Esas No: 2012/9-236
Karar No: 2012/160
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2012/9-236 Esas 2012/160 Karar Sayılı İlamı
Özet:
Davacı, 1998 yılında terör örgütüne yardım etme suçundan gözaltına alındı ve tutuklandı. Ancak, mahkemede beraat etti. Bunun üzerine davacı, haksız tutuklama nedeniyle maddi ve manevi tazminat talebinde bulundu. Hakkari Ağır Ceza Mahkemesi, davacının talebinin kısmen kabul edilmesine ve hazine tarafından ödeme yapılmasına karar verdi. Ancak, hazine vekili karara itiraz etti ve dosya Yargıtay 9. Ceza Dairesi'ne taşındı. Daire, davacının beraat kararının kesinleşmesinden sonra açılan davanın zaman aşımına uğradığına karar verdi ve karar mahkemeye iade edildi. Mahkeme, tekrar incelenen dosyada, davacının beraat kararının kendisine tebliğ edilmediği ancak dava tarihinden önce öğrenilmediği belirlendi. Buna göre, davanın 466 sayılı Kanun'un 2. maddesi uyarınca üç aylık yasal süre içerisinde açıldığına karar verildi. Sonuç olarak, mahkemenin direnme kararı isabetli bulundu ve dosya Yargıtay 12. Ceza Dairesi'ne gönderildi.
Kanun Maddeleri:
- 5320 sayılı CYY'nın Yürürlük ve Uygulama Şekli
"İçtihat Metni"
Tebliğname : 2010/297707
Yargıtay Dairesi : 9. Ceza Dairesi
Mahkemesi : HAKKARİ Ağır Ceza
Günü : 24.05.2010
Sayısı : 75-170
Davacının haksız tutuklanma sonucu uğramış olduğu zararlar nedeniyle yasal faizi ile birlikte 3.500 Lira maddi ve 6.500 Lira manevi tazminatın davalı hazineden tahsiline yönelik isteminin kısmen kabulü ile 143,01 Lira maddi ve 2.850 Lira manevi tazminatın haksız tutuklama tarihi olan 09.02.1998 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine ilişkin, Hakkari Ağır Ceza Mahkemesince verilen 29.02.2008 gün ve 248-48 sayılı hükmün davalı hazine vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 26.01.2010 gün ve 13567-984 sayı ile;
“Davanın beraat kararı verilmesinden itibaren uzunca bir süre geçtikten sonra açıldığı ve davacının bu süre içerisinde beraat kararının kesinleştiğinden haberdar olmama¬sının hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceği de gözetilerek süresinde açılmayan davanın reddi yerine kabulüne karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 24.05.2010 gün ve 75-170 sayı ile;
“...1412 sayılı CMUK"nın 326/2. maddesi uyarınca; bu tür davalar bakımından gerek Yargıtay Ceza Daireleri, gerekse yerel mahkemeler arasında uygulama birliği olması, aksi bir durumun daha önce görülüp kesinleşen davalar bakımından eşitsizliklere yol açacağı ve iş bu davaya konu kesinleşmiş beraat kararının davacıya tebliğ edilmemiş olması nedeniyle 466 sayılı Kanunun 2/1. maddesi uyarınca 3 aylık yasal süresinde açıldığının kabulü gerektiği” gerekçeleriyle direnerek, ilk hükümdeki gibi karar vermiştir.
Bu hükmün de davalı hazine vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 27.01.2012 gün ve 297707 sayılı “onama” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; tazminat istemine ilişkin davanın yasal sürede açılıp açılmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
09.02.1998 tarihinde terör örgütüne yardım etme suçundan gözaltına alınan davacının aynı gün tutuklandığı, Van Devlet Güvenlik Mahkemesince 26.05.1998 tarihinde tahliyesine ve beraatına karar verildiği, Cumhuriyet savcısı tarafından aleyhe temyiz edilen hükmün Özel Dairece onanmak suretiyle 17.05.1999 tarihinde kesinleştiği, kesinleşen beraat kararının davacıya tebliğ edildiğine veya davacı tarafından dava tarihinden önce öğrenildiğine ilişkin bilgi ve belgenin dosya içerisinde bulunmadığı, incelemeye konu davanın ise 27.09.2007 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.
1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5320 sayılı CYY’nın Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Yasa’nın 18. maddesi ile 07.05.1964 gün ve 466 sayılı Yasa Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki Yasa yürürlükten kaldırılmış ve 5271 sayılı Yasanın Yedinci Bölümünde, Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat ana başlığı altında, 141 ilâ 144. maddelerinde, tazminat isteme koşulları ve sonuçları yeniden kapsamlı bir şekilde düzenlenmiş ise de, 5320 sayılı Yasanın 6. maddesindeki; “(1) Ceza Muhakemesi Kanununun 141 ilâ 144 üncü maddeleri hükümleri, 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren yapılan işlemler hakkında uygulanır.
(2) Bu tarihten önceki işlemler hakkında ise, 07.05.1964 tarihli ve 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanmasına devam olunur” hükmü uyarınca, 466 sayılı Yasa hükümlerinin 1 Haziran 2005 tarihinden önce gerçekleşen işlemler yönünden varlığını sürdürmesine olanak sağlandığından, uyuşmazlık konusunun 466 sayılı Yasa hükümleri kapsamında değer¬lendirilmesi gerekmektedir.
15.05.1964 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 466 sayılı Yasanın 2. maddesinin birinci fıkrasında, “1 nci maddede yazılı sebeplerle zarara uğrayanlar, kendilerine zarar veren işlemlerin yapılmasına esas olan iddialar sebebiyle haklarında açılan davalar sonunda verilen kararların kesinleştiği veya bu iddiaların mercilerince karara bağlandığı tarihten itibaren üç ay içinde, ikametgahlarının bulunduğu mahal ağır ceza mahkemesine bir dilekçeyle başvurarak uğradıkları her türlü zararın tazminini isteyebilirler” hükmüne yer verilmiştir.
Kanun dışı yakalanan veya tutuklanan kimselere tazminat verilmesine ilişkin esasların ayrıntısına yer verilen Ceza Genel Kurulunun 23.03.2010 gün ve 256-57 sayılı kararında da belirtildiği üzere, 2. maddenin 1. fıkrasında belirtilen üç aylık dava açma süresi, 21.04.1975 gün ve 3-5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, davacı hakkında açılan ve beraatle sonuçlanan ceza davasının kesinleştiğinin tebliği veya bu kesinleşmenin öğrenilmesinden itibaren başlamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
21.04.1975 gün ve 3-5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, sanığın gerek yokluğunda gerekse yüzüne karşı hükmolunan beraat kararının kesinleşme şerhi ile birlikte ilgiliye tebliği zorunlu olduğundan, 466 sayılı Yasanın 2. maddesinde öngörülen üç aylık dava açma süresi beraat eden kişinin kesinleşmeyi öğrendiği tarihten itibaren başlamaktadır.
Somut olayda, kesinleşen beraat kararının davacıya tebliğ edilmediği, davacı vekili tarafından 27.09.2007 tarihinde dava açıldığı, dava tarihinden önce kesinleşen beraat kararının davacı veya vekili tarafından öğrenildiğine ilişkin bir bilgi ve belgenin dosya içerisinde bulunmadığı anlaşıldığından, tazminat istemine ilişkin davanın 466 sayılı Yasanın 2. maddesinde belirtilen 3 aylık yasal süre içerisinde açıldığının kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, davanın süresinde açıldığını kabul eden yerel mahkeme direnme kararı isabetli olup, hükmün esasının incelenmesi için, dosyanın 2797 sayılı Yargıtay Yasasının 14.02.2011 gün ve 27846 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6110 sayılı Yasanın 8. maddesi ile değişik 14. maddesi uyarınca Dairelerin İş Bölümüne ilişkin olmak üzere Yargıtay Büyük Genel Kurulunca alınan ve 02.06.2011 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak 01.07.2011 tarihinde yürürlüğe giren 12.05.2011 gün ve 2011/1 sayılı kararına göre, koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davalarına bakmakla görevli Yargıtay 12. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Hakkari Ağır Ceza Mahkemesinin 24.05.2010 gün ve 75-170 sayılı direnme kararının İSABETLİ OLDUĞUNA,
2- Dosyanın, hükmün esasının incelenmesi için Yargıtay 12. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.04.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.