Esas No: 2012/7–359
Karar No: 2012/239
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2012/7–359 Esas 2012/239 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
İtirazname : 2009/266072
Yargıtay Dairesi : 7. Ceza Dairesi
Mahkemesi : BAKIRKÖY 2. Fikri ve Sınaî Haklar Ceza
Günü : 24.03.2009
Sayısı : 134–26
Sanıklar T. B., Y. K., A.C. ve A.C.’in marka ihlali suçundan beraatlarına ilişkin, Bakırköy 2. Fikri ve Sınaî Haklar Ceza Mahkemesince verilen 24.03.2009 gün ve 134–26 sayılı hükmün şikâyetçi vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 7. Ceza Dairesince 03.11.2011 gün ve 9368–19811 sayı ile;
“Suçtan zarar gören ve yargılamaya katılma isteği karara bağlanmayan şikâyetçinin CMK’nun 260/1. maddesi gereğince hükmü temyize hakkı bulunduğu kabul edilerek yapılan incelemede;
Şikâyetçi vekilinin katılma talebi hakkında bir karar verilmeden hüküm kurulması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 27.02.2012 gün ve 266072 sayı ile;
“CMK’nun 237. maddesi kamu davasına katılmayı; ‘mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler. Kanun yolu muhakemesinde davaya katılma isteğinde bulunulamaz. Ancak, ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma istekleri kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmişse incelenip karara bağlanır’ 238. maddesi ise katılma usulünü ‘katılma kamu davasının açılmasından sonra mahkemeye dilekçe verilmesi veya katılma istemini içeren sözlü başvurunun tutanağa geçirilmesi suretiyle olur’ şeklinde hüküm altına almıştır.
CMK’nun 260. maddesi kanun yoluna başvurma hakkına sahip kimseleri Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve katılan sıfatı almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatı alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar olarak saymıştır.
Bu açıklamalar çerçevesinde somut olay incelendiğinde; sanıkların işyerinde yapılan arama sonucunda, şikâyetçiye ait taklit ürünler bulunması ve şikâyetçinin 09.06.2008 havale tarihli şikâyeti üzerine sanıklar hakkında dava açıldığı, şikâyetçinin 12.02.2009 tarihli hâkim havaleli dilekçesinde katılma talebinde bulunduğu anlaşılmaktadır.
Taklit ürüne ilişkin asıl malın yasal hak sahibi ve şikâyetçisi olan, dolayısıyla suçtan doğrudan doğruya zarar gören şikâyetçi vekilinin, sanığın cezalandırılması yönünde beyanda bulunarak katılma arzusunu ortaya koyduğu, ancak mahkeme tarafından bu hususun karara bağlanmadığı, şikâyetçi vekilinin ise hükmü temyiz ettiği, temyiz isteğinde beraat kararının usul ve yasaya aykırı olduğunun belirtildiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda şikâyetçinin katılma isteği karara bağlanmamış olmasına rağmen hükmü temyize hakkı bulunmaktadır. Nitekim Özel Dairece de bu husus vurgulanmaktadır.
CMK’nun 237. maddesinin ikinci cümlesi ‘kanun yolu muhakemesinde davaya katılma isteğinde bulunulamaz. Ancak ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma istekleri kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmişse incelenip karara bağlanır’ hükmü incelendiğinde, şikâyetçi vekilinin mahkemenin beraat kararına yönelik esas bozma talebine ilişkin temyiz dilekçesinin, usulüne uygun olarak karara bağlanmayan katılma isteği hususunda karar verilmesi talebini de içerdiği şeklinde anlaşılmalıdır. Fıkra hükmünü şikâyetçinin katılma isteği ile ilgili açıklayıcı bir beyanı bulunması şeklinde anlamak yasanın lafzına sıkı sıkıya bağlı kalmak olacaktır ki bu husus doğru bir yaklaşım olmayacaktır.
Diğer yandan suça konu eylemin suç olmaktan çıkmış olması ve sanık hakkında derhal beraat verilmesinin gerekmesi sebebiyle hükmün esasına girilmeden bozulmasının, ‘davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevidir’ hükmüne uygun bir sonuç doğurmadığı açıktır” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire kararının kaldırılmasına ve hükmün esasının incelenmesi için dosyanın Özel Dairesine gönderilmesine karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Dosya, Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanıkların marka ihlali suçundan beraatlarına karar verilen olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; şikâyetçi vekilinin davaya katılma istemi konusunda yerel mahkemece olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiş bulunması ve hükmün şikâyetçi vekili tarafından temyiz edilmesi karşısında, Özel Dairece temyiz incelemesi aşamasında katılma konusunda karar verilmesinin olanaklı olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğine göre;
Soruşturma aşamasında sanıklardan şikâyetçi olduğunu ve davaya katılmak istediğini belirten şikâyetçi vekilinin, kovuşturma aşamasında da, duruşmada hazır bulunamayacağına ilişkin mazeret ve davaya katılma içerikli dilekçe gönderdiği, yerel mahkemece mazeret isteminin kabul edildiği, ancak davaya katılma talebine ilişkin olarak olumlu ya da olumsuz bir karar verilmediği, yokluğunda verilen hükmün şikâyetçi vekiline tebliğ olunduğu ve şikâyetçi vekilince yasal süresi içerisinde temyiz edildiği, temyiz dilekçesinde yerel mahkeme tarafından karara bağlanmayan katılma istemi konusunda karar verilmesi yönünde bir istemde bulunulmadığı anlaşılmaktadır.
5271 sayılı CYY’nın “Kamu Davasına Katılma” başlıklı 237. maddesi;
“1) Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler.
2) Kanun yolu muhakemesinde davaya katılma isteğinde bulunulamaz. Ancak, ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma istekleri, kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmişse incelenip karara bağlanır”,
Aynı Yasanın “Katılma Usulü” başlıklı 238. maddesi ise;
“1) Katılma, kamu davasının açılmasından sonra mahkemeye dilekçe verilmesi veya katılma istemini içeren sözlü başvurunun duruşma tutanağına geçirilmesi suretiyle olur.
2) Duruşma sırasında şikâyeti belirten ifade üzerine, suçtan zarar görenden davaya katılmak isteyip istemediği sorulur.
3) Cumhuriyet savcısının, sanık ve varsa müdafiinin dinlenmesinden sonra davaya katılma isteminin uygun olup olmadığına karar verilir.
4) Sulh ceza mahkemesinde açılmış olan davalarda katılma hususunda Cumhuriyet savcısının görüşü alınmaz” şeklinde düzenlenmiştir.
Anılan düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, ilk derece mahkemelerinde, kovuşturma aşamasında hüküm verilinceye kadar, suçtan zarar gören, mağdur veya malen sorumlu olanların, mahkemesine bir dilekçe vermek veya katılma istemini içeren beyanlarının tutanağa geçirilmesi suretiyle kamu davasına katılabilecekleri hüküm altına alınmıştır.
Yasa yolu yargılamasında katılma isteminde bulunulmasının olanaklı olmadığı kural olarak benimsenmiş olmakla birlikte, 5271 sayılı CYY’nın 260. maddesinde, katılma isteği reddedilmiş veya karara bağlanmamış olanların yasa yollarına başvuru hakları bulunduğu belirtilerek, böyle bir başvuru halinde, ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma isteklerinin yasa yolu başvurusunda açıkça belirtilmesi halinde inceleme merciince incelenip karara bağlanacağı kabul edilmiştir.
TBMM’ne sunulan Ceza Yargılaması Yasası tasarısında ilk derece mahkemesince reddolunan veya karara bağlanmayan katılma isteklerinin istinaf yasa yolu başvurusunda açıkça belirtilmek koşuluyla karara bağlanacağı belirtilmiş ise de, tasarının 249. maddesinin ikinci fıkrasındaki “Bölge Adliye Mahkemesi” ve “İstinaf” ibareleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinde “Kanun yolu” şeklinde değiştirilerek 237. madde bütünlüğü altında kabul edilmiş bulunduğundan, yasa yolu ibaresinin temyiz incelemesini de kapsadığını kabul etmekte zorunluluk bulunmaktadır.
Hernekadar CYY’nın 238. maddesindeki katılmaya ilişkin merasimin Yargıtay tarafından yerine getirilmesinin olanaksızlığı nedeniyle, katılma isteminin Yargıtay’ca karara bağlanamayacağı ileri sürülebilir ise de, Yasanın 238. maddesi usulüne uygun bir katılma istemi üzerine ilk derece mahkemesince yapılması gereken işlemleri belirtmekte olup, anılan Yasanın 237. maddesinin ikinci fıkrasındaki ayrıksı durumu kapsamamaktadır. 237/2. maddesi hükmünün katılma istemleri hakkında özel bir düzenleme getirdiği, usul tasarrufu amacı güttüğü ve 238. maddede öngörülen genel statüye üst derece mahkemelerinde özel bir istisna oluşturduğu nazara alındığında, Yargıtay’ca katılma istemi konusunda, temyiz incelemesi aşamasında herhangi bir inceleme ve araştırma yapılmadan karar verilmesinin olanaklı olduğu ahvalde, öncelikle dairesince karar verilmeli, makul sürede yargılanma ilkesi hayata geçirilmeli, araştırma zorunluluğunun doğduğu ahvalde ise bu husus bozma nedeni yapılarak sorun çözümlenmelidir.
Temyiz merciince verilecek katılma isteminin kabulü kararından sonra katılma istemi reddolunmuş veya karara bağlanmamış olmakla birlikte hükmü temyiz edenlerin, temyiz nedenlerini esas alacak biçimde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca ek tebliğname düzenlenmesi gerekeceği ve bu ek tebliğnamenin de 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca yürürlüğü devam eden CYUY’nın 316/3. maddesince ilgili taraflara tebliği gerekeceği hususunda duraksama bulunmamaktadır.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Kovuşturma aşamasında sanıklardan şikâyetçi olduğunu ve davaya katılmak istediğini belirten, ancak katılma istemi konusunda yerel mahkemece olumlu ya da olumsuz bir karar verilmeyen şikayetçi vekilinin temyiz dilekçesinde yerel mahkemece karara bağlanmayan katılma isteğinin incelenerek karara bağlanması yönünde açık bir isteğinin bulunmadığı, dolayısıyla Özel Dairece bu konuda bir karar verilmesinin olanaklı olmadığı düşünülebilir ise de; tüm aşamalarda istikrarlı bir şekilde sanıklardan şikayetçi olduğunu ve davaya katılmak istediğini belirten şikayetçi vekilinin, yerel mahkeme hükmünü temyiz etmiş olmasının, yasayolunda da davayı takip iradesini eylemli olarak ortaya koyduğu ve bu davranışın yerel mahkemece karara bağlanmayan katılma talebinin inceleme merciince incelenip karara bağlanmasına yönelik istemi de içerdiği kabul edilmelidir.
Böyle bir kabul ile yargılamaların gereksiz yere uzamasının dolayısıyla da davaların zamanaşımına uğramasının önüne geçilebilecektir. Yerel mahkeme hükmünün, katılma istemi konusunda olumlu veya olumsuz bir karar verilmediği gerekçesiyle bozulması ise, yargılamanın gereksiz yere uzaması sonucunu doğuracaktır ki, bu durum “davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir” şeklindeki Anayasanın 141/4. maddesi ile Anayasanın 90. maddesi uyarınca bir iç hukuk normu haline gelen ve uygulanması zorunlu bulunan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesine aykırılık oluşturacaktır.
Katılma konusunda Yargıtay ilgili dairesince karar verilmesi halinde katılan sıfatını kazanan kişinin özellikle, iddia ve delillerini bildirme hakkını kullanamayacağı, diğer taraftan katılma konusunda bir karar verilmeden önce Cumhuriyet savcısı, sanık ve varsa müdafii dinlenilmeden karar verilmek suretiyle CYY’nın 238/3. maddesine aykırılık oluşturulacağı ve sanık yönünden savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracağı eleştirisi getirilebilir ise de; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 28.02.2012 gün ve 294–64 sayılı kararında Cumhuriyet savcısı, sanık ve varsa müdafiinin görüşü sorulmadan katılma kararı verilmesinin nispi nitelikte bir hukuka aykırılık olduğu ve esasa etkili bulunmadığı sonucuna ulaşılmış olup, savunma hakkının kısıtlandığından sözedilemeyecektir.
Mahkemenin “maddi gerçeği araştırma ilkesi” ile; 5271 sayılı CYY’nın “mağdur ile şikâyetçinin hakları” başlıklı 234. maddesinde mağdur ile şikâyetçinin soruşturma evresinde “delillerin toplanmasını isteme” kovuşturma evresinde ise “tutanak ve belgelerden vekili aracılığı ile örnek alma ve tanıkların davetini isteme” haklarının bulunduğu kabul edilmiş olması karşısında da; ilgili, katılan sıfatını kazanmadan dahi bu haklarını kullanabileceğinden iddia ve delillerini bildirme hakkının kullanılmaması da söz konusu olmayacaktır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, şikâyetçi vekilinin katılma istemi konusunda bir karar verilmesi ve hükmün esasının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan yedi Genel Kurul Üyesi ise; itirazın reddi gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 03.11.2011 gün ve 9368–19811 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın şikâyetçi vekilinin katılma istemi konusunda karar verilmesi ve hükmün esasının incelenmesi için Yargıtay 7. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 19.06.2012 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.