Esas No: 2020/647
Karar No: 2020/692
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü 2020/647 Esas 2020/692 Karar Sayılı İlamı
UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ
ESAS NO : 2020 / 647 KARAR NO : 2020 / 692 KARAR TR : 23.11.2020 |
ÖZET : Trafik kazasından kaynaklanan hasar miktarının rücuen tahsili amacıyla davacı şirket tarafından davalı aleyhine İcra Müdürlüğü dosyası ile icra takibine başlandığı, takibin davalının itirazı sonucunda durdurulduğundan bahisle; itirazın iptali ve takibin devamına karar verilmesi istemiyle açılan davanın, ADLİ YARGI YERİNDE görülmesi gerektiği hk.
|
K A R A R
Davacı : A.A. Türk Sigorta Şirketi
Vekili : Av. F. R. L.
Davalı : Karayolları Genel Müdürlüğü
Vekili : Av.E. A.
O L A Y : Davacı vekili dilekçesinde; müvekkil şirkete sigortalı bulunan 34 … 7584 plakalı aracın, 29.11.2012 tarihinde sürücüsünün sevk ve idaresinde Ereğli Karaman yolu üzerinde seyir halinde iken, önünde seyreden ve plakasını hatırlayamadığı aracın yol ortasında bulunan ve herhangi bir trafik levha ve uyarıcı işareti bulunmayan kum yığınına çarpmamak için manevra yaparak önüne kırması sonucunda, önünde seyreden araca çarpmamak için manevra yaparak aracın kontrolünü kaybetmesinden dolayı aracın takla atarak maddi hasar meydana geldiğini; olayda yol ortasında buluna kum yığınına herhangi bir uyarıcı işaretin olmaması nedeniyle ve yolun bakım ve onarımından sorumlu olan idarenin asli kusurlu olduğunun trafik tespit tutanağıyla tespit edildiğini; kazadan sonra araçtaki 21,690,00TL hasar bedelinin müvekkili tarafından 22.02.2013 tarihinde sigortalısına ödendiğini; aracın ekspertiz raporunda konu olan hasar tespit değerinin 32.000,00 TL olduğunu, sovtaj değeri yani aracın hasarlı halinin değeri olan 10.310,00 düşülerek 21.690,00 TL müvekkil şirket tarafından ödenen eksper raporuna konu olan esas değer olduğunu; sigortalı araçta oluşan hasar bedelini sigortalısına ödeyen müvekkili şirketin, TTK. 1472 maddesi gereğince sigortalısının yerine geçtiğinden ödenen tazminatın trafik kaza tutanağında belirlenen kusur oranına göre hesaplanan miktarının rücuen tahsili amacıyla davalılar aleyhine Konya 2. İcra Müdürlüğünün 2014/11082 E sayılı dosyası ile icra takibine başlandığını ve söz konusu takibin davalıca haksız ve hukuka aykırı itirazı sonucunda durdurulduğunu ifade ederek; fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla, 2.İcra Müdürlüğünün 2014/11082 sayılı dosyasına davalı idare tarafından yapılan haksız ve hukuka aykırı itirazın iptali ve takibin devamına karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.
Konya 2.Asliye Hukuk Mahkemesi: 16.2.2016 gün ve E:2015/239, K:2016/88 sayı ile, uyuşmazlığın esasını inceleyerek“(…) Davanın kısmen kabulüne, davalının 2.İcra Müdürlüğü"nün 2014/11082 sayılı dosyasına yaptığı itirazın asıl alacak 15.050,00 TL"na ve resen hesaplanan işlemiş faiz 2.308,21 TL"na yönelik olarak iptaline ve takibin bu şekilde devamına, asıl alacağa takip tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, alacak likit olmadığından davacının icra inkar tazminat talebinin reddine, davacı kötü niyetli olmadığından davalının kötü niyet tazminat talebinin reddine…” karar vermiş, temyiz yoluna gidilmesi üzerine Yargıtay 17.Hukuk Dairesi: 19.6.2017 gün ve E:2016/14375, K:2017/6965 sayı ile, “(…) mahkemece, hizmet kusuruna dayanılarak Karayolları Genel Müdürlüğü aleyhine açılan bu davada HMK 114 1-b maddesi gereğince yargı yolu caiz olmadığından; HMK 115/2.maddesi gereğince dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu biçimde karar verilmesi yerinde görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA…” karar vermiş, karar düzeltme yoluna gidilmesine üzerine yine aynı Dairece 21.11.2019 gün ve E:2017/4497, K:2019/10981 sayı ile, karar düzeltme isteğinin reddine karar verilmiştir.
KONYA 2.ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 29.1.2020 gün ve E:2019/441, K:2020/55 sayı ile, “(…)Mahkememizin 16/02/2016 tarih, 2015/329 E.. 2016/88 K. sayılı kararı Yargıtay 17.Hukuk Dairesinin 19/06/2017 tarih, 2016/14375 E.. 2017/6965 K. sayılı ilamında;
"...Dava, davacı sigorta şirketinin sigortalısının aracında meydana gelen zararı ödemiş olmasından dolayı davalı idareye karşı ödenen bedelin rücuen tahsiline ilişkindir.
Somut olayda, davacı şirkete sigortalı olan araç seyir halinde iken önünde seyreden aracın yol ortasında bulunan ancak uyarı levhası olmayan kum yığınına çarpmamak için manevra yapması neticesinde önüne kırmasından dolayı bu araca çarpmamak için aracın kontrolünü kaybederek takla atması neticesinde maddi hasarlı kaza meydana gelmiştir. Kazadan sonra 21.690 TL sigortalıya ödenmiştir.
Görev konusu, kamu düzenine ilişkin olup yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden (re"sen) dikkate alınması zorunludur.
Karayolları Genel Müdürlüğü"nün de içerisinde bulunduğu kamu tüzel kişileri, kamu hizmeti görmekle yükümlü bulunmaları nedeniyle kamu hizmetleri sırasında verdikleri iddia olunan zararlardan dolayı oluşan sorumlulukları özel hukuk hükümlerine tabi değildir. Kamu tüzel kişilerinin, yasalar tarafından kendilerine verilen görev ve yetkilerin kullanılması sırasında oluşan zararlar niteliği itibariyle hizmet kusurundan kaynaklanan zararlar olup, hu zararların tazmini amacıyla anılan idarelere karşı hizmet kusurlarına dayalı olarak İdari Yargılama Usulü Hakkındaki Kanun "un 2. maddesi hükmü uyarınca idari yargı yerinde tam yargı davası ikame edilmesi gerekmektedir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 04.11.2015 tarih ve 2015/17-731. 2015 2366 K. sayılı kararı ile de: "davalının hizmet kusuruna dayalı zararın tazmini için açılan eldeki davanın bir tam yargı davası olması nedeniyle davada idari yargı mercileri görevli olduğundan yerel mahkemece dava dilekçesinin yargı yolu bakımından reddine karar verilmesi gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. " denilmek suretiyle hizmet kusuruna dayanılarak açılan davalarda idari yargının görevli olduğu belirtilmiştir.
O halde mahkemece, hizmet kusuruna dayanılarak Karayolları Genel Müdürlüğü aleyhine açılan bu davada HMK 114 1-b maddesi gereğince yargı yolu caiz olmadığından HMK 115/2.maddesi gereğince dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu biçimde karar verilmesi yerinde görülmemiştir..." gerekçesiyle bozularak ve yine Yargıtay 17.Hukuk Dairesinin 21/11/2019 tarih, 2017/4497 E.. 2019/10981 K. sayılı ilamıyla karar düzeltme talebinin reddine karar verildiğinden Mahkememizin 2019/441 Esas sırasına kaydedilmiştir.
Mahkememizce usul ve yasaya uygun bozma ilamına uyularak, bozma ilamında belirtilen gerekçelerle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle,
1-HMK 114/1-b maddesi gereği yargı yolu caiz olmadığından. HMK 11.5/2 maddesi gereğince dava şartı yokluğundan davanın USULDEN REDDİNE...” karar vermiş ve bu karar kesinleşmiştir.
Davacı vekili bu kez, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla; müvekkil şirket tarafından sigortalısına ödenen tazminatın kusur oranına göre 16.267.50 TL"sinin ödeme tarihi olan 22.02.2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı idareden tahsili istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.
KONYA 1.İDARE MAHKEMESİ: 18.8.2020 gün ve E:2020/825 sayı ile, “(...) 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 1., 2., 7., 19.1.2011 günlü Resmi Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasanın 14. maddesiyle değişik 110. maddesi hükmüne yer verdikten sonra; “(…)mevzuat ve dava konusu olay birlikte değerlendirildiğinde; 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu"nun 19/01/2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesinde, "İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dâhil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür." denilmekte olup Karayolları Genel Müdürlüğü"ne karşı hizmet kusurundan dolayı açılacak sorumluluk davalarının da adli yargı merciilerinde görülmesi gerektiği açıktır.
Bu durumda; meydana gelen zararın tazmini istemiyle açılan işbu davanın da adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle; 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 19. maddesi uyarınca görevli yargı merciinin belirlenmesi için Uyuşmazlık Mahkemesi"ne başvurulmasına, dava dosyası ile Konya 2. Asliye Hukuk Mahkemesi"nin E.2019/441 K.2020/55 sayılı dosyasının ilgili mahkemesinden istenilmek suretiyle Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesine, dosyanın incelenmesinin Uyuşmazlık Mahkemesi"nin karar vermesine kadar ertelenmesine…” karar vermiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Burhan ÜSTÜN’ün Başkanlığında, Üyeler: Şükrü BOZER, Mehmet AKSU, Birol SONER, Aydemir TUNÇ, Nurdane TOPUZ ve Ahmet ARSLAN"ın katılımlarıyla yapılan 23.11.2020 günlü toplantısında:
I-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; İdare Mahkemesince, 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesine göre başvuruda bulunulmuş olduğu, Yasa’nın 14. maddesine göre olumsuz görev uyuşmazlığı bulunduğunun ileri sürülebilmesi için davanın “tarafları, konusu ve sebebinin aynı” olması koşulunun öngörülmüş bulunması karşısında; adli yargı yerinde aynı somut olay nedeniyle borçlunun itirazının iptali ile takibin devamına karar verilmesi istemiyle; buna karşılık idari yargı yerinde tam yargı davası açılmış ise de; ikinci davanın, ilk davada verilen karar doğrultusunda oluşturulduğu ve “itirazın iptali ile takibin devamı” istemi yönünden görev uyuşmazlığının doğduğu kanaatine varıldığından ve sonuçta usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, adli ve idari yargı yerleri arasında doğan görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, trafik kazasından kaynaklanan hasar miktarının rücuen tahsili amacıyla davacı şirket tarafından davalı aleyhine İcra Müdürlüğü dosyası ile icra takibine başlandığı, takibin davalının itirazı sonucunda durdurulduğundan bahisle; itirazın iptali ve takibin devamına karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun “İlamsız takip” başlıklı Üçüncü Bap, 42-49. maddelerinde takip yöntemleri gösterilmiş; değişik 58. maddesinde, takip talebinin icra dairesine yazı ile veya sözlü olarak veya elektronik ortamda yapılacağına işaret edilmiş; değişik 60. maddesine göre, takip talebi üzerine icra müdürünce ödeme emri düzenleneceği ve 62-65. maddelerde itiraza ilişkin hükümlere yer verilmiş olup, değişik 66. maddede, süresi içinde yapılan itirazın takibi durduracağı kurala bağlanmıştır.
İtiraz nedeniyle takibin durması üzerine alacaklıya, itirazın iptali için Yasada iki yola başvurma olanağı tanınmış olup, bunlardan birincisi, 67. maddeye göre mahkemeye başvurmak, ikincisi ise 68, ek 68/a ve ek 68/b maddelerine göre tetkik merciinden itirazın kaldırılmasını istemektir.
İncelenen uyuşmazlıkta alacaklı konumundaki davacı tarafından, değişik 67. maddeye göre mahkemeye başvurmak suretiyle itirazın iptali davası açılmıştır.
Söz konusu 67. Madde (Değişik: 18/2/1965 - 538/37 md.), “(Değişik birinci fıkra: 17/7/2003-4949/15 md.) Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.
(Değişik: 9/11/1988 - 3494/1 md.) Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın yüzde kırkından aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.
İtiraz eden veli, vasi veya mirasçı ise, borçlu hakkında tazminat hükmolunması kötü niyetin sübutuna bağlıdır.
(Mülga dördüncü fıkra: 17/7/2003-4949/103 md.)
Birinci fıkrada yazılı itirazın iptali süresini geçiren alacaklının umumi hükümler dairesinde alacağını dava etmek hakkı saklıdır” hükümlerini taşımaktadır.
Anılan Yasanın değişik 1. maddesinin birinci fıkrasında, “Her asliye mahkemesinin yargı çevresinde yeteri kadar icra dairesi bulunur” denilmekte olup, yukarıda hükmü yazılı 67. maddede sözü edilen “mahkeme” ile, icra dairesinin bulunduğu yargı çevresi bakımından bağlı olduğu asliye mahkemesinin anlaşılması ve takip hukukuna özgü bulunan itirazın iptali davasının asliye mahkemesinde görülmesi gerektiği açıktır.
Öte yandan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinde, idari dava türleri: a)İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları, b)İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, c)Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar olarak sayılmıştır.
Bu duruma göre, İcra ve İflas Kanunu’nun değişik 67. maddesine göre açılan itirazın iptali davasının görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.
Kaldı ki, Yargıtay 17.Hukuk Dairesinin bozma ve aynı doğrultudaki Asliye Hukuk Mahkemesinin görevsizlik kararında, dava konusu olayın özel hukuktan kaynaklanan bir sorumluluk olmayıp, davalı idarenin hizmetini kusurlu yürütmesinden kaynaklandığı iddiasına dayalı idare hukuku kurallarına göre değerlendirilmesi gereken bir sorumluluk davası olduğu belirtilmiş ise de ve davaya konu olayda hizmet kusuruna dayanılmış olduğu konusunda bir tereddüt bulunmasa da; 2918 Kanun’un gerekçesi, 2918 sayılı Kanun’un 110. Maddesinde herhangi bir ayrım yapılmaksızın bu kanunun uygulanmasından kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargı yerinde görüleceğinin düzenlenmiş olması ve Anayasa Mahkemesi’nin anılan maddeye ilişkin kararları bir bütün olarak değerlendirildiğinde; aynı konuya ilişkin farklı yargı kollarında görülen davaların tek bir yargı kolunda toplanması ve bu şekilde içtihat birliği ile usul ekonomisinin sağlanmasının amaçlandığı ve bu nedenle davaya konu uyuşmazlığın özel bir kanun olması nedeni ile öncelikli uygulanması gereken 2918 sayılı Yasa’nın 110. maddesi çerçevesinde adli yargı yerinde görülmesi gerektiği hususu gözetildiğinde; davanın açılış biçimine göre de davada idari yargının görevli olmadığı açıktır.
Belirtilen nedenlerle Konya 1.İdare Mahkemesinin başvurusunun kabulü ile Konya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 29.1.2020 gün ve E:2019/441, K:2020/55 sayılı görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.
S O N U Ç: Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Konya 1.İdare Mahkemesinin BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile Konya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 29.1.2020 gün ve E:2019/441, K:2020/55 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 23.11.2020 gününde, OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye
Burhan Şükrü Mehmet Birol
ÜSTÜN BOZER AKSU SONER
Üye Üye Üye
Aydemir Nurdane Ahmet
TUNÇ TOPUZ ARSLAN