Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/10-776 Esas 2012/252 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2011/10-776
Karar No: 2012/252

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/10-776 Esas 2012/252 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2011/10-776 E.  ,  2012/252 K.
  • UYUŞTURUCU MADDE TİCARETİ SUÇU
  • ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR İLKESİ
  • MASUMİYET KARİNESİ
  • TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 52
  • TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 53
  • TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 62
  • TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 188

"İçtihat Metni"

Uyuşturucu madde ticareti suçundan sanık Sabahattin"in, 5237 sayılı TCY’nın 188/3, 62, 52 ve 53. maddeleri uyarınca 6 yıl 8 ay hapis ve 6.000 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin, Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 05.05.2009 gün ve 636-170 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesince 27.10.2009 gün ve 16653-16450 sayı ile;

“Uyuşturucu madde sattığına veya bulundurduğuna ilişkin hakkında her hangi bir bilgi veya ihbar bulunmayan sanığın, atılı suçu işlediğine dair, aynı suçtan yargılanarak mahkumiyetine karar verilen Niyazi’nin sonradan döndüğü beyanı dışında, her türlü kuşkudan uzak ve mahkumiyetine yeterli delil elde edilemediği gözetilmeden, beraati yerine yazılı şekilde karar verilmesi” isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel mahkeme ise 02.02.2010 gün ve 471-50 sayı ile;

“Sanık Sabahattin’in beyanları ile diğerlerinin beyanlarının birbirleri ile çeliştiği, diğer kişilerin, sanık Sabahattin ile birlikte Diyarbakır İline geldiklerini, Alabal Köyüne gittiklerini söylemeleri, uyuşturucu maddelerin de Alabal Köyünde ele geçirilmesi, Niyazi’nin aşamalardaki beyanları, sanık Sabahattin’in diğer kişilerin beyanları ile çelişen ve kendisini suçtan kurtarmaya çalışan beyanları dikkate alındığında, sanık Sebahattin’in ve müdafiinin savunmalarına değer verilmesinin mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmış, bu itibarla sanığın ruhsatsız olarak uyuşturucu madde bulundurmak ve nakletmek suçunu işlediği” gerekçesiyle ilk hükmünde direnmiştir.

Bu hükmün de sanık müdafii ve o yer Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “bozma” istemli 14.12.2011 gün ve 223052 sayılı tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa yüklenen uyuşturucu madde ticareti yapma suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.

                İncelenen dosya içeriğinden;

Olay tarihinden önce, haber elemanı tarafından, Van"dan üç kişinin Diyarbakır"a esrar getirip satacağı bilgisinin jandarmaya iletildiği, Umut"a ait aracın Diyarbakır şehir merkezine girdiğinde araç plakasının kolluğa bildirildiği, ancak araçta yapılan aramada herhangi bir suç unsuruna rastlanılmadığı, bunun üzerine kolluğun yeniden haber elemanıyla irtibata geçmesi sonucunda, şahısların uyuşturucu maddeyi yakalanma riski nedeniyle Diyarbakır merkeze bağlı Alabal Köyünde ikamet etmekte olan akrabaları Niyazi"nin samanlığında sakladıkları bilgisine ulaşıldığı ve adı geçen şahsın samanlığında 07.01.2006 tarihinde yapılan aramada, saman yığınları arasına gizlenmiş halde 58 paket halinde toplam 58 kilo 500 gram toz esrar maddesinin ele geçirildiği, 06.01.2006 tarihinde ise aynı köyden Umut"a ait araç ile dönmekte olan Umut, Zeynal ve Murat’ın  yakalandıkları,

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 2006/245 sayılı dosyası üzerinden yürütülen soruşturma sonucunda, uyuşturucu madde ticareti suçundan Niyazi, Murat, Zeynal ve Umut hakkında 5237 sayılı TCY"nın 188/3. maddesi uyarınca kamu davası açılması üzerine, Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 13.10.2006 gün ve 2006/231 sayılı kararı ile, sanıklar hakkında anılan suçtan kurulan mahkumiyet hükmünün, Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 14.03.2007 günlü kararı ile onanarak kesinleştiği,

Bu karar ile sanık Sabahattin hakkında da Cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunulduğu ve aynı suçtan sanık Sabahattin hakkında 10.12.2007 tarihinde kamu davası açıldığı,

Yargılandığı dosyada sanık Niyazi’nin, jandarmadaki ilk ifadesinde; içerisinde esrarın bulunduğu çuvalları 4 gün önce, sonradan almak üzere emaneten sanıklar Murat ve Zeynal"ın getirip samanlığa saklamadan bıraktıklarını, esrar maddesi olduğunu bilmediğini belirttiği, devam eden aşamalarda ise çuvalları yengesinin ağabeyi olan Sabahattin ile Zeynal ve Murat"ın getirdiğini, aracın yanında Umut"un kaldığını savunmuş ise de, incelemeye konu dosyada tanık olarak verdiği beyanında, çuvalları Zeynal, Murat ve Umut"un bıraktığını, Sabahattin"in herhangi bir suçunun olmadığını, akraba olduklarından Sabahattin"in kendisine komplo kurduğunu düşündüğü için, onun da ismini verdiğini, ancak bu durumun doğru olmadığını söylediği,

Aynı olayda yargılanıp mahkum olan Zeynal, Murat ve Umut"un, incelemeye konu dosyada tanık olarak verdikleri beyanlarında özetle; yargılanıp mahkum oldukları dosyadaki savunmalarının doğru olduğunu, uyuşturucu işi yapmadıklarını, kendilerinin ve Sabahattin"in olayla bir ilgisinin olmadığını, olaydan önce dördünün birlikte mazot satmak amacıyla Tatvan"a gelip, buradan Diyarbakır"a geçtiklerini, eğlencede parayı harcadıklarını, polisin hacizli olan araçlarına el koyması üzerine Alabal Köyüne 06.01.2006 tarihinde Sabahattin olmaksızın üçünün giderek Niyazi"yi misafir olup borç para aldıklarını, dönüş yolunda yakalandıklarını belirttikleri,

Önceki yargılama sırasında tanık Mehmet’in; Murat, Zeynal ve Umut"un çuvalları samanlığa bıraktıklarını gördüğünü beyan ettiği; tanık Sadun’un da aramadan bir gün önce adı geçen üç şahsı ağabeyi Niyazi"nin evine götürüp misafir ettiklerini söylediği,

Soruşturma aşamasında ifadesi alınamayan sanık Sabahattin’in ise, kovuşturma aşamasındaki savunmasında özetle; Niyazi"nin, eniştesi Nevzat"ın ağabeyi olduğunu, Murat, Zeynal ve Umut"u Van"da tanıdığını, adı geçen şahıslar ve ele geçirilen uyuşturucu ile bir ilgisinin bulunmadığını, Diyarbakır"da ikamet eden kız kardeşinin yanına 26.12.2005 tarihinde gittiğini ve rahatsız olan kayınvalidesine de geçmiş olsun ziyareti için 27.12.2005 günü Alabal Köyüne gittiğini, suçu ihbar edenin kendisi olduğu zannıyla isminin verildiğini, suçu işlemediğini belirttiği,

Anlaşılmaktadır.

5237 sayılı TCY’nın “Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde İmal ve Ticareti” başlıklı 188. maddesinin 3. fıkrası “Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satan, satışa arz eden, başkalarına veren, sevk eden, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden, bulunduran kişi, beş yıldan onbeş yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır”  biçiminde düzenlenmiştir.

Anılan madde uyarınca bir mahkumiyet hükmü kurulabilmesi için, her türlü şüpheden uzak, kesin ve yeterli kanıt elde edilmiş olması gerekmektedir.

Latince “in dubio pro reo” olarak ifade edilen ve masumiyet (suçsuzluk) karinesinin bir uzantısı olan “şüpheden sanık yararlanır ilkesi” ceza yargılaması hukukunun evrensel nitelikteki önemli ilkelerinden birisidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesine bağlıdır. Şüpheli ve aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak hüküm tesis edilemez. Ceza mahkûmiyeti bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, teorik de olsa hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargı-lamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermektir. İhtimallere dayanan gerekçe ile hüküm kurulamaz.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Sanığın uyuşturucu madde ticareti suçunu işlediği yönünde, aynı suç ile ilgili olarak diğer dosyada yargılanan sanık Niyazi"nin sonradan değişen anlatımı dışında, mahkumiyetine yeterli kanıt bulunmamaktadır. Kaldı ki, yapılan ihbarda sanık Umut"a ait araç plakası verilmiş, kimlikleri açıklanmaksızın üç kişiden bahsedilmiş ve bildirilen araçta da sanıklar Umut, Zeynal ve Murat yakalanmışlardır.

Tanık Mehmet"in, Murat, Zeynal ve Umut"un çuvalları samanlığa bıraktığını beyan etmesi, tanık Sadun "un da, aramadan bir gün önce adı geçen üç şahsı ağabeyi Niyazi"nin evine götürüp misafir ettiklerini söylemesi ve uyuşturucu maddenin Niyazi"nin samanlığında ele geçirilmiş olması da gözetildiğinde, sanığa atılı suçu işlediği şüphe boyutunda kalmaktadır. Mahkumiyet hükmü kurulabilmesi için suçun sabit olması, aksi durumda ise, günümüzde kabul görmüş evrensel bir ilke olan şüpheden sanık yararlanır ilkesi uyarınca, sanığın beraatına hükmolunması gerekmektedir.

Bu itibarla sabit olmayan atılı suçtan sanığın beraatına karar verilmesi gerektiği yönündeki Özel Daire bozma kararı isabetli olup, yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 02.02.2010 gün ve 471-50 sayılı direnme hükmünün BOZULMASINA,

2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 26.06.2012 günü yapılan müzakerede tebliğnamedeki isteme uygun olarak oybirliğiyle karar verildi.

Hemen Ara