Esas No: 2012/3-85
Karar No: 2012/244
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2012/3-85 Esas 2012/244 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
İtirazname : 2009/291924
Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
Mahkemesi : MALATYA 1. Sulh Ceza
Günü : 14.04.2009
Sayısı : 662-417
Kasten yaralama suçundan sanık F.S.’nın beraatına ilişkin, Malatya 1. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 14.04.2009 gün ve 662-417 sayılı hükmün o yer Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 21.11.2011 gün ve 12524-17826 sayı ile;
“O yer Cumhuriyet savcısının temyiz dilekçesinde hakim havalesi bulunmadığı ve dosyanın Yargıtay’a sevk tarihine göre 1412 sayılı CMUK"nun 310. maddesinde belirtilen bir aylık temyiz süresinin geçtiği anlaşılmakla, o yer Cumhuriyet savcısının temyiz talebinin aynı yasanın 317. maddesi gereğince istem gibi reddine” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 11.01.2012 gün ve 291924 sayı ile;
“Mahkemenin 14.04.2009 günlü hükmüne karşı yerel Cumhuriyet savcısı 06.05.2009 günlü dilekçesi ile hükmü temyiz etmiş, aynı tarihte de yazı işleri müdürüne havale ettirmiştir.
Bu durumda Cumhuriyet savcısının temyizi yasal 1 aylık süre içerisinde olup, Özel Daire tarafından temyiz istemi süresinde kabul edilerek dosyanın esasının incelenmesi gerekirken, Cumhuriyet savcısının temyiz dilekçesinde hakim havalesi olmadığından bahisle temyiz isteminin süre yönünden reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu, bu nedenle Yüksek 3. Ceza Dairesinin "ret" kararının kaldırılarak, dosyanın esas yönünden inceleme yapılması için Özel Daireye gönderilmesi” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ile Özel Daire arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, hükmü temyiz eden o yer Cumhuriyet savcısının temyizinin, dilekçesinde hakim havalesi bulunmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmesinde isabet bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
14.04.2009 günlü yerel mahkeme beraat kararının, o yer Cumhuriyet savcısı tarafından 06.05.2009 tarihli dilekçe ile temyiz edildiği, temyiz dilekçesinde hakim havalesinin bulunmadığı, ancak, “temyiz defterinin 2009/55 sırasına kaydı yapıldı” şeklindeki kaşenin vurularak, 06.05.2009 tarihinin yazıldığı ve yazı işleri müdürü tarafından da imzalandığı, dosyanın hakim tarafından imzalanan 22.07.2009 tarihli “Dosya Gönderme Formu” ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği anlaşılmaktadır.
1412 sayılı CYUY’nın “Kanun yolunun tayininde hata” başlıklı 293. maddesinde;
“Kabule şayan bir müracaatta kanun yolunun veya merciinin tayininde yapılan bir hata müracaat edenin hukukunu ihlal etmez” hükmü yer almakta iken, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CYY’nın “Kanun yolunun belirlenmesinde yanılma” başlıklı 264. maddesi ile;
“(1) Kabul edilebilir bir başvuruda kanun yolunun veya merciin belirlenmesinde yanılma, başvuranın haklarını ortadan kaldırmaz.
(2) Bu hâlde başvurunun yapıldığı merci, başvuruyu derhâl görevli ve yetkili olan mercie gönderir” hükmü getirilmiştir.
1412 sayılı CYUY’nın yürürlükte olduğu dönemde, Cumhuriyet savcılarının yasa yolu yanılgısına düşmeleri halinde anılan Yasanın 293. maddesi uyarınca bu yanılgıdan yararlanamayacakları kabul edilmiştir. Anılan Yasanın yürürlüğü evresinde, bu husus Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu’nun 22.01.1962 gün ve 2-1 sayılı kararına da konu edilmiş ve bu kararla diğer süjelerden farklı olarak, “Savcıların temyiz dilekçeleri için 1412 sayılı CYUY"nın 293. maddesinin uygulanamayacağı, bu nedenle Cumhuriyet savcılarının temyiz dilekçelerinde hakim havalesinin bulunması gerektiği” ilkesi benimsenmiş, 1 Haziran 2005 tarihinde yeni yasaların yürürlüğe girmesine kadar başta Ceza Genel Kurulu olmak üzere tüm Özel Dairelerce istikrarlı olarak uygulanmıştır.
Öğreti ve uygulamada kabul gördüğü üzere, İçtihadı Birleştirme Kurulu Kararları yürürlükte kaldıkları sürece hüküm fıkraları itibarıyla bağlayıcı niteliktedir. Bu kararların, dayandığı yasalar geçerliliğini koruduğunda ancak yeni bir İçtihadı Birleştirme Kararı ile kaldırılması veya değiştirilmesi gereklidir.
Ancak, İçtihadı Birleştirme Kararının dayanağını oluşturan yasa değiştiğinde ve yeni yasa farklı bir hüküm getirdiğinde anılan İçtihadı Birleştirme Kararının geçerliliği sona ermektedir. Bu geçerliliğin sona ermesi için sonradan yürürlüğe giren yasanın İçtihadı Birleştirme Kararını kaldırdığını açıkça ifade etmesi dahi gerekmemektedir.
Konuya ilişkin, 5271 sayılı CYY’nın 264. maddesinin gerekçe bölümünde; “Madde uyarınca, Cumhuriyet savcısının, şüpheli veya sanığın, avukatın, davaya katılanın, yasal temsilcinin veya eşin kabulü gerekli bir kanun yolu istemi salt merciin veya kanun yolunun belirlenmesinde yanılgı nedeniyle, başvuranın hukukunu ihlâl etmeyecek, dilekçe veya tutanağın verildiği merci bunu, zaman yitirmeden, yetkili ve görevli mercie gönderecektir.
Cumhuriyet savcılarının yoğun ve ağır bir iş yükü altında bulunmaları nedeniyle yanılgıya düşmeleri olasıdır. Öte yandan, Cumhuriyet savcılarının kanun yolu başvurularının toplum yararına, toplumun hukukunu bozan bir durumun düzeltilmesini sağlama amacına yönelik olduğu ve sanık lehine de başvurabilecekleri düşüncesiyle, bu konuda sınırlama koyan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 22.01.1962 gün ve 2/1 sayılı kararını aşmak üzere, madde açık hüküm getirmiştir” açıklamasına yer verilmesi karşısında, anılan 22.01.1962 gün ve 2-1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının geçerliliğinin sona erdiği tartışılmaz düzeyde açıklığa kavuşmuş olmaktadır.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 05.02.2008 gün ve 266-13, 11.03.2008 gün ve 45-48, 20.12.2011 gün ve 283-278 sayılı kararları ile de; 5271 sayılı CYY"nın 264/1. maddesinde yapılan yeni düzenleme karşısında, 22.01.1962 gün ve 2-1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının geçerliliğini yitirdiği ve “kabul edilebilir bir başvuruda kanun yolunun veya merciin belirlenmesinde yanılma, başvuranın haklarını ortadan kaldırmaz” hükmünden Cumhuriyet savcılarının da yararlanmaları gerektiği kabul edilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
14.04.2009 tarihli yerel mahkeme hükmüne karşı o yer Cumhuriyet savcısının temyiz istemini içeren dilekçesinin, yazı işleri müdürünün imzası ile havale edilip üzerine temyiz defterine kaydedildiğine ilişkin kaşenin vurularak 06.05.2009 tarihinin yazıldığı, buna göre temyizin süresinde olmasına karşın, Özel Dairece, üzerinde hakim havalesi bulunmadığı gerekçesiyle 1412 sayılı CYUY"nın, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 317. maddesi uyarınca reddine karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Dairenin ret kararının kaldırılmasına, dosyanın esastan inceleme yapılmak üzere Yargıtay 3. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 21.11.2011 gün ve 12524-17826 sayılı temyizinin reddi kararının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın, esastan inceleme yapılması için Yargıtay 3. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 19.06.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.