Esas No: 2011/5-721
Karar No: 2012/178
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/5-721 Esas 2012/178 Karar Sayılı İlamı
- MÜHÜR BOZMA
- BAYİLİK LİSANSININ ALINMAMASI NEDENİYLE MÜHÜRLEME
- PETROL PİYASASI KANUNU (5015) Madde 19
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 203
"İçtihat Metni"
Sanık Hüseyin’ın mühür bozma suçlarından açılan kamu davalarının birleştirilerek yapılan yargılaması sonucunda beraatına ilişkin, Uzunköprü Asliye Ceza Mahkemesince verilen 28.11.2006 gün ve 239-425 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 5. Ceza Dairesince 10.10.2011 gün ve 11699-21888 sayı ile;
“Sanığın, bayilik lisansı olmadığından yöntemince mühürlenerek kapatılan işyerlerindeki mühürleri bozduğunun 18.04.2006 tarihli mühür bozma tutanakları ve tutanakları düzenleyen tanıkların anlatımlarından anlaşılması ve suç tarihinden önce bayilik lisansı alınmasının oluşan suçu ortadan kaldırmayacağı nazara alınıp, yükletilen suçun oluştuğu gözetilmeden; bayilik izni alındığı, bu sebeple de suç kastının bulunmadığı gerekçesiyle beraat hükmü kurulması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C. Başsavcılığı ise 12.12.2011 gün ve 59324 sayı ile;
“5237 sayılı TCY’nın 203. maddesinde ‘Kanun veya yetkili makamların emri uyarınca bir şeyin saklanmasını veya varlığının aynen korunmasını sağlamak için konulan mührü kaldıran veya konuluş amacına aykırı hareket eden kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır’ hükmü yer almaktadır.
Devlet yönetiminin yasa ile yetkili makamlarının emri uyarınca bir şeyin saklanmasını veya varlığını aynen korunması sağlanmak için eşyayı koruma altına alan ve başkalarının eşya üzerinde işlemde bulunmalarını önleyen iradesi, yasaya uygun olarak konulan bir mühürle açıklanmakta olup, bu mührün açığa vurduğu iradeyi etkisiz hale getirerek, onu ihlal eden herhangi bir eylem ile suç işlenmiş olmaktadır. Bu nedenle Yasaya uygun biçimde konulan bir mührün varlığı, mühür bozma suçunun ön koşuludur.
Suçun hukuka aykırılık öğesinin oluşması için, mühürleme işleminin hukuki dayanağının varlığı, yetkili kişi tarafından yasada belirtilen yönteme uygun olarak konulması gibi temel öğeleri bakımından işlemin hukuka uygun bulunması gereklidir. Bu yönleriyle hukuka aykırı olan bir işleme dayalı olan mührün sökülmesi, suç oluşturmamalıdır. Dolayısıyla mahkeme, mühürleme işleminin geçerliliği bakımından sadece hukuki dayanağının varlığı, mührü koyan merciin ve görevlinin yetkisi ve yasada belirtilen yönteme uygunluğu araştırılmalıdır. Mühürleme işleminin yapıldığı tarihte işyerinin başka bir yargı makamının saptanmasını gerektirmeyecek biçim ve açıklıktaki hukuka uygun izni yok sayarak mühürleme yapılmış olursa, mühür bozma suçunun hukuka aykırılık öğesinin oluşmayacağının kabul edilmesi gerekir. Somut olayda, dilekçe eklerinde sunulan ve daha önce dosyada yer almayan, bayilik ruhsatı verildiğine ilişkin Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu Petrol Piyasası Daire Başkanlığının 29.09.2006 tarih ve 27910 sayılı cevabi yazısında, sanığa ait akaryakıt istasyonu için başvuru üzerine Enerji Piyasası Düzenleme Kurulunun 17.11.2005 tarihinde 12 yıl süreli bayilik lisansı verildiğine ilişkin cevabi yazının incelenmesinde, bayilik lisansı olmadığından petrol istasyonlarının 22.07.2005 tarihinde mühürlenerek faaliyetlerine son verildiği, anılan kurumca 17.11.2005 tarihinde de bayilik lisanslarının verildiğini sanığın öğrenmesi üzerine de, izin tarihinden 5 ay sonra, 18.04.2006 tarihinde mühürleri sökerek faaliyetini sürdürdüğünün anlaşılması karşısında, suçun hukuka aykırılık öğesini önleyen yeni olguların ortaya çıktığı kabul edilmelidir.
Bayilik lisansının 17.11.2005 tarihinde verilmesine karşın, yetkililerin mühürleri sökmeyerek işletmelerin kapalı kalması sonucu idarenin hizmet kusuru nedeniyle tazminat davasına konu olacağı da gözetilerek, yetkili kurum tarafından izin verildikten sonra işyerlerinin mühürlenmesi işlemlerinde kanuna aykırılık şartı gerçekleşmediğinden mühür bozma suçu oluşmayacağı” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurmuştur.
Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Mühür bozma suçundan beraat kararı verilen somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın sabit olan eylemlerinin 5237 sayılı TCY’nın 203/1. maddesinde tanımlanan suçu oluşturup oluşturmayacağının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
21.07.2005 ve 22.07.2005 tarihlerinde yapılan denetimlerde, sanığın, Uzunköprü İlçesi Alıç ve Çavuşlu Köylerinde, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’ndan “Bayilik Lisansı” almadan akaryakıt satışı yaptığı tespit edilerek kurum yetkililerince iki işyerinin de mühürlendiği,
Mühürleme tutanaklarında, mühürleme nedeninin “Bayilik Lisansının alınmaması”, mühürleme süresinin de “Bayilik Lisansı alıncaya kadar” şeklinde belirtildiği,
29.09.2006 tarihli Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun yazı ve eklerine göre, 17.11.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 12 yıllığına anılan işyerleri ile ilgili bayilik lisansının verildiğinin bildirildiği,
18.04.2006 tarihli tutanaklar ile de, sanığın mühürleri bozarak akaryakıt satışı yaptığı tespit edilmek suretiyle suç duyurusunda bulunulduğu,
Sanığın aşamalarda özetle, Uzunköprü İlçesi Çavuşlu ve Alıç Köylerinde akaryakıt pompası işlettiğini, 21 Temmuz 2005 tarihinde lisansı olmadığı için pompaların mühürlendiğini, 2003 yılından evvel Enerji Piyasası Kurumu’na müracaat ettiğini, internet ortamında lisansın verildiğini görünce henüz belge kendisine ulaşmadan, lisansın çıktığı düşüncesiyle mührü kopardığını, pompaları kullandığını, suç işleme kastının bulunmadığını savunduğu,
Anlaşılmaktadır.
5237 sayılı TCY’nın “Mühür Bozma” başlıklı 203. maddesi, “Kanun veya yetkili makamların emri uyarınca bir şeyin saklanmasını veya varlığının aynen korunmasını sağlamak için konulan mührü kaldıran veya konuluş amacına aykırı hareket eden kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır” biçiminde,
5015 sayılı Petrol Piyasası Yasasının 19. maddesi; “Tesisler, lisans alınıncaya veya bu Kanuna göre lisans gerektirmeyen faaliyet gösterecek hale getirilinceye kadar mühürlenir”, 20. maddesi de; “Lisans iptaline veya mühürlemeye rağmen, faaliyetlerini sürdüren gerçek kişiler ile tüzel kişilerin yetkilileri hakkında, Türk Ceza Kanununun 203. maddesi hükümleri uygulanır” şeklinde,
06.01.2005 tarih ve 25692 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren Petrol Piyasasında Yapılacak Denetimler ile Ön Araştırma ve Soruşturmalarda Takip Edilecek Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 17. maddesi ise, “... Mühürler, gerektiğinde Kurum veya Kurum adına denetim yapmakla yetkilendirilen diğer kamu kurum ve kuruluşları ile özel denetim kuruluşlarının personeli tarafından sökülür. Mühürler sökülmeden önce, mühürlerin düzgünlüğü ve üzerindeki bilgilerin doğru olup olmadığı kontrol edilir.
Yetkililer dışında mührün bozulması halinde Kurum, ilgili makama suç duyurusunda bulunur. Lisans iptaline veya mühürlemeye rağmen, faaliyetlerini sürdüren gerçek kişiler ile tüzel kişilerin yetkilileri hakkında Türk Ceza Kanununun ilgili hükümleri uygulanır” biçiminde düzenlenmiştir.
Anılan bu düzenlemelere göre mühür bozma suçunun varlığından söz edebilmek için, anılan suçun unsurlarının açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
Mühür bozma suçu, mührün kaldırılması veya konuluş amacına aykırı hareket edilmesi ile oluşmaktadır. Seçimlik hareketlerden birinin yapılması ile suç oluştuğundan, ayrıca bir zarar veya somut bir tehlikenin doğması gerekli görülmemiştir.
Suçun seçimlik hareketlerinden ilki, yasa veya yetkili makamın emri ile konulan mührün kaldırılmasıdır. Mührün kaldırılması fiili, mührün konulduğu eşya üzerinden sökülmesi ya da bozulması şeklinde işlenebilir.
Suçun oluşumu açısından diğer seçimlik hareket ise; mührün konuluş amacına aykırı davranılması olarak düzenlenmiştir. Bu seçimlik hareketin gerçekleştirilmesinde, konulan mührün fiziken kaldırılması suçun oluşması açısından şart değildir.Örneğin, mührün bir faaliyetin engellenmesi için konulması halinde, mühür sökülmese bile faaliyete devam edilmesi durumunda suç oluşabilecektir. Mühür, kamu idaresi tarafından belirli bir mal veya eşyanın aynen muhafaza edilmesi, varlığının aynen korunmasının sağlanması ya da bir faaliyetin engellenmesi gibi amaçlarla konulmaktadır.
Mühür bozma suçuyla korunan yarar, devletin kamu otoritesini korumak ve söz konusu faaliyetinin engellenmemesini temin etmektir. Başka bir deyişle, mühürlenen eşyanın mevcut haliyle aynen korunmasında görülen kamu yararının gerçekleşmesine yönelik devlet iradesine karşı gelen eylem cezalandırılmaktadır. Bazen mühürleme işlemi, bir iş yerinin çalıştırılmasının önlemesi için uygulanan bir önlem niteliğinde yapılmakta olup, mührün bozulması ya da mührün fiziken bozulmadığı halde bu işyerinin yeniden çalıştırılması sonucu bu konudaki kamu yararı ile birlikte devletin otoritesinin ve etkinliğinin de zaafa uğratıldığı kabul edilmektedir.
Suçun maddi konusu “kamu idaresince konulan mühür”dür. Mühür aslında kamu idaresinin ortaya koyduğu iradenin simgesidir. Amaç, eşyanın o halinin korunması olup, devletin suça konu eşya konusundaki iradesi mühür ile somutlaştırılmaktadır. Mührün konulmuş olması bu iradenin varlığını göstermektedir. Bu nedenle, suçun oluşması için mühürleme işleminin yapılması şarttır. Dolayısıyla mühürleme yapıldığına ve yine mührün bozulduğuna ilişkin tutanakların da düzenlenmesi gerekmektedir.
Mühür, yasanın verdiği yetkiye dayanılarak ya da yetkili makamın emri gereğince konulmalıdır. Mühür koyma gerekliliği doğrudan yasadan kaynaklansa bile mührü koyma işlemi buna yetkili olan kişilerce yerine getirilmelidir.
Mühür bozma suçu yalnızca kasten işlenebilir; genel kast yeterli olup saik önemli değildir. Failin, mührün yetkili merci tarafından konulduğunu, bu mührün eşyanın varlığını koruma veya varlığını sürdürme amacını güttüğünü, yaptığı hareketin mührü sökmeye yönelik bulunduğunu bilmesi ve bu hareketi istemesi gerekir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
21.07.2005 ve 22.07.2005 tarihli tutanaklar ile sanığın işyerleri “Bayilik Lisansının alınmaması” nedeniyle mühürlenmiş, mühürleme süresi de “Bayilik Lisansı alıncaya kadar” biçiminde belirtilmiştir.
17.11.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 12 yıllığına sanığa anılan işyerleri ile ilgili bayilik lisansı verilmiş olup, bu durumun sanık tarafından internet ortamından öğrenilmesi üzerine de mühürler bozularak, işletmeler faaliyete geçirilmiştir. 18.04.2006 tarihli tutanaklar ile de sanığın mühürleri bozarak, akaryakıt satışı yaptığı tespit edilmek suretiyle suç duyurusunda bulunulmuştur.
Sanığa ait her iki işyerinde bulunan akaryakıt pompaları, “bayilik lisansının alınmaması” nedeniyle, satış işlemi gerçekleştirilmemesi başka bir ifadeyle ticari faaliyetin devam etmemesi amacıyla “bayilik lisansı alınıncaya kadar” mühürlenmiştir. Bayilik lisansının alınmasıyla konulan mühür hukuken geçersiz hale geleceğinden, bunun sökülerek akaryakıt pompalarından satışa devam edilmesi eylemi “mührün konuluş amacına aykırı hareket etme” olarak değerlendirilemeyecek ve TCY’nın 203. maddesinde düzenlenen mühür bozma suçunu oluşturmayacaktır.
Öte yandan, hukuk devleti anlayışına bağlı bir idarenin her türlü eylem ve işlemleri hukuka uygun olmalıdır. Hukuk devleti, hukukun üstün olduğu, hukuk kurallarının, onu koyanlar da dahil olmak üzere her kişi ve kuruluşu bağladığı, kişilere hukuk güvenliğinin sağlandığı devleti ifade ettiğine göre, lisans alınmadığı için mühürleme işlemini gerçekleştiren idarenin, lisansı verdiği tarihte mühürleri de kaldırması sorumluluğu bulunmaktadır. Bu sorumluluğun yerine getirilmemesi ya da gecikmeyle yerine getirilmesi konulan mührün hukuken geçerliliğini devam ettirdiği anlamına gelmemektedir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Başkanı ve beş Genel Kurul Üyesi; “Mührün kaldırılmasıyla suçun gerçekleştiği” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 10.10.2011 gün ve 11699-21888 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Usul ve yasaya uygun olan Uzunköprü Asliye Ceza Mahkemesinin 28.11.2006 gün ve 239-425 sayılı hükmünün ONANMASINA,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 24.04.2012 günü yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 08.05.2012 günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.