği ve 20.07.2018 tarihinde girişinin yapıldığının görüldüğü, bu kapsamda, 02.02.2005 - 11.03.2020 (dava tarihi) tarihleri arasında davacının kıdeme esas 15 yıl, 1 ay , 9 gün hizmet süresi bulunduğunun açık olduğu, davacının yıllık izin hakkı tespitine ilişkin olarak davacının 19.01.2012 tarihinde sendika üyesi olduğunun görüldüğü, sendika üyeliği öncesi 4857 sayılı İş Kanunu (4857 sayılı Kanun) hükümlerine göre, sonrası ise toplu iş sözleşmesi hükümlerine göre değerlendirildiği, kıdem süresine göre davacının 02.02.2019 tarihinde 23 gün izin hakkı bulunduğu, 02.02.2020 tarihinde 29 gün izin hakkı bulunduğu, toplamda kullanmadığı 103 gün izin hakkı bulunduğunun anlaşıldığı gerekçeleriyle davanın kısmen kabulü ile davacının dava tarihi itibarıyla davalı ... Yardımlar Genel Müdürlüğündeki toplam hizmet süresinin 15 yıl, 1 ay, 9 gün olduğunun tespitine, davacının Ödemiş Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfına naklinden sonra toplu iş sözleşmesi gereğince 02.02.2019 tarihinde 23 gün izin hakkı, 02.02.2020 tarihinde 29 gün izin hakkı bulunduğunun ve toplamda kullanmadığı 103 gün izin hakkı bulunduğunun tespitine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.

    IV. İSTİNAF
    A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
    İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

    B. İstinaf Sebepleri
    Davalı vekili istinaf başvurusunda; Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünün ...'nın ana hizmet birimlerinden biri olduğunu ve taraf ehliyeti bulunmadığını, davalı Bakanlığın Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfında çalışanların işvereni olmadığını, buna göre davacının da müvekkili Bakanlığın işçisi olmadığını, işe alınma ve çıkarılma işlemlerininSosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı tarafından yapıldığını, bu kapsamda müvekkili Bakanlığın yetkisinin bulunmadığını, karara dayanak alınan bilirkişi raporunun hukuka aykırı olduğunu, toplu iş sözleşmesinin "Ünvan değişikliği ve nakiller" başlıklı 18 inci maddesinde, unvan değişikliği ve nakilde vakıfların tabi olduğu mevzuatın uygulanacağının belirlendiğini ileri sürerek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

    C. Gerekçe ve Sonuç
    1.Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile öncelikle taraflar arasında davada taraf sıfatının kime yöneltileceği konusundaki uyuşmazlığın çözülmesinin gerektiği, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfının hukuki dayanağının 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu (3294 sayılı Kanun) olup bu Kanun'un 7 nci maddesinde "Bu Kanunun amacına uygun faaliyet ve çalışmalar yapmak ve ihtiyaç sahibi vatandaşlara nakdî ve aynî yardımda bulunmak üzere her il ve ilçede sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları kurulur." denildiği, 3294 sayılı Kanun'un amacının, fakru zaruret içinde ve muhtaç durumda bulunan vatandaşlar ile gerektiğinde her ne suretle olursa olsun Türkiye'de kabul edilmiş veya gelmiş olan kişilere yardım etmek, sosyal adaleti pekiştirici tedbirler alarak gelir dağılımının adilane bir şekilde tevzi edilmesini sağlamak, sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik etmek olduğu, parasal kaynaklarının sağlanması için Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunun kurulmasının öngörüldüğü, Fonun görevlerinin 21.08.2005 tarihli ve 25913 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu Kurulunun Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik kapsamında düzenlendiği, buna göre Fonun görevleri arasında; "Fonda toplanan kaynakların, vakıflar ve Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce yürütülecek sosyal yardım proje ve programları ile yatırım programları çerçevesinde dağıtım önceliklerini belirlemek ve dağıtımına karar vermek, vakıflarda çalıştırılacak personelin nitelikleri ile özlük hakları ve diğer hususlarla ilgili belirlenecek kriterleri görüşmek ve karara bağlamak ile Vakıflardan ve diğer kurum ve kuruluşlardan gelen sosyal yardım amaçlı talep ve teklifleri değerlendirmek, Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğüne önerilerde bulunmak" hususlarının yer aldığı, Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünün Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bünyesinde yer aldığı, Genel Müdürlüğün görevleri arasında, 3294 sayılı Kanun hükümlerine göre kurulan vakıfların harcamalarını, iş ve işlemlerini araştırmak, incelemek, izlemek ve denetlemek, görülen aksaklıklarla ilgili gerekli tedbirleri almak, vakıfların çalışma usul ve esasları ile sosyal yardım programlarının ölçütlerini belirlemenin yer aldığı, Genel Müdürlük içinde idari yapılanmada Vakıf Hizmetleri Daire Başkanlığının yer aldığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevlerine İlişkin Yönergesi'ne göre bu Daire Başkanlığının görevlerinin; "Vakıfların norm kadro usul ve esaslarını belirlemek ve Fon Kurulu’nun onayına sunmak, Fon Kurulu ilke ve kararları doğrultusunda Vakıf personelinin işe giriş ve işten çıkış işlemlerini yürütmek, Vakıfların yatırım taleplerini ve hizmet mekânlarının iyileştirilmesine yönelik kaynak taleplerini değerlendirmek ve Fon Kuruluna sunmak, Vakıfların görüş taleplerini içeren, proje ve yardımları ilgilendirmeyen, yazılarını cevaplamak, Hukuk Müşavirliğinin görüşüne ihtiyaç duyulmayan hallerde Vakıfların hukuki görüş taleplerini sonuçlandırmak ve Vakıfların taraf olduğu hukuki uyuşmazlıklarda hukuki destek sağlamak, Vakıf denetim raporlarının takibini yapmak ve denetim raporları doğrultusunda gerekli düzeltici işlemleri yürütmek, Vakıfların senetlerinin takibini yapmak, arşivlemek, senetlerde uygulama birliğini sağlayıcı tedbirleri almak, Mütevelli Heyette yer alan seçimlik üyelerin seçilme ve üyeliklerinin sona ermesine ilişkin usul ve esasları belirlemek ve üye listelerini güncellemek, Vakıf personelinin eğitimine yönelik programlar hazırlamak, Kaynak aktarım talimatlarını Fon Kurulu kararlarına uygun olarak düzenlemek" olarak belirtildiği, Fon, Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü ile Vakıf Hizmetleri Daire Başkanlığının sayılan bu görevlerine bakıldığında, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı tüzel kişiliğe sahip olsa da vakıfların finansı Bakanlık tarafından gerçekleştirilmekte ve işe alınacakların nitelikleri, görevleri, işe alma, işten çıkarma, tayin, ücretin belirlenmesi gibi özlük işleri ile çalışma koşullarının belirlenmesinde söz sahibinin davalı Bakanlık olduğu, buna göre işveren yetkilerinin davalı Bakanlıkta olduğu sonucuna ulaşıldığı, 25.05.2018 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 7144 sayılı Kanun'un 7 nci maddesinde, "Vakıflar, 18/10/2012 tarihli ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun 34. maddesinin ikinci fıkrası hükmüne göre, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce imzalanacak işletme düzeyinde toplu iş sözleşmesi kapsamında işyerleridir.” düzenlemesinin getirildiği, maddenin gerekçesinde "Madde ile 6356 Sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun 34. maddesinin ikinci fıkrasında bahsi geçen kamu kurum ve kuruluşlarının aynı işkolundaki birden çok işyerlerinde toplu iş sözleşmesinin ancak işletme düzeyinde yapılması gerektiği hükmü uyarınca, Vakıfların, mevzuattaki ilgili diğer düzenlemeler aynı kalmak ve sadece toplu iş sözleşmesi kapsamıyla ilgili olmak üzere, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce veya yetkili kıldığı işveren sendikasınca imzalanan işletme toplu iş sözleşmesi kapsamındaki kamu işyerleri olduğu düzenlenmiştir." denildiği, bu düzenleme ile vakıfların bir kamu işyeri olduğu ve toplu iş sözleşmesinin tarafının da Aile, Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olacağının açıklığa kavuşmuş ve mevcut tereddütlerin de giderilmiş olduğu, somut olayda davanın 7144 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik sonrası açıldığı, anılan Bakanlıkça işyerlerinde uygulanmak üzere işletme toplu iş sözleşmesi bağıtlandığı da dikkate alındığında; davacı tarafından husumetin davalı Bakanlığa yöneltilmesinde bir hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna oy çokluğu ile varıldığı gerekçeleriyle davalı Bakanlığın davada taraf sıfatı bulunduğu kabul edilmiştir.

    2. Hizmet cetveline göre davacının 2005 yılından itibaren Olur Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı nezdinde çalışmaya başladığı, 20.07.2018 tarihinden itibaren de Ödemiş Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfında çalışmaya devam ettiği ve çalışmasının hâlen sürdüğü, davacının 02.02.2005-11.03.2020 tarihleri arasında (dava tarihine kadar) 15 yıl, 1 ay, 9 gün hizmeti bulunduğu, davacının 19.01.2012 tarihinde sendikaya üye olduğu, toplu iş sözleşmesi hükümlerine göre 2019 yılında 23 gün, 2020 yılında 29 gün olmak üzere kullanmadığı 103 gün yıllık izininin bulunduğu, nakil sonrası hizmet süresinde öncesi sürenin dikkate alınmadığı, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğüne bağlı il ve ilçe sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarına ilişkin olarak TÜHİS ile Koop-İş Sendikası arasında imzalanan işletme toplu iş sözleşmelerinin dosyaya ibraz edilmiş olduğu, 01.07.2018-30.06.2019 yürürlük tarihli Toplu İş Sözleşmesinin 20 nci maddesine göre, 1-5 yıl (5 yıl dahil) 16 gün, 5 yıldan fazla onbeş yıldan az hizmeti olanların 23 gün, onbeş yıl dahil ve daha fazla olan üyelerin ise 29 gün yıllık izne hak kazanacağının belirtildiği; 01.07.2019-30.06.2021 yürürlük tarihli toplu iş sözleşmesinin 20 nci maddesinde de aynı şekilde düzenlemeler bulunduğunun anlaşıldığı gerekçeleriyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

    V. TEMYİZ
    A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
    Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

    B. Temyiz Sebepleri
    Davalı vekili temyiz başvurusunda, 29.05.1986 tarihli ve 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu'nun 7 nci maddesine 16.05.2018 tarihli ve 7144 sayılı Kanun'un 7 nci maddesi ile eklenen "Vakıflar, 18.10.2012 tarihli ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu'nun 34 ncü maddesinin ikinci fikrası hükmüne göre, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce imzalanacak işletme düzeyinde toplu iş sözleşmesi kapsamında işyerleridir." fıkrasının Anayasa'ya aykırı olduğunu Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünün Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının ana hizmet birimlerinden biri olduğunu ve taraf ehliyeti bulanmadığını, davalı Bakanlığın Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfında çalışanların işvereni olmadığını, buna göre davacının da müvekkili Bakanlığın işçisi olmadığını, işe alınma ve işten çıkarılma işlemlerinin Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı tarafından yapıldığını, bu kapsamda müvekkili Bakanlığın yetkisinin bulunmadığını, karara dayanak alınan bilirkişi raporunun hukuka aykırı olduğunu, toplu iş sözleşmesinin "Ünvan değişikliği ve nakiller" başlıklı 18 inci maddesinde, unvan değişikliği ve nakilde vakıfların tabi olduğu mevzuatın uygulanacağının belirlendiğini ileri sürerek davanın reddini istemiştir.

    C. Gerekçe
    1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
    Uyuşmazlık, Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğüne izafeten ... aleyhine açılan davada davalı Kuruma husumet yöneltilip yöneltilemeyeceği hususundadır.

    2. İlgili Hukuk
    6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanun'un 114 ve 115 nci maddeleri.
    3294 sayılı Kanun, 25.05.2018 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 7144 sayılı Kanun'un 7 nci maddesi

    3. Değerlendirme
    1.Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğüne izafeten ... aleyhine açılan davada davalı Kuruma husumet yöneltilip yöneltilemeyeceğini belirleyebilmek için öncelikle Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının tabi olduğu Kanun hükümlerine göre yapısını, kuruluşunu ve işleyişini değerlendirmek gerekmektedir.

    2. 29.05.1986 tarihli ve 3294 sayılı Kanun'un (16/6/1989 tarihli ve 3582 sayılı Kanun'un 1 maddesi ile değişik) 1 inci maddesinde, bu Kanun'un amacı "fakru zaruret içinde ve muhtaç durumda bulunan vatandaşlar ile gerektiğinde her ne suretle olursa olsun Türkiye'ye kabul edilmiş veya gelmiş olan kişilere yardım etmek, sosyal adaleti pekiştirici tedbirler alarak gelir dağılımının adilane bir şekilde tevzi edilmesini sağlamak, sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik etmek’ olarak açıklanmıştır.

    3. 3294 sayılı Kanun'un (5263 sayılı Kanun'un 19 uncu maddesi ile değişik) 7 nci maddesinin birinci fıkrasında ise, Kanun'un amacına uygun faaliyet ve çalışmalar yapmak ve ihtiyaç sahibi vatandaşlara nakdi ve ayni yardımda bulunmak üzere her il ve ilçede sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları kurulması öngörülmüştür (md.7/1). Aynı maddenin üçüncü fıkrasında, vakıf senetlerinin mahallin en büyük mülki amiri tarafından 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (4721 sayılı Kanun) hükümlerine göre tescil ettirileceği ifade edilmiştir.

    4. Sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının gelirleri, "Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan aktarılacak miktardan, işletme ve iştiraklerden elde edilecek gelirlerden ve diğer gelirlerden" oluşur (md. 8).

    5. Vakıfların oluşumuna bakılacak olursa; Kanun'un 7 nci maddesinde; ilçe sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları mütevelli heyetinde 1 adet belediye başkanı, 1 adet köy muhtarı, 1 adet mahalle muhtarı, 1 adet sivil toplum kuruluşu yöneticisi, 2 adet hayırsever vatandaşın görev alacağı belirtilmektedir.

    6. Anayasa'nın 123 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında "Kamu tüzel kişiliği, ancak kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak kurulur." hükmü mevcuttur. Vakıflara ilişkin özel düzenleme niteliğindeki 5737 sayılı Vakıflar Kanunu'nda (5737 sayılı Kanun) da vakıfların özel hukuk tüzel kişiliğine sahip oldukları ifade edilmiştir (md. 4). Bu düzenlemeler dikkate alındığında, öncelikle genel kuralın vakıfların özel hukuk tüzel kişisi olarak faaliyet göstermesi olduğu açıktır. Vakıfların, kamu tüzel kişisi olarak kabul edilebilmesi istisnai bir hâl olup bu istisnai durumun genel kuralının aksine, tereddüde yer vermeyecek açıklıkta düzenlenmesi şarttır. Keza, kendiliğinden istisna olmaz, istisna konulmalıdır(Kemal Gözler, ‘Yorum İlkeleri’, Anayasa Hukukunda Yorum ve Norm Somutlaşması, Tebliğ, 29-30 Eylül 2012, ..., Türkiye Barolar Birliği, s. 43). Bir diğer ifade ile istisnanın ayrıca ve açıkça olduğu ispat edilemediği takdirde ya da istisnanın olup olmadığı tereddütlü ise, istisnanın olmadığı kabul edilmelidir (Gözler, s. 43).

    7. 3294 sayılı Kanun'da ise, bu Kanun gereğince oluşturulan vakıfların kamu tüzel kişisi olduklarına dair açık bir hüküm bulunmamaktadır. Şu hâlde kanun koyucunun sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarına bilinçli olarak kamu tüzel kişiliği vermediği, vakıfların 4721 sayılı Kanun hükümlerine göre kurulmasını ve yine özel hukuk tüzel kişisi olarak özel hukuk hükümlerine göre faaliyet göstermesini istediği açıktır. Aksi düşünülse dahi, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının kısmen kamu kaynağı kullanmaları, kamu kurumu olarak nitelendirilmeleri için yeterli bir sebep değildir. Zira; 3294 sayılı Kanun'un 8 inci maddesinde; vakfın gelirlerinin, "Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan aktarılacak miktardan, işletme ve iştiraklerden elde edilecek gelirlerden ve diğer gelirlerden" oluşacağı hüküm altına alınmıştır. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan ayrı bir tüzel kişiliğe sahip olan sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının gelirlerinin, sadece fondan aktarılan pay olmadığı, vakfın gelirleri arasında halk tarafından yapılan ve iktisadi değeri olan bağışların da bulunduğu görülmektedir. Aynı şekilde, mütevelli heyet tarafından oy çokluğu ile karar alan ve uygulayan sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının 12 üyesinden 6'sının seçilerek gelen kişiler olması aksi sonuca varılmasını engelleyen bir diğer sebeptir.

    8. Netice olarak sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları, bir tüzel kişi olmanın ötesinde bir özel hukuk tüzel kişisidir. Anayasa ile vakıflara ilişkin kanun hükümleri karşısında bu sonuca ulaşmak kaçınılmaz olduğu gibi sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarını düzenleyen Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu hükümleri de, özellikle vakfın gelirleri, yapısı, karar alma mekanizması bakımından farklı bir sonuç öngörmemektedir.

    9. Somut olayda, gerek İlk Derece Mahkemesi gerekse Bölge Adliye Mahkemesince, 3294 sayılı Kanun'un amacının yerine getirilmesi noktasında parasal kaynaklarının sağlanması için Aile ve Sosyal Politikalar Bakanının Başkanlığında Başbakanlık Müsteşarı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Müsteşarı, İçişleri, Maliye ve Sağlık Bakanlıklarının Müsteşarları ile Sosyal Yardımlar Genel Müdürü ve Vakıflar Genel Müdüründen oluşan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunun kurulduğu; Fonun “Fonda toplanan kaynakların, Vakıflar ve Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce yürütülecek sosyal yardım proje ve programları ile yatırım programları çerçevesinde dağıtım önceliklerini belirlemek ve dağıtımına karar vermek, vakıflarda çalıştırılacak personelin nitelikleri ile özlük hakları ve diğer hususlarla ilgili belirlenecek kriterleri görüşmek ve karara bağlamak ile Vakıflardan ve diğer kurum ve kuruluşlardan gelen sosyal yardım amaçlı talep ve teklifleri değerlendirmek, Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğüne önerilerde bulunmak olduğu” gibi görevlerinin bulunduğu, Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünün 3294 sayılı Kanun hükümlerine göre kurulan vakıfların harcamalarını, iş ve işlemlerini araştırıp inceleme, izleme ve denetleme, görülen aksaklıklarla ilgili gerekli tedbirleri alma, vakıfların çalışma usul ve esasları ile sosyal yardım programlarının ölçütlerini belirleme işlevini yerine getirdiği, Genel Müdürlük idari yapılanmasındaki Vakıf Hizmetleri Daire Başkanlığının da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünün ise Teşkilat ve Görevlerine İlişkin Yönerge çerçevesinde vakıfların norm kadro usul ve esaslarını belirlemek ve Fon Kurulunun onayına sunmak, Fon Kurulu ilke ve kararları doğrultusunda vakıf personelinin işe giriş ve işten çıkış işlemlerini yürütmek vb gibi işlemleri gerçekleştirdiği, böylece 3294 sayılı Kanun kapsamında yürütülen sosyal yardım hizmetlerinin asıl olarak Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından yerine getirildiği, sosyal yardımlaşma vakıfları ayrı tüzel kişiliklere sahip olsalar da Fon ile beraber Bakanlığın bu görevini yerine getirmek amacıyla oluşturulan idari organizasyon içinde yer aldıkları, tüm ülke çapında Bakanlık tarafından yürütülmesi gerekli sosyal yardım kamu hizmetinin, taşrada sosyal yardımlaşma vakıfları aracılığıyla yürütüldüğü, vakıfların finansının Bakanlık tarafından gerçekleştirilip işe alınacakların nitelikleri, görevleri, işe alma, işten çıkarma, tayin, ücretin belirlenmesi gibi özlük işleri ile çalışma koşullarının belirlenmesinde Bakanlığın söz sahibi olduğu, işveren yetkilerinin Bakanlıkta olduğu, diğer taraftan 25.05.2018 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 7144 sayılı Kanun'un 7 nci maddesi ile maddenin gerekçesi de dikkate alındığında vakıfların bir kamu işyeri olduğunun açık olduğu sonucuna varılmıştır.

    10. Yukarıda açıklanan ilke ve esaslar doğrultusunda somut olay değerlendirildiğinde, öncelikle Mahkemece sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının temelde vakıf olduklarının gözden kaçırıldığı anlaşılmaktadır. Vakıflar, kural olarak özel hukuk tüzel kişisidir. Bu kuralın istisnası ise ancak o kuralı koyan makam tarafından konulabilir. Çünkü, istisna, genel kuralın uygulama alanını daraltır. Bu sebeple yargı organının, bir kurala istisna getirmesi mümkün değildir(Gözler, s.45). Bir kuralın istisnasının ancak o kuralı koyan makam tarafından oluşturulabilmesinin sonucu ise yargı organı tarafından varsayımlardan ya da genel kabuller üzerinden istisna oluşturulamamasıdır. Diğer taraftan 3294 sayılı Kanun'da “Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları”(md.7) ile “Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu” (md.3) ayrı ayrı hükümlerde düzenlenmiş olup Mahkemece bu ikisinin birbiri ile karşılaştırılması yahut birbiri ile aynı kabul edilmesi de yerinde değildir. Şayet kanun koyucu aksini öngörseydi, vakıflar ile Fonun farklı şekilde düzenlenmesine gerek duyulmazdı. Üzerinde durulması gereken bir diğer husus ise, açık bir kanun hükmü olmaksızın, “tüm ülke çapında Bakanlık tarafından yürütülmesi gerekli sosyal yardım kamu hizmetinin, taşrada sosyal yardımlaşma vakıfları aracılığıyla yürütüldüğü, vakıfların finansının Bakanlık tarafından gerçekleştirilip, işe alınacakların özlük işleri ile çalışma koşullarının belirlenmesinde Bakanlığın söz sahibi olduğu” varsayımı ile vakıflara kamu tüzel kişiliği verilip verilemeyeceğidir. Zira, Anayasa'nın 123 üncü maddesi ile 5737 sayılı Kanun'un 4 üncü maddesi son derece açık olup aslolan bir vakfın kamu tüzel kişi olması değil, özel hukuk tüzel kişisi olmasıdır. Bir kural hangi norm ile konulmuş ise, o kuralın istisnası da ancak o kural ile konulabilir. Yorum yoluyla istisna üretilemez (Gözler, s.45, 54). Somut olayda, vakıfların özel hukuk tüzel kişiliğine sahip olduklarına dair kanun hükmünün aksini öngören bir kanun hükmü bulunmadığı hâlde, Mahkeme tarafından yorum yolu ile istisna oluşturulması hukuka aykırıdır.

    11. Bu noktada, 25.05.2018 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 7144 sayılı Kanun'un 7 nci maddesi ile 3294 sayılı Kanun'un 7 nci maddesinin son fıkrasına eklenen hükümden de söz etmek gerekmektedir. İlgili hükümde "Vakıflar, 18/10/2012 tarihli ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun 34. maddesinin ikinci fıkrası hükmüne göre, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce imzalanacak işletme düzeyinde toplu iş sözleşmesi kapsamında işyerleridir.” düzenlemesine yer verilmiştir. Düzenlemeden de açıkça görüleceği gibi, yapılan değişiklik ile vakıfların kamu tüzel kişisi olduğu değil, "Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce imzalanacak işletme düzeyinde toplu iş sözleşmesi kapsamında işyeri olduğu” esası benimsenmiştir. İlgili maddenin gerekçesinde, "Madde ile 6356 Sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun 34. maddesinin ikinci fıkrasında bahsi geçen kamu kurum ve kuruluşlarının aynı işkolundaki birden çok işyerlerinde toplu iş sözleşmesinin ancak işletme düzeyinde yapılması gerektiği hükmü uyarınca, Vakıfların, mevzuattaki ilgili diğer düzenlemeler aynı kalmak ve sadece toplu iş sözleşmesi kapsamıyla ilgili olmak üzere, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce veya yetkili kıldığı işveren sendikasınca imzalanan işletme toplu iş sözleşmesi kapsamındaki kamu işyerleri olduğu düzenlenmiştir." denilmiş ise de, gerekçede vakıfların genel bir kural olarak kamu tüzel kişisi olduğu değil, “mevzuattaki ilgili diğer düzenlemeler aynı kalmak ve sadece toplu iş sözleşmesi kapsamıyla ilgili olmak üzere” kamu işyeri olduğu belirtilmiştir. Kaldı ki gerekçede geçen bu ifade kanun metnine bilinçli olarak alınmamıştır. Söz konusu düzenlemenin amacı, tüm sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarına kamu tüzel kişiliği atfetmek değil, Bakanlığın taraf olduğu toplu iş sözleşmelerinin yapılmasını kolaylaştırmaktadır. Zira, mülga 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu'nun ‘Toplu iş sözleşmesinin kapsamı ve düzeyi’ başlığını taşıyan 3 üncü maddesinde “... Ancak, kamu kurum ve kuruluşlarına ait müessese ve işyerleri ayrı tüzel kişiliğe sahip olsalar dahi, bu kurum ve kuruluşlar için tek bir işletme toplu iş sözleşmesi yapılır.” hükmü bulunmakta iken (md. 3, f.1,2), 6356 sayılı Sendika ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu'nda bu hükme yer verilmemiş, onun yerine “Bir gerçek ve tüzel kişiye veya bir kamu kurum ve kuruluşuna ait aynı işkolunda birden çok işyerinin bulunduğu işyerlerinde, toplu iş sözleşmesi ancak işletme düzeyinde yapılabilir.” düzenlemesine yer verilmiştir ( md.34). Toplu iş sözleşmesinin düzeyine ilişkin tarihsel gelişmeler ve kanun değişiklikleri dikkate alındığında, 3294 sayılı Kanun'a eklenen hükmün vakıfların özel hukuk tüzel kişisi olduğu gerçeğini değiştirmediği, yapılan değişikliğin sadece toplu iş sözleşmesinin düzeyi ve bağıtlanması süreci ile ilgili olduğu kabul edilmelidir. Mahkemece, 7144 sayılı Kanun gerekçesine atıf yapılarak vakıfların kamu işyeri olduğunun açıklığa kavuştuğu belirtilmiş ise de gerekçede açıkça vakıfların “mevzuattaki ilgili diğer düzenlemeler aynı kalmak ve sadece toplu iş sözleşmesi kapsamıyla ilgili olmak üzere kamu işyeri” olduğu ifade edilmiştir. Gerekçede çizilen bu sınırlar gözden kaçırılarak Kanun'da ‘tüm sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının kamu tüzel kişisi olarak kabul edildiği’ şeklinde, amacı aşan bir yorumla sonuca gidilmesi yerinde değildir. Yukarıda da ayrıntılı olarak açıklandığı gibi aslolan vakıfların özel hukuk tüzel kişi olmalarıdır. Aksinin kabulü için, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının kamu tüzel kişisi olduğunu açıkça düzenleyen bir kanun hükmü olmalıdır. Bu itibarla, 7144 sayılı Kanun ile 3294 sayılı Kanun'un 7 nci maddesinde yapılan değişikliğin sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının hukuki niteliğini değiştiren yeni ve farklı bir düzenleme olarak kabul edilmesi mümkün değildir.

    12. Belirtmek gerekir ki Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 09.06.2017 tarihli ve 2016/3 Esas, 2017/4 Karar sayılı kararı ile "3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu ile kurulan sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının özel hukuk tüzel kişiliğine sahip olduğu, ayrı işyeri olan bağımsız işveren oldukları" belirlenmiştir. İçtihadı birleştirme kararları, 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 45 nci maddesine göre bağlayıcıdır. Somut olayda, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının kamu tüzel kişisi olduğuna yönelik kanuni bir düzenleme, Anayasa Mahkemesi iptali kararı yahut aksi yönde içtihadı birleştirme kararı bulunmadığına göre, 09.06.2017 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararı'nın hâlen bağlacı olduğu kabul edilmelidir.

    13. İzah edilen sebeplerle, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan ayrı birer özel hukuk tüzel kişisi olan sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının kamu tüzel kişi olarak kabulü ile husumetin davalı olarak Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına yöneltilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

    VI. KARAR
    Açıklanan sebeplerle;
    1. Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,

    2. İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,

    Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

    16.06.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.









    Hemen Ara