Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/8-498 Esas 2012/211 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2011/8-498
Karar No: 2012/211

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/8-498 Esas 2012/211 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2011/8-498 E.  ,  2012/211 K.

    "İçtihat Metni"

    İtirazname : 2011/258383
    Yargıtay Dairesi : 8. Ceza Dairesi
    Mahkemesi : AYDIN 2. Sulh Ceza
    Günü : 379-764

    6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan sanık E.K.’in aynı Yasanın 13/4 ve 5237 sayılı TCY’nın 52/2. maddeleri uyarınca 1 ay hapis ve 600 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve 5271 sayılı CYY’nın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin, Aydın 2. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 10.11.2008 gün ve 379-764 sayılı hüküm yasa yollarına başvurulmaksızın kesinleşmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 22.08.2011 gün ve 258383 sayılı ihbarnamesine konu edilen, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 18.07.2011 gün ve 9220-39176 sayılı yazısı ile;
    “Aynı sanık hakkında aynı fiil nedeniyle Aydın 2. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda verilen 28.02.2007 tarih ve 2006/418 esas, 2007/80 sayılı kararın kesinleşmesinden sonra açılan ikinci davanın, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 223/7. maddesinde yer alan ‘Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa, davanın reddine karar verilir’ hükmü gereğince reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabet görülmediği” gerekçesine dayalı yasa yararına bozma istemi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 13.10.2011 gün ve 11051-10988 sayı ile;
    “Olay tarihinde evinde yapılan arama sonucunda uyuşturucu madde ile birlikte 6136 sayılı Yasa kapsamında 10 adet fişek ele geçen sanık hakkında 2006/2683 soruşturma nolu evrak üzerinden, 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçu yönünden, 28.09.2006 tarihinde ayırma kararı verilerek 2006/10763 soruşturma numaralı evrak üzerinden devam ettiği, sanık hakkında 27.09.2006 tarihinde Aydın Ağır Ceza Mahkemesine uyuşturucu madde bulundurmak ve 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçlarından açılan davada mahkemece 28.02.2007 tarih, 2006/418 esas, 2007/80 sayılı kararı ile sanığın 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan cezalandırılmasına karar verilerek hürriyeti bağlayıcı cezanın para cezasına çevrildiği, temyiz edilmeyen kararın 07.03.2007 tarihinde kesinleştiği, aynı suç nedeniyle sanık hakkında 2006/10763 sayılı hazırlık soruşturması üzerinden 03.05.2008 tarihinde açılan davada Aydın 2. Sulh Ceza Mahkemesince yargılamaya devam olunarak 10.11.2008 tarihinde yazılı şekilde karar verilmiş ise de;
    Sanık hakkında verilen mahkûmiyet hükmünün kesinleşmesinden sonra, aynı olay nedeniyle açılan ikinci davanın 5271 sayılı CYY’nın 223/7. maddesinde yer alan ‘Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa, davanın reddine karar verilir’ hükmü uyarınca mükerrer açılması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması,
    Yasaya aykırı bulunduğundan, yasa yararına bozma talebine dayalı olarak Yargıtay C. Başsavcılığınca düzenlenen ihbarnamede ileri sürülen neden yerinde görülmekle Aydın 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 10.11.2008 gün ve 2008/379 esas, 2008/764 sayılı kararının 5271 sayılı CYY’nın 309. maddesi uyarınca (bozulmasına), sanık hakkında aynı suçtan Aydın Ağır Ceza Mahkemesinde açılan ilk davanın 28.02.2007 tarihinde kesin olarak verilmesi nedeniyle, ikinci kez 03.05.2008 tarihinde mükerrer açılan davanın CYY’nın 223/7. maddesi uyarınca reddine” karar verilmiştir.
    Yargıtay C. Başsavcılığı ise 24.11.2011 gün ve 258383 sayı ile;
    “…Hükmün içeriğindeki hukuka aykırılıklar, ancak hükmün hukuken varlık kazanması halinde olağan ve olağanüstü yasa yolları denetimine konu olabileceğinden, henüz hukuken varlık kazanmayan bir hükmün ne olağan, ne de olağanüstü yasa yolu denetimine konu olması mümkün değildir. Bu itibarla, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verildiği durumda, hükmün içeriğine dahil bulunan hukuka aykırılıkların, kanun yararına bozma yasa yolu ile denetlenmesi imkanı bulunmadığı” gerekçesi ile itiraz yasa yoluna başvurularak, Özel Daire kararının kaldırılmasına ve yasa yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi talep edilmiştir.
    Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendi¬rilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; açıklanması geri bırakılan hükmün içeriğine dahil olan yasaya aykırılıklara karşı yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulmasının olanaklı olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya içeriğinden;
    Uyuşturucu madde ticareti yapmak suçundan teknik ve fiziki takibe alınan sanığın evinde yapılan aramada, uyuşturucu madde ile birlikte 6136 sayılı Yasaya aykırı olduğu tespit edilen 10 adet merminin ele geçirildiği,
    Sanık hakkında, soruşturma aşamasında 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçu yönünden ayırma kararı verilmesine karşın, 27.09.2006 tarihli iddianame ile Aydın Ağır Ceza Mahkemesine hem uyuşturucu madde bulundurmak, hem de 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçlarından kamu davası açıldığı, yargılama sırasında bu iki davanın tefrikine karar verildiği, 28.02.2007 tarihinde sanığın 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan sonuç olarak 875 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği bu hükmün sanık müdafi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 8. Ceza Dairesince 16.02.2011 tarihinde yapılan incelemede, hükmün kesin nitelikte olduğu belirtilerek, temyiz isteminin reddedildiği ve anılan hükmün mahkemece 16.02.2011 tarihi itibarıyla kesinleştirildiği; ancak aynı suç nedeniyle sanık hakkında 2006/10763 sayılı hazırlık soruşturması üzerinden 03.05.2008 tarihinde ikinci kez dava açıldığı, Aydın 2. Sulh Ceza Mahkemesince yargılamaya devam olunarak 10.11.2008 tarihinde sanığın 1 ay hapis ve 600 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
    Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Yasasının 23. maddesi ile kabul edilmiş olup, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Yasanın 23. maddesiyle 5271 sayılı Yasanın 231. maddesine eklenen 5-14. fıkralar ile de büyükler için kabul edilmiş, aynı Yasanın 40. maddesiyle 5395 sayılı Yasanın 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılık hariç olmak koşuluyla, çocuk suçlular ile yetişkin suçlular hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı koşullara tabi kılınmıştır.
    Başlangıçta yetişkin sanıklar yönünden şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası için kabul edilen bu müessese, 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 23.01.2008 gün ve 5728 sayılı Yasanın 562. maddesi ile 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklik ile hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezaları için uygulanabilir hale getirilmiş, şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak uygulanan bu müessese Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp yasalarında yer alan suçlar ayrık olmak üzere, tüm suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
    5560, 5728, 5739 ve 6008 sayılı Yasalar ile 5271 sayılı CYY’nın 231. maddesinde gerçekleştirilen değişiklikler göz önüne alındığında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının koşullarını şu şekilde belirlemek mümkündür:
    1) Suça ilişkin
    a- Yapılan yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası olması,
    b- Suçun, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp yasalarında yer alan suçlardan bulunmaması
    2) Sanığa ilişkin
    a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış olması,
    b- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tamamen giderilmesi,
    c- Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak, sanığın yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
    d- Sanığın açıkça bu kurumun uygulanmasını kabul etmeme yönünde irade beyan etmemesi gerekmektedir.
    Tüm bu koşulların bulunması halinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve sanık beş yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulacaktır.
    Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CYY’nın 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.
    Sanığın, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde ise, hakkındaki mahkûmiyet hükmü açıklanacak, yükümlülüklerin yerine getirilememesi durumunda da, kısmen infaza karar verilebileceği gibi koşulları bulunmakta ise, hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesi suretiyle yeni bir mahkûmiyet hükmü de tesis edilebilecektir.
    Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması, esas itibarıyla bünyesinde iki karar barındıran bir kurumdur. İlk karar teknik anlamda hüküm sayılan, ancak açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi nedeniyle hukuken varlık kazanamayan bu nedenle hüküm ifade etmeyen, koşullara uyulması halinde düşme hükmüne dönüşecek, koşullara uyulmaması halinde ise varlık kazanacak olan mahkûmiyet hükmü, ikinci karar ise, bu ön hükmün üzerine inşa edilen ve önceki hükmün varlık kazanmasını engelleyen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararıdır. Bu ikinci kararın en temel ve belirgin özelliği, varlığı devam ettiği sürece, ön hükmün hukuken sonuç doğurma özelliği kazanamamasıdır.
    Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı başvurulabilecek yasayolu, 5271 sayılı CYY’nın 231. maddesinin 12. fıkrasında açıkça “itiraz” olarak belirtilmiş olup, itiraz merciince de inceleme 231. maddenin 5-14. fıkraları dikkate alınarak, suça ve sanığa ilişkin objektif uygulama koşullarının var olup olmadığı ile sınırlı olarak yapılmalı, hükmün içeriğindeki hukuka aykırılıklar 231. maddenin uygulanma koşullarını değiştirmediği sürece itiraz merciince denetime konu edilmemelidir.
    Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının üzerine inşa edildiği hüküm ise, bilahare davanın düşmesi kararı verildiğinde veya hükmün açıklanması ya da yeni bir hüküm kurulması halinde varlık kazanacağından ve ancak bu halde 1412 sayılı CYUY’nın 305 ve 5271 sayılı CYY’nın 223. maddeleri uyarınca temyiz edilebilme olanağına kavuşabileceğinden, bu aşamadan önce henüz hukuken varlık kazanmamış bulunan bu hükmün temyiz merciince denetlenebilme olanağı bulunmamaktadır.
    Yasa yararına bozma yasa yolu ise, temyiz ve istinaf incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlere karşı başvurulabilen olağanüstü bir yasa yolu olup, amacı, ülke sathında uygulama birliğine ulaşılması, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki ciddi boyutlara ulaşan hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesidir. Bu yasa yoluna başvurabilmenin ilk ve temel koşulu, verilen hüküm veya kararın istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş olmasıdır.
    Bu kapsamda, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının itiraz yasayoluna tabi bulunması nedeniyle, gerek itiraz edilerek, gerekse itiraz yasayoluna başvurulmaksızın kesinleşmesi halinde, olağanüstü bir yasayolu olan yasa yararına bozma konusu yapılabileceğinde kuşku bulunmamaktadır. Ancak, yasa yararına bozma yasayolunda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, 5271 sayılı CYY’nın 309. maddesinde aleyhe bozma yasağının sadece davanın esasını çözümleyen hükümlerle sınırlı olarak kabul edilmesi nedeniyle 5271 sayılı Yasanın 5-14. fıkralarındaki koşullar kapsamında denetlenerek, somut olayda hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının bulunup bulunmadığı, ceza miktarı, daha önceden kasıtlı bir suçtan mahkûmiyet, zararın giderilip giderilmediği, suçun inkılap yasasında belirtilen suçlardan bulunup bulunmadığı ve denetim süresinin doğru tayin edilip edilmediği gibi hususlara ilişkin hukuka aykırılıklar nedeniyle bozulabilecek, saptanan hukuka aykırılıkların yeni bir yargılamayı gerektirdiği ahvalde yeniden yargılama yapılarak karardaki hukuka aykırılığın giderilmesi için dosyanın mahkemesine iadesine karar verilecek, yargılama gerekmeyen ahvalde ise hukuka aykırılık Yargıtay ilgili ceza dairesince veya Ceza Genel Kurulunca giderilecektir. Burada unutulmaması gereken husus, bu yasa yolunda denetlenenin hüküm olmayıp, hükmün üzerine inşa edilmiş olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı olduğudur.
    Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının dayanağını oluşturan mahkumiyet hükmü ise; hükmün açıklanması, düşme kararının verilmesi veya yeni bir mahkûmiyet hükmü¬nün tesisinden sonra temyiz incelemesine konu olabilecek ve ancak bu aşamadan sonra temyiz yasa yoluna başvurulmadan kesinleşmesi halinde, koşulları bulunduğu takdirde yasa yararına bozma yasa yolu ile denetlenebilecektir.
    Görüldüğü gibi, hükmün içeriğindeki hukuka aykırılıklar ancak hükmün hukuken varlık kazanması halinde olağan ve olağanüstü yasa yolları denetimine konu olabileceğinden, henüz hukuken varlık kazanmayan bir hükmün ne olağan ne de olağanüstü yasa yolu denetimine konu edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verildiği ahvalde hükmün içeriğine dahil bulunan hukuka aykırılıkların, yasa yararına bozma yasa yoluyla denetlenmesi olanağı bulunmamaktadır. Yasa koyucu, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının üzerine inşa edildiği mahkûmiyet hükmünün olağan yasayolu olan temyizen incelenmesini dahi yasaklamışken, henüz hukuken varlık kazanmamış bu hükümdeki hukuka aykırılıkların olağan denetim süreci sonlanmadan, olağanüstü bir yasa yolu olan “yasa yararına bozma” yasa yoluyla denetlenebileceğini kabul etmek, yasa yollarında hakim olan temel ilkelere açıkça aykırılık oluşturacağı gibi, temyiz ve yasa yararına bozma yasa yolunun gerek başvuru koşulları, gerekse sonuçlarındaki farklılıklar ile olağanüstü bir yasayolu olan yasa yararına bozma kurumunun konuluş amacı nazara alındığında ileride telafisi mümkün olmayan sorunlara da yol açabilecektir.
    Diğer taraftan henüz hukuki varlık kazanmayan bir hükmü, ancak kesinleşmiş hükümlere karşı son yasal çare olarak başvurulabilecek bir yasa yolu denetimine tabi kılmak, 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 5. fıkrasının; “…Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder”,
    11. fıkrasının; “Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli ser¬bestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar”,
    10. fıkrasının; “Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir”,
    8. fıkrasının; “Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur”,
    Şeklindeki düzenlemelerine açıkça aykırı olduğu gibi, bir kararın olağan denetim yolları ile incelenmeksizin doğrudan olağanüstü yasayoluna tabi kılınması sonucunu doğuracağından, yasa yollarındaki sisteme de aykırılık oluşturur. Ayrıca, bir kararın biri olağanüstü diğeri olağan olmak üzere iki kez aynı temyiz merciince farklı yöntemlerle incelenmesi usul karmaşasına yol açacak ve böyle bir uygulama yasa yollarının konuluş amacına da aykırılık teşkil edecektir.
    Somut olay bu kapsamda değerlendirildiğinde, Adalet Bakanlığının yasa yararına bozma istemi, “aynı sanık hakkında aynı fiil nedeniyle Aydın 2. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda verilen 28.02.2007 tarihli ve 2006/418 esas, 2007/80 sayılı kararın kesinleşmesinden sonra açılan ikinci davanın, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 223/7. maddesinde yer alan ‘Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa, davanın reddine karar verilir’ hükmü gereğince reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabet görülmediği” nedenine dayanmakta ise de; belirtilen hukuka aykırılığın hükmün içeriğinin denetlenmesini gerektirmesi nedeniyle “yasa yararına bozma” konusu yapılması olanaklı görülmediğinden, Özel Dairece, “yasa yararına bozma isteminin reddi” yerine, kabulü ile bozma kararı verilmesi isabetli değildir.
    Bu itibarla, açıklanması geri bırakılan hükmün içeriğine ilişkin olan hukuka aykırılıkların, yasa yararına bozma yasa yoluyla denetlenme olanağı bulunmadığından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire kararının kaldırılmasına ve yasa yararına bozma isteminin reddine karar verilmelidir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyeleri S. Bakıcı ve M. Ş.
    “İzinsiz mermi bulundurmak suçundan 28.02.2007 tarihli kararla cezalandırılmasına karar verilen sanık hakkında, aynı fiil nedeniyle 03.05.2008 tarihinde yeniden dava açılmıştır. Açılan davanın CYY’nın 223/7. maddesi uyarınca REDDİNE karar verilmesi gerektiği halde, yargılamaya devamla mahkumiyete ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir.
    Türkiye Cumhuriyet Anayasasının 90/5. maddesinde yer alan ‘Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarda kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır’ hükmü uyarınca 19.03.1954 günlü Resmi Gazete"de yayımlanan 10.03.1954 tarih ve 6366 sayılı Yasa ile onaylanmış bulunan ‘İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetlerini Koruma Sözleşmesi’ (AİHS), iç hukukumuzun uyulması zorunlu bir parçası haline gelmiştir.
    İnsan hakları ve temel özgürlüklerin korunmasına ilişkin sözleşmeye ek 7 numaralı protokol"ün 4. maddesinde açıklandığı üzere hiç kimse, aynı suçtan ikinci kez yargılanamaz ve mahkum edilemez. Herkesin aynı suçtan ikinci kez yargılanmama ve cezalandırılmama hakkı mevcuttur. 3. madde uyarınca da, adli hata halinde ilgilinin tazminat hakkı mevcuttur.
    Mahkum olan sanığın ikinci kez cezalandırılması, 5 yıl boyunca denetim süresine tabii tutularak özgürlüğünün kısıtlanması, yaptırımlara tabi tutulması, iç hukukumuzun bir parçası olan ve öncelikle uygulanması gereken anılan sözleşme ile adil yargılanma ve bir suçtan iki kez cezalandırılmama ilkelerine aykırıdır.
    Bu itibarla, Sözleşme ve Uluslararası hukukun temel ilkeleri dururken kanun yararına bozma yoluna başvurulduğunda, sadece CYY’nın 231. maddesinin 5-14. fıkralarında yazılı koşulların denetlenebileceğinin kabulü ile, yasa, sözleşme ve hukuk kurallarına aykırı olan yerel mahkeme kararının bozulamayacağından bahisle sanığın aynı suçtan iki kez cezalandırılmasını kabul eden çoğunluğun görüşüne katılamıyoruz” düşüncesiyle;
    Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Genel Kurul Üyesi de, “Özel Daire kararının isabetli olduğu ve itirazın reddi gerektiği” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
    2- Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 13.10.2011 gün ve 11051-10988 sayılı kararının KALDIRILMASINA,
    3- Adalet Bakanlığının yasa yararına bozma isteminin REDDİNE,
    4- Dosyanın, Aydın 2. Sulh Ceza Mahkemesine gönderilmek üzere, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 22.05.2012 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.

    Hemen Ara