Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/3-434 Esas 2012/163 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2011/3-434
Karar No: 2012/163

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/3-434 Esas 2012/163 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2011/3-434 E.  ,  2012/163 K.
  • 6831 SAYILI YASAYA AYKIRILIK SUÇU
  • ÖNÖDEME
  • TEMYİZ EDİLEBİLİRLİK
  • TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) (765) Madde 36
  • TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) (765) Madde 59
  • TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) (765) Madde 72
  • HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU(MÜLGA) (1086) Madde 427
  • CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU (MÜLGA) (1412) Madde 305
  • ORMAN KANUNU (6831) Madde 91

"İçtihat Metni"

6831 sayılı Yasaya aykırılık suçundan sanık Sedat’ın aynı Yasanın 91/5-son, 765 sayılı TCY’nın 59, 72, 36, 647 sayılı Yasanın 4 ve 5. maddeleri uyarınca 1.733.732.000 TL ağır para cezasıyla cezalandırılmasına, cezasının 647 sayılı Yasanın 6. maddesi uyarınca ertelenmesine, orman emvalinin ve suçta kullanılan tahranın zoralımına ilişkin, Pazarcık Sulh Ceza Mahkemesince verilen 16.02.2004 gün ve 8-14 sayılı hükmün, katılan idare tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 12.10.2005 gün ve 5816-19906 sayı ile;

                “5237 Sayılı TCK’un 7 ve genel hükümleri ile 5252 sayılı Kanunun 9. maddeleri uyarınca, sanığın hukuki durumunun 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanun Hükümleri de nazara alınarak yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Bozmaya uyan yerel mahkemece yapılan değerlendirme sonucunda 02.11.2006 gün ve 84-226 sayı ile, aynı Yasa maddelerinin uygulanması ve bir liranın küsuratının atılması suretiyle sanığın sonuç olarak 1.532 lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına, ertelemeye ve zoralıma karar verilmiş, katılan idarenin temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 06.07.2009 gün ve 2868-14097 sayı ile;

“Hükümden sonra 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanunla, özel nitelikte olan 6831 sayılı Orman Kanununda getirilen köklü değişikliklerin ve ceza sisteminin lehe hükümlerinin bütün halinde değerlendirme sonucu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 7. maddesi dikkate alınarak sanık lehine uygulanması gerekliliği ve 5728 sayılı Kanunun 562. maddesinin 1. fıkrası uyarınca CMK"nun 231/5, 14. madde ve fıkralarında öngörülen, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasında ceza sınırının 2 yıla çıkartılması ve soruşturma ile kovuşturması şikayete bağlı suç olma şartının kaldırılması kuralları gereğince bu hususların mahalli mahkemece birlikte değerlendirilmesi lüzumu” gerekçesiyle hüküm bozulmuştur.

Bozmaya uyan Pazarcık Sulh Ceza Mahkemesince 27.10.2009 gün ve 256-343 sayı ile, 5728 sayılı Yasanın 198. maddesi ile yapılan değişiklikle 6831 sayılı Yasanın 91/5. maddesinin ön ödeme kapsamında kaldığı ve sanığın da ön ödemede bulunduğu gerekçesiyle, TCY’nın 75. maddesi uyarınca kamu davasının düşmesine karar verilmiştir.

Bu hükmün de katılan idare tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 14.09.2011 gün ve 9258-11559 sayı ile;

“Hükümden sonra 14.04.2011 tarih 27905 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Yasanın 11. maddesi ile 6831 sayılı Orman Yasasının 91. maddesinin 5. fıkrasında yapılan değişikliğin ve ceza sisteminin lehe hükümlerinin bütün halinde değerlendirilmesi sonucu 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 7. maddesi de dikkate alınarak sanık lehine uygulanması gerektiği” gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay C.Başsavcılığı ise 04.11.2011 gün ve 50510 sayı ile;

“…Ön ödeme önerisine esas alınan adli para cezası miktarı hapisten çevrilme 600 TL ve doğrudan tayin olunan 100 TL olmak üzere toplam 700 TL olup, 1412 sayılı CMUK’nun 305. maddesi gereğince ceza miktarı 2.000 liranın altında bulunduğundan ayrıca kararda, müsaderesine karar verilen 25 kg tutarındaki meşe yakacak odununun, suçta kullanılan tahranın bilinen değeri ile katılan idarenin tazminat talebinin de hüküm tarihine göre, HUMK’nun 427. maddesindeki kesinlik sınırının altında kaldığından hükmün temyiz yeteneği bulunmamaktadır.

Kesinlik sınırının altındaki hükümlerinde suç vasfına yönelik olarak, aleyhe temyiz edilebileceği Yargıtayca duraksamasız olarak kabul edilmektedir. Bu durumda katılan idare temsilcisinin temyiz isteminin suçun niteliğine yönelik olup olmadığının belirlenmesi amacıyla temyiz dilekçesi incelendiğinde;

Katılan idare temsilcisi, 14.12.2009 havale tarihli temyiz dilekçesinde, mahkemece ağaçlandırma giderine hükmedilmediğinden bahisle temyiz itirazında bulunmuştur. Görüldüğü gibi, temsilcinin, açıkça suçun nitelendirilmesine ilişkin bir temyiz itirazı mevcut değildir. Dilekçenin sonuç kısmında, kararın resen incelenerek bozulmasının istenmesi de hükmün suçun vasfı yönünden de temyiz edildiği anlamına gelmemektedir. Aksi durumun kabulü katılan tarafından yapılacak bütün temyiz itirazlarının hükmün temyiz edilebilirlik sınırına bakılmaksızın temyiz yasa yolu ile incelenmesi sonucunu doğuracaktır. Böyle bir uygulamanın ise 1412 sayılı CMUK’nun 317. maddesine aykırı olacağı aşikardır.

Ayrıca, dosya kapsamına göre, sanığın, ağaççık vasfındaki kermes meşelerinin dallarını kesmesi şeklindeki suçunun niteliğinin değişmesi ihtimali de bulunmamaktadır.

Bu nedenle, katılan idare temsilcisinin suç vasfına yönelik bulunmayan temyiz isteminin Özel Dairece 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nun 305, 317 ve HUMK’nun 427.maddeleri uyarınca reddine karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek hükmün bozulmasına karar verilmesinde isabet görülmemiştir.

Kabule göre de;  sanığa yüklenen suç için suç tarihinde yürürlükte bulunan 6831 sayılı Kanunun 91/5. maddesinde öngörülen cezanın üst haddine göre, dava, 5237 sayılı TCK’nun 7/2.maddesi gereğince lehe bulunan 765 sayılı TCK’nun 102/4, 104/2 maddesi uyarınca 7,5 yılık kesintili dava zamanaşımı suresine tabi olup, suçun işlendiği 10.01.2003 tarihi ile Özel Daire incelemesinin yapıldığı 14.09.2011 tarihleri arasında bu süre dolduğundan, sanık hakkındaki kamu davasının dava zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle 765 sayılı TCK’nun 102/4 ve 5271 sayılı CMK’nun 223/8. maddeleri gereğince düşürülmesi yerine yazılı şekilde bozma kararı verilmesi de hukuka aykırıdır” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılması ve katılan idarenin temyiz isteminin reddine karar verilmesi isteminde bulunmuştur.               

Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

                Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; hükmün temyiz edilebilir nitelikte olup olmadığının belirlemesine ilişkindir.

İncelenen dosya içeriğinden;

Sanığın yargılama aşamasında 21.09.2010 tarihinde önödeme önerisi üzerine yargılama gideri olarak belirlenen 153 Lira da dahil olmak üzere toplam 853 Lirayı yatırdığı, suça konu 25 kg yakacak odunun değerinin bilirkişi tarafından 0,85 Lira (850.000 TL) olarak tespit edildiği, zoralımına karar verilen tahranın ise değerinin tespit edilmediği, katılan idarenin temyizinin ağaçlandırma giderine hükmedilmemesine yönelik olduğu anlaşılmaktadır.

                5320 sayılı Yasanın 8. maddesi gereğince hüküm tarihi itibariyle uygulanma zorunluluğu bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddesi uyarınca, ceza mahkemesince verilen hükümler temyiz yasa yoluna tabidir. Ancak;

1 - İkimilyar Liraya kadar (ikimilyar dahil) para cezalarına dair olan hükümler,

2 - Yukarı sınırı onmilyar Lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri,

3 - Bu Kanun ile sair kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümler,

Kesin olup, bu hükümler hakkında temyiz yasa yoluna başvurulamaz.

“İkimilyar liraya kadar (İkimilyar dahil) para cezalarına dair olan hükümlerin” temyiz edilemeyeceğine ilişkin 1412 sayılı CYUY"nın 305. maddesinin 2. fıkrasının 1. bendinin, Anayasa Mahkemesinin 07.10.2010 tarihinde yürürlüğe giren 23.07.2009 gün ve 65–114 sayılı kararı ile iptal edilmesinden sonra verilen ister hapis cezasından çevrilen, ister doğrudan hükmolunan adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümlerinin 14.04.2011 tarihine kadar hiçbir miktar gözetilmeksizin,  14.04.2011 gün ve 27905 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Yasalarda Değişiklik Yapılmasına Dair Yasanın 23. maddesi ile 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının 272. maddesinin 3. fıkrasının (a) bendinde “hapis cezasından çevrilen adlî para cezaları hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen 3.000 Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı istinaf yasa yoluna başvurulamayacağı” şeklinde yapılan değişiklik ve aynı Yasanın 26. maddesi ile 5320 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Yasaya eklenen, “bölge adliye mahkemeleri faaliyete geçinceye kadar hapis cezasından çevrilenler hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen üçbin Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı temyiz yoluna başvurulamaz” şeklindeki geçici 2. madde göz önünde bulundurulduğunda, 14.04.2011 tarihinden sonra ise, ancak doğrudan hükmolunan 3.000 Türk Lirasından fazla adli para cezalarına ilişkin mahkumiyet hükümlerinin temyizinin olanaklı hale geldiği konusunda bir duraksama bulunmamaktadır.

                Ceza Genel Kurulunun 30.09.2003 gün ve 226-229 ile 27.01.2004 gün ve 3-14 sayılı kararlarında da açıkça belirtildiği üzere; bahse konu iptal kararının, yürürlüğe girmesinden önce kurulmuş olan hükümleri nasıl etkileyeceği sorunu, usul yasalarının zaman bakımından uygulanması ile ilgilidir.

Yargılama yasalarının zaman bakımından uygulanmasında asıl olan, aksi açıkça düzenlenmiş olmadıkça  “hemen (derhal) uygulama” ilkesidir. Bu ilke uyarınca usul işlemleri, yapıldıkları sırada yürürlükte bulunan yargılama yasası hükümlerine tabi olacaktır. O halde, ceza yargılaması sırasında, yasada değişiklik olduğunda veya dayanılan bir usul kuralına ilişkin yasanın Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi halinde, yeni yasa ya da iptal sonucu ortaya çıkan usul prosedürü hemen uygulanmalıdır. Ancak, 5320 sayılı Yasanın 4/2. maddesinde de ifade edilen bu durum, önceki yasanın yürürlükte bulunduğu dönemde, o yasaya uygun biçimde yapılmış işlemlerin geçersizliği sonucunu doğurmayacağı gibi yenilenmesini de gerektirmez.

Bu ilkenin sonucu olarak;

a- Usul işlemleri kural olarak yürürlükteki yasaya göre yapılacaktır.

b-Yürürlükteki yasaya göre yapılmış işlemler, sonradan yürürlüğe giren yasa nedeniyle geçerliliğini yitirmeyecektir.

c- Yeni yasanın ya da Anayasa Mahkemesinin iptal kararının yürürlüğünden sonra yapılması gereken usul işlemleri ise yeni yasaya ya da iptal kararıyla ortaya çıkan usule tabi olacaktır.      

d- Yeni yasanın uygulanmasında, sanığın leh veya aleyhinde sonuç doğurmasına bakılmayacaktır.

Anayasa Mahkemesi iptal kararının yürürlük tarihinin 07.10.2010 (Resmi Gazete"de yayımlandığı 07.10.2009 tarihinden 1 yıl sonra) olması nedeniyle; yerel mahkemenin 27.10.2009 tarihli hükmünün temyize tabi olup olmadığı sorununun, iptal kararıyla ortaya çıkan yeni duruma göre değil, 27.10.2009 tarihinde yürürlükte bulunan usul hükümlerine göre belirlenmesi gerekmektedir.

5271 sayılı Yasanın 223 ve 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddeleri ile yargısal kararlarda varılan ilkeler dikkate alındığında, 647 sayılı Yasanın 4. maddesi uygulanmak suretiyle tayin edilen sonuç adli para cezasının miktarına bakılmaksızın, maddedeki; “bu hükmün uygulanması kanun yollarına başvurmada engel teşkil etmez” düzenlemesi uyarınca temyiz yeteneği bulunmakta ise de, benzer düzenlemeye yer verilmemesi nedeniyle 5237 sayılı TCY’nın 50 veya 52. maddeleri uygulanmak suretiyle hükmolunan ve başkaca herhangi bir hak kısıtlaması doğurmayan 2000 liraya kadar (2000 lira dahil) adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümleri kesin nitelikte olup, bu hükümlere karşı temyiz yasa yoluna başvurulamaz. Ancak kesin nitelikteki bu hükümler, kesinlik sınırını aşar nitelikle yaptırım içermek koşuluyla suç vasfına yönelik temyiz üzerine, bu hususla sınırlı biçimde temyiz incelemesine konu olabilirler.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 25.09.2007 gün ve 194-189, 27.12.2005 gün ve 121-171 ile 16.12.1997 gün ve 307-318 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında da vurgulandığı üzere, önödeme sonucu verilen düşme kararları da 5271 sayılı CYY"nın 223. maddesinde sayılan hükümlerden olup, bu kararların temyiz edilebilirlik sınırı 1412 sayılı CYUY’nın, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi gereğince hüküm tarihi itibariyle halen uygulanma zorunluluğu bulunan 305. maddesinin 2. fıkrasının 1. bendine göre saptanmalıdır.

                Zoralıma karar verilen kaçak orman emvali ve suçta kullanılan tahranın hükme temyiz edilebilirlik niteliği kazandırıp kazandırmayacağı konusuna gelince;

Ceza Genel Kurulunun 15.11.2011 gün ve 213-227 ile 09.03.2010 gün ve 237-51 sayılı kararlarında belirtildiği üzere; 04.06.1936 gün ve 12-14 sayılı İçtihadı Birleştirme kararında, zoralım kararlarının temyiz edilebilme sınırlarının saptanmasında Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının esas alınması gerektiği açıkça vurgulanmış olup, bu güne kadar istikrarlı olarak devam eden bu uygulamanın 5237 sayılı TCY’nın yürürlüğe girmesinden sonra değiştirilmesini gerektirecek herhangi bir neden bulunmamaktadır.

Karar tarihinde yürürlükte bulunan Hukuk Usulü Muhakemesi Yasasının 427. maddesinde, 21.07.2004 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren 5219 sayılı Yasanın 2-c maddesi ile yapılan değişiklikle “40 milyon” TL olan kesinlik sınırı “1 milyar” TL’na çıkarılmış, Ek-4. maddesinde ise müteakip yıllar için kesinlik sınırının 213 sayılı Vergi Usul Yasasının mükerrer 298. maddesi hükümleri uyarınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle belirleneceği hüküm altına alınmıştır. Karar tarihinin 27.10.2009

olduğu somut olayda temyiz edilebilirlik sınırı 1.400 Liradır.

                Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

                Önödeme önerisine esas alınan adli para cezası miktarı 700 lira olup, bu miktar 1412 sayılı CYUY"nın 305.  maddesinin 2. fıkrasının 1. bendi gereğince 2.000 liranın altındadır. Yerel mahkeme tarafından zoralımına karar verilen 0,85 lira değerindeki kaçak orman emvali ve bir adet tahranın bilinen değeri de karar tarihinde yürürlükte bulunan Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 427. maddesindeki kesinlik sınırının altında kalmaktadır. Bunun yanında katılan idarenin kesinlik sınırını aşar nitelikte yaptırım içermesi koşuluyla suç niteliğine yönelik açık bir temyizi olmadığı gibi, isnat edilen eylemin başka bir suça dönüşmesi olasılığı da bulunmamaktadır. Bu nedenle, önödemeye esas para cezasının miktarı itibariyle kesin nitelikte olan ve temyiz yeteneği bulunmayan yerel mahkeme hükmü, zoralıma karar verilen eşyanın değerinden dolayı da temyiz edilebilirlik niteliği kazanmamıştır.

Bu itibarla; Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulü ile Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve katılan vekilinin temyiz isteminin 1412 sayılı CYUY"nın 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 305, 317 ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 427. maddeleri uyarınca reddine karar verilmelidir.

SONUÇ :

Açıklanan nedenlerle,

1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 14.09.2011 gün ve 9258-11559 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,

3- Katılan idarenin temyiz isteminin 1412 sayılı CYUY’nın 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 305, 317 ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 427. maddeleri uyarınca REDDİNE,

4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.04.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

Hemen Ara