Esas No: 2012/10-294
Karar No: 2012/253
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2012/10-294 Esas 2012/253 Karar Sayılı İlamı
- KULLANMAK İÇİN UYUŞTURUCU VEYA UYARICI MADDE SATIN ALMA,KABUL ETME VE BULUNDURMA SUÇU
- ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR İLKESİ
- MASUMİYET KARİNESİ
- UYUŞTURUCU VEYA UYARICI MADDE İMAL VE TİCARETİ
- ESRAR MADDESİ
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 52
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 53
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 54
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 63
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 188
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 191
"İçtihat Metni"
Uyuşturucu madde ticareti suçundan sanık Halil’in 5237 sayılı TCY’nın 188/3, 52, 53, 54 ve 63. maddeleri uyarınca 5 yıl 6 ay hapis ve 2.000 lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, zoralıma, mahsuba, hak yoksunluğuna ve tutukluluk halinin devamına ilişkin, Adana 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 25.11.2008 gün ve 267–485 sayılı hükmün Cumhuriyet savcısı ile sanık ve müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesince 19.01.2009 gün ve 7321–616 sayı ile;
“İhbarın içeriği, sanığın yakalanış biçimi, aşamalarda değişmeyen savunmaları, suç konusu uyuşturucu maddenin miktarı ile ele geçiriliş şekli ve tüm dosya kapsamına göre; uyuşturucu maddeyi kullanmak amacıyla bulundurduğuna ilişkin beyanının aksine delil olmayan sanığın kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan cezalandırılması yerine ticari amaçla uyuşturucu madde bulundurma suçundan mahkûmiyet kararı verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına ve sanığın tahliyesine karar verilmiştir.
Adana 3. Ağır Ceza Mahkemesi ise 17.05.2010 gün ve 102–205 sayı ile;
“Adana Emniyet Müdürlüğü Narkotik Şubede muhbirlik yapan görevlinin, eşkâlini belirttiği şahısta esrar olduğunu bildirmesi üzerine plakası verilen araba ve eşkâli belirtilen şahsın bulunduğu yere gidildiğinde sanığın otonun ön kısmında sandalyeye oturduğu tespit edilmiş, otoda yapılan aramada dokuzyüzyetmiş gram kubar esrar ele geçirilmiş, yapılan ilk bilgi alma sırasında sanık esrarın kendisine ait olduğunu, satmak için İzmir’e götüreceğini beyan etmesi üzerine yakalanarak hakkında yasal işlem başlatılmıştır.
Her ne kadar sanık mahkememizdeki savunmasında esrarı satmak için almadığını, kullanmak amacı ile bulundurduğunu ifade etmiş ise de yakalanan uyuşturucu madde miktarı, bulunduğu yer ve şekli nazara alındığında satmak için bulundurduğu kanaatine varılarak atılı suçtan cezalandırılmasına karar vermek gerekmiştir” gerekçesi ile ilk hükmünde direnmiştir.
Bu hükmün de Cumhuriyet savcısı ile sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “bozma” istemli 12.02.2012 gün ve 318999 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın uyuşturucu madde ticareti suçundan mahkûmiyetine karar verilen olayda, Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti mi, yoksa kullanmak amacıyla uyuşturucu madde bulundurma suçunu mu oluşturacağının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğine göre;
Adana Emniyet Müdürlüğü Narkotik Suçlar Büro Amirliğini arayan muhbirin; eşkâlini ve araç plakasını belirtmek suretiyle sanıkta esrar bulunduğunu bildirmesi üzerine görevliler tarafından plakası verilen araç ve eşkâli belirtilen sanığın bulunduğu yere gidildiği ve yapılan aramada, araç içerisinde bir poşette dokuzyüzyetmiş gram kenevir bitkisi bulunduğu,
Olay yeri tespit ve yakalama tutanağında; “olay yerine gidildiğinde sanığın aracın ön kısmında dışarıda oturduğu, kendisine ihbarın içeriği hakkında bilgi verildiği, kapıları açılan aracın içerisinden esrar kokusu geldiği, yapılan aramada aracın sağ ön koltuk kısmında yerde poşet içerisinde esrar maddesi bulunduğu, sanığın esrarın kendisine ait olduğunu ve satacağını beyan ettiğinin” belirtildiği,
Sanığın emanet olarak aldığı anlaşılan araçta ve misafir olarak bulunduğu evde yapılan aramalarda başkaca suç unsuruna rastlanılmadığı,
Sanığın kanında uyuşturucu veya uyarıcı madde bulunup bulunmadığına ilişkin rapor alınmadığı,
Soruşturma aşamasında alınan ekspertiz raporuna göre; “net dokuzyüzyetmişdört gram ağırlığındaki maddenin kenevir bitkisi parçaları olduğu, kenevir bitkisi parçalarının hiçbir işleme tabi tutulmadan esrar gibi kullanılabileceği ve yüzde otuzbeş oranında olmak üzere uyuşturucu maddelerden net üçyüz kırk gram esrar elde edilebileceği”,
Sanığın kollukta; “esrar kullanmaya bir yıl önce işten çıkarılınca başladım, günde ortalama dört beş adet esrarlı sigara yaparak içerim, olay günü taşköprü yanında bulunan parkta şahısların esrar içtiğini gördüm, pazarlık yaparak bir kilo esrar aldım ve yakalanmış olduğum yere gittim, esrar maddesi aracın içerisinde idi, polisler aracın kime ait olduğunu sordular, bana ait olduğunu söyledim ve kimliğimi verdim, esrarı buldular ve beni emniyete getirdiler, zaten esrar maddesini otonun içine saklamamıştım, koltuğun üzerine koymuştum, esrar maddesini satmak amacıyla değil içmek için almıştım”,
Sorguda ve duruşmada da benzer şekilde; “olay tarihinde iki evli idim ve eşlerim ile aramda sıkıntı vardı, bu sıkıntılar nedeni ile boşluk içindeydim, bir yıldır esrar kullanıyorum, köprü civarında birilerinin esrar içtiklerini görünce yanlarına giderek içmek için ben de esrar istedim, temin edebileceklerini söylediler ve sekizyüz lira istediler, yanımdaki beşyüzaltmış lirayı vererek söz konusu esrarı aldım, esrarı kesinlikle satmak amacı ile değil kullanmak için aldım, işlerim nedeniyle dışarıda bulunduğum için mahkemece arandığımdan haberim yoktu, haberim olduğunda da kendiliğimden teslim oldum,”
Şeklinde savunmada bulunduğu,
Anlaşılmaktadır.
5237 sayılı TCY’nın “Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde İmal ve Ticareti” başlıklı 188. maddesinin üçüncü fıkrası; “Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satan, satışa arz eden, başkalarına veren, sevk eden, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden, bulunduran kişi, beş yıldan onbeş yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır” şeklinde olup, madde gerekçesinde de vurgulandığı üzere, üçüncü fıkrada uyuşturucu ve uyarıcı madde ticaretine ilişkin fiiller ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Buna göre uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içerisinde satışı, satışa arzı, başkalarına verilmesi, nakli, depolanması veya kazanç amacıyla satın alınması, kabul edilmesi ya da bulundurulması, uyuşturucu madde imal, ithal ya da ihraç etme suçlarını düzenleyen bir ve ikinci fıkralara göre ayrı bir suç oluşturmaktadır.
Anılan Yasanın 191. maddesinin birinci fıkrası ise; “Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi, bir yıldan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde olup, gerekçesinde açıklandığı üzere, izlenen suç politikası gereği uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak değil, kullanmak amacıyla uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak fiilleri suç olarak tanımlanmıştır.
Eylemin kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçunu mu, yoksa uyuşturucu madde ticareti suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesinde belirgin rol oynayan husus, sanığın amacıdır.
Ceza Genel Kurulunun 15.06.2004 gün ve 107–136 ile 06.03.2012 gün ve 387–75 sayılı kararlarında belirtildiği üzere, uyuşturucu madde bulundurmanın kullanma amacına yönelik olduğunun belirlenmesinde dikkate alınması gereken ve öğreti ile uygulamada da kabul görmüş olan bazı ölçütler bulunmaktadır.
Anılan ölçütlerden ilki; failin bulundurduğu uyuşturucu maddeyi başkasına satma ya da devir veya tedarik etme hususunda herhangi bir davranış içerisine girip girmediği, ikincisi de uyuşturucu veya uyarıcı maddenin bulundurulduğu yer ve bulunduruluş biçimidir. Kişisel kullanımı için uyuşturucu madde bulunduran kimse, bunu her zaman kolaylıkla erişebileceği bir yerde, örneğin evinde veya işyerinde bulundurmaktadır. Uyuşturucu maddenin çok sayıda ve özenli olarak hazırlanmış küçük paketçikler halinde bulunması, her paketçiğin içine hassas biçimde yapılan tartım sonucu aynı miktarda uyuşturucu madde konulmuş olması, uyuşturucu maddenin ele geçirildiği yer veya yakınında hassas terazi ve paketlemede kullanılan ambalaj malzemelerinin bulunması, kullanım dışında bir amaçla bulundurulduğu hususunda önemli bir belirti olacaktır.
Kabul edilen üçüncü ölçüt ise bulundurulan uyuşturucu veya uyarıcı madde miktarıdır. Kişisel kullanım için kabul edilebilecek miktar, kişinin fiziksel ve ruhsal yapısı ile uyuşturucu veya uyarıcı maddenin niteliği, cinsi ve kalitesine göre değişiklik gösterebilmektedir. Adli Tıp Kurumunca esrar kullananların her defasında bir ila bir buçuk gram olmak üzere günde üç kez esrar tüketebilecekleri değerlendirilmektedir. Yine esrar kullanma alışkanlığı olanların birkaç aylık ihtiyaçlarını karşılayabilecek miktarda esrar maddesini ihtiyaten yanlarında ya da kolay ulaşabilecekleri bir yerde bulundurabildikleri adli dosyalara yansıyan ve bilinen bir husustur. Buna göre esrar kullanan faillerin, olağan sayılan bu süre içerisinde kişisel olarak kullanıp tüketebilecekleri miktarın üzerinde esrar maddesi bulundurmaları durumunda, bulundurmanın kişisel kullanım amacına yönelik olmadığı kabul edilmelidir.
Vicdani kanıt sisteminin geçerli bulunduğu ceza yargılaması hukukumuzda hâkimin hükmünü dayandırdığı delillerin gerçekçi, akılcı, olayı tüm ayrıntısı ile yansıtıcı, kanıtlamaya yararlı ve hukuka uygun olarak elde edilmiş olması gerekir. Sanık aleyhine vicdani kanı, yargılama konusu olayla ilgili bulunmayan bilgilerden oluşmamalı, sanığın önceki sabıkası da hükme dayanak yapılmamalıdır.
Amacı somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suçu işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden birisi de öğreti ve uygulamada; “suçsuzluk” ya da “masumiyet karinesi” olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve Latince “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “kuşkudan sanık yararlanır” ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın cezalandırılması bakımından gözönünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin kuşkunun, sanığın yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, bir suçun gerçekten işlenip işlenmediği veya işlenmiş ise gerçekleştirilme biçimi konusunda kuşku belirmesi halinde uygulanacağı gibi, suç niteliğinin belirlenmesi bakımından da geçerlidir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Aracında yapılan arama sonucu ele geçen kenevir bitkisi dışında, sanığın uyuşturucu madde ticareti yaptığı yolunda başka bir kanıtın elde edilememesi, uygulamada kabul edilen günlük kullanım miktarı dikkate alındığında, ekspertiz raporunda belirtilen üçyüzkırk gramlık uyuşturucu madde miktarının yıllık kişisel kullanım sınırları içerisinde bulunması, sanığın söz konusu uyuşturucu maddeyi satmak için değil kullanmak amacıyla bulundurduğu yönündeki aksi kanıtlanamayan savunmaları birlikte değerlendirildiğinde, uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti suçunu işlediği kuşku boyutunda kalmaktadır.
Bu nedenle sübuta eren eylemin kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçunu oluşturduğu gözetilmeden, kesin bir kanaat vermekten uzak kanıtlara dayanılarak, yerel mahkemece sanığın uyuşturucu madde ticareti suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi suretiyle suç niteliğinin hatalı belirlenmesi isabetsizdir.
Bu itibarla, Özel Daire bozma kararı yerinde olup, yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Adana 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 17.05.2010 gün ve 102–205 sayılı direnme hükmünün suç niteliğinin hatalı belirlenmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 26.06.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.