Esas No: 2012/10-769
Karar No: 2012/223
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2012/10-769 Esas 2012/223 Karar Sayılı İlamı
- UYUŞTURUCU MADDE TİCARETİ
- UYUŞTURUCU MADDE KULLANILMASINI KOLAYLAŞTIRMA
- KULLANMAK İÇİN UYUŞTURUCU VEYA UYARICI MADDE SATIN ALMAK, KABUL ETMEK VEYA BULUNDURMAK
- DENETİMLİ SERBESTLİK TEDBİRİNİN TEMYİZEN İNCELENMESİ
- İTİRAZ KANUN YOLU- TEMYİZ
- GÜVENLİK TEDBİRİ
- CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU (MÜLGA) (1412) Madde 305
- YARGI HİZMETLERİNİN HIZLANDIRILMASI AMACIYLA BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN (6217) Madde 20
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 188
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 191
- CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 223
- CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 267
"İçtihat Metni"
Sanıklar Turan, Atilla ve Ömer Faruk hakkında uyuşturucu madde ticareti, sanık Atilla hakkında ayrıca uyuşturucu madde kullanılmasını kolaylaştırma suçlarından açılan kamu davasında, Ağrı Ağır Ceza Mahkemesince 13.03.2009 gün ve 49-47 sayı ile 5271 sayılı CYY’nın 250. maddesi uyarınca yargılama yapma görevinin özel görevli ağır ceza mahkemesine ait olduğundan bahisle verilen görevsizlik kararı üzerine yargılama yapan Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesince 25.03.2010 gün ve 405-96 sayı ile, sanıkların eylemi kullanmak amacıyla uyuşturucu madde bulundurma olarak kabul edilerek, 5237 sayılı TCY"nın 191/2. maddesi uyarınca sanıklar hakkında tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına karar verilmiş,
Hükmün sanık Turan ile sanıklar Atilla ve Ömer Faruk müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesince 13.03.2012 gün ve 2322-6095 sayı ile, onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 24.04.2012 gün ve 1796 sayı ile;
“5237 sayılı TCK"nun 191/2. maddesi uyarınca verilen tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin kararın, 6217 sayılı Yasanın 20. maddesi ile 5237 sayılı TCK"nun 191/2. maddesine eklenen ve 14.04.2011 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren ‘Bu karar durma kararının hukuki sonuçlarını doğurur’ cümlesi ile itiraz yasa yoluna tabii olduğu hususu açıktır. Bu nedenle 14.04.2011 tarihinden sonra anılan madde ve fıkra kapsamında verilen ‘tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine’ ilişkin kararın itiraz yasa yoluna tabii olduğu noktasında herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır.
Ancak 14.04.2011 tarihinden önce verilen ‘tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine’ ilişkin kararın, itiraz yasa yoluna mı, yoksa temyiz yasa yoluna mı tabi olacağı hususu itiraz konusudur.
14.04.2011 tarih ve 6217 sayılı Yasa ile yapılan düzenlemeden öncesi için de yasa yolu, kararın niteliği itibarı ile itiraz yasa yoludur. Nitekim, ceza yargılamasında yasa yolu, tarafların istemlerine göre değil, yasanın sistematiği ve normları dikkate alınarak kararların niteliğine göre belirlenir.
14.04.2011 tarihinden sonra anılan nitelikteki kararların itiraz yasa yoluna, önceki kararların ise temyiz yoluna tabi olması, benzer durumda olan kişiler açısından yasa yoluna başvuru noktasında farklılığa neden olacağı gibi, Yüksek Dairenin iş yükünü de gereksiz yere arttıracaktır.
Bu nedenle 14.04.2011 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6217 sayılı Yasanın 20. maddesi ile 5237 sayılı TCK"nun 191/2. maddesine eklenen son cümle uyarınca, anılan madde kapsamında kalan ‘tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri’ kararı, sadece 14.04.2011 tarihinden itibaren itiraz yasa yoluna tabi olmayıp, açıklandığı şekli ile ilgili maddede düzenleme altına alınan kararın niteliği itibariyle bu tarihten önce de itiraz yasa yoluna tabidir.
Ceza Genel Kurulunun 20.03.2011 gün ve785-101 ve 786-102 sayılı kararları da bu yöndedir” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme kararı itiraz yasa yoluna tabi bulunduğundan 5271 sayılı CYY"nın 264. maddesi uyarınca itiraz merciince karar verilmek üzere dosyanın incelenmeksizin mahalline iadesine karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulu"nca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İnceleme, sanıklar Turan, Atilla ve Ömer Faruk hakkında kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 5237 sayılı TCY"nın 191/2. maddesi uyarınca, birinci fıkraya göre ceza verilmeden önce hükmolunan tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri veya yalnızca denetimli serbestlik tedbiri kararlarının tabi olduğu yasa yolunun itiraz mı, yoksa temyiz mi olduğunun belirlenmesine ilişkindir.
Uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi için öncelikle 5237 sayılı TCY"nın 191. maddesinin geçirdiği aşamaların gözden geçirilmesi gerekmektedir.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCY"nın “Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak” başlıklı 191. maddesinin ilk hali;
“(1) Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi, bir yıldan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Kendisi tarafından kullanılmak üzere uyuşturucu veya uyarıcı madde etkisi doğuran bitkileri yetiştiren kişi, bu fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
(2) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi hakkında, tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine hükmolunur.
(3) Hakkında tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine hükmedilen kişi, belirlenen kurumda uygulanan tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranmakla yükümlüdür. Hakkında denetimli serbestlik tedbirine hükmedilen kişiye rehberlik edecek bir uzman görevlendirilir. Bu uzman, güvenlik tedbirinin uygulama süresince, kişiyi uyuşturucu veya uyarıcı maddenin kullanılmasının etki ve sonuçları hakkında bilgilendirir, kişiye sorumluluk bilincinin gelişmesine yönelik olarak öğütte bulunur ve yol gösterir; kişinin gelişimi ve davranışları hakkında üçer aylık sürelerle rapor düzenleyerek hâkime verir.
(4) Tedavi süresince devam eden denetimli serbestlik tedbirine, tedavinin sona erdiği tarihten itibaren bir yıl süreyle devam olunur. Denetimli serbestlik tedbirinin uygulanma süresinin uzatılmasına karar verilebilir. Ancak, bu durumda süre üç yıldan fazla olamaz.
(5) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi hakkında kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmaktan dolayı hükmolunan ceza, ancak tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranmaması hâlinde infaz edilir. Kişi etkin pişmanlıktan yararlanmışsa, davaya devam olunarak hakkında cezaya hükmolunur” şeklinde düzenlenmişken,
08.07.2005 gün ve 25869 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5377 sayılı Yasanın 24. maddesi ile anılan Yasanın 191. maddesinin birinci fıkrasının “Kendisi tarafından kullanılmak üzere uyuşturucu veya uyarıcı madde etkisi doğuran bitkileri yetiştiren kişi, bu fıkra hükmüne göre cezalandırılır” şeklindeki ikinci cümlesi madde metninden çıkartılmış ve maddenin ikinci fıkrası ise; “(2) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi hakkında, tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine; kullanmamakla birlikte, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi hakkında, denetimli serbestlik tedbirine hükmolunur” biçiminde değiştirilmiş,
19.12.2006 gün ve 26381 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiş bulunan 5560 sayılı Yasanın 7. maddesiyle anılan madde değiştirilerek,
“(1) Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi, bir yıldan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Bu suçtan dolayı açılan davada mahkeme, birinci fıkraya göre hüküm vermeden önce uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi hakkında, tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine; kullanmamakla birlikte, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi hakkında, denetimli serbestlik tedbirine karar verebilir.
(3) Hakkında tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine karar verilen kişi, belirlenen kurumda uygulanan tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranmakla yükümlüdür. Hakkında denetimli serbestlik tedbirine hükmedilen kişiye rehberlik edecek bir uzman görevlendirilir. Bu uzman, güvenlik tedbirinin uygulama süresince, kişiyi uyuşturucu veya uyarıcı maddenin kullanılmasının etki ve sonuçları hakkında bilgilendirir, kişiye sorumluluk bilincinin gelişmesine yönelik olarak öğütte bulunur ve yol gösterir; kişinin gelişimi ve davranışları hakkında üçer aylık sürelerle rapor düzenleyerek hâkime verir.
(4) Tedavi süresince devam eden denetimli serbestlik tedbirine, tedavinin sona erdiği tarihten itibaren bir yıl süreyle devam olunur. Denetimli serbestlik tedbirinin uygulanma süresinin uzatılmasına karar verilebilir. Ancak, bu durumda süre üç yıldan fazla olamaz.
(5) Tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranan kişi hakkında açılmış olan davanın düşmesine karar verilir. Aksi takdirde, davaya devam olunarak hüküm verilir.
(6) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi, hakkında kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmaktan dolayı cezaya hükmedildikten sonra da iki ilâ dördüncü fıkralar hükümlerine göre tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine tâbi tutulabilir. Bu durumda, hükmolunan cezanın infazı ertelenir. Ancak, bunun için kişi hakkında bu suç nedeniyle önceden tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine karar verilmemiş olması gerekir.
(7) Kişinin mahkûm olduğu ceza, tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranması halinde, infaz edilmiş sayılır; aksi takdirde, derhal infaz edilir” şekline dönüşmüş,
Son olarak 14.04.2011 gün ve 27905 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Yasanın 20. maddesi ile 5237 sayılı TCY"nın “Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak” başlıklı 191. maddesinin ikinci fıkrasına “Bu karar, durma kararının hukuki sonuçlarını doğurur” cümlesi eklenmiştir.
19.12.2006 gün ve 26381 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiş bulunan 5560 sayılı Yasanın 7. maddesiyle değişik 5237 sayılı TCY"nın 191. maddesinin gerekçesinde; “…Bunun ifade ettiği anlam şudur: Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak suçundan dolayı hakkında kamu davası açılmış olan sanıkla ilgili olarak cezaya hükmetmeden tedavi ile birlikte denetimli serbestlik tedbirine ya da sadece denetimli serbestlik tedbirine karar verilmesi halinde, açılmış olan kamu davası derdest olmaya devam etmektedir” denilmek suretiyle, sanıkla ilgili olarak cezaya hükmedilmeden önce tedavi ile birlikte denetimli serbestlik tedbirine ya da sadece denetimli serbestlik tedbirine karar verilmesi halinde, soruşturmanın veya kovuşturmanın yapılması şarta bağlı tutulup da, şartın gerçekleşmesini beklemek üzere verilen ve 5271 sayılı CYY’nın 223/8. maddesinde itiraza tabi olduğu belirtilen durma kararında olduğu gibi, davanın esasının çözülmediği ve açılmış olan kamu davasının derdest olmaya devam ettiği belirtilmiştir.
1412 sayılı CYUY"nın 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte olan 305. maddesi gereğince, ceza mahkemelerince verilen hükümler; “iki milyar liraya kadar (iki milyar dâhil) para cezasına dair olan hükümler, yukarı sınırı on milyar lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri ile bu Kanun ile sair kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümler” ayrık olmak üzere temyiz yasa yoluna tabidir.
Anılan düzenlemeyle ceza yargılama sistemimizde temyiz yasa yolu yalnızca hükümler için kabul edilmiş, hükümler de 5271 sayılı Yasanın 223. maddesinde “beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbiri, davanın reddi veya düşmesi, adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararı” olarak gösterilmiştir. Temyiz yasa yolu, mahkemelerin davanın esasını çözen ve yasa koyucu tarafından hüküm olarak nitelendirilen son kararlarındaki aykırılıkların giderilmesi için kabul edilmiş olağan bir yasa yoludur.
5271 sayılı CYY’nın yürürlüğe girmesinden önce, 17.12.1930 gün ve 23-31 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; “Duruşmanın tatiline ilişkin CYUY’nın 253. maddesine ilişkin kararlar nihai karar niteliğinde olmadığından, temyiz yeteneği yoktur” denilmek suretiyle, mahkemelerin ancak davanın esasını çözen ve hüküm olarak sayılan kararlarına karşı temyiz yasa yoluna başvurulabileceği hususu açıklığa kavuşturulmuştur.
5271 sayılı CYY’nın 267 ila 271. maddelerinde düzenlenen itiraz ise, kural olarak hakimlik kararlarına, yasada belirtilmiş olmak koşulu ile de mahkeme kararlarına karşı başvurulan olağan bir yasa yoludur.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
5237 sayılı TCY’nın 191. maddesinin 2. fıkrasına 6217 sayılı Yasanın 20. maddesi ile eklenen “bu karar, durma kararının hukuki sonuçlarını doğurur” düzenlemesinin yürürlüğe girdiği 14.04.2011 tarihinden sonra mahkemelerce, 5237 sayılı TCY"nın 191/2. maddesi uyarınca cezaya hükmedilmeden önce verilen tedavi ile birlikte denetimli serbestlik tedbiri ya da sadece denetimli serbestlik tedbiri kararlarının itiraz yasa yoluna tabi olduğunda kuşku bulunmamakta olup, bu tarihten önce verilen kararların hangi yasa yoluna tabi olduğu belirlenmelidir.
5560 sayılı Yasanın 7. maddesi ile değişik 5237 sayılı TCY’nın 191. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, cezaya hükmetmeden önce verilen tedavi ile birlikte denetimli serbestlik tedbiri ya da sadece denetimli serbestlik tedbiri kararlarının, 5271 sayılı CYY’nın 223. maddesinde hüküm olarak sayılan ve temyiz yasa yoluna tabi olduğu kabul edilen kararlar arasında sayılmaması, temyiz yasa yolunun mahkemelerin davanın esasını çözen kararlarına karşı başvurulan bir yasa yolu olarak kabul edilmiş olması ve 5237 sayılı TCY’nın 191. maddesi gerekçesinde kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak suçlarından dolayı açılan kamu davalarında sanık ya da sanıklarla ilgili olarak cezaya hükmetmeden tedavi ile birlikte denetimli serbestlik tedbirine ya da sadece denetimli serbestlik tedbirine karar verilmesi halinde davanın derdest olmaya devam ettiğinin belirtilmiş olması karşısında; itiraz yasa yoluna tabi olduğunun kabulü gerekmektedir.
Nitekim, 5237 sayılı TCY’nın 191/2. maddesi uyarınca cezaya hükmetmeden önce verilen tedavi ile birlikte denetimli serbestlik tedbiri ya da sadece denetimli serbestlik tedbiri kararlarının tabi olduğu yasa yolu konusunda oluşan tereddütlerin giderilmesi amacıyla anılan maddenin ikinci fıkrasına, 14.04.2011 gün ve 27905 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Yasanın 20. maddesi ile; “Bu karar, durma kararının hukuki sonuçlarını doğurur” cümlesi eklenmek suretiyle, 5271 sayılı CYY’nın 223/8. maddesinde itiraza tabi olduğu belirtilen durma kararında olduğu gibi, 5237 sayılı TCY’nın 191/2. maddesi uyarınca verilen kararların da itiraz yasa yoluna tabi olduğu açıkça belirtilerek, anılan kararların tabi olduğu yasa yoluna ilişkin uygulamada yaşanan tereddütler giderilmiştir. Bu husus 6217 sayılı Yasanın 20. maddesinin gerekçesinde de “Maddeyle Türk Ceza Kanununun 191 inci maddesinin ikinci fıkrasında değişiklik yapılarak uygulamada ortaya çıkan sorunların çözümlenmesi amaçlanmaktadır” denilmek suretiyle vurgulanmıştır.
Diğer taraftan, güvenlik tedbirine hükmedilmesi kararlarının da 5271 sayılı CYY’nın 223. maddesinde hüküm olarak sayıldığı ve temyizi olanaklı kararlardan olduğu, 5237 sayılı TCY’nın 5560 sayılı Yasanın 7. maddesi ile değişik 191. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca hükmolunan tedavi ile birlikte denetimli serbestlik tedbiri ya da sadece denetimli serbestlik tedbiri kararlarının da güvenlik tedbiri niteliğinde bulunduğu, bu nedenle temyiz yasa yoluna tabi olduğu ileri sürebilir ise de; Ceza Genel Kurulunun 22.11.2005 gün ve 140-143 sayılı kararında açıkça belirtildiği üzere, 5271 sayılı CYY’nın 223. maddesi uyarınca hüküm niteliğinde sayılan ve temyizi olanaklı bulunan güvenlik tedbiri kararları davanın esasının çözümü sonucunda gerek bir mahkûmiyete ek olarak, gerekse bağımsız olarak verilen kararlardır. Güvenlik tedbirleri 5237 sayılı TCY’nın 53 ila 60. maddeleri arasında “Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma”, “Eşya müsaderesi”, “Kazanç müsaderesi”, “Çocuklara özgü güvenlik tedbirleri”, “Akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirleri”, “Sınır dışı edilme” ve “Tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbirleri” şeklinde sayılmış olup, 5237 sayılı TCY’nın 191/2. maddesi uyarınca hükmolunacak tedavi ile birlikte denetimli serbestlik tedbiri ya da sadece denetimli serbestlik tedbiri yasada açıkça sayılan güvenlik tedbirleri arasında yer almadığından temyiz yasa yoluna tabi olduğunun kabulü olanaklı değildir.
Bu nedenle, yerel mahkemenin sanıklar hakkında 5237 sayılı TCY’nın 5560 sayılı Yasanın 7. maddesi ile değişik 191/2. maddesi uyarınca hükmettiği tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin temyiz yasa yoluna tabi olduğunu kabul eden Özel Daire kararı isabetsizdir.
Bu itibarla; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, itiraz yasa yoluna tabi olan bir kararın temyizen incelenmesi sonunda verilmiş bulunan Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve kararın yetkili itiraz merciince incelenmesinin sağlanması için dosyanın yerel mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi İ. Şahbaz;
“I- Giriş
TCY’nın 191/2 nci maddesinde, “bu suçtan dolayı açılan davada mahkeme, birinci fıkraya göre hüküm vermeden önce uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi hakkında, tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine; kullanmamakla birlikte, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi hakkında, denetimli serbestlik tedbirine karar verebilir” düzenlemesi yer almaktaydı.
Fıkraya, 6217 sayılı Yasanın 20 nci maddesiyle, 14.4.2011 tarihinden geçerli olmak üzere, “bu karar, durma kararının hukuki sonuçlarını doğurur” cümlesi eklendi.
Madde fıkrasına bu ekleme yapılmadan önce özel daire verilen “denetimli serbestlik” kararlarını temyizi kabil kabul etti ve yasanın yürürlüğünden itibaren içtihatlar böyle oluştu.
II- Hukuk Sistemimizde Yasa Yolu
A- Anayasada
Anayasadaki düzenlemeye göre, “Yargıtay, adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar” (Anayasa, m.154/1).
Anayasadaki bu açık düzenleme göstermektedir ki, esas mahkemelerinden verilen kararlara karşı, aksine bir düzenleme yoksa temyiz yasa yolu açıktır.
B- Yasada
Aynı hususa 5271 sayılı Ceza Yargılamasında da yer verilmiştir. Buna göre, “Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir” (5271, m. 267/1). Yasanın bu düzenlemesine göre de, itiraz yasa yolu, ancak yasada açıkça düzenleme varsa kabul edilir; aksi halde, yani açıkça itirazı kabil karar olduğu belirtilmemişse, bu karara karşı temyiz yolu açıktır.
Çünkü, yüksek mahkemece değerlendirme yapılması nedeniyle, haklı olarak, temyizin dava tarafları bakımından daha güvenceli olduğu kabul edilmektedir.
III- Temyizi Kabil Kararlar
5271 sayılı Ceza Yargılama Yasasındaki (CYY) düzenlemeye göre, “Beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararı, hükümdür” (5271, m.223/1).
Halen yürürlükte olan 1412 sayılı Ceza Yargılama Yasası’nın 305/1 nci maddesindeki düzenlemeye göre, “Ceza Mahkemelerinden verilen hükümler temyiz olunabilir”.
Yeni CYY’nın 223/1 nci maddesindeki düzenlemede temyizi kabil kararlar arasında, “güvenlik tedbirleri” de yer almaktadır. Dolayısıyla, CYY’nın 223/1 nci maddesindeki düzenleme karşısında, 6217 sayılı yasayla değişiklik öncesi TCY’nın 191/2 nci maddesi gereğince verilecek kararlara karşı doğrudan veya dolaylı olarak sadece itiraz edilebileceği veya bu kararların temyiz edilemeyecekleri konusunda bir düzenleme yoktu.
Diğer yandan, güvenlik tedbirlerinin sadece TCY’nın 53-58 nci maddelerinde yer alan hususlardan ibaret olduğu da söylenemez. Çünkü, yasa koyucu, TCY’nın 53-58 nci maddelerinde güvenlik tedbirlerini isim olarak belirtmiş ve genel ilkeleri ortaya koymuştur. Bu genel düzenlemelerin dışındaki maddelerde veya özel yasalarda güvenlik tedbirlerine yer verilemeyeceği yönünde yasaklayıcı bir düzenleme de bulunmamaktadır. Dolayısıyla, TCY’nın 191/2 nci maddesinde yer alan “denetimli serbestlik tedbiri” de bir tedbir olup, maddeye ekleme yapılmadan önce, bu tedbirler de CYY’nın 223/1 nci maddesi gereğince temyizi kabil kararlardandı. Bu itibarla, CGK’nun 20.3.2012 gün ve 2011/10-789 Esas, 2012/101 Karar ile yine CGK’nun 20.3.2012 gün ve 2011/10-786 Esas, 2012/102 Karar sayılı içtihatlarında güvenlik tedbirlerinin sadece TCY’nın 53-58 nci maddeleriyle sınırlı olduğu ve dolayısıyla temyizin sadece bu konularla ilgili hükümler için mümkün olduğu şeklindeki yaklaşımına katılmak mümkün değildir.
Ayrıca, içtihatlarla benimsenen bir ilkeye göre, işin esasını bitiren kararlara karşı temyiz yolu açık (Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararı, 17.12.1930 gün ve 23-31 sayı); işin esasını bitirmeyen kararlara karşı temyiz yolu kapalıdır. İçtihadı Birleştirme Kararındaki bu yaklaşım genel olarak doğrudur. Ancak bu ilke, işin esasını bitirmemekle beraber, temyiz yolunun açık olduğu durumları içermez. Örneğin, TCY’nın “geri verme” başlıklı 18 nci maddesindeki düzenlemeye göre, “kişinin bulunduğu yer ağır ceza mahkemesi, geri verme talebi hakkında bu madde ve Türkiye"nin taraf olduğu ilgili uluslararası sözleşme hükümlerine göre karar verir. Bu karara karşı temyiz yoluna başvurulabilir” (TCY, m.18/4).
Yine, “adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararı kanun yolu bakımından hüküm sayılır” (5271, m.223/10). Örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Görüldüğü gibi, bu düzenlemelerde davayla ilgili olarak işin esasını bitirme söz konusu olmadığı halde, yasa koyucu bu kararlara karşı temyiz yasa yolunu kabul etmiştir.
IV- Somut Olay
Somut olayımızda, esas mahkemesi kararı 25.3.2010 tarihinde verilmiş ve karar yasal süresi içerisinde temyiz edilmiştir. Temyiz üzerine temyiz davası açılmış olduğu için, usul yasası gereğince sanıklar yararına kazanılmış hak söz konusu olup, açılan dava ile ilgili olarak taraflar aleyhine sonuçlanabilecek bir uygulamanın yapılmaması/yapılamaması gerekir.
Açılmış temyiz davası devam ederken, 6217 sayılı yasayla TCY’nın 191/2 nci maddesine, “bu karar, durma kararının hukuki sonuçlarını doğurur” cümlesi eklenmiştir. Yani, sanığın temyiz hakkının doğduğu tarihte, yukarıdaki açıklamalarımdan anlaşıldığı üzere, söz konusu karara karşı temyiz yasa yolu açıktı. Ek cümleden sonra artık bu kararlara karşı itiraz yasa yolu açık hale getirildi.
Bu durum karşısında, temyiz hakkı doğmuş ve temyiz hakkını kullanmış sanığın elinden kazanılmış olan temyiz hakkı alınabilir mi?
Usul yasalarında gerçekleştirilen değişikliklerin derhal yürürlüğü genel olarak doğru bir yaklaşımdır. Bu nedenle önceki usul yasasına göre yapılan işlem geçerli olacağından, temyiz başvurusu da eski usul yasasına göre kabul edildiğinden, yeni usul yasası temyiz hakkını bertaraf edecek biçimde uygulanamaz.
Bir başka açıdan ise, usul yasaları kural olarak derhal yürürlüğe girmekle (uygulamaya konmakla) beraber, bu yaklaşımdan, ortaya çıkabilecek haksız sonuçların giderilmesi için ayrılmak gerekmektedir.
V- Eski Yasa Dönemindeki İçtihatlardan Örnekler
Yargıtay Ceza Genel Kurulu önceki kararlarında bu konuya açıklık getirmişti.
Bir kararında CGK, “Ancak eski kanunun bir usul işleminin yapılması için öngördüğü süreden fazla bir süre aynı usul işlemi için yeni kanunun benimsendiği takdirde durum yeni kanunun derhal uygulanırlığı ilkesine göre çözümlenmelidir. Şöyle ki eski kanun zamanında o usul işlemi için bir haftalık süre öngörmüş iken bu süre içerisinde usul işlemi yerine getirilmemişse yeni kanun bunu 15 güne çıkarmış olsa bile yeni kanuna göre yapılacak bir işlem kalmamıştır. O usul işlemi ile ilgili iş eski kanuna göre ölmüştür. Yeni kanun onu diriltmez, ancak eski kanunda öngörülen bir haftalık süre dolmadan yeni kanun yürürlüğe girseydi ilgili kişi 15 günlük süreden yararlanabilecekti, eğer eski kanun 15 gün süre vermişken yeni kanun bunu bir haftaya indirseydi sürenin başlangıcından itibaren bir hafta geçmemişse işlem yeni kanun uyarınca işlem yapılamaz hale girecektir. Demek ki derhal uygulanırlık ilke olmakla beraber bu ilkenin haksızlıklara sebebiyet vermesi halinde kabul edilebilen istisnaları vardır” (CGK, 12.4.1993-6-63/95; benzeri kararlar, CGK’nun 12.4.1993 gün ve 62/94 ve CGK’nun 15.3.1993 gün 15/62 sayılı kararlar).
Ceza Genel Kurulu bir başka kararında, 3842 sayılı yasayla (yürürlük tarihi: 01.12.1992), 1412 sayılı CYY’nın 305 nci maddesindeki temyiz sınırının yükseltilmesi (300.000 lira dahil iken, 2.000.000 lira dahil hale getirilmişti) konusunda değerlendirme yaparken, doğmuş olan temyiz hakkının kaybedilemeyeceğine işaret etti. CGK, bu durumda, “usulü kazanılmış hak ve eşitlik ilkelerinden” hareketle, doğmuş olan temyiz hakkını kabul ederek, derhal uygulanırlık ilkesinden yerinde olarak ayrılmıştır (CGK, 2.5.1994, 10-97/126).
Bu açıklamalar gösteriyor ki, usulü kazanılmış hakların varlığı halinde, usul yasalarının derhal uygulanırlığı ilkesinden uzaklaşmak gerekir. Yani usul yasalarının derhal uygulanırlığı, her koşulda kabul edilemez. Bir başka deyişle, usul yasalarının derhal uygulanırlığı, yasanın yürürlüğe girdiği tarihten sonraki işlemler bakımından kabul edilebilir. Yani, geçmişte uygulanmış ve sanık için kazanılmış olan haktan geriye gidilemez. Çünkü, ceza usul yasası, ceza hukukunun anayasası olarak kabul edilmektedir.
VI- Sonuç ve Değerlendirme
Somut olayımızda, sanığın temyiz hakkı doğmuş ve sanık doğmuş olan hakkını kullanarak esas mahkemesi kararını temyiz etmiştir. Sanığın temyiz ettiği tarihte, yukarıda yaptığım açıklamalar karşısında, bu karara karşı temyiz yasa yolu açıktır. TCY’nın 191/2 nci maddesine sonradan eklenen cümle ile, ek cümlenin yürürlüğünden sonra verilecek kararlar bakımından itiraz yolu kabul edilmiştir. Yasa maddesine getirilen ek düzenleme, esasen TCY’nın 191/2 nci maddesi gereğince verilen kararlara karşı temyiz yolunu kapatmayı amaçlamıştır. Bu yeni cümle, aslında, önceki düzenleme gereğince verilen kararlara karşı temyiz yolunun açık olduğunu ve bundan böyle temyiz yolunun kapatılmasını amaçlamıştır. Dolayısıyla bu yeni cümle, 14.4.2011 tarihinden önce verilen güvenlik tedbiri kararlarına karşı temyiz yolunun açık olduğunu belgelemektedir.
Diğer yandan, verilen “denetimli serbestlik tedbir” kararının temyizen incelenmesi sanığın lehinedir. Çünkü, temyiz incelemesinde, sanığın suçsuzluğu belirlenirse, tedbire gerek kalmayacak. Zira tedbir kararı suç sabit ise verilebilecek bir karardır. Sanığın lehine olan temyiz yolunun içtihatla kapalı hale getirilmesi, kural olarak, konunun esastan incelenmesi ve sanığın suçlu olup olmadığının öncelikle belirlenmesi zorunluluğunu ortadan kaldırmaktadır.
Tüm bu nedenlerle, somut olayımızda sanıkların, temyiz tarihi itibariyle doğmuş olan hakkının TCY’nın 191/2 nci maddesine getirilen ek cümle ile itirazı kabil hale getirilmesi mümkün değildir. Getirilen ek cümle öncesi temyiz hakkının kullanılması nedeniyle sanıkların usul yasası gereğince kazanılmış hakkı söz konusudur. Bu itibarla, itiraz değil, temyiz yasa yolu açık olduğundan, Yüksek Çoğunluk görüşüne iştirak edilmemiştir” düşüncesiyle,
Bir Genel Kurul üyesi de; benzer düşüncelerle itirazın reddine karar verilmesi gerektiği yönünde karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 13.03.2012 gün ve 2322-6095 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın itiraz merciince incelenmesinin sağlanması amacıyla Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 05.06.2012 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.