AYM 1979/9 Esas 1979/44 Karar Sayılı Norm Denetimi İlamı

Abaküs Yazılım

Esas No: 1979/9
Karar No: 1979/44
Karar Tarihi: 27/11/1979

AYM 1979/9 Esas 1979/44 Karar Sayılı Norm Denetimi İlamı

 

Esas Sayısı:1979/9

Karar Sayısı:1979/44

Karar günü:27/11/1979

Resmi Gazete tarih/sayı:13.3.1980/16928

 

İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Taşköprü Asliye Hukuk Mahkemesi.

İTİRAZIN KONUSU: 5/5/1972 günlü, 1587 sayılı Nüfus Yasasının 5.,13., 22., 43., 46. ve 47. maddeleri hükümlerini, Anayasanın 2., 8., 12., 19/2. ve 20/2 maddelerine kendiliğinden aykırı bulan mahkeme, Anayasanın 1488 sayılı Yasa ile değişik 151. maddesine dayanarak, iptalini istemiştir.

I. OLAY:

29/1/1979 günlü ortak bir dilekçe ile Mahkemeye başvuran davacılardan ikisi, elindeki nüfus cüzdanının dini hanesinde İslâm yazıldığını halbuki kendileri Ermeni olduğundan nüfus cüzdanının "din" hanesindeki İslâm sözcüğünün Ermeni olarak değiştirilmesine; üçüncüsü ise nüfus cüzdanında mezhebinin Katolik diye yazılmış olduğunu, bunun Gregoryan olarak düzeltilmesine karar verilmesini istemişlerdir.

Duruşmada ise, her üçü birlikte söz alarak: (Dilekçemizi düzeltiriz. Her üçümüzün de kayıtlarında değişik değişik kayıtlar vardır. Örneğin bizlerden... ve ..."in "dini" sütununda "İslâm", ..."nin sütununda ise kütükte "İslâm", nüfus cüzdanında "Katolik" yazıyor. Bunların düzeltilerek "Ermeni" kelimesinin yazılmasını istiyoruz. Davamız budur.) demişlerdir.

Mahkeme, 1587 sayılı Nüfus Yasasının 5., 13., 22., 43., 46. ve 47. maddelerinde yeralan hükümleri kendiliğinden Anayasaya aykırı bularak iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulmasına karar vermiştir.

III. YASA METİNLERİ :

l - 5/5/1972 günlü, 1587 sayılı Nüfus Yasasının sınırlanan kuralları da içeren 43. ve 46. maddelerinin tümü şöyledir :

"Madde 43 - Aile kütükleri; ailenin bütün fertlerinin cinsiyetini, adı, soyadı, baba ve anası adiyle soyadlarını, sağ olup olmadıklarını, il ve ilçe itibariyle doğum yeri ve tarihlerini, vücutlarındaki belirli değişikliklerini, dinini, okur - yazar olup olmadıklarını, medenî hallerini ve diğer şahsî hal değişikliklerini ihtiva eder.

Aile kütüklerinin her sayfasına cilt ve sayfa sıra numaraları konur. Kütüğün sonuna kaç sayfadan ibaret olduğu yazılır. Sayfa birleşim yerleri asliye hukuk mahkemesince mühürlenerek sonu onaylanır."

"Madde 46 - Yaş, ad, soyadı ve diğer kayıt düzeltme dâvaları ilgilinin oturduğu yer asliye hukuk mahkemesinde Cumhuriyet Savcısı ve nüfus başmemuru veya nüfus memuru huzuriyle görülür ve karara bağlanır.

Bu davalar düzeltmeyi istiyenlerle, ilgili resmî dairenin göstereceği lüzum üzerine Cumhuriyet Savcıları tarafından açılabilir ve dinlenecek tanıklar, resmî kayıt örnekleri ve belgelerle ispat olunur. Şu kadar ki; ilgilinin görünüşü dâvayı yalanlayıcı olmaması şarttır. Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümlerine göre ceza mahkemelerinde yapılacak yaş düzeltmesi işlerinde de nüfus başmemuru veya nüfus memuru, taraf olarak bulunurlar.

Mahkeme kararına karşı taraflar Yargıtay"a başvurabilirler, yaş, ad, soyadı ve kayıt düzeltmesi hakkındaki mahkemeden verilen kararlar kesinleştikten sonra ilgilinin aile kütüğüne geçirilir. Ad ve soyadının değiştirilmesi, din değiştirme suretiyle de olsa mahkeme karariyle yapılır. Adlarını değiştirenlerin aile kütüğünde yazılı çocuklarının baba veya ana adları, soyadlarını değiştirenlerin yalnız eşiyle reşid olmayan çocuklarının soyadları birlikte değiştirilir. Yaş düzeltme dâvası ancak bir defa açılabilir.

Yaş, ad, soyadı değiştirenler askerlik ödevliliği içinde iseler yapılan düzeltmeler nüfus idarelerince onbeş gün içinde askerlik şubelerine de bildirilir."

2 - Dayanılan Anayasa Kuralları:

"Madde 2 - Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve Başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, millî, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir."

"Madde 8 - Kanunlar Anayasa"ya aykırı olamaz.

Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve kişileri bağlıyan temel hukuk kurallarıdır."

"Madde 12 - Herkes, dil, ırk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç din ve mezhep ayırımı gözetilmeksizin, kanun önünde eşittir.

Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz."

"Madde 19 - Herkes, vicdan ve dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.

Kamu düzenine veya genel ahlâka veya bu amaçlarla çıkarılan kanunlara aykırı olmıyan ibaretler, dinî âyin ve törenler serbesttir.

Kimse, ibadete, dinî âyin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz. Kimse, dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz.

Din eğitim ve öğrenimi, ancak kişilerin kendi isteğine ve küçüklerinde kanuni temsilcilerinin isteğine bağlıdır.

Kimse, Devletin sosyal, iktisadi, siyasi veya hukukî temel düzenini, kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya çıkar veya nüfuz sağlama amaciyle, her ne suretle olursa olsun, dinî veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz. Bu yasak dışına çıkan veya başkasını bu yolda kışkırtan gerçek ve tüzel kişiler hakkında, kanunun gösterdiği hükümler uygulanır ve siyasî partiler Anayasa Mahkemesince temelli kapatılır."

"Madde 20 - Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir; düşünce ve kanaatlarını söz, yazı, resim ile veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklayabilir ve yayabilir.

Kimse, düşünce ve kanaatlarını açıklamaya zorlanamaz."

IV- İLK İNCELEME:

Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün 15. maddesi uyarınca 12/4/1979 gününde Şevket Müftügil, Ahmet H. Boyacıoğlu, Lûtfi Ömerbaş, Ahmet Erdoğdu, Osman Tokcan, Rüştü Aral, Ahmet Salih Çebi, Muammer Yazar, Âdil Esmer, Nihat O. Akçakayalıoğlu, Hüseyin Karamüstantikoğlu, Necdet Dancıoğlu, Bülent Olcay, Yılmaz Aliefendioğlu ve Yekta Güngör Özden"in katılmaları ile yapılan ilk inceleme toplantısında; aşağıdaki sorun üzerinde durulmuştur:

itiraz yoluna başvuran Mahkeme, 1587 sayılı Nüfus Yasası"nın kimi hükümlerini madde numaralarını belirttikten ve Anayasa"ya aykırılık nedenlerini de açıkladıktan sonra, söz konusu ettiği bu hükümlerin, Anayasa"nın lâiklik ve eşitlik ilkelerine ve 19. ve 20. maddeleri hükümlerine aykırı oluğu savını öne sürmüştür. Anayasa"nın değişik 151. ve 44 sayılı Yasanın 27. maddeleri hükümleri uyarınca koşulların var olup olmadığını araştırmak, öngörülen koşullar varsa yasanın hangi hükmünün veya hükümlerinin davada uygulanma durumunda olduğunu belirlemek ve belirlenen bu kısım hükümle sınırlı olarak esasın incelenmesine karar vermek Anayasa Mahkemesinin görevi içindedir. Konuya bu açıdan bakıldığında Mahkemenin önündeki davada sözü edilen yasanın 43. maddesinin birinci fıkrasında yeralan "dinini" sözcüğü ile, 46. maddesinin birinci fıkrasında yeralan "... diğer kayıt düzeltme davaları" biçimindeki hükümlerin uygulanma durumunda olduğu görülür. Bu nedenle işin esası bu hükümler açısından ve dava konusu ile sınırlı olarak incelenmelidir.

Lûtfi Ömerbaş, Ahmet Erdoğdu, Rüştü Aral, Muammer Yazar, Âdil Esmer ve Nihat O. Akçakayalıoğlu bu görüşe katılmamışlar, mahkemenin sözü edilen yasanın hangi madde veya hükmünün Anayasa"ya aykırılığını gerekçeleriyle birlikte açıkça belirtmemiş olması nedeniyle başvurunun geri çevrilmesi gerektiğini öne sürmüşlerdir.

Böylece yapılan ilk inceleme sonunda, dosyada eksiklik bulunmadığına ve işin esasının 5/5/1972 günlü, 1587 sayılı "Nüfus Kanunu" nun 43. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "dinini" sözcüğü ile; 46. maddenin birinci fıkrasında yer alan "... diğer kayıt düzeltme davaları" biçimindeki hükmün dava konusu ile sınırlı olarak incelenmesine Lûtfi Ömerbaş, Ahmet Erdoğdu, Rüştü Aral, Muammer Yazar, Âdil Esmer ve Nihat O. Akçakayalıoğlu"nun "Nüfus Kanunu"nun hangi madde veya hükümlerinin Anayasa"ya aykırılığı nedeniyle iptali istendiğinin, 44 sayılı Yasanın 27. maddesi uyarınca, gerekçeleriyle ve açıkça belirtilmemiş olduğundan dosyanın geri çevrilmesi gerektiği" yolundaki karşıoylarıyla ve oyçokluğuyla 12/4/1979 gününde karar verilmiştir.

V- ESASIN İNCELENMESİ:

İşin esasına ilişkin rapor, başvurma kararı ve ekleri, iptali istenen yasa ve dayanılan Anayasa hükümleri, bunlarla ilgili gerekçeler ve öteki yasama belgeleri okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

İtirazcı mahkeme 1587 sayılı Nüfus Yasasının kimi hükümlerini kendiliğinden Anayasa"nın 2., 8., 12., 19/2. ve 20/2. maddelerine aykırı görmüş bu konuda bir karar verilmek üzere Anayasa Mahkemesine başvurmuştur.

Mahkemenin başvurusuna egemen olan düşünce; 1587 sayılı Nüfus Yasasının 43. maddesine yer alan "aile kütüklerinin ailenin bütün fertlerinin ... dinini ... de ihtiva edeceği"ne ilişkin kuralın, doğal olarak kişilere aile kütüklerine kayıtları sırasında dinlerini açıklamak; bu kayıtların düzeltilmesini istemeleri halinde de 46. madde uyarınca mahkemeye başvurmak yükümlülükleri getirdiği ve bu yükümlülüklerin de Anayasa"nın yukarıda değinilen maddelerine aykırı olduğu yolundadır.

A - Nüfus Yasasının 43. maddesinde yer alan "dinini" deyimi yönünden inceleme:

l - Önce yakın ilişkileri nedeniyle, Anayasa"nın 2. ve 19. maddeleri birlikte ele alınmalı ve üzerinde durulmalıdır.

Anayasamız, lâiklik ilkesini 2. maddesinde Cumhuriyetimizin bir niteliği olarak kabul etmiş, din ve vicdan özgürlüğünü de 19. maddesinde düzenlemiştir. Sözü edilen 19. maddenin birinci fıkrası, herkese vicdan, dinî inanç ve kanaat Özgürlüğü tanımaktadır. İkinci fıkrada ise, "kamu düzenine veya genel ahlâka veya bu amaçlarla çıkarılan kanunlara aykırı olmayan ibadetler, dinî âyin ve törenler serbesttir." denilerek, birinci fıkrada tanınan özgürlüklerin sınırsız olarak kullanılamıyacağı belirtilmektedir. Çünkü din özgürlüğünün kimi kişilerin iç âleminden taşarak toplumun huzurunu kaçıracak boyutlara ulaşmasına, kamu düzeninin korunması ve işlerliğinin uyum içinde sağlanması düşüncesi izin vermez. Bu nedenle öngörülen bu sınırlama ile, toplumun bütün bireylerinin aynı özgürlüklerden yararlanabilmelerinin amaç edinildiğinde ve böylece bireylerin bu alandaki özgürlüklerinin güvence altına alınmak istendiğinde kuşku edilmemek gerekir.

19. maddenin üçüncü fıkrası "Kimse, ibadete, dini âyin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz. Kimse, dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz"; dördüncü fıkrasının ilk tümcesi de "Din eğitim ve öğrenimi, ancak kişilerin kendi isteğine ve küçüklerin de kanunî temsilcilerinin isteğine bağlıdır." Demek suretiyle lâiklik anlayışının kimi temel ilkelerini gerçekleştirmek istemiştir.

Maddenin sonuncu fıkrası, vicdan özgürlüğünün, gerçek ve tüzel kişilerle siyasî partiler tarafından kötüye kullanılmasını önlemektedir. Bu fıkra aynı zamanda Devletin sosyal, iktisadî, siyasî ve hukukî temel düzeninin kısmen de olsa din kurallarına dayandırılamayacağını buyurarak lâiklik ilkesinin anlamını belirtmekte ve bu ilkenin din ve devlet işlerinin birbirinden ayrı tutulması biçimindeki klâsik tanımını da vurgulamaktadır.

Kararın gerekçesinde, 1587 sayılı Yasanın 43. maddesindeki "dinini" sözcüğünün Anayasa"ya aykırılığı ileri sürülürken 19. maddesinin ikinci fıkrasından söz edilmektedir. Bu aykırılığın maddedeki (Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz...) kuralına dayandığı da açıklanmaktadır.

Ancak bu kural, kimsenin dini inanç ve kanaatlerini açıklamasına engel değildir. Anayasa"nın izin vermediği husus zorlamadır. Bu İtibarla konuya (zorlama) öğesi açısından bakmak gerekmektedir.

Söz konusu 43. madde zorlayıcı nitelikte hiç bir hüküm içermemektedir. Nüfusa kaydolunurken kişinin, Anayasa"nın kastettiği anlamda dinî inanç ve kanaatlerini de değil, sadece dininin ne olduğunu açıklamasına yol açabilecek bir durum yaratmaktadır ki, bu kuralın zorlayıcı bir niteliği ve zorlama ile ilişkisi yoktur.

Bu nedenlerle 43. maddede dinini sözcüğünün bulunması, Anayasa"nın 2. ve 19. maddelerine aykırı görülmemiştir.

2 - Anayasa"nın 12. maddesi yönünden inceleme :

Anayasa"nın 12. maddesi, dil, ırk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep ayırımı gözetilmeksizin herkesin kanun önünde eşit tutulacağı ilkesini koymuştur.

1587 sayılı Yasa ise, her Türk"ün, ikâmetgâh edindiği yerin nüfus memurluğuna nüfus cüzdanı, alırken veya değişiklikler meydana geldiği zaman şahsî hal durumlarını, bu arada dinini de yazdırmasını öngörmüştür. Bu hükmün, ayrılık ve ayrıcalık gözetilmeden her Türk"e uygulanması sözkonusu olduğuna göre, Anayasamızın 12. maddesinde yeralan eşitlik ilkesini zedelediği düşünülemez.

3 - Anayasa"nın 20. maddesi yönünden inceleme :

Anayasamız, vicdan ve din özgürlüğünü 19. maddede, düşünce ve kanı özgürlüğünü ise 20. maddede birbirlerinden ayrı olarak düzenlemiştir.

Anayasamızın birbiri ile yakın ilişkileri olan bu kavramları ayrı ayrı düzenlemesinin bir anlamı olmalıdır. Gerçekten, 20. maddedeki düşünce özgürlüğünün, 19. maddede belirtilmiş olanlar dışındaki özgürlüklere yönelik bir anlam taşıdığı kuşkusuzdur,

Bu bakımdan, Nüfus Yasasının 43. maddesinde yer alan itiraz konusu kuralın Anayasa"nın 20. maddesindeki düşünce hürriyetine aykırılığından söz edilemez.

Şevket Müftügil, Ahmet H. Boyacıoğlu, Osman Tokcan, İhsan N. Tanyıldız, Bülent Olcay, Yılmaz Aliefendioğlu ve Yekta Güngör Özden itiraz konusu deyimin Anayasa"ya aykırı olduğu düşüncesiyle bu sonuca katılmamışlardır.

B - Nüfus Yasasının 46. maddesinin sınırlama kararı uyarınca incelenmesi:

Yukarıda belirlenen sonuç karşısında, yurttaşın kişisel halinin ve onun bir öğesi olan dininin nüfus kayıtlarına doğru ve düzenli olarak yazılmasında ve yanlışlıkların hâkim kararı ile düzeltilmesinde kamu yararı olduğundan sözü edilen hükmün Anayasa"ya aykırı bir yönü yoktur. Bu nedenlerle başvurmanın reddine karar verilmelidir.

VI- SONUÇ:

1 - 5/5/1972 günlü, 1587 sayılı "Nüfus Kanunu" nun 43. maddesinin birinci fıkrasında yer alan ve ilk inceleme kararı uyarınca sınırlanarak esası incelenen "dinini" biçimindeki hükmün, Anayasa"ya aykırı olmadığına ve itirazın reddine Şevket Müftügil, Ahmet H. Boyacıoğlu, Osman Tokcan, İhsan N. Tanyıldız, Bülent Olcay, Yılmaz Aliefendioğlu ve Yekta Güngör Özden"in karşıoylarıyla ve oyçokluğuyla.

2 - Yukarıda belirlenen sonuç karşısında, aynı Yasanın 46. maddesinin birinci fıkrasındaki "... diğer kayıt düzeltme davaları" biçimindeki hükmün, sınırlama çerçevesinde Anayasa"ya aykırı olmadığına ve itirazın reddine oybirliğiyle,

27/11/1979 gününde karar verildi.

 

 

 

 

 

Başkan

Şevket Müftügil

Başkanvekili

Ahmet H. Boyacıoğlu

Üye

Ahmet Erdoğdu

 

 

 

Üye

Osman Tokcan

Üye

Rüştü Aral

Üye

Muammer Yazar

 

 

 

Üye

Adil Esmer

Üye

Nihat O. Akçakayalıoğlu

Üye

Nahit Saçlıoğlu

 

 

 

Üye

Hüseyin Karamüstantikoğlu

Üye

Necdet Darıcıoğlu

Üye

İhsan N. Tanyıldız

 

 

 

Üye

Bülent Olçay

Üye

Yılmaz Aliefendioğlu

Üye

Yekta Güngör Özden

 

 

KARŞIOY YAZISI

5/5/1972 günlü, 1587 sayılı "Nüfus Kanunu" nun 4. maddesinde, her Türkün Türkiye"de ikametgâhının veya sonradan ikametgâh edindiği yerin nüfus memurluğuna kendisini yazdırmak ve bir nüfus cüzdanı almak zorunda bulunduğu ve reşit olmayanların nüfus olaylarını yazdırıp nüfus cüzdanlarını almakla veli ve vasilerinin ödevli oldukları hüküm altına alınmıştır. 5. maddede de bildirimin biçimi belirtilmektedir.

Aynı yasanın 43. maddesinde ise, aile kütüklerinin neleri içereceği gösterilmekte, bunlar arasında aile bireylerinin "dini" de yer almaktadır. Bu madde ile belirlenen içeriğin zorunlu nitelikte olduğu, sözü geçen yasanın 48. maddesinde geçen "... bu kanunun 43 üncü maddesi gereğince nüfus kütüklerine yazılması gerektiği halde..." sözcüklerinden açıkça anlaşıldığı gibi, aynı yasanın "Ceza Hükümleri" bölümünde yer alan 52. maddesinde, "... bu kanuna göre şahsî hal olaylarını nüfus memurluğuna bildirmek ... zorunda bulunan vatandaşlarla bunu bildirmekle ödevli olanlardan bu Ödevlerini kanunî süre içinde yapmayanlardan..." on liradan elli liraya kadar hafif para cezası alınmasının Öngörülmesi de, "zorunluk" durumunun varlığında kuşkuya yer bırakmamaktadır.

Her yasa buyruğunun, yaptırıma gerek bırakmadan yerine getirilmesi, yasalara saygının doğal koşulu sayıldığına göre, yaptırımın hafifliği ya da ağırlığı, zorunluk durumunun varlığı konusunda farklı yoruma gidilmesine neden olamaz.

Bu bakımdan, nüfus kütüğünde ve nüfus cüzdanlarında yer alması gerekli olan "din" hanesinin doldurulabilmesi için her vatandaşın "dininin" kendisi ya da veli yahut vasisi tarafından açıklanmasında yasal zorunluk bulunduğunda kuşku yoktur.

Oysa Anayasa"nın vicdan ve din özgürlüğünü düzenleyen 19. maddesinin üçüncü fıkrasında, kimsenin dinsel inanç ve kanılarını açıklamaya zorlanamayacağı kesin biçimde hükme bağlanmaktadır. Bu hükmün yasa koyucuya yönelik anlamı, kişilerin dinsel inanç ve kanılarını açıklamalarını zorunlu tutan bir yasa buyruğunun vicdan ve din özgürlüğü ile bağdaşmayacağıdır.

Anayasa"nın Cumhuriyet"in niteliklerini belirleyen 2. maddesindeki "lâiklik" ilkesinden kaynaklanan bu özgürlüğün, Anayasa"nın 11. maddesine dayanarak sınırlanması da olanaksızdır. Çünkü, hangi nedenle olursa olsun ve hangi düzeyde kalırsa kalsın, vatandaşın dinsel inanç ve kanısını açıklamaya zorlanması, Cumhuriyet"in temel niteliklerinden biri olan lâikliğin zedelenmesinden başka bir anlama gelemez.

Bütün bu nedenlerle, Nüfus Yasasının 43. maddesinde yer alan "dinini" deyiminin Anayasa"ya aykırı olduğu ve iptali gerektiği düşüncesi ile çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.

 

 

 

 

 

Başkan

Şevket Müftügil

Başkanvekili

Ahmet H. Boyacıoğlu

Üye

Osman Tokcan

 

 

 

Üye

İhsan N. Tanyıldız

Üye

Bülent Olçay

Üye

Yılmaz Aliefendioğlu

 

 

KARŞIOY YAZISI

Oyçokluğunu toplayan, karar durumuna gelen görüşe karşıyım. Azlıkta kalan öbür üyelerin açıklanan karşıoy yazılarındaki görüşe katılmakla birlikte kişisel kanımı aşağıdaki karşıoy gerekçemle belirtiyorum :

1 - Yasaların Anayasa"mıza uygun olup olmadığını saptayıp sonucunu olumlu ya da olumsuz bir kararla belli etmek görevini yüklenen Mahkememiz, hakların ve özgürlüklerin varlığı, hukuksal yapısı, sınırları, koşula bağlanması konularında "öze dokunmamak" ölçüsünü büyük bir özenle arıyacak, Anayasa"mızın 11. maddesinin getirdiği özel durumları bile ancak bu ölçüyle gözetecektir.

Anayasa"mıza kaynaklık yaptığı kuşku ve tartışma götürmeyecek açıklıkta olan ATATÜRK DEVRİMLERİ (Anayasa Başlangıç Bölümü prgf. 4, Mad. l, Mad. 2, Mad. 3, Mad. 9, Mad. 153) üstün hukuk kuralları düzeyinde ulusal bir ölçüttür, anayasal denetimin dayanaklarındandır. Türkiye Cumhuriyeti"nin temelini oluşturan nedenleri yadsımak ve savsaklamak olanaksızdır. Bunun, yargının tümüyle dışında ve üstünde kalacağı "politika" ile bir ilgisi yoktur. Bu, Türkiye Cumhuriyeti kutsal olgusunun övünülüp kıvanç duyulacak tarihsel bir gerçeğidir. ATATÜRK DEVRİMLERİ"ne ters düşen kuralların hukuksal aykırılığı açıktır.

2 - Denetimi yapılan 1587 sayılı Nüfus Kanunu"nun 43/1. maddesinde yeralan "...dinini..." biçimindeki hüküm, Anayasamızın özüne, amacına, anlamına aykırıdır.

Nüfus Yasası"nın sözü edilen maddesi, Türk yurttaşına diniyle ilgili bilgiler yazdırmak zorunluluğunu getirmektedir (Mad. 43 ve sonrası, özellikle mad. 52). "Aile kütükleri"nin taşıyacağı öngörülen açıklıklar içinde "din" tümüyle kişiye özgü, çok özel bir bilgidir. Din, Tanrı ile kişi arasında anlam taşıyan, başkalarınca ancak istekle açıklanma durumlarında bilinecek, gerekleri yerine getirilirken saptanacak bir duygu - düşünce bileşiğidir. İnancın ve bağlılığın Tanrıya yönelik biçimidir. Din duygusu, kişiseldir. Kişinin kalbinde ve kafasında korunup beslenen bu duygunun her tür zorlama ve sömürüden uzak tutulması gerekir. Çok saygın bir duygu olan, bir kişinin yapısına katkıda bulunan din, araç değil, toplumu güçlendiren donanım ve ışıktır. Bunun Devletle ilgili yanı yoktur. Devletimiz için yeterli ve gerekli bağ, Anayasamızın 54/1. maddesinin tanımladığı gibi "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür." ilişkisidir. Yurttaşlık bağının dışında, işinin alt ve üst soyunu belli edecek açıklıkların dışında, herkesin saygıyla karşılaması gereken, herkese kapalı ancak Tanrıya açık ulan "din" in belli edilmesi istenemez. Dinli olup olmamak, istediği dini seçmek herkesin özgürlüğü içindedir. Kişilerin bu özel duygularının yazılmasının, buna ilişkin bilgisinin Devletçe sorulup istenmesinin, aranıp yazılmasının hiçbir yararı da yoktur. Yurttaşlar, değişik dinlerde olsalar da devlet hepsine karşı aynı yakınlıktadır. Bunu arayan, "din" açıklığını bildirmeyene yaptırım uygulamayı öngören yasa kuralının (Nüfus Yasası mad. 52) anayasal dayanağı yoktur. Tersine, Anayasa"mıza aykırı bir tutum ve işlem gerektiren yasa kuralı Anayasa"ya aykırıdır. Anayasa"mızın öze ilişkin dokunulmazlığı belirten 11. maddesi yanında 12. maddesi "din ve mezhep ayırımı gözetilmiyeceğini" bildirmekle yalnız yasa önünde, uygulama alanında, yargı katında ayırım yapılamıyacağını değil, hiçbir zaman ve hiçbir yerde din ve mezhep ayırımına, bakılamıyacağını, bunun kişiyle ilgili bir nitelik olarak, bir resmî bağ olarak ele alınamıyacağını amaçlamıştır. Bunu resmî organlar sormamalı, işlemlerinde etken olarak almamalıdır. Sorup yazmakla bilgi alınmış olunmaz, ayırımın varlığı somutlaştırılır. Aile kütüğünde din bölümü açıklığı ancak isteme bağlı tutulabilir. Çokluk görüşünün benimsediği "davet-çağrı" durumu yoktur. Kişinin istencine (iradesine) bağlı bir görünümden ötede, yaptırımı belli edilen bir zorlama vardır. Bu durumuyla kural, Anayasamızın 8/1. maddesinin kesin buyruğu karşısında yasal nitelik taşıyamaz. Anayasamızın Başlangıç Bölümü"ne, M., 12. ve 54. maddelerine aykırılık açıktır.

3 - Anayasamız "demokratik hukuk devletini bütün hukukî ve sosyal temelleriyle kurmak için... (başlangıç bölümü prgf. 5) Türk Ulusu"nun hukuksal izlencesini (programını) ulusal amaç olarak açıklamıştır. Demokratik hukuk devleti, teokratik din devletinin karşıtıdır. Eski bir kurum, yan siyasal, yarı dinsel bir yapısı bulunan teokratik devlet, günümüzde "çağdışı, ilkel siyasal dayanaktan, ulusal amaçtan yoksun belirsiz güçlerin sözde örgütü" olarak nitelenmekte, tarihin karanlıklarında kalmış tablolar olarak anımsanmaktadır. Büyük Türk Devriminin aydınlattığı, modern çağa giden uygarlık yolu, din devletini gömüşün, "ümmet" ten "ulus"a geçişin tarihsel anıtlarıyla doludur. Rönesansla başlayan ulusallık dine yabancı, din ulusallığa uzaktır. Toplumun belleği ulusların özgeçmiş kitabesi sayılan, bir yıkılmaz okul olan tarih, demokratik hukuk devletini lâiklik yanıyla geçerli ve gerçek bulmaktadır. Türk Devletinin temeli olan lâiklik, ulus kavramının da temel öğesidir. Lâiklik, dine saygıdan uzak kalmış, dinsel sömürüyü seçmiş, modern Türkiye"miz ve Atatürk"ün karşısında olmuş kimilerinin kötü niyetli, özel amaçla görüp gösterdiği, suçlayıp karaladığı gibi, bilgisizlikle sanılacağı "din düşmanlığı", "dinsizlik" ya da "dine karşı oluş" değil, dine saygıdan kaynaklanan, dini kişi özgürlüğünün erginliğine bırakan bir tutum ve davranış biçimidir. Dinin siyasal alan dışında kalmasını amaçlayan devlet anlayışıdır. Din devlete karışamıyacağı gibi devlet de dine karışamaz. Devlet, inanç özgürlüğünü engellemez, anayasal - yasal sınırlamalar dışında, hak olarak kullanılmasını güvence altına alır, korur. Devlet, dinin serbest - özgür benimsenmesini, gereklerinin yerine getirilmesini sağlıyacak ortamı kurar. Bu, ulusu oluşturan her bireyin dini için böyle olmak gerekir. Devlet olmanın bir gereği de budur. Lâiklik, ulus - ülke işlerinin din etkisi dışında kotarılıp yürütülmesi, sorunların dinsel kurallarla değil, uygarlık kurallarıyla, bilim kurallarıyla çözümlenmesidir. Dinin özel ve üstün yerini değiştirip gelişmeleri önlemeye çabalamak, dini politikaya, politikayı dine sokmakla dinli olunamaz. Temiz gönüllerin, arı düşüncelerin politik çabalara konu edinilip Tanrısıyla inananı arasına girilmesi lâikliğe aykırıdır. Bu aykırılık açık - kapalı, doğrudan - dolaylı nasıl olursa olsun Anayasamıza aykırılığı oluşturur. Devlet siyasal bir kurum olduğu için, lâik bir kurumdur. Özgüdüde (vicdanda) yuva kuran din ise, yaptırımını inandan alan soyut bir kurum, en doyurucu, en etken, en güçlü varsayımdır. Siyasallıkla ilgisi yoktur. Lâiklik, din baskısını, din etkenini kaldırır, özgür inan, özgür düşüncenin kaynağı olan lâiklik "dinden ayrı", "din dışı" kalmaktır. Dinsiz olmak, dine karşı olmak değildir. Kimse başkası gibi inanmak zorunda da değildir. Baskıyı İslâm Dini de kabul etmez. Dinin resmî, politik, hukuksal, ekonomik oluşumlara etken olmaması, yasal kural olmaması gözetilecektir. Şeriat özleminin kesin yasaklar içinde bulunduğu, lâiklik ilkesinin böylece de korunduğu, 648 sayılı Siyasal Partiler Yasası"yla ve Anayasamızın 153. maddesinde sayılan devrim yasalarıyla da vurgulanmıştır. Akıl egemen, din etken olmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti"nin önceki anayasalarının gelişmeleri gözetilip anımsanırsa lâikliğin temel nitelik olmasının gereği ve anlamı daha iyi anlaşılır. Devleti dinin denetimine bırakan, dinsel konuda Devletin sınırlı denetimini kaldırıp Devlete gereksiz yükler getiren kurallar (örgütler, kurslar, kadrolar, aylıklarla ilgili) gerçek lâiklikle nasıl bağdaşmazsa, kişiye dinini sormak, kişinin dinini resmen öğrenmek, Devlet kayıtlarına geçirmek de lâiklikle bağdaşmaz. İslâm inanç dünyasının yasası olan yüce Kur"an"ın yeri ayrıdır, yasaların yeri ayrıdır.

Lâik yaşam bir bütündür. Kimi alanda buna uymak, kimi alanda uymamak çelişkisi yasalarda yeralamaz. Lâikliğe aykırı istem ve işlem, lâik devlet ilkesine ters düşen Nüfus Yasası"nın 43. maddesi böylece de Anayasamızın 1., 2. ve 3, maddelerine de aykırıdır.

4 - Anayasamızın 19. maddesinin güvence altına aldığı "vicdan ve dinî inanç ve kanaat hürriyeti" bu alanlarda her tür "zor"u iter. Sözünü ettiğim maddenin 3. fıkrası "dinî inanç ve kanaatleri açıklamaya zorlanamaz" hükmünü taşır. Fıkranın ikinci tümcesi de kimsenin dinsel inanç ve kanılarından dolayı kınanamıyacağını öngörür. Nüfus Yasası"nın 43. maddesindeki "dinini" sözcüğü, kütüğe yazılması için sormak, açıklanmasını istemektir. Yaptırımı da zorlamayı gösterir. Sonucu kınamayı doğurabilir, siyasal kökenli toplumsal saldırılara neden yapılabilir. Bu yönüyle de Anayasamızın 19. maddesine aykırıdır.

5 - Yurttaş, hangi dinde olursa olsun, içtenlikle inancına karışılmamalı, inançları konusunda zorlanmamalı, kınanmamalıdır. Tanrıya yakarması, din gereklerine uyması (kamusal nedenlerle ve Anayasaya uygun yasalarla dinsel eylemlerin sınırlanması dışında) kimseyi ilgilendirmemelidir. Yoksa, "vicdan ve dinî inanç ve kanaat hürriyeti" sözde kalır. Korkusuz, çekinmesiz biçimde, kendi dünyasının bir parçası olan, özel yaşamı kapsamında kalan diniyle istediği gibi uğraşmalıdır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi de bu görüşleri perçinleyen açıklıkları taşımaktadır (mad. 2, 16, özellikle 18). Tapınmak özgürlüğü, Devletin güçlü kanatları altındadır. Özgürlüğü kötüye kullanarak sakıncalı davranışlara, kamuya, topluma, bireylere zarar verecek saldırı türlerine geçmeye hem Anayasamız (mad. 11/3) hem de İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi olur vermez (mad. 30). Din konusundaki inanış ve tapınma özgürlüğü, anayasal sınırlarını taşamıyacağı gibi Devlet, gerçek ve tüzel kişiler bu özgürlüğü saygı ile korurlar. Öze dokunan sınırlama, kuşku ve çekinme yaratan daraltma ve elatmalar özgürlüklerden ödün vermek olur. Anayasa"mızdan yasa yoluyla bile ödün verilemez. Özgürlükler en yüce değer, en kutsal haklardandır. Çalışmanın, emeğin, yaşamanın, savunmanın anayasal saygınlığa kavuşmuş biçimi olan özgürlükler, demokrasiyi demokrasi kılan öğelerin başında gelir. "Özgürlükleri kötüye kullanmak özgürlüğü" olmadığı gibi derecelendirmek hakkı da yoktur. Anayasa dışında daraltma, durdurma hakkı kimseye tanınmamıştır. Herkes kendi vicdanının sorumlusudur. Devlet bunun defterini tutamaz. Kişi, kendiyle ve Tanrısıyla başbaşa bu sorumluluğunun bilincini taşır. Kimse başkasının bu konuda "elçisi" ya da "görevlisi" değildir. Dinsel görünümlü olumsuz çabaların yıkıcı etkilerinden Devleti korumak, dini de dış etkilerden korumak kurallara bağlanmıştır. Bu Önlemler hem dine saygıdan, hem dine verilen değerden hem de tarihsel derslerden ileri gelmiştir (Anayasamız, 648 Sayılı Yasa, Ceza Yasası, 6187 Sayılı Yasa). Her türdeki yıkıcılığa karşı olan Anayasa"mız, özgürlüklerin yıkılmasına öncelikle karşıdır. Kötüye kullanarak ya da daraltarak olması ayrılık göstermez. Nüfus Sayımı"nda, başka yazımlarda ve kayıtlarda "din" açıklığını aramak din - vicdan - kanaat özgürlüğüne dokunmak anlamındadır. Din, her yurttaşın en doğal hakkıdır. Yasallaşarak uygarlaşmıştır. Her yurttaşın güvencesi olan Anayasa dinle ilgili kurallarıyla her dini benimseyen yurttaşa bu konuda güvence getirmiştir. Dengelenmiş özgürlükler düzeni olan demokrasi, bu konudaki hoşgörü ve anlayışla cumhuriyetin niteliklerini oluşturan ilkelerde yansımaktadır. Aykırı tutum cumhuriyete ve demokrasiye uygun düşmez. Özgürlükler başıboşluk değil, disiplinli haklardır. Toplumsal amacı demokratiktik niteliğini oluşturur. Bu yönüyle Cumhuriyetimizin niteliğini dokuyan ilkeler içindedir. Bunları zayıflatıp güçsüz kılmak, gereksiz genişletmek, gereksiz daraltmak Cumhuriyete aykırı gidiş olur. Din konusu, uygar, çağdaş, bilimsel düzenlemelerle kendine özgü yerinde tutulup Devlete sataşması önlenir. Bunu aşan çaba Anayasa"ya aykırıdır.

Türk yurttaşlığı bilinci Devlet için en temel değerdir. En zorunlu bağdır. Bu bilinç ve bu bağ, din açıklığına gerek bulamayan bir uygar, hukuksal niteliktir. Korumak ve yüceltmekle görevli olduğumuz Türkiye Cumhuriyeti"nin lâik niteliği Devletimizin ilgili eylem ve işleminde yansımalıdır. Temel ilke olan bu niteliğe aykırı durumların Anayasa"mıza uygunluğu savunulamaz. "Ne Mutlu Türk"üm" diyebilen herkes, Türkiye Cumhuriyeti"nin uyruğudur, Türk Devleti"nin vatandaşıdır. Mahkemelerde and içilirken din belirtmesi yapılmamaktadır. 1587 sayılı Nüfus Yasası 43. maddesinin 1. fıkrası "...dinini..." sözcüğüyle, yurttaşlık bağından başka, özel ve tümüyle kişiye özgü durumu, zorunlu duruma getirdiğinden lâiklik kavramına, lâik devlet ilkesi yoluyla cumhuriyetin niteliklerine, özgürlük olgusuna ters düştüğünden Anayasa"mıza aykırıdır. Bu nedenlerle karşıoy kullanıyorum.

 

 

 

 

 

 

Üye

Yekta Güngör Özden

 

 

Hemen Ara