Esas No: 2018/307
Karar No: 2019/53
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü 2018/307 Esas 2019/53 Karar Sayılı İlamı
T.C. UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ
ESAS NO : 2018/307 KARAR NO : 2019/53 KARAR TR : 28/01/2019 |
ÖZET: İdari ve adli yargı yerlerince verilen kararlarda "davanın esasının hükme bağlanması" şartının gerçekleşmemesi nedeniyle 2247 sayılı Yasanın 24. Maddesinde öngörülen koşulları taşımayan BAŞVURUNUN REDDİ gerektiği hk. |
K A R A R
Hüküm uyuşmazlığının
giderilmesi isteminde bulunan
(davacı) : S. G.
Vekili : Av Nazan Fulya Alisinanoğlu SEÇER
Adli Yargıda Davalı : B. D.
Vekili : Av.Tuncay CİNBAY
İdari yargıda davalı : T.C Sağlık Bakanlığı
Vekili : Av. Mehmet ERSAVAŞ
O L A Y : 04/10/2012 tarihinde Adana Dr. Ekrem Tok Ruh Ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde mahkûm koğuşunda nöbetçi astsubay olarak görev yapan uzman jandarma çavuş davacının, hastane başhekimi olarak görev yapan davalı tarafından görevi başındayken maiyetindeki askerlerin ve güvenliğini sağladığı mahkûmların önünde hakarete uğradığı ileri sürülerek, davalı hakkında adana 1. sulh ceza mahkemesinin 2012/65 e. 2012/2164 k. sayılı dosyası ile kamu görevlisine hakaret suçundan dava açıldığı, yapılan yargılamada davalının hakaret sucunu işlediği sabit görülerek davalının adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilerek hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği ve kararın kesinleştiği anlaşılmıştır.
I- Davacı vekili; davalının, görevini ifa için orada bulunan davacıya herkesin içinde hakaret ederek davacıyı küçük düşürmüş, onurunu ve itibarım zedeleyerek davacının mağduriyetine sebep olduğunu belirterek davalı tarafından davacının manevi şahsiyeti ihlal edilmiş olduğundan 30.000,00.-tl tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi istemiyle 04.03.2013 tarihinde adli yargı yerinde dava açmıştır.
Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesi: 26.09.2013 gün ve e:2013/133, k: 2013/510 sayılı dosyada “davanın kısmen kabulüne, 1.000,00 tl manevi tazminatın 04/10/2011 tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine” karar vermiş, karar aleyhine davacı vekili temyiz yoluna başvurmuştur.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi: 29/01/2014 gün, e:2013/18861, k:2014/1222 sayı ile "kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken veya görevlerini yaparken kişilere zarar vermesi ilgili kamu kurumunun hizmet kusurunu oluşturur. bu durumda sorumlu, kamu görevlisinin emrinde çalışmakta olduğu kamu kurumu olup dava o kurum aleyhine açılmalıdır. (t.c. anayasası 40/111, 129/v, 657 sy.k.13, hgk 2011/4-592 e., 2012/25 k.) bu konuda yasal düzenlemeler emredici hükümler içermektedir. diğer yandan sorumluluk hukukunun temel ilkeleri açısından bakıldığında da bu şekilde düzenlemenin mevzuatta yer almış olması zarar görenin zararının karşılanması yönünde önemli bir teminattır.
dosya kapsamından, davalı yasalar kapsamında görevi gereği bir hizmeti yürütürken sözkonusu eylemi gerçekleştirdiğinden; açılan davanın taraf sıfatı yokluğundan reddedilmesi gerekirken uyuşmazlığın esasına girilerek hüküm tesis edildiği" gerekçesiyle kararın bozulmasına hükmederek dosyayı mahalline iade etmiştir.
Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesi: 04.09.2014 gün ve e:2014/192, k: 2014/406 sayılı dosyada “tüm dosya kapsamı ve toplanan delillerin bir bütün olarak değerlendirilmesinde; davacının dr. ekrem tok ruh ve sinir hastalıkları hastanesinde mahkûm koğuşunda nöbetçi astsubay olarak, davalının ise aynı hastanenin başhekimi olarak görev yaptığı, 04/10/2011 günü hastanenin adli servis bölümünde yatan adana ceza infaz kurumları tutuklu ve hükümlülerinin dosyalarını incelemek ve kurul yapmak üzere dr. nazlı alcan, dr. gözde özkarakoyuncu ve sorumlu hemşire sultan yılmaz ile birlikte heyet odasına geçtikleri, adli serviste bulunan tutuklu ve hükümlülerin muhafaza görevini yürüten davacı jandarma uzman çavuş selami güdek"in de tutuklu ve hükümlülerin başında olduğu, infaz koruma memurları, hükümlü ve tutukluların yapmış olduğu gürültünün ve televizyon sesinin heyet odasına kadar gelmesi üzerine görevli hemşire ve başhekim tarafından uyarıldıkları, gürültülerin devam etmesi üzerine davacının dışındakileri uyarmanın yanında davacıya "terbiyesiz ve saygısız adam" diyerek hakaret ettiği belirtilerek davalıdan manevi tazminat talep edilmiş olup, kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken veya görevlerini yaparken kişilere zarar vermesinin ilgili kamu kurumunun hizmet kusurunu oluşturduğu, anayasa"nın 129/5 ve 657 sayılı devlet memurları kanunun 13/1 maddesi gereğince, kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurlu eylemleri nedeniyle oluşan zararlardan doğan tazminat davaları kendilerine rücu edilmek kaydıyla ancak idare aleyhine dava açılabileceği” görüşüyle davanın husumet yokluğu sebebi ile reddine dair verdiği karar temyiz edilmeksizin 14/10/2014 tarihinde kesinleşmiştir.
davacı vekili bu kez aynı gerekçe ve istemle sağlık bakanlığı aleyhine 17/10/2014 tarihinde idari yargı yerinde dava açmıştır.
Adana 1. İdare Mahkemesi: 25.03.2015 gün, e:2014/2343, k:2015/708 sayılı dosyada “davanın 1.000,00 tl’ lik kısmının kabulüne, adli yargıda açılan dava tarihinden (04.03.2013) itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine” dair verdiği karar aleyhine itiraz yoluna başvurulmuştur.
Adana Bölge İdare Mahkemesi:13.04.2016 gün, e:2015/2445, k:2016/960 sayılıda “itiraz dilekçesinde ileri sürülen iddialar bozulması istenen kararın dayandığı gerekçeler karşısında yerinde ve kararın bozulmasını sağlayacak nitelikte görülmediğinden itirazın reddine” karar vermiş, karar aleyhine karar düzeltme yoluna başvurulmuştur.
Konya Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesi: 20/09/2017 gün, e:2016/1534, k:2017/3589 sayılı kararı ile “türkiye cumhuriyeti anayasası"nın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, aynı maddenin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu; anayasa"nın 129/5. maddesinde de, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şartlara uygun olarak idare aleyhine açılabileceği hükme bağlanmıştır.
idare kural olarak yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve işlemlerden doğan zararlar idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir. idarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya eksiklik şeklinde tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır.
ayrıca, kamu görevlilerinin idari bir tasarruf yaparken, mevzuatın, üstlenilen ödevin ve yürütülen hizmetin kural, usul ve gereklerine aykırı olarak, kendilerine izafe edilebilecek boyutta ve biçimde ancak yine de resmi yetki, görev ve olanaklarından yararlanarak, yaptıkları eylem ve kusurları idareden ayrılamamaları nedeniyle görevle ilgili olarak işlenen “görev kusuru” niteliğinde hizmet kusurunu oluşturmaktadır.
Böyle bir durumda, zarar gören kişilerin, idarenin personeline karşı değil, onları çalıştıran idareye karşı dava açmaları gerekmektedir. Çünkü Anayasa"nın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kuralına yer verildikten sonra, 129. maddesinin 5. fıkrasında da; memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak ancak idare aleyhine açılabileceği hükme bağlanmıştır.
Öte yandan, idarenin hukuki sorumluluğundan söz edebilmek için, ortada bir zarar bulunması yanında, bunun idareye yüklenebilen bir işlem veya eylemden doğması, başka bir deyişle zararla idari faaliyet arasında nedensellik bağının kurulabilmesi gerekir. Zararla idari faaliyet arasında nedensellik bağının bulunmaması zararın idari faaliyetten doğmadığını gösterir. Zararın oluşmasında zarara uğrayanın veya üçüncü kişinin kusurunun bulunması halinde ise idarenin tazmin sorumluluğunun ortadan kalkacağı ya da kusur ölçüsünde azalacağı açıktır.
Bu anlamda, kamu görevlisinin, tamamen kendi iradesi ile kişilere karşı siyasal, kişisel veya başka nedenlerle kin, garaz, husumet ve benzeri duyguların etkisi altında zarar vermesi halinde eylem ile kamu görevinin yürütülmesi arasında objektif bir nedensellik bağının varlığından söz edilemez.
Dava dosyasının incelenmesinden, davacının, 04.10.2012 tarihinde Adana Dr. Ekrem Tok Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi"nde mahkûm koğuşunda nöbetçi astsubay olarak görev yaptığı sırada koridorda gürültü yapmaları nedeniyle başhekim tarafından bir kez uyarılmalarına rağmen gürültünün devam etmesi nedeniyle başhekim tarafından hakarete uğradığı, başhekim hakkında Adana 1. Sulh Ceza Mahkemesi"nde hakaret suçundan kamu davası açıldığı, Mahkemenin E:2012/65, K:2012/2164 sayılı kararıyla başhekimce hakaret suçunun işlediğinin sübuta erdiğinden adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, kararın kesinleştiği, başhekim tarafından davacıya karşı "...terbiyesiz, saygısız adam", " ben sus dediğim halde neden susmuyorsun saygısız adam, hemşire hanım tutanak tutup, bunu dışarı atın" ifadelerinin kullanıldığından bahisle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, olayda kamu görevlisi tarafından işlenen hakaret suçunun, tamamen kişisel nedenlerden kaynaklanması, kamu hizmetinden soyutlanabilir nitelikte olması nedeniyle idari faaliyet ile zarar arasında nedensellik bağı bulunmadığından, idarenin sorumluluğu bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin karar düzeltme talebinin kabulüne, Adana (Kapatılan) Bölge İdare Mahkemesi’nin 13/04/2016 tarih ve E:2015/2445, K:2016/960 sayılı kararının kaldırılmasına, itiraz isteminin kabulüne, Adana 1. İdare Mahkemesi"nin 25/03/2015 gün ve E:2014/2343, K:2015/708 sayılı kararının manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne ilişkin kısmının bozulmasına DAVANIN REDDİNE” dair kurduğu hüküm, davacı vekiline 09/02/2018, davalı vekiline 12/02/2018 tarihinde tebliğ edilmiş, temyiz edilmeyen kararın kesinleştiği anlaşılmıştır.
II-UYUŞMAZLIK MAHKEMESİNDEN İSTEK: “ …Davacı müvekkil Selami Güdek, uzman jandarma olup, 4.10.2012 tarihinde Adana Dr. Ekrem Tok Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde mahkûm koğuşunda nöbetçi astsubay olarak görev yapmakta iken, söz konusu Hastanenin başhekimi olarak görev yapan Bülent Demirbek tarafından müvekkile mahiyetindeki askerlerin ve güvenliğini sağladığı mahkûmların önünde burada vizit yapılıyor, terbiyesiz saygısız adam, hemşire hanım tutanak tutun, bunu dışarı atın" şeklinde hakaret edilmiştir.
Başhekim Bülent Demirbek hakkında Adana (Kapatılan) 1. Sulh Ceza Mahkemesi"nin 2012/65 Esas, 2012/2164 Karar sayılı dosyasında "kamu görevlisine hakaret" suçundan kamu davası açılmış ve başhekimin davacı müvekkile karşı "kamu görevlisine karşı hakaret" suçunu işlediği sabit olduğundan 3020 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hakkında Hükmün Açıklanmasının Geriye Bırakılmasına karar verilmiş ve verilen karar kesinleşmiştir.
Müvekkilin yaşamış olduğu mağduriyetin önlenebilmesi açısından Bülent DEMİRBEK aleyhine Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde 04/03/2013 tarihinde 30.000 TL manevi tazminatı istemli dava açılmıştır.
Adana 3.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 26.09.2013 tarih, 2013/133 Esas, 2013/510 Karar sayılı kararı ile manevi tazminat talebimizin kısmen kabul, kısmen reddiyle müvekkil lehine 1.000 TL manevi tazminata hükmedilmiştir.
Kararın tarafımızdan temyizi üzerine Yargıtay 4.Hukuk Dairesi 29.01.2014 tarih, 2013/18861 Esas, 2014/1222 Karar sayılı kararı ile ‘...Dosya kapsamından, davalı; yasalar kapsamında görevi gereği bir hizmeti yürütürken söz konusu eylemi gerçekleştirdiğinden; açılan davanın taraf sıfatı yokluğundan reddedilmesi gerekirken uyuşmazlığın esasına girilerek hüküm tesis edilmesi usul ve yasaya uygun düşmemiş kararın bozulması gerekmiştir ’ gerekçesi ile kararın BOZULMASINA karar vermiştir.
Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’nin 29.01.2014 tarih, 2013/18861 Esas, 2014/1222 Karar sayılı BOZMA kararı doğrultusunda Adana 3.Asliye Hukuk Mahkemesi 04.09.2014 tarih, 2014/192 Esas, 2014/406 Karar sayılı kararıyla; ‘kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken veya görevlerini yaparken kişilere zarar vermesinin ilgili kamu kurumunun hizmet kusurunu oluşturduğu, Anayasa ’nın 129/5 ve 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunun 13/1 maddesi gereğince, kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurlu eylemleri nedeniyle oluşan zararlardan doğan tazminat davaları kendilerine rücu edilmek kaydıyla ancak idare aleyhine dava açılabileceği, davanın doğrudan doğruya kamu görevlisine karşı açıldığı anlaşılmakla davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine karar vermek gerekmiştir’ gerekçesi ile DAVANIN HUSUMET YOKLUĞU SEBEBİ İLE REDDİNE karar vermiştir.
Verilen karar tarafımıza 26.09.2014 tarihinde tebliğ edilmiş olup karar Yargıtay bozma kararı doğrultusunda verildiğinden temyize başvurmada hukuki yarar olmadığından 14.10.2014 tarihinde temyiz edilmeden kesinleşmiştir
Davacı müvekkil her ne kadar açmış olduğu tazminat davasında haklı ve samimi ise de; Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’nin 29.01.2014 tarih, 2013/18861 Esas, 2014/1222 Karar sayılı ilamı doğrultusunda Adana 3.Asliye Hukuk Mahkemesi 04.09.2014 tarih, 2014/192 Esas, 2014/406 Karar sayılı kararının tesis edilmesi üzerine adli yargıda başvurulacak başkaca bir hukuki yol kalmadığından Adana Dr. Ekrem Tok Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde başhekimi olarak görev yapan Bülent Demirbek"in bağlı olduğu Sağlık Bakanlığı aleyhine 17/04/2014 tarihinde müvekkil lehine 30.000 TL manevi tazminatın ödenmesi amacıyla Adana 1. İdare Mahkemesinde dava açılmıştır.
Adana 1. İdare Mahkemesi 23/05/2015 tarihli ve 2014/2343 E-2015/708 K. sayılı kararıyla davanın 1.000-TL"lik kısmının kabulüne, 29.000-TL"lik kısmının ise reddine karar vermiştir.
Adana 1. İdare Mahkemesinin 23/05/2015 tarihli ve 2014/2343 E- 2015/708 K. sayılı karara yönelik itirazımız üzerine (kapatılan)Adana Bölge İdare Mahkemesi 13/04/2016 tarihli ve 2015/2445 E-2016/960 K. sayılı kararıyla anılan mahkeme kararının ONANMASINA karar vermiştir.
Adana Bölge İdare Mahkemesinin 13/04/2016 tarihli ve 2015/2445 E- 2016/960 K. sayılı kararma yönelik davalı Sağlık Bakanlığının itirazı üzerine Konya Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesi 20/09/2017 tarihli ve 2016/1534 E-2016/3589 K. sayılı kararıyla "olayda kamu görevlisi tarafından işlenen hakaret suçunun, tamamen kişisel nedenlerden kaynaklanması, kamu hizmetinden soyutlanabilir nitelikte olması nedeniyle idari faaliyet ile zarar arasında nedensellik bağı bulunmadığından idarenin sorumluluğu bulunmamaktadır." denilerek,
-Davalı idarenin karar düzeltme talebinin kabulüne,
-(kapatılan)Adana Bölge İdare Mahkemesi 13/04/2016 tarihli ve 2015/2445 E-2016/960 K. sayılı kararının kaldırılmasına,
-Adana 1. İdare Mahkemesi 23/05/2015 tarihli ve 2014/2343 E-2015/708 K. sayılı kararının manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne ilişkin kısmın bozulmasına,
-Davanın reddine karar vermiştir.
Müvekkil davacının, başhekim tarafından uğramış olduğu hakaretler neticesinde; onur ve haysiyeti zedelenmiş, elem ve üzüntü içerisinde kalmış olmasına rağmen yine de güvenliği sağlamaya çalışmış, yaşanan bu onur kırıcı olaylardan ötürü manevi anlamda zarar görmüş, insanlar önündeki itibarı sarsılmış, görevini ifada güçlük çekmiş ve orada bulunması müvekkil için adeta çekilmez bir hal haline getirilmiştir. Zaten tüm bu hususlar gerek dava dilekçemizde, gerekse de dosyada mübrez olan Adana (Kapatılan) 1. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2012/65 Esas, 2012/2164 Karar sayılı dosyasında yer alan tutanaklar ile de açık ve net bir şekilde ispatlanmıştır.
Davacı müvekkilim, gerek işine olan bağlılığı gerekse de sorumluluklarını yerine getirme bilinciyle hareket ederken hiçbir hatası ya da kusurlu davranışı yokken, Sağlık Bakanlığı personeli olan başhekim tarafından 28 mahkûm, 11 asker, 2 infaz koruma memuru önünde adeta onur ve haysiyeti zedelenerek, aşağılanarak küçük düşürülmüştür ki; bu durum müvekkilimi manevi açıdan olumsuz etkilemiştir.
II-)2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun hüküm uyuşmazlığı başlıklı 24. maddesinde; "1 nci maddede gösterilen yargı mercilerinden en az ikisi tarafından, görevle ilgili olmaksızın kesin olarak verilmiş veya kesinleşmiş, aynı konuya ve sebebe ilişkin, taraflarından en az biri aynı olan ve kararlar arasındaki çelişki yüzünden hakkın yerine getirilmesi olanaksız bulunan hallerde hüküm uyuşmazlığının varlığı kabul edilir." denilerek hüküm uyuşmazlığının koşulları sayılmış olup bu hallerde anılan kanunun 25. maddesi uyarınca anlaşmazlığın esasının Uyuşmazlık Mahkemesi tarafından çözüleceğini düzenlemiştir.
Somut dosyamızda; adli ve idari yargı mercii tarafından dava konusu olan hakaret nedeniyle manevi tazminat isteminde yukarıda ayrıntılı anlatımı yapılan iki farklı karar olup kararlar arasında çelişki bulunmaktadır.
İki farklı yargı kolu tarafından tesis edilen kararlardaki çelişki nedeniyle de müvekkilin manevi tazminat alacağı yerine getirilememekte ve kararların icrası da mümkün olmamaktadır.
Bu bakımdan; kararlardaki çelişkinin giderilmesi ve müvekkilin hakkının yerine getirilmesini mümkün kılacak bir karar verilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurmak zorunlu olmuştur.
SONUÇ ve TALEP: Yukarıda arz ve izah edilen nedenler ve resen/nazara alınacak nedenlerle;
a - Adana 1.İdare Mahkemesi"nin 25/03/2015 tarih, 2014/2343 Esas, 2015/708 Karar sayılı kararının kaldırılmasına yönelik Konya Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesinin 20/09/2017 tarihli ve 2016/1534 E-2016/3589 K. sayılı kararı ile Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 04/09/2014 tarihli ve 2014/192 E- 2014/406 K. sayılı kararı arasındaki HÜKÜM UYUŞMAZLIĞININ giderilmesine,
b - 30.000-TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte karşı taraf davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiliyle yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesi” istemi ile Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığına sunulmak üzere İzmir 2. İdare Mahkemesine verdiği 10.04.2018 tarihli dilekçesi ile idari ve adli yargı dava dosyaları Konya Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesinin 19/04/2018 tarih ve 2016/1534 esas üst yazısı ile Mahkememize gönderilmiş, 30.04.2018 tarihinde Mahkememiz kayıtlarına girmiştir.
Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasanın 24. ve 16. maddelerine göre ilgili Başsavcılıkların yazılı düşünceleri istenilmiştir.
DANIŞTAY BAŞSAVCISI; “…2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun 2592 sayılı Kanun ile değişik 24"üncü maddesinin birinci fıkrasında, “1 nci maddede gösterilen yargı mercileri tarafından, görevle ilgili olmaksızın kesin olarak verilmiş veya kesinleşmiş aynı konuya ve sebebe ilişkin, taraflarından en az biri aynı olan ve kararlar arasındaki çelişki yüzünden hakkın yerine getirilmesi olanaksız bulunan hallerde hüküm uyuşmazlığının varlığı kabul edilir.’" hükmü yer almaktadır.
Anılan hükme göre, hüküm uyuşmazlığının varlığı için:
a) Uyuşmazlık yaratan hükümlerin, adli, idari yargı mercileri tarafından verilmesi,
b) Konu, dava sebebi ve taraflardan en az birinin aynı olması,
c) Her iki kararın da kesinleşmiş olması,
d) Kararlarda davanın esasının hükme bağlanması,
e) Kararlar arasındaki çelişki nedeniyle hakkın yerine getirilmesinin olanaksız bulunması,
Koşullarının birlikte gerçekleşmesi aranmaktadır.
Hüküm uyuşmazlığı bulunduğu ileri sürülen adli ve idari yargı kararlarının incelenmesinden, adli ve idari yargı yerlerince verilmiş ve yasa yollarına başvurularak kesinleşmiş kararlar oldukları; davaların taraflarından en az birinin (Selami GÜDEK) aynı olduğu anlaşılmıştır.
Her iki yargı yerinde açılan davalar incelendiğinde;
Dosyanın incelenmesinden; davacı tarafından; hastanede mahkûm koğuşunda sorumlu astsubay olarak görevli olduğu esnada, başhekim tarafından hakaret edildiğinden bahsedilerek yasal faiziyle 30.000,00 TL tutarında manevi tazminata hükmedilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açıldığı, mahkemece verilen kararın Yargıtay aşamasında, taraf sıfatı yokluğundan reddedilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulması üzerine ve mahkemece söz konusu bozma kararına uyularak davanın usulden reddedilmesi üzerine, yine aynı istemle idari yargı yerinde dava açıldığı ve mahkemece esastan verilen kararın, kamu görevlisi tarafından işlenen hakaret suçunun, tamamen kişisel nedenlerden kaynaklandığı, ortada idarenin sorumluluğunun bulunmadığı gerekçesiyle bozulduğu anlaşılmaktadır.
Yukarıda da belirtildiği gibi, davacının manevi tazminat istemiyle adli yargıda açtığı davada verilen karar; kamu görevlilerinin yetkisini kullanır veya görevini yerine getirirken verdikleri zararlarda, hizmet kusurundan dolayı, kurumlan aleyhine dava açılabileceği, zarar gören davacı tarafından açılan tazminat davasının, taraf sıfatı yokluğundan reddedilmesi gerekirken, işin esasına girilerek verilen kararın hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 29.1.2014 gün ve E:2013/18861; K:2014/1222 sayılı kararıyla bozulmuştur. Nitekim davacı da, bu sefer aynı istemle idari yargıda dava açmış, İdare Mahkemesinin kısmen kabul yolunda verdiği karara itiraz sonrası karar düzeltme aşamasında bakan Konya Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesi; olayda, kamu görevlisi tarafından işlenen hakaret suçunda, idarenin sorumluluğunun bulunmadığını açıklamıştır. Bu durumda, aynı konuda açılan davalarda biri usulden, diğeri esastan verilen kararlar arasında herhangi bir hüküm uyuşmazlığının bulunduğundan söz edilemez.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle, Konya Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesinin 20.9.2017 gün ve H:2016/1534; K:2017/3589 sayılı kararı ile Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 4.9.2014 gün ve E:2014/192, K:2014/406 sayılı kararları arasında hüküm uyuşmazlığı bulunmadığından başvurunun reddine karar verilmesi gerekeceği düşünülmektedir…”yolunda düşünce vermiştir.
YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; “…İdari ve adli yargı kararlan arasında oluştuğu ileri sürülen hüküm uyuşmazlığının çözümü için; öncelikle hüküm uyuşmazlığının oluşup oluşmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun 2592 sayılı Kanun ile değişik 24. maddesinin birinci fıkrasında, “7 inci maddede gösterilen yargı mercilerinden en az ikisi tarafından, görevle ilgili olmaksızın kesin olarak verilmiş veya kesinleşmiş aynı konuya ve sebebe ilişkin, taraflarından en az biri aynı olan ve kararlar arasındaki çelişki yüzünden hakkın yerine getirilmesi olanaksız bulunan hallerde hüküm uyuşmazlığının varlığı kabul edilir. ” hükmü yer almaktadır.
Anılan hükme göre, hüküm uyuşmazlığının varlığı için:
a- Uyuşmazlık yaratan hükümlerin, adli, idari veya askeri yargı mercilerinden en az ikisi tarafından verilmesi,
b- Konu, dava sebebi ve taraflardan en az birinin aynı olması,
c- Her iki kararın da kesinleşmiş olması,
d- Kararlarda davanın esasının hükme bağlanması,
e- Kararlar arasındaki çelişki nedeniyle hakkın yerine getirilmesinin olanaksız
Bulunması koşullarının birlikte gerçekleşmesi aranmaktadır.
Hüküm uyuşmazlığı bulunduğu ileri sürülen kararların incelenmesinde; ortada, adli ve idari yargı yerlerince verilmiş ve yasa yollarına başvurularak şeklen kesinleşmiş; taraflarından en az birinin (Selami Güdek) aynı olduğu kararların bulunduğu ve yasa yollarının tüketildiği anlaşılmıştır.
Ancak, anılan Mahkemelerce verilen kararlarda davaların esasının hükme bağlanıp bağlanmadığı konusunun ayrıca incelenmesinde fayda bulunmaktadır.
Konya Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesindeki davada; işin esasına girilerek, idarenin sorumluluğu bulunmadığı gerekçesiyle manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiştir.
Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesindeki davada ise; davanın taraf sıfatı yokluğu nedeniyle usulden reddedildiği anlaşılmıştır.
Bu duruma göre, Asliye Hukuk Mahkemesindeki davanın usulden reddine karar verilmesi karşısında, İdare Mahkemesi ile Asliye Hukuk Mahkemesi kararları arasında hüküm uyuşmazlığı bulunduğunun kabulü için gerekli olan koşullardan, "kararlarda davanın esasının hükme bağlanması" koşulunun gerçekleşmediği sonucuna varılmıştır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle, adli ve idari yargı mercileri tarafından verilen ve kesinleşen mahkeme kararlarından birinde davanın esasının hükme bağlanmamış olması karşısında, hakkın yerine getirilmesini olanaksız kılan bir durum görülmediği için, 2247 sayılı Kanunun 24. maddesinde belirtilen koşulların birlikte gerçekleşmediği düşüncesiyle söz konusu başvurunun reddi gerekmektedir” mütalaasında bulunmuştur.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Hicabi DURSUN’un Başkanlığında, Üyeler: Şükrü BOZER, Mehmet AKSU, Birol SONER, Süleyman Hilmi AYDIN, Aydemir TUNÇ ve Nurdane TOPUZ"un katılımlarıyla yapılan 28/01/2019 günlü toplantısında: Raportör-Hakim Engin SELİMOĞLU’nun 2247 sayılı Yasa’da öngörülen koşulları taşımayan başvurunun reddi gerektiği yolundaki raporu ve dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın başvurunun reddi gerektiği yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un “Mahkemenin görevi” başlığını taşıyan 1. maddesinde, “Uyuşmazlık Mahkemesi; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile görevlendirilmiş, adli ve idari yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmeye yetkili ve bu kanunla kurulup görev yapan bağımsız bir yüksek mahkemedir” denilmiş; 24. maddesinde ise, 1 nci maddede gösterilen yargı mercileri tarafından, görevle ilgili olmaksızın kesin olarak verilmiş veya kesinleşmiş, aynı konuya ve sebebe ilişkin, taraflarından en az biri aynı olan ve kararlar arasındaki çelişki yüzünden hakkın yerine getirilmesi olanaksız bulunan hallerde hüküm uyuşmazlığının varlığının kabul edileceği belirtilmiştir.
Anılan hükme göre, hüküm uyuşmazlığının varlığı için:
a) Uyuşmazlık yaratan hükümlerin, adli veya idari yargı mercilerinden en az ikisi tarafından verilmesi,
b) Konu, dava sebebi ve taraflardan en az birinin aynı olması,
c) Her iki kararın da kesinleşmiş olması,
d) Kararlarda davanın esasının hükme bağlanması,
e) Kararlar arasındaki çelişki nedeniyle hakkın yerine getirilmesinin olanaksız bulunması
Koşullarının birlikte gerçekleşmesi aranmaktadır.
Hüküm uyuşmazlığı bulunduğu ileri sürülen yargı kararlarının incelenmesinde;
1 -Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesi 04.09.2014 tarih, 2014/192 Esas, 2014/406 Karar sayılı dosyasında; Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’nin 29.01.2014 tarih, 2013/18861 Esas, 2014/1222 Karar sayılı bozma ilamı doğrultusunda “kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken veya görevlerini yaparken kişilere zarar vermesinin ilgili kamu kurumunun hizmet kusurunu oluşturduğu, Anayasa ’nın 129/5 ve 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunun 13/1 maddesi gereğince, kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurlu eylemleri nedeniyle oluşan zararlardan doğan tazminat davaları kendilerine rücu edilmek kaydıyla ancak idare aleyhine dava açılabileceği, davanın doğrudan doğruya kamu görevlisine karşı açıldığı anlaşılmakla davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine karar vermek gerekmiştir’ gerekçesi ile Davanın Husumet Yokluğu Sebebi İle Reddine
2 - Konya Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesi 20/09/2017 tarihli ve 2016/1534 E-2016/3589 K. sayılı dosyasında ise "olayda kamu görevlisi tarafından işlenen hakaret suçunun, tamamen kişisel nedenlerden kaynaklanması, kamu hizmetinden soyutlanabilir nitelikte olması nedeniyle idari faaliyet ile zarar arasında nedensellik bağı bulunmadığından idarenin sorumluluğu bulunmamaktadır" gerekçesiyle Davanın Reddine
Karar verildiği anlaşılmaktadır.
Tüm bu anlatımlar ışığında Konya Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesindeki davada; işin esasına girilerek, idarenin sorumluluğu bulunmadığı gerekçesiyle manevi tazminat isteminin reddine karar verildiği, Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesindeki davada ise; davanın taraf sıfatı yokluğu nedeniyle usulden reddedildiği anlaşılmıştır.
Bu duruma göre, Asliye Hukuk Mahkemesindeki davanın usulden reddine karar verilmesi karşısında, İdare Mahkemesi ile Asliye Hukuk Mahkemesi kararları arasında hüküm uyuşmazlığı bulunduğunun kabulü için gerekli olan koşullardan, "kararlarda davanın esasının hükme bağlanması" koşulunun gerçekleşmediği hüküm uyuşmazlığı bulunduğundan söz edilemeyeceği açıktır.
Açıklanan nedenlerle, 2247 sayılı Kanun’un 24. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan başvurunun reddi gerekmiştir.
S O N U Ç : 2247 sayılı Yasa’nın 24. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan BAŞVURUNUN REDDİNE, 28/01/2019 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye
Hicabi Şükrü Mehmet Birol
DURSUN BOZERAKSU SONER
Üye Üye Üye
Süleyman Hilmi Aydemir Nurdane
AYDIN TUNÇ TOPUZ