Esas No: 2014/474
Karar No: 2014/518
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü 2014/474 Esas 2014/518 Karar Sayılı İlamı
T.C. UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ HUKUK BÖLÜMÜ ESAS NO : 2014 / 474 KARAR NO : 2014 / 518 KARAR TR : 5.5.2014 |
ÖZET : Adli yargı merciinde yapılan duruşma sırasında karşı tarafın sözlü ve fiziksel saldırısına uğrayan davacı tarafından, meydana gelen olayda 2992 sayılı Adalet Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri hakkında kanun hükümleri gereğince Adalet Teşkilatı’nda istihdam edilecek personelin sayısı ve eğitimi ile ilgili yükümlülükleri gereği gibi yerine getirmeyen davalı Adalet Bakanlığı’nın sorumluluğu olduğu gerekçesi ile hizmet kusuruna dayalı olarak açılan tazminat davasının, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.
|
K A R A R
Davacı : T.D.
Davalı : Adalet Bakanlığı
Vekili : Av.A.B.
O L A Y : Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı Aydın İl Müdürlüğü’nde kurum avukatı olarak görev yaptığını, 10.03.2011 tarihinde Aydın 1. İş Mahkemesi’nin 2010/322 Esas sayılı dosyasının duruşmasına Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili olarak katıldığını, duruşma sırasında karşı tarafın hakaret ve darbelerine maruz kaldığını, konu ile ilgili olarak Aydın Cumhuriyet Başsavcılığı’na müracaat ettiğini ve sanık hakkında yürütülen davanın Aydın 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2011/274 Esas sayılı dosyasında halen derdest olduğunu, duruşma sırasında ifa ettiği görev nedeni ile can güvenliğinin Adalet Bakanlığı tarafından teminin sağlanması gerektiğini, ancak olay sırasında bu görevin gereği gibi yerine getirilmediğini, bu nedenle 23.08.2011 tarihli dilekçe ile Adalet Bakanlığı’na müracaat ederek olay nedeni ile uğradığı zararın tazminini talep ettiğini, Adalet Bakanlığı’nın 26.09.2011 tebliğ tarihli yazı cevabı ile talebinin reddedildiğini, oysa zararın Adalet Bakanlığı’nın hizmet kusuru nedeni ile meydana geldiğini, duruşma sırasında bulunan mübaşir Hediye Ölmez’in Tekel’den havuz uygulaması ile gelen 4-C statüsünde bir çalışan olduğunu, mübaşirlik eğitim ve tecrübesine sahip bir kişi olmadığını ve bayan da olmasının etkisi ile olayın meydana gelmesine engel olamadığını, bu nitelikte bir kişinin mübaşir olarak duruşma düzeni ile görevli kılınmasının başlı başına hizmet kusuru teşkil ettiğini, tecrübeli ve mübaşirlik eğitimi almış bir kişinin, olayın olmasını engellemek adına aynı katta 10-15 metre mesafede bulunan polis yardımını hemen sağlayacağını, meydana gelen olay nedeni ile manen zarar gördüğünü belirterek; 15000 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi istemi ile idare yargı yerinde dava açmıştır.
Aydın 1. İdare Mahkemesi; 07.12.2012 gün ve 2011/2056 Esas, 2012/2191 Karar sayılı kararında özetle; 1982 Anayasa’sının Başlangıç bölümünde Yargı yetkisinin Yasama ve Yürütmeden ayrı bir erk olarak düzenlendiğini, Anayasa’nın 138. maddesinde ise Mahkemelerin bağımsızlığı ilkesinin düzenlendiğini, belirtilen bu düzenlemelere göre kuvvetler ayrılığı ilkesi gereğince fonksiyonel bakımdan yasama ve yürütmenin yargıdan ayrı tutulduğunu, bu nedenle bağımsız bir organ olan yargı organının yargılama faaliyetinin Anayasa’nın 125. maddesinde düzenlenen idari işlem niteliğinde değerlendirilmesinin mümkün olmadığını, ayrıca 6100 sayılı HMK’nın 32. maddesinde hakimin duruşma düzenin sağlanması ile görevli kılındığını, aynı kanunun 151. maddesinin hakim tarafından, duruşma düzenini bozanlarla ilgili ne gibi tedbirlerin alınabileceğinin düzenlendiğini, bu nedenlerle açılan davaya adli yargıda bakılması gerektiğini belirterek; davanın görev yönünden reddine karar vermiş, verilen karara davacı itiraz etmiştir.
Aydın Bölge İdare Mahkemesi; 27.03.2013 gün ve 2013/697 Esas, 2013/638 Karar sayılı kararı ile, mahkemece verilen kararın bozulmasını gerektirecek bir sebep olmadığını belirterek onanmasına hükmetmiş, davacının karar düzeltme talebinin de Aydın Bölge İdare Mahkemesi’nin 19.06.2013 gün ve 2013/1371 Esas, 2013/1327 Karar sayılı kararı ile reddedilmesi üzerine verilen karar 05.07.2013 tarihinde kesinleşmiştir.
Davacı vekili, aynı istemle adli yargı yerinde dava açmıştır.
Aydın 2. Asliye Hukuk Mahkemesi; 24.01.2014 gün ve 2013/693 Esas, 2014/31 Karar sayılı kararında özetle; hizmetin gereği gibi işlememesi nedeni ile açılan tazminat davasının idari yargı yerinde görülmesi gerektiğini belirterek davanın görev yönünden reddine karar vermiş, verilen karar temyiz edilmeksizin 26.02.2014 tarihinde kesinleşmiştir.
Davacı vekili adli ve idari yargı yerlerince verilen görevsizlik kararları nedeniyle oluşan olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesi istemiyle başvuruda bulunmuştur.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR, Ali ÇOLAK, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Ayhan AKARSU ve Mehmet AKBULUT’un katılımlarıyla yapılan 5.5.2014 günlü toplantısında:
Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27.maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; 2918 sayılı Yasa’dan kaynaklanan sorumluluk davasında adli ve idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı Yasa’nın 14.maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, davacı vekilinin istemi üzerine, idari yargı dosyasının son görevsizlik kararını veren mahkemece, adli yargı dosyası da temin edilmek suretiyle Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Birgül Yiğit’in, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet Ali GÜMÜŞ’ün davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, 10.03.2011 tarihinde Aydın 1. İş Mahkemesi’nin 2010/322 Esas sayılı dosyasının duruşmasına Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili olarak katılan davacının, duruşma düzeninin sağlanamaması nedeni ile karşı tarafın hakaretlerine maruz kaldığı, darp edildiği ve bu şekilde zarara uğradığı gerekçesi ile 15000,00 TL manevi tazminatın olayda kusuru bulunan davalıdan tahsili istemi ile açılmıştır.
Dosya kapsamında yapılan inceleme neticesinde, davacının tazminat talebinin dayanağını, duruşma sırasında duruşma düzenini sağlamakla görevli bulunan mübaşirin bayan olması ve mübaşirlik mesleğinin gerektirdiği eğitim ve tecrübeye sahip olmaması nedeni ile görevini gereği gibi yerine getirememesi sonucu uğradığı zararın tazmini istemi oluşturmaktadır. Davacı dava dilekçesinde ilk olarak, mübaşirin görevini gereği gibi yerine getirmediğini ileri sürmüş ve olay sırasında duruşmada görevli olan mübaşirin suskun kalmak ve gerekli önlemleri almamak şeklindeki pasif tutumuna dayanmış, 21.12.2011 tarihli replik dilekçesinde ise; dava konusu olayda hem davalı Adalet Bakanlığı’nın hem de zincirleme şekilde birden çok kişinin kusuru olduğunu, hizmet kusurunun idarenin hangi personeline ait olduğu hususunun Adalet Bakanlığı’nın iç sorunu olduğunu, kendisinin hizmetin gereği gibi işlememesinden sorumlu olduğunu belirtmiştir. Davacının davasında dayandığı dava sebeplerinin ortak noktası, duruşma sırasında alınması gereken gerekli güvenlik tedbirlerinin alınmadığı iddiasıdır.
Olaya ilişkin olarak tutulan, Aydın 1. İş Mahkemesi hakimi Gülay Arıcıoğlu ve katibi Özlem Kavadar imzalı 10.03.2011 tarihli tutanaktan; Mahkeme hakiminin bilirkişiden dosyanın dönüşünün beklenmesine karar verdiği sırada, davalı vekilinin davacı tarafından sunulan belgeleri kabul etmediği yönündeki beyanı üzerine ilk olarak taraflar arasında sözlü atışma çıktığı, sonrasında ilk darbenin davacı İlhan Aslan’dan gelmek sureti ile taraflar arasında arbedenin yaşandığı, tarafların birbirini darp etmelerini müteakip mübaşir tarafından duruşma kapısının açıldığı ve olaya müdahale edildiği anlaşılmıştır.
2709 sayılı 1982 Anayasası’nın Başlangıç bölümünde; "Kuvvetler ayrımının. Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir iş bölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu" belirtilmiştir.
Anayasa’nın 9. maddesinde, “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır” denilmiş; “Mahkemelerin bağımsızlığı” başlıklı 138. maddesinde, “Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler.
Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.
Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.
Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” hükümlerine yer verilmiştir.
Belirtilen Anayasal düzenlemelere göre, “kuvvetler ayrılığı” ilkesi gereğince fonksiyonel bakımdan yargı organı yasama ve yürütmeden ayrı tutulmuş olup, bağımsız bir organ olan yargının yargılama süreci ile ilgili işlemlerinin Anayasa’nın 125. maddesinde öngörülen “idari işlemler” kapsamına girmediği ve bu nedenle yargısal işlemler dolayısıyla idari yargı yoluna başvurulamayacağı açıktır.
Anayasanın 125. maddesinin 4. fıkrasında; “(Değişik cümle: 07/05/2010-5982 S.K./11. md.) Yargı yetkisi, idarî eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olup, hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz. Yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemez. “ şeklindeki düzenleme ile yargı yetkisinin sınırları çizilmiş, aynı maddenin son fıkrasında; idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.
Bu noktada üzerinde durulması gereken sorun, duruşma sırasında meydana gelen olay nedeni ile davacının uğradığı zararın yargısal bir faaliyet kapsamında mı yoksa idari bir faaliyet kapsamında mı gerçekleştiğidir. Zira Ankara 1. İdare Mahkemesi görevsizlik kararının gerekçesinde; davacının iddiasına konu zararın adli bir eylem ve işlemin yürütülmesi kapsamında meydana geldiği belirtilmiş ve adli yargı faaliyeti nedeni ile meydana gelen zararın işlemi yapan mercilerin dahil olduğu adli yargıda görülmesi gerektiğini savunmuştur. Sonuç olarak adli eylem ile ( yargı yetkisinin kullanılması sırasında yapılan eylemler) , idari eylem arasındaki farkın ortaya konulması ve dava konusu olayda gerekli güvenlik önlemlerinin alınmaması şeklinde gerçekleşen pasif ihmalin hangi kapsamda değerlendirilmesi gerektiği üzerinde durulmalıdır.
Yargı faaliyeti tanımlarken kullanılan ölçütlerden biri “organik” (veya “şekli”) ölçüttür ki, bu ölçüte göre bir faaliyetin yargı faaliyeti sayılması için bağımsız mahkemeler tarafından yerine getirilmesi gerekir. Bu tanımı tamamlamak için kullanılan “maddi” ölçüte göre ise, mahkemelerin bütün faaliyetleri yargı faaliyeti değildir; sadece hukuk kurallarının bağımsız mahkemeler tarafından somut olaylara uygulanması halinde bir yargı faaliyeti vardır. Bu ölçüte göre, hakimlerin bir davayı veya çekişmesiz yargı işini görmesi ve hüküm vermesi yargı faaliyetine dahildir. Kalem işlerinin yürütülmesi ve yazı işleri personelinin yönetimi gibi işler ise yargı faaliyeti kapsamında dışındadır. [Ezcümle Bkz. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt I, 6. Bası (İstanbul: Demir-Demir, 2001), S. 2-3. Naklen, Budak, Ali Cem; Alt Konsey Ve Komisyonunun Yeni Rekabet Tüzükleri Ve Rekabet Kanunu’nda Yapılan Değişiklikler Işığında Delillerin Toplanması Ve İspat, Rekabet Kurumu, Perşembe Konferansları Dizisi, 27 Mayıs 2004, s.2]
2992 sayılı, Adalet Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun"un 2. maddesinin (a) bendinde, kanunlarda kurulması öngörülen mahkemeleri açmak ve teşkilatlandırmak; (h) bendinde, Adalet hizmetleriyle ilgili konularda, gerekli araştırmalar ve hukuki düzenlemeleri yapmak, görüş bildirmek Adalet Bakanlığı"nın görevleri arasında sayılmıştır.
2992 sayılı, Adalet Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun"un 20. maddesinde; Eğitim Dairesi Başkanlığının görevleri şunlardır:
a) Bakanlık merkez ve taşra teşkilatının eğitim planını hazırlamak, yayınlamak ve uygulanmasını takip etmek,
b) Bakanlık teşkilatı ile ilgili hizmet öncesi ve hizmet içi eğitim programlarını düzenlemek ve uygulamak,
c) (Mülga bent: 25/06/1992 - 3825/17 md.)
d) Eğitim kurum ve tesisleriyle (...) ilgili işleri yapmak,
e) Bakanlıkça verilecek benzeri görevleri yapmak.” şeklindeki düzenleme ile merkez ve taşra teşkilatında görev yapan personelin eğitilmesi konusunda Adalet Bakanlığı Eğitim Daire Başkanlığının görevli kılındığı anlaşılmıştır.
2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun Adalet Komisyonu’nun görevleri başlıklı 114. maddesinde; (Değişik madde: 22/12/2005-5435 S.K./36.mad); “ Adalet komisyonlarının görevleri şunlardır:
a) Atamaları doğrudan Bakanlıkça yapılanlar dışındaki adlî ve idarî yargı ile ceza infaz kurumları ve tutukevleri personelinin;
1) İlk defa Devlet memurluğuna atanacaklardan merkezî sınavda başarılı olanların ilgili yönetmelik hükümlerine göre düzenlenecek sözlü ve gerektiğinde uygulamalı sınavlarını yapmak, hukuk fakültesi ve adalet meslek yüksek okulu mezunlarına öncelik tanımak kaydıyla başarılı olanların atanmalarını teklif etmek.
2) Aslî Devlet memurluğuna atanmaları, sicil ve disiplin işlemleri, görevden uzaklaştırılmaları, aylık ve ödenekleri ile diğer özlük işlemlerini bu Kanun ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile ilgili mevzuat hükümlerine göre yerine getirmek.
3) Naklen veya hizmet gereği atamasını, ilgili mahkeme başkanı, hâkim veya Cumhuriyet savcısının görüşünü alarak, yetki alanı içerisinde yapmak.
4) Geçici olarak görevlendirmesini, yetki alanı içerisinde altı ayı geçmemek üzere yapmak.
b) Kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirmek.
İlk defa Devlet memurluğuna atanması teklif edilen personelin atanmaları Bakanlık onayı ile tamamlanır. Bu personelin atanması, eğitilmesi ile ilgili usûl ve esaslar yönetmelikte gösterilir. “ denilmek sureti ile adli personelin naklen veya hizmet gereği atamasını yapma görevi Adalet Komisyonu’na verilmiştir.
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 36. maddesinde; “ Yardımcı hizmetler sınıfı, kurumlarda her türlü yazı ve dosya dağıtmak ve toplamak, müracaat sahiplerini karşılamak ve yol göstermek; hizmet yerlerini temizleme, aydınlatma ve ısıtma işlerinde çalışmak veya basit iklim rasatlarını yapmak; ilaçlama yapmak veya yaptırmak veya tedavi kurumlarında hastaların ve hastanelerin temizliği ve basit bakımı ile ilgili hizmetleri yapmak veya kurumlarda koruma ve muhafaza hizmetleri gibi ana hizmetlere yardımcı mahiyetteki görevlerde her kurumun özel bünyesine göre ve yine bu mahiyette olmak üzere ihdasına lüzum gördüğü yardımcı hizmetleri ifa ile görevli bulunanlardan 4 üncü maddenin (D) bendinde tanımlananların dışında kalanları kapsar.” Denilmek sureti ile yardımcı hizmetler kapsamında çalışacakların görevleri belirilmiştir.
Bu bilgiler ışığında dava dosyası incelendiğinde, olayın meydana geldiği 10.03.2011 günü 4/C statüsünde Aydın Adliyesi’nde görevli bulunan Hediye Ölmez’in, Aydın Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri Komisyonu Başkanlığı’nın 08.02.2011 gün ve 2001/60 numaralı kararı ile Aydın 1. İş Mahkemesi’nde Yardımcı Hizmetler Sınıfında mübaşir olarak görevlendirildiği, duruşma salonunda ani gelişebilecek olaylara ilişkin tedbiren görevlendirilen başkaca kimsenin bulunmadığı, duruşma salonunun bulunduğu koridorda ise Aydın Valiliği İl Emniyet Müdürlüğü kararı ile polis memuru Şenol Saylam’ın görevlendirildiği, olay mahallinde gerekli güvenliği sağlayacak başkaca personelin bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Tüm bu yasal mevzuat ve tespitler ışığında dava dosyası değerlendirildiğinde; davaya konu uyuşmazlıkta davacının tazminat istemini adalet teşkilatının örgütlenmesindeki aksaklıklara dayandırdığı, idarenin kamu hizmetinin sunulmasında gerekli örgütlenmeyi yapmak, gerekli araçları temin etmek, gerekli personeli istihdam etmek ve eğitmek, gerekli denetimleri yapmak, kamu hizmetinin aksamadan devam etmesi için gerekli önlemleri almakla yükümlü olduğunu belirterek, bu yükümlülüklerin yerine getirilmesinde görülen eksiklik nedeni ile olayda hizmet kusurunun varlığını iddia ettiği, bu itibarla davacının iddialarının Yargı Organlarının Yargısal Faaliyetleri kapsamında değerlendirilebilecek nitelikte olmadığı, davanın 2992 sayılı, Adalet Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun"un 2. maddesi kapsamında kamu hizmetinin örgütlenmesi yükümlülüğünün gereği gibi yerine getirilmemesi nedeni ile ortaya çıkan zararın tazmini kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, sonuç olarak idarenin kamu hizmetinin gereği gibi görülmesi konusunda üzerine düşen yükümlülüğün gereği gibi yerine getirilmemesi nedenine dayalı davaya bakma görevinin idari yargıya ait olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Ayrıca her ne kadar davacı tarafından verilen 31.12.2011 tarihli replik dilekçesinde; 6100 sayılı HMK’nun 151. Maddesi gereğince duruşma düzenini sağlamakla yükümlü hakimin bu görevini gereği gibi yerine getirmediği iddia edilmiş ise de;
6100 sayılı Yasa’nın 46. maddesinde “ Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:
a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması,
b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması
c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması
ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması
d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması
e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması” şeklinde yapılan düzenlemeden, hakimler işlemleri nedeni ile ancak yargısal faaliyetleri nedeni ile ve yine maddede belirtilen belirli sebeplerle sınırlı olarak Devlet Aleyhine tazminat davası açılabileceği anlaşıldığından, Hakimin duruşma düzeninin sağlanması adına gerçekleştirdiği faaliyetin yargılama faaliyeti kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, bu anlamda da davaya idari yargıda bakılması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Yeri gelmişken işaret etmek gerekir ki 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’na 9.2.2011 tarih ve 6110 sayılı Kanunla eklenen 93/A maddesiyle, HMK.nun 46.maddesiyle öngörülen sistem daha kapsamlı bir şekilde düzenlenmiş ve HMK.’na dayanarak hakimlere yargısal eylemlerinden ötürü tazminat davası açılabilmesi için, hakim hakkında bir ceza soruşturmasının yapılması yahut mahkumiyet şartı aranmazken, 2802 sayılı Kanunda yapılan bu değişiklikle rücu davası açılabilmesi için hakim ve savcılar hakkında görevi kötüye kullanmaktan bir mahkumiyet şartı öngörülmüştür. 2802 sayılı Kanunun 93/A maddesinin iptali istemi, Anayasa Mahkemesi’nin 30.3.2012 gün ve E.2012/29, K.2012/49 sayılı kararıyla reddedilmekle beraber; 21.2.2014 tarih ve 6526 sayılı Kanunla 2802 sayılı Kanunun 93/A maddesi yürürlükten kaldırılmıştır. Böylelikle HMK.nun 46.maddesi ile öngörülen hukuki koruma, yeniden yegane kural durumuna gelmiştir.
Açıklanan nedenlerle davanın görüm ve çözümü idari yargı yerinin görevine girdiğinden Aydın 1. İdare Mahkemesi’nce verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.
S O N U Ç : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Aydın 1.İdare Mahkemesi’nin 07.12.2012 gün ve 2011/2056 Esas, 2012/2191 Karar sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 5.5.2014 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
Başkan Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üye Eyüp Sabri BAYDAR
Üye Nurdane TOPUZ |
Üye Ali ÇOLAK
Üye Ayhan AKARSU |
Üye Sıddık YILDIZ
Üye Mehmet AKBULUT |