Esas No: 2011/15-491
Karar No: 2012/219
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/15-491 Esas 2012/219 Karar Sayılı İlamı
- ZİNCİRLEME SURETLE RESMİ BELGEDE SAHTECİLİK SUÇU
- BELGEDE SAHTECİLİK SUÇLARI
- GERÇEK İÇTİMA
- ZİNCİRLEME SUÇ
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 43
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 61
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 158
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 204
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 212
"İçtihat Metni"
Sanıklar Hüseyin , Hurşit ve Ziya’nın;
1- Mağdur Seçkin’e yönelik;
a) Dolandırıcılık suçundan TCY’nın 158/1-j ve 62. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis ve 13.160 Lira adli para,
b) Resmi belgede sahtecilik suçundan TCY’nın 204/1 ve 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis,
c) Özel belgede sahtecilik suçundan TCY’nın 207/1 ve 62. maddeleri uyarınca 10 ay hapis,
2- Mağdur Cengiz’e yönelik;
a) Dolandırıcılık suçundan TCY’nın 158/1-j ve 62. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis ve 10.240 Lira adli para,
b) Resmi belgede sahtecilik suçundan TCY’nın 204/1 ve 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis,
c) Özel belgede sahtecilik suçundan TCY’nın 207/1 ve 62. maddeleri uyarınca 10 ay hapis,
3- Mağdur Ali’ye yönelik;
a) Dolandırıcılık suçundan TCY’nın 158/1-j ve 62. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis ve 11.000 Lira adli para,
b) Resmi belgede sahtecilik suçundan TCY’nın 204/1 ve 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis,
c) Özel belgede sahtecilik suçundan TCY’nın 207/1 ve 62. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezalarıyla cezalandırılmalarına ilişkin, Salihli Ağır Ceza Mahkemesince verilen 15.07.2010 gün ve 333-206 sayılı hükmün sanıklar tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesince 29.09.2011 gün ve 15011-2677 sayı ile;
“Sanıkların nüfus cüzdanını sahte olarak hazırlamak suretiyle resmi belgede sahtecilik, başvuru yaptıkları kredileri alabilmek için sahte içerikli kredi sözleşmeleri düzenlemek suretiyle özel belgede sahtecilik suçlarını işlemeleri ve suç çokluğu karşısında iki ayrı uygulama yapılmasına yönelik mahkemenin kabul ve takdirine bir isabetsizlik görülmediğinden tebliğnamedeki bozma isteyen düşünceye katılınmamıştır.” açıklamasıyla hükmün onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 21.11.2011 gün ve 24020 sayı ile;
“Sanıkların farklı kişilere ait sahte kimlik belgeleri ile değişik zamanlarda katılan D. A.Ş.’ne başvurarak tahsis edilmemesi gereken kredilerin tahsisini sağlamak amacıyla içerik itibariyle sahte ve özel belge niteliğindeki üç ayrı kredi sözleşmesini imzaladıklarının anlaşılması karşısında, sübuta eren belgede sahtecilik suçlarının, resmi belgeden sayılan sahte nüfus cüzdanlarının kullanılması nedeni ile üç ayrı zincirleme surette resmi belgede sahtecilik suçunu (5237 TCY’nın 204/1 ve 43/1. maddeleri) oluşturacağı gözetilmeden yazılı şekilde uygulama yapılması yasaya aykırı olduğu” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün resmi belgede sahtecilik ve özel belgede sahtecilik suçlarına ilişkin olarak bozulmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İtirazın kapsamına göre inceleme, resmi belgede sahtecilik ve özel belgede sahtecilik suçlarından kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.
Suçların gerçekleşme şekli ve sübutu açısından bir uyuşmazlık bulunmayan olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sahte nüfus cüzdanları ile katılan bankanın farklı şubelerine başvurup, içeriği itibarıyla sahte kredi sözleşmesi düzenlenmesini sağlayarak tahsis edilmemesi gereken kredinin tahsis edilmesini sağlayan sanıkların eylemlerinin ayrı ayrı resmi belgede sahtecilik ve özel belgede sahtecilik suçlarını mı, yoksa zincirleme şekilde resmi belgede sahtecilik suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Sanıklar Hüseyin , Hurşit ve Ziya ’nın sahte nüfus cüzdanları üretip bu nüfus cüzdanları ile kredi başvurusu yaparak haksız yarar sağlama konusunda anlaştıkları, bu kapsamda etkin bir iş bölümü yaparak sanıklar Ziya ve Hüseyin’in ikamet ettikleri İstanbul İlinden İzmir’e geldikleri, İzmir’de kendilerini Ali ve Yaşar olarak tanıtarak bir pasaj içerisinde işyeri kiraladıkları, bu işyerinde sekreter olarak çalıştırmak üzere bir bayanı işe aldıkları, sekreter aracılığıyla gıda firmasında çalışmak üzere ehliyeti bulunan yedi kişinin pazarlamacı olarak işe alınacağı şeklinde gazeteye ilan verdikleri, anılan ilan üzerine mağdurlarında içinde bulunduğu birçok kişinin sanıkların kiraladığı işyerine gelip iş başvurusunda bulunduğu, bu kişilerden değerlendirmeye tabi tutmak için başvuru formu doldurmalarını istedikleri, başvuruda bulunan kişilerin vatandaşlık numaralarını bu şekilde elde eden sanıklar Hüseyin ve Ziya ’ın farklı cep telefonlarından D. A.Ş. tarafından “cebimde kredi” uygulamasına tahsis edilen numaraya mesaj göndermek suretiyle kredi başvurusunda bulundukları, bu şekilde yapılan kredi başvurularının bir kısmının D. A.Ş. tarafından onaylanması üzerine kredi başvurusu onaylanan mağdurlarla irtibata geçerek işe alındıklarını bildirdikleri, işe başlama işlemlerinin yapılabilmesi için mağdurlardan nüfus cüzdanı fotokopisi, nüfus kayıt örneği, sabıka kaydı ve ikametgâh belgelerini getirmelerini istedikleri, mağdurlardan bu şekilde elde ettikleri belgeleri İstanbul’da bulunan diğer sanık Hurşit’e gönderdikleri, sanık Hurşit’in da bu bilgilerden faydalanarak mağdurların yaşıyla uyumlu olacak şekilde sanıklar Hüseyin ve Ziya’dan birisinin fotoğrafı yapıştırılmış sahte nüfus cüzdanı düzenleyip İzmir’de bulunan diğer sanıklara gönderdiği, sahte nüfus cüzdanlarını alan sanıklar Hüseyin ve Ziya ’nın bu cüzdanlar ile D. Salihli ve Demirci Şubelerine giderek mağdurlar adına içeriği itibarıyla sahte kredi sözleşmelerinin düzenlenmesini sağlayıp bu sözleşmeleri mağdurlara atfen imzaladıkları, sanıkların eylemleri sonucu Salihli Şubesinden mağdur Ali adına 6.600 Lira, mağdur Cengiz adına 6.150 Lira, Demirci Şubesinden Seçkin Şaşmaz adına 7.875 Liranın katılan banka görevlilerince sanıklara ödendiği,
Anlaşılmaktadır.
5237 sayılı TCY’nın “Resmi belgede sahtecilik” başlıklı 204. maddesi;
“Bir resmî belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmî belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır”;
“Özel belgede sahtecilik” başlıklı 207. maddesi ise,
“Bir özel belgeyi sahte olarak düzenleyen veya gerçek bir özel belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren ve kullanan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiştir.
Resmi ve özel belgede sahtecilik suçları seçimlik hareketli suçlar olup, Yasa koyucu gerçek bir belgenin başkalarını aldatacak şekilde değiştirilmesini, belgenin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesini veya sahte belgenin kullanılmasını suç olarak saymıştır. Suç konuları farklı olmakla birlikte, resmi ve özel belgede sahtecilik suçları unsurları itibariyle benzer şekilde düzenlenmiştir.
Belgede sahtecilik suçlarında korunan hukuki yarar kamu güveni olup, suçun geniş anlamda mağduru, toplumu oluşturan bireylerdir. Bununla birlikte belgede sahtecilik suçunun işlenmesiyle haksızlığa uğrayan gerçek ve tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün olduğundan, gerçek ve tüzel kişilerin yargılamaya katılmaları olanaklıdır.
Uyuşmazlığın sağlıklı olarak çözüme kavuşturulması bakımından “zincirleme suç” hükümlerinin de incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
5237 sayılı TCY’na hakim olan ilke gerçek içtimadır. Bunun sonucu olarak, “kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza” söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da; “Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır” şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 sayılı TCY’nın “suçların içtimaı” bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
Ceza hukukunda, yasadaki suç tanımına uygun olarak gerçekleşen her netice ilke olarak ayrı bir suç oluşturur ve fail kaç netice meydana getirmiş ise o kadar suç işlemiş sayılarak, her birinden dolayı ayrı ve bağımsız olarak cezalandırılır. Ancak bazı hallerde birden fazla netice meydana gelmiş olsa bile, faile meydana gelen netice kadar ceza verilmeyerek tek bir ceza verilmesi ile yetinilir. Birden fazla neticenin meydana gelmesine karşın, faile tek ceza verilmesini gerektiren hallerden biri de zincirleme suçtur. Zincirleme suçta faile tek ceza verilirken, yasanın öngördüğü miktarda bir artırım da yapılması söz konusudur.
Zincirleme suç, 765 sayılı TCY’nın 80. maddesinde; “Bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hükmünün bir kaç defa ihlal edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır” şeklinde düzenlenmişken, 5237 sayılı TCY"nın 43/1. maddesinde; “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır” biçiminde düzenlenmiştir.
5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 43/1. maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a)- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
b)- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
c)- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
765 sayılı TCY’nda yer alan “muhtelif zamanlarda vaki olsa bile” ifadesi karşısında, aynı suç işleme kararı altında birden fazla suçun aynı zamanda işlenmesi durumunda diğer koşulların da varlığı halinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi olanaklıdır. Nitekim, 765 sayılı TCY’nın yürürlüğü zamanında bu husus yargısal kararlarla kabul edilmiş ve uygulama bu doğrultuda yerleşmiştir.
5237 sayılı TCY"nın 43/1. maddesinde bulunan, “değişik zamanlarda” ifadesinin açıklığı karşısında, zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda öğreti ve uygulamada tam bir görüş birliği bulunmaktadır. Bunun sonucu olarak, aynı mağdura, aynı zamanda, aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda tek suçun oluşacağı kabul edilmiştir. Bu halde zincirleme suç hükümleri uygulanarak artırım yapılamayacak, ancak bu husus TCY’nın 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde gözönüne alınabilecektir.
Ayrıca, yasada “aynı zaman” ve “değişik zaman” kavramları konusunda bir açıklık bulunmadığından ve önceden kesin saptamaların yapılması da olanaklı olmadığından, bu husus her somut olayın özelliği gözönüne alınarak değerlendirilmeli ve eylemlerin “değişik zamanlarda” işlenip işlenmediği belirlenmelidir.
Konunun açıklığa kavuşturulabilmesi için mağdur kavramının da değerlendirilmesi gerekmektedir. Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, “haksızlığa uğramış kişi” olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri olanaklı ise de bunlar mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilir. Bazı suçlarda mağdur belirli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir.(Mehmet Emin Artuk - Ahmet Gökcen - A.Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. Bası, Ankara, 2007, s.444; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. Bası, Ankara, 2008, s. 208-211; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 2. Bası, Ankara, 2009, s.146-147; Yaşar Osman - Gökcan Hasan Tahsin – Artuç Mustafa, Türk Ceza Kanunu, 6. cilt, Ankara, 2010, s.7702-7703)
Uyuşmazlığın çözümü açısından “aynı suç” kavramı da irdelenmelidir.
Aynı suç; 5237 sayılı TCY’nın 43. maddesinde “bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır” denmek suretiyle açıklığa kavuşturulmuştur. Öğretide de “aynı suçtan anlaşılması gerekenin, aynı suç tipi olduğu”, yasada düzenlenen suçların ismi aynı ise aynı suçtan söz edileceği, suçun ismi farklı ise artık aynı suçtan bahsedilemeyeceği kabul edilmektedir. Buna göre suçların ismi aynı ise aynı suçtan söz etmek mümkün iken, suçun ismi değiştiğinde artık aynı suçtan bahsetmek mümkün değildir. Örneğin dolandırıcılık ile nitelikli dolandırıcılık eylemleri aynı suç sayılır iken, dolandırıcılık ile güveni kötüye kullanma, hırsızlık ile dolandırıcılık, hırsızlık ile suç eşyasını satın alma aynı suç kavramı içerisinde değerlendirilemeyecektir. Aynı suç kavramına, suçun teşebbüs aşamasında kalmış hali de dahildir. Zincirleme suç oluşturan eylemlerden bir kısmı tamamlanmış, bir kısmı da teşebbüs aşamasında kalmış olsa bile, işlenen suçların isimleri değişmediği sürece, aynı suç sayılacaktır. (Toroslu Nevzat Ceza Hukuku Genel Kısım, Savaş Yayınevi, Ankara, 2008. s.316; Yaşar Osman -Gökcan Hasan Tahsin –Artuç Mustafa, Türk Ceza Kanunu, 1. cilt, Ankara, 2010, s.1213-1215; Koca Mahmut - Üzülmez İlhan, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümleri, 2008, s. 410; Sancar, Türkan Yalçın Yeni Türk Ceza Kanununda “Zincirleme Suç”, TBB Dergisi, Sayı 70, Mayıs/Haziran 2007, s. 253)
Sahtecilik suçları bakımından ise, Yasa koyucunun resmi belgede sahtecilik ve özel belgede sahtecilik suçlarının benzer şekilde düzenlemesi, her iki suçta korunan hukuki yararının kamu güveni olması, suçların mağdurunun geniş anlamda toplumu oluşturan tüm bireyler olması ve suç isimlerinin aynı olması nedeniyle, resmi belgede sahtecilik suçu ile özel belgede sahtecilik suçunun “aynı suç” kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bununla birlikte sahtecilik suçları bakımından özel bir içtima hükmü getiren TCY’nın 212. maddesinin de ayrıca ele alınmasında yarar bulunmaktadır.
TCY’nın “İçtima” başlıklı 212. maddesi; “Sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur” şeklinde düzenlenmiş olup, bu hükme göre, sahte belgenin başka bir suçun işlenmesinde kullanılması durumunda, fail hem sahtecilik, hem de belgenin kullanıldığı suçtan dolayı sorumlu tutulacaktır. Başka bir anlatımla sahte belge başka suçun işlenmesi sırasında kullanıldığında fail, hem sahtecilik hem de belgenin kullanıldığı suçtan cezalandırılacaktır. Anılan madde sahte belgenin sahtecilik dışında başka bir suçta kullanılması durumunu ifade etmekte olup, madde anlatımdan sahte belgenin başka bir sahtecilik eyleminde kullanılması durumunda diğer sahtecilik suçundan da ayrıca ceza verilmesi gerektiği sonucuna ulaşmak olanaklı değildir.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirilmesinde;
Resmi belgede sahtecilik suçu ile özel belgede sahtecilik suçlarının 5237 sayılı TCY’da farklı maddelerde düzenlenmeleri nedeniyle sanıkların gerçek içtima kuralları uyarınca cezalandırılması gerektiği ileri sürülebilir ise de, belgede sahtecilik suçlarında korunan hukuki yararın kamu güveni olması, her iki suçun geniş anlamda mağdurunun toplumu oluşturan tüm bireyler olması, unsurlarının tamamen benzer olarak düzenlenmesi de göz önüne alındığında, resmi belgede sahtecilik suçu ile özel belgede sahtecilik suçlarının “aynı suç” olduğunun kabulü gerekmektedir.
Sanıkların aynı suç işleme kararıyla, etkin bir iş bölümü, fikir ve eylem birliği içinde gazeteye iş ilanı vermek suretiyle mağdurların kimlik bilgililerine ulaşarak, bu bilgilerle fotoğraf dışında aslına uygun nüfus cüzdanları düzenleyip, üzerine kendi fotoğraflarını yapıştırarak resmi belgede sahtecilik suçunu işledikleri, bu nüfus cüzdanlarıyla daha önceden cep telefonu başvurusu ile onaylanmış olan kredileri almak için katılan bankanın şubelerine başvuruda bulunup, mağdurlar adına olmakla birlikte içeriği itibarıyle sahte kredi sözleşmesi düzenlenmesini sağlayıp, bu sözleşmeleri mağdurlara atfen imzalayarak özel belgede sahtecilik suçunu işledikleri, sanıkların böylece aynı suç işleme kararıyla, aynı mağdura karşı aynı suçu değişik zamanlarda işlediklerinin ve bir bütün halinde zincirleme şekilde resmi belgede sahtecilik suçundan cezalandırılmaları gerektiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne, Özel Dairenin onama kararının resmi belgede sahtecilik ve özel belgede sahtecilik suçları yönünden kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün sanıkların eylemlerinin zincirleme suretle resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturduğu gözetilmeden ayrı ayrı resmi belgede sahtecilik ve özel belgede sahtecilik suçlarından hüküm kurulması isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Genel Kurul üyesi; “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmesi gerektiği” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 15. Ceza Dairesinin 29.09.2011 gün ve 15011-2677 sayılı onama kararının resmi belgede sahtecilik ve özel belgede sahtecilik suçları yönünden KALDIRILMASINA,
3- Salihli Ağır Ceza Mahkemesinin 15.07.2010 gün ve 333-206 sayılı hükmünün resmi belgede sahtecilik ve özel belgede sahtecilik suçları yönünden sanıkların eylemlerinin zincirleme suretle resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturduğu gözetilmeden ayrı ayrı resmi belgede sahtecilik ve özel belgede sahtecilik suçlarından hüküm kurulması isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 05.06.2012 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.