Esas No: 2012/2–638
Karar No: 2012/238
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2012/2–638 Esas 2012/238 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
İtirazname : 2008/135644
Yargıtay Dairesi : 2. Ceza Dairesi
Mahkemesi : ESKİŞEHİR 3. Sulh Ceza
Günü : 14.02.2008
Sayısı : 904–102
Sanıklar M.A. ve Y. K. hakkında kasten yaralama ve sanık Y. K. hakkında ayrıca hakaret suçlarından ceza verilmesine yer olmadığına ilişkin, Eskişehir 3. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 14.02.2008 gün ve 904–102 sayılı hükmün şikayetçi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesince 14.02.2012 gün ve 6708-2925 sayı ile;
“Katılma istemi karara bağlanmayan şikayetçinin 5271 sayılı CMK’nın 260. madde¬sinin 1. fıkrası uyarınca hükmü temyize hakkı bulunduğu belirlenerek yapılan incelemede;
Usulüne uygun olarak verilmiş bir katılma kararı olmadan şikayetçinin duruşma tutanağında ve gerekçeli karar başlığında katılan olarak yazılmasının hukuki sonuç doğurmayacağı gözetilerek, şikayetçinin 14.02.2008 tarihli oturumda dile getirdiği katılma istemi hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemesi suretiyle, 5271 sayılı CMK"nın 238/3. maddesine aykırı davranılması” isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeyen hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 06.04.2012 gün ve 135644 sayı ile;
“Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 36. maddesi ile ‘Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılama hakkına sahiptir…’ ve yine aynı Yasanın 141/4. maddesi ile de ‘Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir’ hükümleri haizdir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 6/1. maddesi ile ‘Herkes, gerek hak ve yükümlülükleriyle ilgili nizalar, gerek cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir…’ şeklindeki ifadelerle makul süre içerisinde adil yargılanma hakkını güvence altına almıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi makul sürede adil bir yargılanmayı mahkemelere ödev, talep edenlere de bir hak olarak öngörmüştür.
Ceza Muhakemesi Kanununun 234. maddesi mağdur ile şikayetçinin haklarını sayarken, kamu davasına katılma ve davaya katılma şartıyla davayı sonuçlandıran kararlara karşı kanun yoluna başvurma haklarını belirtmiş, bu hakların mağdur ve şikayetçiye anlatılarak tutanağa geçirilmesi gerektiğini de işaret etmiştir.
Yine Ceza Muhakemesi Kanununun 237. maddesi, kamu davasına katılmayı ‘Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkeme¬sindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikayetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler. Kanun yolu muhakemesinde davaya katılma isteğinde bulunulamaz. Ancak, ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma istekleri, kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmişse incelenip karara bağlanır’ hükmü ile aynı Yasanın 238. maddesi ise katılma usulünü ‘Katılma, kamu davasının açılmasından sonra mahkemeye dilekçe verilmesi veya katılma istemini içeren sözlü başvurunun tutanağa geçirilmesi suretiyle olur…’ şeklinde hüküm altına almıştır.
CMK"nun 260. maddesi kanun yoluna başvurma hakkına sahip kimseleri Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve katılan sıfatı almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatı alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar olarak saymıştır.
Somut olayda;
Taraflara duruşma gününü bildiren davetiye tebliğ edilmiş, 14.02.2008 tarihli ilk duruşmaya gelen müşteki K.A.beyanında sanıklardan şikayetçi olduğunu bildirmiş, katılma istemi hakkında mahkemece olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiştir.
Ceza Muhakemesi Kanununun kamu davasına katılma ve katılma usullerini belirleyen hükümleri katılma isteğini zorunlu bir şekle bağlamamıştır. Duruşmada tutanak altına alınan beyanda, sanıklar hakkında davacıyım, şikayetçiyim, cezalandırılmasını istiyorum, tanık dinlenilmesini ya da keşif yapılmasını istiyorum, şeklindeki ifadeler de davayı takip etme iradesini ortaya koyduğu için katılma isteği niteliğindedir. (Kubilay Taşdemir, Ramazan Özkepir, Ceza Muhakemesi Kanununu Şerhi Ankara 2007)
Katılan 14.02.2008 tarihli celsede sanıklardan davacı ve şikayetçi olduğunu belirtmiş, bu beyana karşı sanıklar ve Cumhuriyet savcısının itirazları olmamıştır.
CMK"nun 261. maddesine göre temyiz isteminde bulunduğu anlaşılan ve tüm yargılama sırasında sanıkların cezalandırılması yönünde beyanda bulunarak katılma arzusunu ortaya koyan katılanın bu isteğinin CMK"nun 238. maddesine göre katılma iradesine işaret ettiğinden katılma talebi olarak kabul edilmesi gereklidir.
Yukarıdaki açıklamalar ve katılanın sanıkların cezalandırılması yönündeki talepleri ve temyiz dilekçesi kapsamı nazara alındığında katılanın bozma taleplerini içeren temyiz dilekçesinin usulüne uygun olarak karara bağlanmayan katılma isteği hususunda da Yüksek Yargıtay tarafından CMK.nun 237/2. maddesi uyarınca bir karar verilmesi talebini de içerdiği anlaşılmalıdır” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve müştekinin katılma istemi konusunda bir karar verilmesi ve hükmün esasının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; davaya katılma isteminde bulunan şikayetçinin bu istemi konusunda yerel mahkemece olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiş olması durumunda, Özel Daire tarafından katılma konusunda bir karar verilmesinin olanaklı olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğine göre;
Soruşturma aşamasında her iki sanıktan da şikayetçi olduğunu belirten müştekinin, tek celsede bitirilen 14.02.2008 günlü duruşmada sanıklardan şikayetçi olduğunu ve davaya katılmak istediğini belirttiği, mahkeme tarafından şikayetçinin davaya katılma isteği konusunda olumlu veya olumsuz bir karar verilmediği, ancak gerekçeli karar başlığına şikayetçi için müşteki müdahil yazıldığı, yüzüne karşı açıklanan kararı da süresinde temyiz eden şikayetçinin, temyiz dilekçesinde, yerel mahkeme tarafından karara bağlanmayan katılma istemi konusunda bir karar verilmesi yönünde herhangi bir istemde bulunmadığı anlaşılmaktadır.
5271 sayılı CYY’nın “Kamu davasına katılma” başlıklı 237. maddesi;
“1) Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler.
2) Kanun yolu muhakemesinde davaya katılma isteğinde bulunulamaz. Ancak, ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma istekleri, kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmişse incelenip karara bağlanır” ,
Aynı Yasanın “Katılma usulü” başlıklı 238. maddesi ise;
“1) Katılma, kamu davasının açılmasından sonra mahkemeye dilekçe verilmesi veya katılma istemini içeren sözlü başvurunun duruşma tutanağına geçirilmesi suretiyle olur.
2) Duruşma sırasında şikâyeti belirten ifade üzerine, suçtan zarar görenden davaya katılmak isteyip istemediği sorulur.
3) Cumhuriyet savcısının, sanık ve varsa müdafiinin dinlenmesinden sonra davaya katılma isteminin uygun olup olmadığına karar verilir.
4) Sulh ceza mahkemesinde açılmış olan davalarda katılma hususunda Cumhuriyet savcısının görüşü alınmaz” şeklinde düzenlenmiştir.
Anılan düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, ilk derece mahkemelerinde, kovuşturma aşamasında hüküm verilinceye kadar, suçtan zarar gören, mağdur veya malen sorumlu olanların, mahkemesine bir dilekçe vermek veya katılma istemini içeren sözlü başvurularının tutanağa geçirilmesi suretiyle kamu davasına katılabilecekleri hüküm altına alınmıştır.
Yasayolu yargılamasında katılma isteminde bulunulmasının olanaklı olmadığı kural olarak benimsenmiş olmakla birlikte, 5271 sayılı CYY’nın 260. maddesinde, katılma isteği reddedilmiş veya karara bağlan¬mamış olanların yasayollarına başvuru hakkı bulunduğu belirtilerek, böyle bir başvuru halinde, ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma isteklerinin yasayolu başvurusunda açıkça belirtilmesi halinde inceleme merciince incelenip karara bağlanacağı kabul edilmiştir.
TBMM’ne sunulan tasarıda, ilk derece mahkemesince reddolunan veya karara bağlanmayan katılma isteklerinin istinaf yolu başvurusunda açıkça belirtilmek koşuluyla karara bağlanacağı belirtilmiş ise de, Tasarının 249. maddesinin 2. fıkrasındaki, “Bölge Adliye Mahkemesi” ve “İstinaf” ibareleri “Kanun yolu” şeklinde değiştirilerek 237. madde bütünlüğü altında kabul edilmiş bulunduğundan, yasayolu ibaresinin temyiz incelemesini de kapsadığını kabul etmekte zorunluluk bulunmaktadır.
Hernekadar CYY’nın 238. maddesindeki katılmaya ilişkin merasimin Yargıtay’ca yerine getirilmesinin olanaksızlığı nedeniyle, katılma isteminin Yargıtay tarafından karara bağlanamayacağı ileri sürülebilir ise de, 238. maddesi usulüne uygun bir katılma istemi üzerine ilk derece mahkemesince yapılması gereken işlemleri belirtmekte olup, anılan Yasanın 237. maddesinin 2. fıkrasındaki ayrıksı durumu kapsamamaktadır. 237/2. maddesi hükmünün katılma istemleri hakkında özel bir düzenleme getirdiği, usul tasarrufu amacı güttüğü ve 238. maddede öngörülen genel statüye üst derece mahkemelerinde özel bir istisna oluşturduğu nazara alındığında, Yargıtayca katılma istemi konusunda, temyiz incelemesi aşamasında herhangi bir inceleme ve araştırma yapılmadan karar verilmesinin olanaklı bulunduğu ahvalde öncelikle dairesince karar verilmeli, makul sürede yargılanma ilkesi hayata geçirilmeli, araştırma zorunluluğunun doğduğu ahvalde ise bu husus bozma nedeni yapılarak sorun çözümlenmelidir.
Temyiz merciince verilecek katılma isteminin kabulü kararından sonra, katılma istemi reddolunmuş veya karara bağlanmamış olmakla birlikte hükmü temyiz edenlerin, temyiz nedenlerini esas alacak biçimde Yargıtay C.Başsavcılığınca ek tebliğname düzenlenmesi gerekeceği ve bu ek tebliğnamenin de 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca yürürlüğü devam eden CYUY’nın 316/3. maddesince ilgili taraflara tebliği gerekeceği hususunda duraksama bulunmamaktadır.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Kovuşturma aşamasında sanıklardan şikayetçi olduğunu ve davaya katılmak istediğini belirten, ancak katılma istemi konusunda yerel mahkeme tarafından olumlu ya da olumsuz bir karar verilmeyen şikayetçi K. A.’ın temyiz dilekçesinde, yerel mahkemece karara bağlanmayan katılma isteğinin incelenerek karara bağlanması yönünde açıkça bir isteğinin olmadığı, dolayısıyla Özel Dairece bu konuda bir karar verilmesinin olanaklı olmadığı düşünülebilir ise de; tüm aşamalarda istikrarlı bir şekilde sanıklardan şikayetçi olduğunu ve davaya katılmak istediğini belirten şikayetçinin, yerel mahkeme hükmünü temyiz etmiş olmasının, yasayolunda da davayı takip iradesini eylemli olarak ortaya koyduğu ve bu davranışın yerel mahkemece karara bağlanmayan katılma talebinin inceleme merciince incelenip karara bağlanmasına yönelik bir istemi de içerdiği kabul edilmelidir.
Böyle bir kabul ile yargılamaların gereksiz yere uzamasının dolayısıyla da davaların zamanaşımına uğramasının önüne geçilebilecektir. Aksi takdirde yerel mahkeme hükmünün, katılma konusunda olumlu olumsuz bir karar verilmediği gerekçesiyle bozulması yargılamanın gereksiz yere uzaması sonucunu doğuracaktır ki, bu durum “davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir” şeklinde düzenlenmiş olan Anayasanın 141/4. maddesi ile Anayasanın 90. maddesi uyarınca bir iç hukuk normu haline gelen ve uygulanması zorunlu bulunan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesine aykırılık oluşturacaktır.
Katılma konusunda Yargıtay ilgili dairesince karar verilmesi halinde, katılan sıfatını kazanan kişinin özellikle, iddia ve delillerini bildirme haklarını kullanamayacağı, diğer taraftan katılma konusunda karar verilmeden önce Cumhuriyet savcısı, sanık ve varsa müdafii dinlenilmeden karar verilmek suretiyle 5271 sayılı CYY’nın 238/3. maddesine aykırılık oluşturulacağı ve sanık yönünden savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracağı eleştirisi getirilebilir ise de; Ceza Genel Kurulunun 28.02.2012 gün ve 294–64 sayılı kararında, Cumhuriyet savcısı, sanık ve varsa müdafiinin görüşü sorulmadan katılma kararı verilmesinin nispi nitelikte bir hukuka aykırılık olduğu ve esasa etkili olmadığı sonucuna ulaşılmış olup, savunma hakkının kısıtlandığından söz edilemeyecektir.
Mahkemenin “maddi gerçeği araştırma ilkesi” ile 5271 sayılı CYY’nın “Mağdur ile şikayetçinin hakları” başlıklı 234. maddesinde mağdur ile şikâyetçinin soruşturma evresinde “delillerin toplanmasını isteme” kovuşturma evresinde ise “tutanak ve belgelerden vekili aracılığı ile örnek alma ve tanıkların davetini isteme” haklarının bulunduğu kabul edilmiş olması karşısında da ilgili katılan sıfatını kazanmadan dahi bu haklarını kullanabileceğinden, sonuç olarak iddia ve delillerini bildirme hakkının kullanılmaması da söz konusu olmayacaktır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, şikâyetçinin katılma istemi konusunda bir karar verilmesi ve hükmün esasının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan on Genel Kurul Üyesi ise; itirazın reddi gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 14.02.2012 gün ve 6708-2925 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın, şikayetçinin katılma istemi konusunda karar verilmesi ve hükmün esasının incelenmesi için Yargıtay 2. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 12.06.2012 günü yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 19.06.2012 günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.