Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/6-419 Esas 2012/216 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2011/6-419
Karar No: 2012/216

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/6-419 Esas 2012/216 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2011/6-419 E.  ,  2012/216 K.
  • ETKİN PİŞMANLIK
  • NİTELİKLİ YAĞMA VE KİŞİ HÜRRİYETİNDEN YOKSUN KILMA
  • TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 63
  • TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 86
  • TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 108
  • TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 109
  • TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 110

"İçtihat Metni"

  Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan sanıklar Rahman ve Raim hakkında, 5237 sayılı TCY"nın 109/2, 3-a-b ve 62. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin, Bakırköy 4. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 10.11.2010 gün ve 75-238 sayılı hükmün, sanıklar müdafii ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 04.10.2011 gün ve 4342-40491 ile onanmasına karar verilmiştir.

Yargıtay C. Başsavcılığı ise  03.11.2011 gün ve 69837 sayı ile;

                “5237 sayılı TCY’nın ‘Etkin Pişmanlık’ başlıklı 110. maddesinde ‘Yukarıdaki maddede tanımlanan suçu işleyen kişi, bu suç nedeniyle soruşturmaya başlanmadan önce mağdurun şahsına zararı dokunmaksızın, onu kendiliğinden güvenli bir yerde serbest bırakacak olursa cezanın üçte ikisine kadar indirilir’ şeklinde düzenleme yer almaktadır.

                5237 sayılı TCK’nun 110. maddesindeki etkin pişmanlık hükmünden failin faydalanması için aşağıdaki koşulların gerçekleşmesi gerekmektedir.

                1- İşlenen fiilin TCK’nun 109. maddesi kapsamında bir suç olmalıdır,

2- Suç tamamlanmış olmalıdır.

3- Fail hürriyetinden mahrum ettiği kimseyi kendiliğinden serbest bırakmalıdır,

4- Fail hakkında henüz ‘soruşturmaya başlanmadan önce’ mağdur serbest bırakılmış olmalıdır.

5- Fail hürriyetinden mahrum ettiği kimsenin şahsına bir zarar vermemiş olmalıdır,

6- Son olarak mağdur ‘güvenli bir yerde’ serbest bırakılmış olmalıdır.

İtiraza konu uyuşmazlığın temelini teşkil eden olayda sanıklara ait şirket ile aralarındaki ticari ilişki nedeniyle 30.000 USD olan müşteki borcunun tahsili amacıyla müştekinin sanıkların işyerine getirildiği ve silah zoruyla 30.000 USD tutarında senet imzalatıldığı ve sonrasında herhangi bir soruşturma başlatılmadan önce zarar verilmeksizin burada serbest bırakıldığı, eylemin İstanbul – N. Mahallesi ndeki işyerinde meydana geldiği de gözetildiğinde ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.04.2011 gün, 2010/6-208 E. 2011/64 K. sayılı kararı da değerlendirildiğinde, Yargıtay 6. Ceza Dairesinin onama kararının kaldırılması gerektiği sonucuna varılmıştır” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Dairenin kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna ilişkin onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.

Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

İtirazın kapsamına göre inceleme kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanıklar hakkında 5237 sayılı TCY’nın 110. maddesinde yer alan etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasının gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya içeriğine göre;

Konfeksiyon ürünleri pazarlamacısı olan mağdur Rıdvan"ın, tekstil firması bulunan sanıklara mal alışverişinden kaynaklanan 30.000 USD borcunun olduğu, bu borca karşılık olmak üzere 15.000 USD değerinde çek verdiği, yakalanamayan şüpheli Sinan’ın sanıkların borcun tamamının ödenmemesine yönelik konuşmalarını duyduğu ve “ben onun ödemesini sağlarım, telefon numarasını bana verin” dediği, numara temin edildikten sonra olay günü Sinan’ın mağduru arayıp İranlı bir müşteri ile tanıştıracağını söyleyerek görüşmeye çağırdığı, buluştuktan sonra mağdurun aracıyla sanıkların tekstil firmasına gittikleri, mağdurun kuşkulanarak “neden buraya geldik” diye sorması üzerine Sinan’ın müşterinin içeride olduğunu söylediği, birlikte dükkana girdikten sonra Sinan’ın mağduru iterek odaya girmesini sağladığı, dışarıda olan sanıklar Rahman ve Raim’in de kısa bir süre sonra dükkana geldikleri, Sinan’ın mağdurdan sanıklara olan borcunu ödemesini isteyip çıkardığı senedi imzalamasını söylediği, sanıkların da “Sinan bizim abimizdir ne diyorsa yap” dedikleri, mağdurun imzalamayacağını belirterek ayağa kalkıp gitmek istediği ancak, Sinan’ın onu yine iterek koltuğa oturttuğu ve belindeki silahı gösterdiği, Sinan’la aralarında çıkan arbede sonucu mağdurun 30.000 USD bedelli senedi imzalayarak işyerinden ayrıldığı, 

Sinan"ın açık kimliğinin tespit edilememesi nedeniyle hakkındaki soruşturma dosyasının ayrıldığı, 

İş Bankasının 0…numaralı hesabından Adnan tarafından keşide edilen 31.12.2009 tarihli ve 15000 USD bedelli çekin ilk olarak Rıdvan, ikinci olarak da Raim tarafından ciro edildiği, sonraki cirolar üzerinde ise iptal şerhinin olduğu, 11.01.2010 tarihinde ibraz edilen çekin karşılığının bulunmadığı,

Sanıklar Raim ve Rahman hakkında nitelikli yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kamu davalarının açıldığı,

                Müşteki Rıdvan Mete ’nin aşamalarda, sanıklara bir mal alışverişinden dolayı borçlu olduğunu, olay günü de Sinan adlı bir şahsın telefonla arayarak kendisini bir müşteri ile görüştüreceğini söylediğini, buluştuktan sonra sanıkların işyerine götürüp büroda iterek bir odaya soktuğunu, sanıklar da geldikten sonra zorla bir senedi imzalamasını istediğini, ortağını aramak ve dükkandan çıkmak istemesi üzerine Sinan’ın “ortağını arayamazsın, buradan da çıkamazsın” dediğini, sanıkların da “Sinan bizim abimizdir ne diyorsa yap” diye desteklediklerini, kalkmak isteyince Sinan’ın yine itmek suretiyle koltuğa oturttuğunu, baskı sonucunda 30.000 USD bedelindeki senedi imzalayıp oradan ayrıldığını, dükkana girmesi ile dükkandan çıkması arasındaki sürenin tahminen iki saat olduğunu, olayla ilgili olarak şikâyette bulunduktan sonra 11 yaşındaki bir çocuğun kapının önüne bıraktığı bu senedi alıp yırttığını, sanıklardan herhangi bir şikâyeti bulunmayıp Sinan adlı kişinden şikayetçi olduğunu belirttiği,

Beraat eden sanık Hüseyin’in aşamalarda benzer olacak şekilde; “Ben müştekiyi 5-6 seneden beri tanırım. Son bir seneden beri de şirketimizle alış veriş yapar. Kendisinin şirketimize 31.000 küsur dolar borcu vardı. 15.000 dolarlık da bir çek vermişti. Çekin vadesi gelmediği için ödeme ile ilgili herhangi bir şey konuşmadım. Sinan isimli kişi de bizim firmaya olaydan 1-2 ay kadar önce bir defa gelmişti. Bu nedenle tanırım. Ancak açık kimliğini bilmiyorum. Çünkü kendisiyle bir alışverişimiz olmadı. Müşteri işlerine ben bakıyorum. Olay esnasında ben dükkanda yoktum. Olay günü olaydan sonra akşam üstü müşteki beni arayarak Sinan’ın kendisine bizim alacağımızdan dolayı silah çektiğini ve senet imzalattığını söyledi. Bu olayı ortaklarımın yaptırdığından şüphelendiğini bana söyledi. Ben de diğer sanıkları 15 yıldan beri tanıdığım için ve aynı şirkette ortak olduğum için böyle bir şey yapmayacaklarını söyledim. Daha sonra müştekiyle konuştuk. Benden senedi istedi. Ben de akşam üstü dükkana gelerek olayı diğer sanıklara anlattım. Onlar da Sinan isimli kişinin tek başına hareket ettiğini, senedin kendilerinde olmadığını, Sinan’ın alıp götürdüğünü söylediler” şeklinde açıklamada bulunduğu, sanıklar ve müdafilerinin istemi ile tanık olarak bilgisine başvurulan yedi şirket çalışanının olayla ilgili görgüye dayalı bilgilerinin ve esasa etkili bir anlatımlarının bulunmadığı,

                Sanık Rahman’ın, aşamalarda kardeşi Raim ile birlikte tekstil işi ile uğraştıklarını, mağduru müşterileri olması nedeniyle tanıdığını belirttikten sonra; “…Rıdvan Mete toplam olarak 31.000 dolarlık malzeme almıştı. Bu malzemeyi bir defada değil peyder pey almıştı. Ancak toplam borcu 31.000 doları bulmuştu ancak bu şahıs bize ödeme yapmadı. Sadece 15.000 dolarlık çek verdi. Bu çekin de tahsilinde sıkıntılar yaşadık. Şahsın bize borcu olduğunu malzemeci olan Sinan isimli şahıs bizim iş yerimizde duymuştu. Kendisi bize ‘ben Rıdvan Mete’yi tanırım. Bu borcu tahsil edebilirim’ demişti. Biz de oralı olmadık. Ancak suç tarihinde işyerinde olmadığım ve cuma namazında olduğum zaman diliminde Sinan isimli şahıs ne şekilde getirdiğini bilmediğim Rıdvan Mete’ye silah zoru ile 30.000 dolarlık bir senet imzalattırmıştır. Ben cuma namazından çıkıp işyerine geldiğimde olayları öğrendim. Alacağımızı tahsil etmek için Sinan isimli şahsa herhangi bir talimat vermedim. 30.000 dolarlık senet hiç bir zaman elimize geçmedi. Hep Sinan"da idi, en son duyduğum kadarıyla 30.000 dolarlık senedi Sinan, Rıdvan Mete"ye iade etmiştir. Yukarıda bahsettiğim gibi üzerime atılı suçlamayı kabul etmiyorum …”,

Sanık Raim’in ise, “Ben Birleşik Tekstil firmasının sahibiyim. Rıdvan Mete"yi aramızdaki ticari ilişki nedeniyle tanımaktayım. Peyder pey kendisine vermiş olduğum mallardan kaynaklanan toplam 31.000 dolarlık alacağım mevcuttur. Sinan isimli şahıs da malzemecidir. Bize malzeme satar. Malzemeci olan Sinan birgün işyerimize gelip bize elindeki malzemeyi gösterirken Rıdvan"dan olan alacağımızı alamadığımızı kendi aramızda konuşuyorduk. Buna Sinan isimli şahıs da kulak misafiri oldu. Bizden Rıdvan Mete "nin telefon numarasını istedi. Kendisinin arkadaşlarının olduğunu ve bu parayı Rıdvan Mete"den tahsil edebileceğini söyledi. Ben Rıdvan Mete "nin telefon numarasını Sinan isimli şahsa vermedim. Ancak Sinan"in telefon numarasını ortağım Hüseyin"den bir şekilde almış. Suç tarihinde cumada olduğum bir saatte cuma bitiminde işyerime geldiğimde benim işyerimde Rıdvan Mete"nin Sinan isimli şahısla oturduklarını ve konuştuklarını gördüm. Epeyce sigara içmişlerdi. Firmanın imalat bölümü ile ilgilendiğimden çok sık atölyeye girip çıkıyordum. Şahısların kendi aralarında ne konuştuklarını anlayamadım. Ancak birden bire Sinan isimli şahıs Rıdvan Mete"ye ‘borcunu niye ödemiyorsun’ deyince Rıdvan da Sinan’a ‘sana ne’ dedi ve ortalık birden bire karıştı, arbede yaşandı. Sinan isimli şahıs elini beline götürdü. Silahına davrandı. Ancak ben silahı görmedim. Daha sonra edindiğim bilgiye göre Sinan isimli şahıs Rıdvan Mete"ye bizim alacağımızdan dolayı 30.000 dolarlık senet imzalattırmıştır. Ben senedi görmedim. Bana senet verilmedi”,

                Şeklinde savunmada bulundukları,

Yerel mahkemece kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan mahkûmiyet hükmü kurulurken şartları oluşmadığından 5237 sayılı TCY’nın 110. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verildiği,

                Anlaşılmaktadır.

                5237 sayılı TCY’nın “kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” başlıklı 109. maddesinde;

“(1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.

(2) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur…

           Bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır” hükmü yer almaktadır.

Buna göre, maddenin birinci fıkrasında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun temel şekli tanımlanmış, iki, üç, dört ve beşinci fıkralarında ise nitelikli halleri gösterilmiştir.

Aynı Yasanın “Etkin Pişmanlık” başlıklı 110. maddesinde de; “Yukarıdaki maddede tanımlanan suçu işleyen kişi, bu suç nedeniyle soruşturmaya başlanmadan önce mağdurun şahsına zararı dokunmaksızın, onu kendiliğinden güvenli bir yerde serbest bırakacak olursa cezanın üçte ikisine kadarı indirilir” şeklinde düzenleme yer almaktadır.

Anılan maddenin gerekçesinde ise; “Madde metninde kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu açısından etkin pişmanlık hâli düzenlenmiştir. Etkin pişmanlık için, suç tamamlandıktan sonra, mağdurun güvenli bir yerde serbest bırakılması gerekir. Bunun, kendiliğinden olması, yani herhangi bir zorlama olmadan gerçekleşmesi gerekir. Ayrıca, etkin pişmanlığın, bu suç nedeniyle soruşturmaya başlanmadan önce gerçekleşmesi gerekir. Soruşturma makamlarının işe el koymasından sonra serbest bırakma hâlinde, etkin pişmanlık hükmünden yararlanılamayacaktır…”  açıklamalarına yer verilmiştir.

Buna göre, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunda etkin pişmanlık hükmünün uygulanabilmesi için:

1- Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun tamamlanmış olması,

2- Failin mağduru soruşturmaya başlanmadan serbest bırakması,

3- Failin, mağdurun şahsına bir zarar vermemiş olması,

4- Failin, mağduru ‘kendiliğinden’ serbest bırakması,

5- Failin mağduru ‘güvenli bir yerde’ serbest bırakmış olması koşullarının tamamının birlikte gerçekleşmiş olması gerekmektedir. 

Uyuşmazlığa konu olayda, diğer koşulların gerçekleştiği konusunda bir duraksama bulunmaması nedeniyle, sanıklar hakkında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının belirlenmesi açısından, “mağdurun şahsına bir zarar verilmemiş olma” koşulu üzerinde durulmalıdır.

Öğretide, 5237 sayılı TCY’nın 110. maddesinde geçen “mağdurun şahsına zarar” ifadesinden, mağdurun vücut bütünlüğüne ve cinsel dokunulmazlığına yönelik davranışların anlaşılması gerektiği baskın görüş olarak ortaya konulmuştur. (M. Emin Artuk - Ahmet Gökçen - Caner Yenidünya, TCK Şerhi, s.2887; İlhan Üzülmez, G.Ü.H.F.Dergisi, yıl:2007, sayı:1-2, s:1203-1204; Osman Yaşar - Hasan Tahsin Gökcan - Mustafa Artuç, TCK, C.III, s.3681)

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.04.2011 gün ve 208-64 sayılı kararında da aynı hususa işaret edilmiş, Yargıtay Özel Dairelerince de, mağdurlara karşı cinsel istismarda bulunulması (5. Ceza Dairesinin 25.05.2010 gün ve 11020-3964, 14.12.2006 gün ve 11067-10223 sayılı kararları), mağdurlara cebir ve şiddet uygulanması, mağdurun yaralanmış olması (8. Ceza Dairesinin 24.03.2010 gün ve 3681-4612, 10.03.2010 gün ve 10347-3644, 25.09.2007 gün ve 6783-6187, 11.12.2006 gün ve 4789-9095 sayılı kararları) hallerinde etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmayacağı kabul edilmiştir.

                Görüldüğü gibi gerek öğretideki baskın görüşlerde, gerekse Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve Özel Daire kararlarında TCY"nın 110. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması açısından mağdurun uğradığı her türlü zarar, bu bağlamda manevi ve ekonomik zararlar “mağdurun şahsına verilmiş zarar” olarak değerlendirilmemektedir.

 TCY"nın 110. maddesinde yer alan “mağdurun şahsına zarar” kavramının yasa koyucunun bilinçli bir tercihi olduğu, zira mağdurun uğrayacağı her türlü zararın bu maddenin uygulanmasına engel oluşturmasının istenmesi halinde, “mağdurun şahsına zarar” ifadesi yerine yasa koyucu tarafından “mağdura bir zarar” kavramının tercih edilmesi gerektiği de gözardı edilmemelidir.

                Bu nedenle TCY"nın 110. maddesinde geçen “mağdurun şahsına zarar” kavramından mağdurun vücut bütünlüğü ve cinsel dokunulmazlığına yönelik davranışların kastedildiğinin kabulü zorunludur.

Öte yandan, eylemin cebir, tehdit veya hile kullanılarak gerçekleştirilmesi durumlarında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanma koşullarının değerlendirilmesi açısından, 5237 sayılı Türk Ceza Yasası sisteminde kasten yaralama ve cebrin mahiyetinin belirlenmesi ve anılan Yasanın 86. ve 108. maddelerinin göz önünde bulundurulması gerekmektedir.

Türk Ceza Yasasının “kasten yaralama” başlıklı 86. maddesinde, “Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır…” düzenlemesine yer verilerek, kasten yaralama suçunun tanımı yapılmış, kişinin vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan her davranış yaralama olarak kabul edilerek madde gerekçesinde de bu husus açıkça vurgulanmıştır.

Yaralama suçunda korunan hukuki yarar, kişinin vücut dokunulmazlığı ve beden bütünlüğü olup suçun konusunu, mağdurun acı verilen veya bozulan bedeni veya ruhsal varlığı oluşturmaktadır. Failin yaptığı hareket sonucu, maddede belirtilen sonuçlardan biri meydana gelirse, yaralama suçunun oluşacağı kuşkusuz olup, bu sonucu doğurmaya elverişli olan tüm hareketlerle yaralama suçunun işlenmesi olanaklıdır.

                 Aynı Yasanın “cebir” başlıklı 108. maddesinde ise; “Bir şeyi yapması veya yapmaması ya da kendisinin yapmasına müsaade etmesi için bir kişiye karşı cebir kullanılması hâlinde, kasten yaralama suçundan verilecek ceza üçte birinden yarısına kadar artırılarak hükmolunur” şeklindeki düzenlemeye yer verilmiş, madde gerekçesinde de;

                “…Cebir kullanma suçu, aynı zamanda kasten yaralama suçunu oluşturmaktadır. Ancak, kasten yaralama suçundan farklı olarak, bir şeyi yapması veya yapmaması ya da bir şeyin yapılmasına müsaade etmesi için kişiye karşı cebir tatbik edilmektedir.

                Latince karşılığı ‘vis compulsiva’  olan cebir, kişiye karşı fiziki güç kullanmak suretiyle, onun veya bir üçüncü kişinin iradesi ve davranışları üzerinde zecrî bir etki meydana getirilmesidir.

                Cebre maruz kalan kişi, bu fiziki gücün meydana getirdiği acının etkisiyle belli bir davranışta bulunmaya zorlanmaktadır. Cebir hâlinde kişi bir acı hissetmektedir ve bu acının etkisiyle belli bir davranışı gerçekleştirmeye zorlanmaktadır. Buna karşılık, tehdit hâlinde, kişi bir tecavüzün, kötülüğün ileride meydana geleceği bildirilerek korkutulmaktadır.

                Bu düzenlemede, cebir kullanma suçuyla ilgili olarak öngörülen ceza, kasten yaralama suçundan dolayı verilecek cezanın belli bir oranda artırılmasından ibarettir” denilmiştir.

Belirtilen maddede cebrin tanımı yapılmamış, ancak zorlama amacıyla cebir kullanılması halinde faile kasten yaralama suçundan hareketle ceza verileceği düzenlenmek suretiyle, cebrin aynı zamanda kasten yaralama suçunu oluşturan hareketlerden ibaret olduğuna işaret edilmiştir. Madde gerekçesinde cebre maruz kalan kişinin bu fiziksel gücün meydana getirdiği acının etkisiyle belli bir yönde davranmaya zorlandığından bahsedilmek suretiyle, cebrin kasten yaralamayı oluşturan acı veren türdeki hareketlerden ibaret olduğu belirtilmiştir. Buna göre, fiziksel gücün, vermiş olduğu acıdan kaynaklanan zorlamalar cebri oluşturmaktadır.

Bu çerçevede, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunda kişinin özgürlüğünü sınırlayabilmek veya sınırladıktan sonra ona karşı bedenen hissedilen fiziki güç kullanılması halinde, eylem cebir kullanılarak gerçekleştirildiği için TCY’nın 109. maddesinin ikinci fıkrasına uygun nitelikli hali oluşturacaktır. Cebir kullanılarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunda ise, yukarıda yer verilen açıklamalara göre mağdurun şahsına zarar verilmiş olması nedeniyle “mağdurun şahsına zararı dokunmaksızın serbest bırakma” koşulu gerçekleşmediğinden 110. maddede düzenlenen etkin pişmanlıktan söz edilemeyecektir.

                Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Her ne kadar mağdurun adli raporu aldırılmamış ise de, hakkında ayırma kararı verilen Sinan"ın müşteriyle buluşturacağı hilesini kullanarak mağduru sanıkların iş yerine getirdikten sonra, onu iterek odaya soktuğu, senedi imzalaması yönündeki baskı üzerine odadan çıkmak için ayağa kalkan mağduru ikinci kez iterek koltuğa oturttuğu, senedin imzalanmasından önce de Sinan ile mağdur arasında arbede yaşandığı şikâyetçi anlatımları ve sanıkların dolaylı ikrarları ile sabittir. Bu nedenle yaşanan arbede ve itme hareketleri sonucunda mağdurun vücut bütünlüğüne yönelik şahsına zarar verilmesi şeklinde gerçekleşen olayda sanıklar hakkında 5237 sayılı TCY’nın 110. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması olanağı bulunmamaktadır.

                Kaldı ki, Türk Dil Kurumunun Türkçe Sözlüğünde pişmanlığın; “yaptığı bir işin veya davranışın olumsuz sonucunu görerek üzülme, nadim olma” olarak açıklandığı da gözönüne alındığında; mağduru senedi imzalattıktan, diğer bir anlatımla amaçlarına ulaştıktan sonra serbest bırakan sanıkların, eylemlerinden dolayı pişmanlık duyduklarını gösterir bir kanıtın bulunmadığının dosya içeriğinden anlaşılması karşısında, haklarında TCY"nın “etkin pişmanlık” başlığı altında düzenlenen 110. maddesinin uygulanması Yasanın ruhu ve amacına, suçla korunan hukuki değerlere, adalet ve hakkaniyet kurallarına da uygun düşmeyecektir. 

Bu itibarla, sanıklar hakkında 5237 sayılı TCY’nın 110. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması koşulları bulunmadığından Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan altı Genel Kurul Üyesi; “sanıklar hakkında 5237 sayılı TCY’nın 110. maddesinde yer alan etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması koşullarının oluşması nedeniyle Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmesi gerektiği ” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının REDDİNE,

2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 05.06.2012 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.

Hemen Ara