Esas No: 2022/6751
Karar No: 2022/8509
Karar Tarihi: 29.06.2022
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2022/6751 Esas 2022/8509 Karar Sayılı İlamı
9. Hukuk Dairesi 2022/6751 E. , 2022/8509 K."İçtihat Metni"
BÖLGE ADLİYE
MAHKEMESİ : ... 9. Hukuk Dairesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK
İLK DERECE
MAHKEMESİ : ... 3. İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 01.01.1996-13.10.2016 tarihleri arasında davalı Şirket bünyesinde çeşitli pozisyonlarda çalıştığını, son olarak müdürlük görevini sürdürdüğünü, 01.10.1998 tarihinden itibaren muvazaaya dayalı bulunan acentelik sözleşmeleri imzalamak zorunda bırakıldığını, muvazaanın giderilmesi ile acentelik değil gerçek anlamda müdürlük yapmak istediği için talepte bulunduğunu, bunun üzerine iş sözleşmesinin haksız ve bildirimsiz olarak feshedildiğini, davacının çalışma süreci boyunca işçilerin alacaklarından sorumlu tutulduğunu, şubede çalışan işçilerin muvaazalı sözleşmeler düzenleyerek davacı yanında çalışıyor gibi gösterildiğini, işçilerin haklarının bu suretle gasp edildiğini, davacının acentenin sorumluluğunu taşıyacak derecede bağımsız bir tacirin çalışma şartlarına haiz olmadığı gibi yüklenici olarak işi üstlenme ve istisna sözleşmelerine konu eserleri kendi teknik imkânları ile tamamlayacak derecede mali güce de sahip olmadığını, davacının kanuni mesai saatleri dışında çalıştırıldığını, yıllık izin kullandırılmadığını, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı dışındaki diğer tüm resmî ve dinî bayramlarda çalıştığını ancak bu çalışmaları karşılığı ücretlerinin ödenmediğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatları ile fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil ile yıllık izin ücreti alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; |davanın yetkisiz ve görevli olmayan mahkemede açıldığını, görev ve yetki itirazında bulunduklarını, ayrıca dava konusu alacakların zamanaşımına uğradığını, belirsiz alacak davası açılamayacağını, davacının sadece 01.11.1996-04.10.1998 tarihleri arasında işçi olarak çalıştığını, 1998 yılından 2016 yılına kadar ise acente olarak faaliyet gösterdiğini, Acente G3 yetki belgesi olduğunu, işyerinde yapılan kasa sayımında davacının sorumluluğunda kasa açığı bulunduğunun tespit edildiğini ve hakkında suç duyurusunda bulunulduğunu, ayrıca resmî kurumlara da borçlu olduğunun öğrenildiğini, bu nedenlerle sözleşmenin feshedildiğini, davacının işçi statüsünde olmadığını; hizmetlerinin karşılığı olarak gelen ve giden kargo sayısı temelinde sözleşmede belirtilen formüle göre hak ediş tutarına göre her ay bağımsız fatura düzenleyen ve alacağını tahsil eden tacir olduğunu, bu hak edişlerin sözleşme muvazaalı kabul edilirse takas ve mahsubunu talep ettiklerini belirterek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
"…
Dosya kapsamındaki SGK kayıtları, dinlenen tanıklar ve davacıya ait iş yeri kayıtlarının incelenmesi sonrasında; davacının çalıştığı acentenin çalışma saatlerinin, çalışma şeklinin ve verilen hizmet karşılığı alınacak ücretlerin davalı tarafından belirlendiği, davacı ile aynı şubede çalışılacak personelin davalı tarafından işe alındığı, bütün personelin maaşlarının davalı tarafça davacıya gönderildiği, davacının çalıştığı şubenin malzemelerinin davalı tarafça karşılandığı, ayrıca davacının sürekli davalı şirket tarafından denetlendiği anlaşılmıştır. Tüm bu hususular birlikte değerlendirildiğinde; acente ilişkisinin kayıt üzerinde kaldığı, acentenin bağımsız bir işveren olmadığı, davacının başından beri davalı şirketin işçisi olduğu kanaatine varılmıştır. Bu nedenle davacının hizmet süresinin; 01/11/1996-13/10/2016 tarihleri arasında 19 yıl 11 ay 13 gün olduğu, emsal ücret araştırma sonuçları ve aynı işverene karşı aynı kapsamlı kesinleşen yargı kararları göz önüne alındığında son net ücretim 2.720,00 TL, çıplak ve giydirilmiş brüt ücretin 3.804,24 TL olduğu anlaşılmıştır." gerekçeleriyle ve ayrıca davalının takas mahsubu talep ettiği alacağının davacıya işçilik alacağı için ödendiği ispatlanamadığından bu husustaki talep ile davacı tarafından feragat edilmesi nedeniyle teminat senedinin iptali yönündeki talebinin reddine, neticeten davanın kısmen kabulüne dair karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
1. Davacı vekili istinaf dilekçesinde; davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını, davaya bakma görev ve yetkisinin ... asliye ticaret mahkemelerinde olduğunu, davacının tüm alacak taleplerinin zamanaşımına uğradığını, müvekkili Şirketin bir bölgenin acenteliğini verirken bu işe talip olanlarla çalıştığını, davalının iddia ettiği gibi kimseye bir sözleşme dayatılmadığını, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nda (6102 sayılı Kanun) acentelik hükümlerinde fesih imkânları öngörülmüş olup herkesin dilediği gibi bu hakkı kullanma serbestisine sahip olduğunu, davacının bu imkânı varken kullanmayıp davaya konu iddiaları ileri sürmesinin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu, daha önce yargıya intikal eden uyuşmazlıklarda da acente işçilerinin statüsü tartışılarak karara bağlandığını, işçilerin müvekkili Şirket işçisi değil acentenin işçileri olduğuna dair kesinleşmiş mahkeme kararları bulunduğunu, taraflar arasındaki sözleşmenin gerçek bir acentelik sözleşmesi olduğunu, müvekkili Şirketin bu şekilde bir muvazaalı yola başvurmasına sebep teşkil edecek kendi adına bir menfaati ve başkalarına zarar verme kastının olmasını makul gösterecek bir sebebin de bulunmadığını, davalıya verilen bölgede kendi işçisi ile hizmet vermek isteseydi kendi şubesini açarak bu şubeye de daha düşük ücretle müdür ve personeller atayabileğini belirtmiştir.
2. Davalı tarafın ciroya göre düzenlediği hak ediş faturasına istinaden alacağını tahsil ettiğini, dosyaya sunulan cari hesap ekstrelerinden görüleceği üzere müvekkili Şirketin acentelik sisteminde acentelere ödediği hak ediş miktarlarının sabit bir işçi ücretinin üzerinde olduğunu, ticari defter ve kayıtlarının hiçbirinde dava dilekçesinde iddia edildiği gibi her ay sabit bir ücret ödemesi bulunmadığını, davalının kendisine sabit ücret ödediğine dair aksi iddiasının ise ispat edilemediğini ileri sürmüştür.
3. Davacının müvekkili Şirket nezdinde iş sözleşmesi ile 2016 yılına kadar süren bir çalışması olmamakla birlikte aksi düşünülse dahi sözleşme ilişkisinin davacının güveni kötüye kullanması nedeni ile sona erdirildiğini, ... 21. Asliye Ceza Mahkemesinin 2017/1002 Esas sayılı dosyasında yapılan yargılama sırasında alınan bilirkişi raporları ile işbu fiilin açıkça ortaya konulduğunu, Mahkemece ceza yargılamasının neticesini beklemeksizin kıdem ve ihbar tazminatının hüküm altına almasının hatalı olduğunu, ulusal bayram ve genel tatil ücretinin ve yıllık izin ücreti alacaklarının da hatalı olarak hesaplanıp hüküm altına alındığını, davacının 1996 yılından itibaren hiç yıllık izin kullanmadığının düşünülmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, Mahkemece, davacının iptalini talep ettiği senet için feragatte bulunduğunu belirterek bu konudaki talebin feragat nedeni ile reddetmesine rağmen lehine vekâlet ücretine hükmedilmemesinin de hatalı olduğunu ileri sürerek Bölge Adliye Mahkemesi kararının ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
"... tanıklar... ... ve ...ün beyanları ve acentelik sözleşmesinden öncede davacının davalı yanında çalıştığının anlaşılması karşısında; acentelik sözleşmesinin muvazaalı olduğu taraflar arasında işçi işveren ilişkisi bulunduğu sonucuna varılmıştır.
İş akdinde iş görme edimini yerine getiren ve belge düzenleme yetkisi ve yükümlülüğü bulunmayan davacı işçinin alacaklarını belirleyebilmesi için 4857 sayılı yasanın 8/3,28.32/2, 37, 38, 39, 51/2 maddeleri uyarınca işveren tarafından düzenlenen (tebliğ edildiği kanıtlanan) yasaya uygun belgelere ihtiyaç vardır. Ayrıca iş ilişkisindeki alacak kalemlerinin hesaplanmasında çıplak ücret ya da giydirilmiş ücrete göre hesaplanan farklı alacak türleri ile birlikte takdiri delillere göre tespit edilen ve hakim tarafından hakkaniyet indirimi uygulanan alacak türleri de bulunmakla birlikte;
Eldeki davanın açılma tarihi, hizmet süresinin ve ödenen ücretin tespiti ve taraflar arasındaki hukuki durumun nitelendirilmesi geriktiğinden, davacının taleplerini HMK 107 maddesinde düzenlenen belirsiz alacak davasına konu etmekte hukuki yararının bulunduğu anlaşılmıştır.
Tarafların iş yerindeki çalışma şekli ile ilgili yazılı delil sunmadıkları görülmekle mahkemenin davacıya ilişkin maddi vakıa niteliğinde olan genel tatil ve fazla çalışmaları tanık beyanları ile sunulu teftiş kurulu raporuna göre doğru bir şekilde tespit ettiği anlaşılmıştır.
Sunulu kayıtlar ve davacının duruşmada alınan beyanı itibariyle, yıllık izin ücretine yönelik hüküm yerinde bulunmuştur.
Açıklamalar da dikkate alındığında ispat külfeti olan davalının iş akdinin tazminatı gerektirmeyecek şekilde sonlandığını, davacıya yıllık izinlerinin tamamen kullandırıldığını ve haklarının ödendiğini ispat edemediği ..." gerekçeleriyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (1) inci alt bendi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili; istinaf dilekçesinde belirttiği sebeplerle temyiz isteminde bulunmuş ve taraflar arasındaki acentelik sözleşmesin muvazaalı olmadığını, Bölge Adliye Mahkemesi kararının eksik incelemeye dayalı olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacı ile davalı Şirket arasındaki ilişkinin işçi-işveren ilişkisi mi yoksa acentelik sözleşmesine dayalı bir hukuki ilişki mi olduğu, bu bağlamda taraflar arasında akdolunan acentalık sözleşmesinin muvazaalı olup olmadığı, davacının fazla çalışma alacağına yönelik talebibine ilişkin olarak yapılan hesaplamanın dosya kapsamı ve tanık beyanları ile uyumlu olup olmadığı, dava dilekçesine konu edilen tespit talebinden feragat edilmesi nedeniyle davalı lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi gerekip gerekmediği konularında toplanmaktadır.
2. İlgili Hukuk
1.6102 sayılı Kanun'un "Acentelik" başlıklı yedinci kısmının "A) Genel olarak, I - Tanımı" kenar başlıklı 102 nci maddesi şöyledir:
" (1) Ticari mümessil, ticari vekil, satış memuru veya işletmenin çalışanı gibi işletmeye bağlı bir hukuki konuma sahip olmaksızın, bir sözleşmeye dayanarak, belirli bir yer veya bölge içinde sürekli olarak ticari bir işletmeyi ilgilendiren sözleşmelerde aracılık etmeyi veya bunları o tacir adına yapmayı meslek edinen kimseye acente denir.
(2) Bu Kısımda hüküm bulunmayan hâllerde aracılık eden acentelere Türk Borçlar Kanununun simsarlık sözleşmesi hükümleri, sözleşme yapan acentelere komisyon hükümleri ve bunlarda da hüküm bulunmayan hâllerde vekâlet hükümleri uygulanır.
(3) Taşıma, deniz ticareti, sigorta, turizm gibi alanlara ilişkin özel düzenlemeler saklıdır."
2. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun "D. Sözleşmelerin yorumu, muvazaalı işlemler" kenar başlıklı 19 uncu maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.
..."
3.6100 sayılı Kanun'un "Feragat ve kabul hâlinde yargılama giderleri" kenar başlıklı 312 nci maddesi şöyledir:
" (1) Feragat veya kabul beyanında bulunan taraf, davada aleyhine hüküm verilmiş gibi yargılama giderlerini ödemeye mahkûm edilir. Feragat ve kabul, talep sonucunun sadece bir kısmına ilişkin ise yargılama giderlerine mahkûmiyet, ona göre belirlenir.
(2) Davalı, davanın açılmasına kendi hâl ve davranışıyla sebebiyet vermemiş ve yargılamanın ilk duruşmasında da davacının talep sonucunu kabul etmiş ise yargılama giderlerini ödemeye mahkûm edilmez.
"
4. 20.11.2021 tarihli ve 31665 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin "Davanın konusuz kalması, feragat, kabul ve sulhte ücret" kenar başlıklı 6 ncı maddesi söyledir:
" Anlaşmazlık, davanın konusuz kalması, feragat, kabul, sulh veya herhangi bir nedenle; ön inceleme tutanağı imzalanıncaya kadar giderilirse, bu Tarife hükümleriyle belirlenen ücretlerin yarısına, ön inceleme tutanağı imzalandıktan sonra giderilirse tamamına hükmolunur. Bu madde yargı mercileri tarafından hesaplanan akdi avukatlık ücreti sözleşmelerinde uygulanmaz."
3. Değerlendirme
1.Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davalının aşağıdaki paragrafların kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2. Taraflar arasında, davacı işçinin fazla çalışma yapıp yapmadığı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır. Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Ücret bordrolarına ilişkin kurallar burada da geçerlidir. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır.
3. Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak fazla çalışmanın yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda, tarafların tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.
4. İmzalı ücret bordrolarında fazla çalışma ücreti ödendiği anlaşılıyorsa, işçi tarafından gerçekte daha fazla çalışma yaptığının ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak, işçinin fazla çalışma alacağının daha fazla olduğu yönündeki ihtirazı kaydının bulunması hâlinde, bordroda görünenden daha fazla çalışmanın ispatı her türlü delille yapılabilir. Bordroların imzalı ve ihtirazı kayıtsız olması durumunda, işçinin bordroda belirtilenden daha fazla çalışmayı yazılı belge ile kanıtlaması gerekir. İşçiye bordro imzalatılmadığı hâlde, fazla çalışma ücreti tahakkuklarını da içeren her ay değişik miktarlarda ücret ödemelerinin banka kanalıyla yapılması durumunda, ihtirazı kayıt ileri sürülmemiş olması, ödenenin üzerinde fazla çalışma yapıldığının yazılı delille ispatlanması gerektiği sonucunu doğurmaktadır.
5. Somut uyuşmazlıkta; davacı tanıkları beyanları doğrultusunda davacının 08.00-20.30 saatleri arasında çalıştığı, 2 saatlik ara dinlenme ile günde 10,5 saat çalışarak, haftalık 18 saat fazla çalışma yaptığı kabul edilmiş ise de tanık beyanların birlikte değerlendirildiğinde, davacının 08.00-20.00 saatleri arasında çalıştığının kabulü dosya kapsamı ile daha uyumlu olacaktır. Şu hâlde, davacının haftanın 6 günü 08.00-20.00 saatleri arasında çalışarak günde 12 saat çalışıp 2 saatlik ara dinlenme ile günlük 10 saatlik çalışması üzerinden haftalık 15 saat fazla çalışma yaptığının kabulü ile hesaplama yapılmalıdır. Haftalık 9 saat üzerinden yapılan hesaplamaya ilişkin olarak ise kararın davacı tarafından temyizi edilmemesi nedeniyle davalı lehine oluşan kazanılmış hakkın gözetilmesi gerekmektedir. Bu maddi ve hukuki olgular göz ardı edilerek, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesis edilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
6. Öte yandan, dava açılış tarihine göre fazla çalışma ve ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının 21.04.2012 tarihinden önceki çalışma dönemine ilişkin olarak zamanaşımına uğradığı anlaşılmakta olup karar gerekçesinde, hüküm altına alınan alacak tutarları ile de çelişki oluşturacak biçimde, "21.04.2016 tarihinden önceki ücret alacaklarının zamanaşımına uğramıştır" açıklamasına yer verilmesi isabetli görülmemiştir.
7. Kabule göre ise dava dilekçesinde " boş olarak verilen teminat senedinin iptali" talep edilmiş, bilahare 24.12.2021 tarihli duruşmada bu husustaki talepten feragat edilmiş olup, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 6 ncı maddesi gereğince davalı lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi gerekirken bu yön gözetilmeden karar verilmesi de usul ve kanuna aykırı olup bozma sebebidir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1. Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,
2. İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,
Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde ilgiliye iadesine,
Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
29.06.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.