Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2012/9–167 Esas 2012/225 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2012/9–167
Karar No: 2012/225

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2012/9–167 Esas 2012/225 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2012/9–167 E.  ,  2012/225 K.

    "İçtihat Metni"

    İtirazname: 2010/298922
    Yargıtay Dairesi : 9. Ceza Dairesi
    Mahkemesi : ERZURUM 2. Ağır Ceza
    Günü : 19.03.2010
    Sayısı : 548-92

    Sanıklar T.Z., S.Z. ve F. Z.’in suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçundan Türk Ceza Yasasının 220/1. maddesi uyarınca beşer yıl hapis, fuhşa aracılık suçundan aynı Yasanın 227/2–6, 52/2, 53/1, 58/6–9 ve 63. maddeleri uyarınca dörder yıl altışar ay hapis ve 9.000’er Lira adli para cezası ile cezalandırılmalarına, para cezalarının yirmidört eşit taksitle tahsiline, mahsuba, hak yoksunluğuna, hapis cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, hapis cezasının infazından sonra haklarında denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına ve tutukluluk hallerinin devamına,
    Sanıklar R. Z., B. Z., S. Z., M. Z., E. Y., Y. A., G.Y., İ.Z., Z. Ç., . Z., Kamuran U. ve C.T.nin suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak suçundan anılan Yasanın 220/2. maddesi uyarınca ikişer yıl hapis, fuhşa aracılık suçundan aynı Yasanın 227/2–6, 52, 53/1, 58/6–9 ve 63. maddeleri uyarınca dörder yıl altışar ay hapis ve 9.000’er Lira adli para cezası ile cezalandırılmalarına, para cezasının yirmidört eşit taksitle tahsiline, mahsuba, hak yoksunluğuna, hapis cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve cezanın infazından sonra haklarında denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına,
    Sanık S. Y.’ın fuhşa aracılık suçundan Türk Ceza Yasasının 227/2–6, 62, 52/2, 53/1, 58/6–9 ve 63. maddeleri uyarınca iki yıl altı ay hapis ve 100 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba, hapis cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve hapis cezanın infazından sonra haklarında denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına, suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak suçundan anılan Yasanın 220/2, 62 ve 53/1. maddeleri uyarınca on ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına,
    Sanıklar M. G., Y.Y., S. N., E. N., K. Y., E.E., Ç. Y., Ü.Z.ve F. Z.’in örgüte yardım suçundan Türk Ceza Yasasının 220/7. maddesi yollaması ile aynı Yasanın 220/2, 53/1, 58/6–9 ve 63. maddeleri uyarınca ikişer yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluğuna, mahsuba, hapis cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve cezanın infazından sonra haklarında denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına, fuhşa aracılık suçundan aynı Yasanın 227/2–6, 52/2, 53/1, 58/6–9 ve 63. maddeleri uyarınca dörder yıl altışar ay hapis ve 9.000’er Lira adli para cezası ile cezalandırılmalarına, para cezalarının yirmidört eşit taksitle tahsiline, hak yoksunluğuna, mahsuba, hapis cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve cezanın infazından sonra haklarında denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına,
    Sanık Marina Danielyan’ın fuhşa aracılık suçundan Türk Ceza Yasasının 227/2–6, 62, 52/2, 53/1, 58/6–9 ve 63. maddeleri uyarınca iki yıl altı ay hapis ve 100 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, mahsuba, hak yoksunluğuna, hapis cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve hapis cezasının infazından sonra hakkında denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına, örgüte yardım etmek suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 220/7. maddesi yollamasıyla aynı Yasanın 220/2, 62 ve 53/1. maddeleri uyarınca on ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, Ceza Yargılaması Yasasının 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına,
    Sanıklar O.Z., D. C.Z. ve T. Z.’in suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 220/2, 31/3 ve 62. maddeleri uyarınca altışar ay yirmişer gün hapis cezaları ile cezalandırılmalarına ve Ceza Yargılaması Yasasının 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, fuhşa aracılık suçundan Türk Ceza Yasasının 227/2, 227/6, 31/3, 62, 52/2 ve 63. maddeleri uyarınca birer yıl sekizer ay hapis ve 60’şar Lira adli para cezası ile cezalandırılmalarına, mahsuba ve Ceza Yargılaması Yasasının 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına,
    Sanıklar Hasibe Zengin ve Kayahan Yıldız’ın örgüte yardım ve fuhşa aracılık etmek suçlarından beraatlarına,
    Daha önce başka mahkemelerce haklarında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen ve deneme süresi içerisinde suç işledikleri anlaşılan sanıklar K. Y., R. Z., S.N. ve E.E.ile ilgili kararlar kesinleştiğinde, gerekli işlemlerin yapılması amacıyla mahkemelerine yazı yazılmasına ilişkin, Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 19.03.2010 gün ve 548-92 sayılı hükmün sanıklar Menderes Z., B.Z., T. Z., M. G.N. Y., Ü.Z., K. U., R. Z., Z.Ç., Y. A., E.Z., K.Y., S. Z. ve E Y. ile sanıklar E. E., G.Y., İ. Z., Y. Y., E.N., S. N., F. Z., S. Z., F. Z., Ç.Y.C. T., S. Y. ve M. D. müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 13.12.2011 gün ve 10113–30003 sayı ile;
    “İddia makamının esas hakkındaki mütalaası, sanıklar ve müdafilerinin esas hakkındaki savunmaları ile son sözlerinin bulunduğu, hükmün esasını oluşturan kısa kararın yer aldığı 19.03.2010 tarihli duruşma tutanağının 1 ila 12. sayfalarının zabıt kâtibi tarafından imzalanmaması suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 219. maddesi hükmüne muhalefet edilmesi” nedeniyle diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 26.01.2012 gün ve 298922 sayı ile;
    “19.03.2010 tarihli duruşma tutanağında iddia makamının esas hakkındaki mütalaası, sanıklar ve müdafilerinin esas hakkındaki savunmaları ile son sözlerinin bulunduğu, hükmün esasını oluşturan kısa kararın yer aldığı, tutanağın bir ila onikinci sayfalarının zabıt kâtibi tarafından imzalanmaması suretiyle CMK’nın 219/1. maddesine aykırı davranılmışsa da, aynı zabıt kâtibinin gerekçeli kararda imzası bulunduğu, gerekçeli kararda Cumhuriyet savcısının esas hakkında görüşünün yazılı olduğu, hükmün mütalaaya uygun olarak verildiği, gerekçeli karar ile kısa karar arasında bir farklılık ve çelişki olmadığı, zabıt kâtibinin imzasının eksik olduğu sayfaların görevli hâkimler tarafından imzalanarak tutanak içeriğinin doğruluğunun tasdik edildiği, duruşma tutanaklarının içeriğine yönelik herhangi bir itiraz ileri sürülmediği gözetildiğinde, tutanağın zabıt kâtibince imzalanmasının unutulduğu değerlendirilerek, eksik imzalı sayfaların hâkimler tarafından imzalanması, aynı zabıt kâtibinin tutanakla aynı içerikli gerekçeli kararda imzasının bulunması karşısında, yasanın aradığı ve amaçlanan tutanağa güveninin kâfi derece korunduğu, vüsukun hükmün bozulmasını gerektirecek derecede ihlal edilmediği, mevcut imza eksikliğinin mahallinde tamamlanabileceği anlaşılmaktadır.
    Bu nedenle mahallinde tamamlatılabilecek nitelikteki imza eksikliğinin CMK’nun 219. maddesine aykırılık oluşturacak mutlak bozma nedeni olmadığını gözetmeyen Özel Dairenin bozma kararına katılmak mümkün değildir” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire bozma ilamının kaldırılmasına ve dosyanın esasının incelenmesi için Özel Dairesine gönderilmesine karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
    Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Sanıkların suç işlemek amacıyla örgüt kurma, kurulan örgüte üye olma, örgüte yardım ve fuhşa aracılık etmek suçlarından cezalandırılmalarına karar verilen olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; duruşma tutanağındaki zabıt kâtibi imzası eksikliğinin temyiz incelemesi aşamasında hükmün esasına girilmeden önce bozma nedeni yapılmasının isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
    Ceza yargılaması işlemlerinin belgelendirilebilmesi ve bu işlemlere belge kanıtı değeri tanınabilmesi amacıyla düzenlenen ve yargılamanın yasanın aradığı şekilde oluşturulan heyet tarafından ve yine yasanın belirlediği ölçüler içerisinde yapılıp yapılmadığı hususunda yegâne delil olan ve sahteliği ya da gerçeğe aykırı olarak düzenlendiği yine aynı değerdeki bir delil ile kanıtlanana kadar resmi belge niteliği taşıyan duruşma tutanaklarının şekli ve içerikleri, 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının “Duruşma Tutanağı” başlıklı 219. maddesinde; “Duruşma için tutanak tutulur. Tutanak, mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır. Duruşmada yapılan işlemlerin teknik araçlarla kayda alınması halinde, bu kayıtlar vakit geçirilmeksizin yazılı tutanağa dönüştürülerek mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır. Mahkeme başkanının mazereti bulunursa tutanak, üyelerin en kıdemlisi tarafından imzalanır” şeklinde düzenlenmiş,
    CYY’nın 220. maddesinde, duruşma tutanağının başlığında; duruşmanın yapıldığı mahkemenin adı, oturum tarihi, hâkim, Cumhuriyet savcısı ve zabıt kâtibinin adı ve soyadının bulunacağı hüküm altına alınmıştır.
    CYY’nın 221. maddesi uyarınca duruşma tutanaklarında; “oturuma katılan sanığın, müdafiinin, katılanın, vekilinin, kanunî temsilcisinin, bilirkişinin, tercümanın, teknik danışmanın adı ve soyadı, duruşmanın seyrini ve sonuçlarını yansıtan ve yargılama usulünün bütün temel kurallarına uyulduğunu gösteren unsurlar, sanık açıklamaları, tanık ifadeleri, bilirkişi ve teknik danışman açıklamaları, okunan veya okunmasından vazgeçilen belge ve yazılar, istemler, reddi halinde gerekçesi, verilen kararlar ile hüküm” yer alır.
    CYY’nın 222. maddesinde ise; “duruşmanın nasıl yapıldığı, kanunda belirtilen usul ve esaslara uygun olarak yapılıp yapılmadığı ancak tutanakla ispat olunabilir. Tutanağa karşı yalnız sahtecilik iddiası yöneltilebilir” hükmüne yer verilmiştir.
    Ceza Genel Kurulunun yerleşik kararlarında belirtildiği üzere; yargılama işlemleri, onlara belge kanıtı değeri tanınması için duruşmada okunarak tutanaklara yansıtılmakta ve duruşmaya katılan mahkeme başkanı, hâkim ve zabıt kâtibi tarafından imzalanarak resmi belge niteliğine kavuşturulmaktadır. Yargılama sürecinin sonunda verilen, yargılamayı sonlandıran ve tutanağa geçirilip duruşmada okunan son kararın da oturuma katılan başkan ve tüm hâkimlerle, tutanağı yazmakla görevli zabıt kâtibi tarafından imzalanması gerekmektedir.
    Diğer taraftan, 1412 sayılı Ceza Yargılaması Usulü Yasasının 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 308. maddesinin;
    “Aşağıda yazılı hallerde kanuna mutlaka muhalefet edilmiş sayılır.
    1-Mahkemenin kanun dairesinde teşekkül etmemiş olması,
    2-Hâkimlik vazifesine iştirakten kanunen memnu olan bir hâkimin hükme iştirak etmesi,
    3-Makbul şüpheden dolayı hakkında ret talebi vaki olup da bu talep kabul olunduğu halde hâkimin hükme iştirak etmesi yahut bu talebin kanuna mugayir olarak reddolunması suretiyle hâkimin hükme iştirak ettirilmesi,
    4-Mahkemenin kanuna muhalif olarak davaya bakmağa kendini vazifeli veya salahiyetli görmesi,
    5-Cumhuriyet Müddeiumumîsi yahut kanunen vücudu lazım diğer şahsın gıyabında duruşma yapılması,
    6-Şifahi bir duruşma neticesi olarak verilen hükümde aleni muhakeme kaidesinin ihlal edilmesi,
    7-Hükmün esbabı mucibeyi ihtiva etmemesi,
    8-Hüküm için mühim olan noktalarda mahkeme kararıyla müdafaa hakkının tehdit edilmiş olması” şeklindeki açık düzenlemesi karşısında, belirtilen hukuka mutlak aykırılık halleri dışındaki aykırılıkların bozma nedeni sayılabilmesi için esasa etkili olmaları gerekir. Esasa, yani yerel mahkemece verilen hükme etkisi bulunmayan nispi hukuka aykırılık halleri ise bozma nedeni oluşturmayacaktır.
    Nitekim 20.05.1957 gün ve 5–13 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında; “Bir hükmün bozulmasını istilzam eylemesi bakımından, sureti mutlakada kanuna muhalefet kâfi olmayıp kanuna vuku bulan muhalefetin hükmün esasına ve neticesine tesir etmiş veya etmesi mümkün bulunmuş olması icap eylediği, duruşmada hazır bulunan hükümlüye TCK’nın 94. maddesinde yazılı ihtaratın yapılmamasının, esasa ve sonuca etkili olmaması bakımından hükmün bozulmasını gerektiren hallerden olmadığı”, Ceza Genel Kurulunun 29.06.2004 gün ve 124–155 sayılı kararında da; “Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasının 307. maddesine göre temyiz, ancak hükmün yasaya aykırı olması sebebine dayanır. Yasaya aykırılık ise bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanmasıdır. Anılan Yasanın 308. maddesinde sekiz bent halinde, tamamı usule ilişkin olan ve yasaya mutlak aykırılık oluşturduğu varsayılan haller sıralanmıştır. Bozma gerektirip gerektirmeyeceği hususunda Yargıtay’a araştırma yetkisi tanınmamış olan bu hallerin varlığının saptanması durumunda hükmün Yargıtay’ca bozulması gerekmektedir. Anılan maddenin dışındaki muhakeme normlarına aykırılık bakımından ise aykırılığın son karara etkisi bulunup bulunmadığının araştırılması gerekir. Hukuka aykırılığın son karara etki etmediği, kaldırılmasının da etkide bulunmayacağı muhakkak ise bu aykırılıkların bozma sebebi sayılması çoğu kez yargılamanın uzamasından başka bir işe yaramayacaktır…”, 28.02.2012 gün ve 294–64 sayılı kararında ise; “hazır bulunduğu duruşmada şikâyetçi ve vekilinin davaya katılma istemi üzerine sanık ve müdafiinin görüşü alınmadan katılma isteminin kabulüne karar verilmesi hukuka aykırılık oluşturmakta ise de, sanık ve müdafiinin katılma kararından haberdar olmaları, katılma kararı verildikten sonra yapılan duruşmada hazır bulunmalarına rağmen katılma kararı konusunda bir itirazda bulunmamaları, hükmü temyiz eden sanık müdafiinin temyiz dilekçesinde bu konuya ilişkin bir itirazının olmaması karşısında, nispi nitelikteki bu hukuka aykırılığın esasa etkili olduğundan veya savunma hakkının kısıtlanmasından söz edilemeyecektir” sonucuna ulaşılmıştır.
    Öğretide de; “Haksız kararın kaldırılması demek olan bozmanın işe yaraması, yani sonunda başka ve haklı bir karar verilmesi lazımdır. Eğer önceki hükümden başka bir karar verilemeyecek ise bozmanın manası yoktur. Onun için aykırılığın son karara tesirini araştırmak gerekir. Son karar doğru ve haklı bulunduğunda, ona tesir etmediği kabul olunan aykırılıklar bozma nedeni sayılmamalıdır” (Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, 9. Bası, s. 529), “Maddi hukuka aykırılıklar daima bozma nedeni olurken, muhakeme hukukuna aykırılıklar kural olarak her zaman bozma nedeni sayılmazlar. Muhakeme hukukuna aykırılıklar, verilmiş kararı etkilememişlerse hukuka aykırı olsalar bile bozma nedeni sayılmazlar. Bu kuralın istisnası CMUK’nun 308. maddesindeki mutlak bozma nedenleridir. Verilecek kararı etkilememiş olan muhakeme hukukuna aykırılıklar için son kararın bozulmasına gerek yoktur” (Öztekin Tosun, Suç Muhakemesi Hukuku Dersleri Muhakemenin Yürüyüşü, İstanbul 1973, s. 200–201), “CMUK’nun 308. maddesinde sayılanlar dışındaki muhakeme hukukuna aykırılıklar mutlak olmayan temyiz sebepleri olarak ifade edilir. Mutlak temyiz nedenleri bulunduğunda hüküm mutlaka bozulacaktır. Mutlak olmayan temyiz nedenlerinin varlığı halinde ise, hükmün bozulabilmesi için söz konusu temyiz sebebinin hükmü etkilemiş olup olmadığına bakılacaktır” (Bahri Öztürk, Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, 3. Bası, s. 611), “Temyiz sebebi ile bozma sebebi birbirlerinden farklı kavramlardır. Hükme tesiri bulunmayan aykırılıklar bozma sebebi teşkil etmezler” (Feridun Yenisey, Duruşma ve Kanun Yolları, 2. Bası, s. 184), “Son kararda var olan hukuka aykırılık, mahkemenin son kararını etkilemiş, hukuki ihlal kararın temellerini oluşturan hukuk normlarının aykırılığından doğmuş ise, bunun bir temyiz nedeni olarak kabul edilmesi ve kararın bozulması gerekir. Aksine son kararda bir hukuku zedeleme olmasına karşılık, bu aykırılık kararı etkilememiş, mahkemenin son kararı bu ihlal olmadığı takdirde de değişmeyecek durumda olursa bir temyiz nedeninden söz edilemez. Nispi temyiz nedenlerinden söz edildiğinde, yargılama hukuku ihlalinin son karara nispeti, yani etkisi araştırılmalıdır” (Erdener Yurtcan, Ceza Yargılaması Hukuku, 4. Bası, s. 443), “Hükmün usulden bozulması için kanunun ihlal edilmiş olması kâfi değildir. Hükmün, kanunun ihlaline de istinat etmiş olması lazımdır. Yani kanun ihlal edilmiş olduğu içindir ki, hüküm bu suretle verilmiştir. Eğer kanun ihlal edilmemiş olsaydı, hüküm verildiği gibi verilmeyecek idi. Diğer bir tabirle, hükmün bozulması için, hüküm ile kanunun ihlali arasında bir rabıtanın mevcut olması icap eder” (Baha Kantar, Ceza Muhakemesi Usulü, 4. Bası, s. 365), “Hükmün sonucunun başka türlü olabileceği, yani hükmün değişebileceği kabul edilmeyen durumlarda usule aykırılık bozma nedeni sayılmamaktadır. Kendisine aykırı davranılan kural, ister mahkemece kendiliğinden göz önünde tutulması gereken, ister iddia yahut itiraz üzerine uygulanması gereken bir kural olsun hükmün sonucunu değiştirecek nitelikte olmadıkça bozma sebebi değildir” (Recai Seçkin, Yargıtay Tarihçesi ve İşleyişi, s. 82), “Her hukuka aykırılık, temyiz nedeni, dolayısıyla bozma nedeni sayılmaz. Sadece hükme esas teşkil eden hukuka aykırılıklar temyiz nedeni olarak ileri sürülebilir. Başka bir değişle, bir hukuka aykırılığın temyiz nedeni sayılabilmesi için, hukuka aykırılık ile hüküm arasında sebep sonuç ilişkisi bulunması gerekir. Bu tür hukuka aykırılıklar, bir muhakemede hükmü etkilerken, başka bir muhakemede hükmü etkilemeyebilir. Bu nedenle her somut olayda hukuka aykırılıkların hükmü etkileme ihtimali ayrıca araştırılmalıdır. Şu halde, mutlak temyiz nedenleri dışında kalan ve son karara etkisi olmayan hukuka aykırılıklar temyiz nedeni sayılamazlar” (Nur Centel–Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 6. Bası, s. 707), “Bir hukuka aykırılık halinde hükmün bozulabilmesi için, bu hukuka aykırılığın hükmü etkileyip etkilemediği araştırılır. Hükmü etkilememiş hukuka aykırılıklar dolayısıyla hüküm bozulmaz” (Yener Ünver–Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 5. Bası, s. 864), “Şayet bir hukuka aykırılık hali sanığın lehine bir şekilde hükme etki ediyor veya lehte ya da aleyhte herhangi bir etkide bulunmuyorsa, bu halde ortada bir temyiz sebebinin olduğundan bahsedilemez” (Özbek–Kanbur–Doğan–Bacaksız–Tepe, Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara 2011, 2. Bası, s. 719) şeklinde görüşler ileri sürülmek suretiyle, hükmün esasına etkisi bulunmayan ve hukuka kesin aykırılık hallerinden sayılmayan aykırılıkların bozma nedeni sayılmaması gerektiği düşüncesi benimsenmiştir.
    Somut olay bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;
    Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasını sunduğu, sanıklar ve müdafilerinin son savunmalarının alınarak hükmün tefhim edildiği 19.03.2010 günlü oturumda düzenlenen tutanağın tüm sayfaları, oturuma katıldığı anlaşılan zabıt kâtibi tarafından imzasız bırakılmış ise de; anılan duruşmaya ilişkin tutanağın tüm sayfaları mahkeme başkanı ve üye hâkimler tarafından imzalanmış, duruşma tutanaklarının başlığında da yasanın aradığı şekilde başkanın, üye hâkimlerin, Cumhuriyet savcısının ve zabıt kâtibinin isimlerine yer verilmiş, gerekçeli karar da mahkeme başkan ve üye hâkimler ile zabıt kâtibi tarafından imzalanmıştır. Hükmü temyize hakkı bulunan Cumhuriyet savcısı bu yetkisini kullanmazken, sanıklar ve müdafileri de duruşma tutanaklarının sahte ya da gerçeğe aykırı olarak düzenlendiği veya mahkemenin yasanın aradığı şekilde teşekkül etmediği yönünde bir iddia ileri sürmemişlerdir.
    Bu durumda 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının 222. maddesi uyarınca tutanakta sahtecilik yapıldığına veya tutanakların gerçeğe aykırı olarak düzenlendiğine ya da 1412 sayılı Yasanın 308. maddesinde belirtilen, mahkemenin kanun dairesinde teşekkül etmediğine ilişkin bir iddianın bulunmaması karşısında, anılan Yasa maddesi uyarınca mutlak hukuka aykırılık oluşturmayan ve mahallinde giderilebilecek eksiklik niteliğinde bulunan bu husus, hükmün esasına etkili bulunmaması nedeniyle bozma nedeni yapılmamalıdır.
    Mahallinde giderilebilecek nitelikteki bu eksikliğin, duruşma tutanağının içeriğinin güvenilirliği yönünde bir duraksamaya yol açmadığının anlaşılması karşısında, Özel Dairece hükmün esasına girilerek temyiz incelemesi yapılması gerekirken yalnızca zabıt kâtibi imza eksikliğine dayalı olarak bozma kararı verilmesi isabetli değildir.
    Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, hükmün esastan incelenmesi için dosyanın Özel Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
    2- Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 13.12.2011 gün ve 10113–30003 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
    3- Dosyanın, hükmün esastan incelenmesi için Yargıtay 9. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 05.06.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

     

    Hemen Ara