Esas No: 2012/13-125
Karar No: 2012/236
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2012/13-125 Esas 2012/236 Karar Sayılı İlamı
- EK SAVUNMA HAKKI
- HIRSIZLIK SUÇU
- SUÇUN GECE VAKTİ İŞLENMESİ
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 62
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 142
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 143
- CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 216
- CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 225
"İçtihat Metni"
Hırsızlık suçundan sanık Ercan’ın katılanlar Cenk ve İsmail’e yönelik eylemleri nedeniyle 5237 sayılı TCY’nın 142/1-c, 143 ve 62. maddeleri uyarınca 2’şer yıl 5’er ay 5’er gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına, cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin, Karşıyaka 6. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 18.01.2011 gün ve 422-12 sayı sayılı hükmün, sanık ve müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Ceza Dairesince 17.11.2011 gün ve 30002-5315 sayı ile;
“…II- Sanığın katılanlar İsmail ile Cenk"e yönelik eylemleri nedeniyle hakkında kurulan hükmün temyiz incelemesinde;
…İddianamelerde sanık hakkında 5237 sayılı TCY’nın 143. maddesinin uygulanması istenmediği halde, 5271 sayılı CMK’nın 226/1. maddesi uyarınca ek savunma hakkı verilmeden yazılı şekilde uygulama yapılması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 17.04.2012 gün ve 158287 sayı ile;
“Katılan İsmail"in şikâyetçi olduğu 2010/435 esas sayılı dosyada 21.12.2010 tarihli oturumda Cumhuriyet savcısı esas hakkındaki görüşünde sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 143/1. maddesinin uygulanmasını talep ettiği, sanık savunmanının oturumda hazır bulunduğu, karar duruşmasında da birleştirilen dosyalardaki Cumhuriyet savcısının görüşlerinin okunduğu,
Katılan Cenk"in şikâyetçi olduğu 2010/425 esas sayılı dava ile ilgili olarak 18.10.2011 tarihli karar oturumunun duruşma tutanağının birinci sayfasında ‘birleştirilen 2010/245 esas nolu dosyada suçun sabit görülmesi durumunda TCY"nın 143/1. maddesinin uygulanabileceği uyarısı yapıldı’ belirtildiği sanık savunmanının buna göre savunmasını yaptığı, 5271 sayılı CMK’nın 226/1. maddesine uygun ek savunma hakkı verildiği görülmüştür” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İtirazın kapsamına göre inceleme, sanığın katılanlar Cenk ve İsmail’e yönelik eylemleri nedeniyle kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, yerel mahkemece sanık hakkında 5237 sayılı TCY’nın 143. maddesi uyarınca uygulama yapılırken, usul ve yasaya uygun olarak ek savunma hakkı verilip verilmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Sanık hakkında katılanlar Cenk , İsmail , Nurettin , Hüseyin ve Nebi’e yönelik olarak hırsızlık suçunu işlediği iddiasıyla ayrı ayrı kamu davalarının açıldığı, katılanların İzmir Karşıyaka- Onur Mahallesi hattında çalışan dolmuş şoförleri olduğu, sanığın minibüse yolcu gibi binip, ani bir hareketle aracın ön bölümünde bulunan para kutularının içindeki paraları alarak katılanların araçlarından farklı tarihlerde hırsızlık eylemleri gerçekleştirdiği, bir kısım eylemlerin güvenlik kamerası görüntüleriyle belirlendiği, katılanların da sanığı teşhis ettikleri,
Ayrı ayrı açılan kamu davalarının kovuşturma aşamasında, katılan Nebi ’e yönelik eyleme ilişkin 2010/422 esas sayılı dava dosyası ile birleştirildiği,
Katılanlar Nurettin, Hüseyin ve Nebi’e yönelik eylemler nedeniyle kurulan mahkûmiyet hükümlerinin Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleştiği,
Sanığın, katılan Cenk’e yönelik eylemi nedeniyle açılıp, sonradan birleştirilen 2010/425 esas sayılı dosyada;
İddianamede olayın meydana geldiği zaman diliminin belirtilmediği, sevk maddesinin “TCY’nın 142/1-c” olarak gösterildiği, TCY’nın 143. maddesine yer verilmediği,
C.savcısının esasa ilişkin görüşünde; sanığın hırsızlık suçundan TCY’nın 142/1-c maddesi uyarınca cezalandırılmasını istediği, TCY’nın 143. maddesinin uygulanmasına yönelik bir isteminin bulunmadığı,
Birleştirme sonrasında yapılan, sanık ve müdafiinin de hazır bulunduğu 18.01.2011 tarihli duruşmada yerel mahkemece “birleştirilen 2010/425 esas nolu dosyada suçun sabit görülmesi durumunda TCY’nın 143/1. maddesinin uygulanabileceği uyarısı yapıldı” denildikten sonra, sanık ve müdafiinin ek savunma için süre isteminde bulunmadan, birleşen tüm dosyaları kapsayacak şekilde esasa ilişkin savunma yaptıkları,
Sanığın, katılan İsmail’e yönelik eylemi nedeniyle açılıp, sonradan birleştirilen 2010/435 esas sayılı dosyada ise;
İddianamede, eylemin gece vakti olan saat 18.56’da gerçekleştiğinin açıkça belirtildiği, ancak sanığın TCY’nın 142/1-c maddesi uyarınca cezalandırılmasının istendiği, sevk maddeleri arasında TCY’nın 143. maddesine yer verilmediği,
C.Savcısının esasa ilişkin görüşünde; hırsızlık suçunun gece vakti işlenmesi nedeniyle sanığın TCY’nın 142/1-c ve 143. maddeleri uyarınca cezalandırılması isteminde bulunduğu, sanık müdafiinin esasa ilişkin savunma hazırlamak için süre isteminde bulunması üzerine, yerel mahkemece bu sürenin verildiği ve duruşmanın ertelendiği,
Birleştirme kararı sonrasında sanık ve müdafiinin esasa ilişkin savunmasının alındığı,
Anlaşılmaktadır.
Ceza yargılamasının amacı olan somut gerçeğin açığa çıkarılması için kanıtların duruşmada ortaya konulmasından sonra, bu kanıtlardan sonuç çıkarma, yani tartışma evresi başlar. Böylece ortaya konulan kanıtlarla ilgili taraflara 5271 sayılı CYY’nın 216/1. maddesinde belirtilen sıraya göre söz hakkı verilecek ve tartışma olanağı sağlanacaktır. Bu tartışma tamamlandıktan sonra, önce bireysel iddia makamını temsil eden katılan ve vekili, sonra da kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı esas hakkındaki görüşünü beyan edecektir. Soruşturma evresinde elde ettiği kanıtlardan ulaştığı sonuca göre iddianameyi hazırlamakla görevli iddia makamı, bu suretle CYY’nın 225/1. maddesi uyarınca kovuşturma aşamasının sınırlarını belirlemektedir. Kovuşturma aşaması sonunda da iddia makamı, duruşmaya getirilip tartışılan kanıtları değerlendirerek esasa ilişkin iddialarını ortaya koyacak, sanık veya müdafii de buna ilişkin savunmasını yapabilecektir. Bu süreç yargılama sonucunda sağlıklı bir karara ulaşılabilmenin gerekli ve zorunlu koşuludur.
5271 sayılı CYY’nın “Hükmün konusu ve suçu değerlendirmede mahkemenin yetkisi” başlıklı 225. maddesinde;
“1) Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir.
2) Mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir”,
Aynı Yasanın “Suçun niteliğinin değişmesi” başlıklı 226. maddesinde ise;
“1) Sanık, suçun hukukî niteliğinin değişmesinden önce haber verilip de savunmasını yapabilecek bir hâlde bulundurulmadıkça, iddianamede kanunî unsurları gösterilen suçun değindiği kanun hükmünden başkasıyla mahkûm edilemez.
2) Cezanın artırılmasını veya cezaya ek olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını gerektirecek hâller, ilk defa duruşma sırasında ortaya çıktığında aynı hüküm uygulanır.
3) Ek savunma verilmesini gerektiren hâllerde istem üzerine sanığa ek savunmasını hazırlaması için süre verilir.
4) Yukarıdaki fıkralarda yazılı bildirimler, varsa müdafie yapılır. Müdafii sanığa tanınan haklardan onun gibi yararlanır” düzenlemelerine yer verilmiştir.
Sanığın ceza yargılamasındaki en önemli haklarından biri yargılamanın her aşamasında göz önünde bulundurulması gereken savunma hakkıdır. Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış olan bu hakkın, herhangi bir nedenle sınırlandırılması olanaklı değildir. Nitekim 1412 sayılı CYUY’nın 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 308/8. maddesine göre de savunma hakkının kısıtlanması mutlak bozma nedenlerindendir.
Savunma hakkının sınırlandırılamayacağı temel ilke olmakla birlikte, yasa koyucunun, yargılamanın uzamasını önlemek, gereksiz emek ve gider kaybına neden olmamak ve usul ekonomisi açısından bazı sınırlamalara gittiği de bir gerçektir. Ancak bu sınırlamalar istisnai olup, bu gibi hallerde dahi, Usul Yasamız bazı koşulların varlığını aramaktadır.
Öte yandan, savunma hakkının sınırlandığından söz edebilmek için, savunmanın hükmü etkileyecek nitelik taşıması ve yargılaması yapılan fiile ilişkin olması gerekir. 5271 sayılı CYY’nın 226. maddesi, yargılaması yapılan ve iddianamede yasal unsurları gösterilen suçun temas ettiği yasa maddelerinden başkasıyla mahkumiyet durumunda veya cezanın arttırılmasını gerektiren nedenlerin ilk defa duruşma sırasında ortaya çıkması hallerinde savunma hakkının sınırlanamayacağı ilkesi uyarınca, sanığın ek savunmasını yapabilmesi için bir takım usullere uyulması yükümlülüğünü getiren özel bir düzenlemedir. Belirtilen bu haller ortaya çıktığında mahkemelerin, bu konuda yasanın öngördüğü biçimde savunmasını yapamayan kişiler hakkında mahkumiyet hükmü kurmaları mümkün değildir.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın, katılan Cenk ’e yönelik eyleminden yargılandığı 2010/425 sayılı davanın iddianamesinde sevk maddeleri arasında TCY’nın 143. maddesi gösterilmemiş ise de; birleştirme kararı sonrasında yapılan 08.01.2011 tarihli oturumda aynen, “birleştirilen 2010/425 esas nolu dosyada suçun sabit görülmesi durumunda TCY’nın 143/1. maddesinin uygulanabileceği uyarısı yapıldı” denilmek suretiyle sanık ve müdafiine suçun hukuki niteliğine ilişkin ek savunma yapma hakkı tanındığı, sanık ve müdafiinin ek savunma yapmak için süre isteminde bulunmadan esasa ilişkin savunma yapması karşısında, somut olayda 5237 sayılı TCY’nın 143. maddesi yönüyle usul ve yasaya uygun olarak ek savunma hakkı verildiği, savunma hakkının tam ve eksiksiz olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Öte yandan sanığın, katılan İsmail’e yönelik eyleminden yargılandığı 2010/435 sayılı davanın iddianamesinde, sanığın gece vakti sayılan zaman diliminde hırsızlık suçunu işlediği ayrıntılı olarak anlatılmış, ancak sevk maddeleri arasında TCY’nın 143. maddesi gösterilmemiş ise de; Cumhuriyet savcısının esasa ilişkin görüşünde, eylemin gece sayılan zaman diliminde gerçekleştirildiği açıkça belirtilerek, sanığın TCY’nın 142/1-c ve 143. maddeleri uyarınca cezalandırılması isteminde bulunduğu, Cumhuriyet savcısının suçun hukuki niteliğini açıkça ortaya koyduğu esasa ilişkin bu görüşünden sonra, sanık müdafiinin esasa ilişkin olarak savunmada bulunmak üzere süre istediği ve duruşmanın ertelendiği, birleştirme kararı sonrası devam eden yargılamada sanık ve müdafiince savunma yapıldığının anlaşılması karşısında, katılan İsmail’e yönelik eylemle ilgili olarak ta 5237 sayılı TCY’nın 143. maddesi yönüyle usul ve yasaya uygun olarak ek savunma hakkı verildiği, savunma hakkının da tam ve eksiksiz olarak kullanıldığının kabulü gerekir.
Bu nedenle, yerel mahkemenin uygulamasında herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, bozma dışında suçun sübutu, niteliği ve uygulama bakımından Özel Dairece de isabetli bulunan yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 13. Ceza Dairesinin 17.11.2011 gün ve 30002-5315 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Karşıyaka 6. Asliye Ceza Mahkemesinin 18.01.2011 gün ve 422-12 sayılı kararının, sanığın katılanlar Cenk ve İsmail ’e yönelik eylemleri nedeniyle kurulan hükümler yönüylede ONANMASINA,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 19.06.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.