Esas No: 2011/7–367
Karar No: 2012/153
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/7–367 Esas 2012/153 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
İtirazname : 2008/190344
Yargıtay Dairesi : 7. Ceza Dairesi
Mahkemesi : DİYARBAKIR 1. Asliye Ceza
Günü : 19.02.2008
Sayısı : 999–40
Sanık T.A.. hakkında kaçakçılık suçundan açılan kamu davasının, 765 sayılı Türk Ceza Yasasının 102/4 ve 104/2. maddeleri uyarınca zamanaşımı nedeniyle düşmesine, suça konu olan kırk kilogram ağırlığında ve yüz altmış lira gümrüklenmiş piyasa değerindeki kaçak çayın 4926 sayılı Yasanın 31/3. maddesi yollaması ile 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 54/1. maddesi uyarınca zoralımına ilişkin, Diyarbakır 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 19.02.2008 gün ve 999–40 sayılı hükmün, katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 28.06.2011 gün ve 16045–8607 sayı ile;
“Hükmün niteliğine, suçun gerektirdiği cezanın tür ve miktarına, müsadere talebine konu eşyanın gümrüklenmiş piyasa değerine göre, 21 Temmuz 2004 gün ve 25529 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 5219 sayılı Yasanın 2/A–C ve 3/B madde ve fıkraları ile değişik HUMK’nın 427 ve 1412 sayılı CMUK’nun 305. maddelerine göre hükmün temyizi olanaklı bulunmadığından 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nun 317. maddesi uyarınca katılan vekilinin temyiz talebinin reddine” oyçokluğuyla karar verilmiş,
Daire Üyeleri M. Ö.. ve S. S..;
“1412 sayılı CMUK’nun 305. maddesindeki açıklık karşısında; zamanaşımı nedeniyle kamu davasının düşürülmesine ilişkin kararın, verilecek ceza miktarı veya müsadereye konu eşyanın değerine bakılmaksızın temyiz edilebilir olduğu” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 21.10.2011 gün ve 190344 sayı ile;
“Sanık hakkında verilen zamanaşımı sebebiyle ortadan kaldırma ve müsadere kararı, yasa yolu açısından hükümdür ve temyiz incelemesine tabi olduğu açıktır. 1412 sayılı Yasanın 305. maddesinin açıklığı ve 5271 sayılı Yasanın 223. maddesi hükmünün kesinliği açısından zamanaşımı sebebiyle bir sınırlama getirmemiş bulunması karşısında, zamanaşımı nedeniyle düşme hükmünün miktarına bakılmaksızın incelenmesi gerektiği” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire kararının kaldırılması ve dosyanın, hükmün esasının incelenmesi için Özel Daireye gönderilmesine karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; tazmini nitelikte adli para cezasını gerektiren kaçakçılık suçundan verilen “zamanaşımı nedeniyle düşme ve gümrüklenmiş piyasa değeri yüz altmış lira olan suça konu kaçak eşyanın zoralımı” kararının temyizinin olanaklı olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğine göre;
Sanığın çay, kahve gibi ürünlerin ticareti ile uğraştığı ve daha önce de işyerinde kaçak çay bulundurduğundan bahisle hakkında açılan kamu davası sonucunda mahkûmiyetine karar verildiği, suç tarihinde de aynı iş yerinde mahkeme kararı ile yapılan aramada, birer kilogramlık kırk paket kaçak çay bulunarak el konulduğu, 05.09.2002 tarihli iddianame ile hakkında 1918 sayılı Kaçakçılık Yasasının 22/5 ve 33. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davasının açıldığı,
17.10.2002 günlü oturumda sorgusu yapılan sanığın, atılı suçlamaları kabul etmediğini beyan ettiği, 13.10.2006 tarihinde yerel mahkemece yapılan keşifte hazır bulunan bilirkişi tarafından, suça konu çayların gümrüklenmiş piyasa değerinin yüz altmış lira olarak tespit edildiği, yargılama sonucunda da hakkındaki kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine ve suça konu kırk paket gümrük kaçağı çayın zoralımına karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
1412 sayılı Ceza Yargılaması Usulü Yasasının 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte olan 305. maddesi gereğince, ceza mahkemelerince verilen hükümler temyiz yasa yoluna tabidir.
Hükümler ise 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının 223. maddesinde; “beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbiri, davanın düşmesi, reddi ve adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları” olarak sınırlı sayıda gösterilmiştir.
1412 sayılı Ceza Yargılaması Usulü Yasasının 305. maddesi uyarınca hükümlere karşı başvurulabilecek yasa yolu kural olarak temyizdir. Ancak yasa koyucu, aynı maddede bir kısım hükümlerin kesin nitelikte bulunduğunu belirtmek suretiyle, bu hükümlere karşı temyiz yasa yoluna başvurulamayacağını, yalnızca koşullarının bulunması durumunda yasa yararına bozma yasa yoluna gidilebileceğini düzenlemiş ve kesin olduğu açıklanan hükümleri de anılan maddenin karar tarihinde yürürlükte bulunan halinde; “iki milyar liraya kadar (iki milyar dâhil) para cezalarına dair mahkûmiyet hükümleri, yukarı sınırı on milyar lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri ve bu kanun ile sair kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümler” olarak sınırlandırmıştır.
1412 sayılı Ceza Yargılaması Usulü Yasasının 305. maddesinin gerekçesinde de; “temyiz mahkemesini işgal edecek bir kıymet ve mahiyeti haiz olmayan bu küçük işler, umumi işlerin dörtte üçünü teşkil edecek kadar çoktur. Bunların tehacümü karşısında büyük işlere hasredilmesi lazım gelen zaman daralmaktadır. Bu sebeple her memlekette olduğu gibi temyize kadar gidebilecek işlerin tasnif ve tahdidinde zaruret görülmüştür” denilmek suretiyle de böyle bir düzenlemeye gereksinim duyulmasının nedeni açıklanmıştır.
Bu husus birçok yargısal karara da konu olmuş, Ceza Genel Kurulunun 14.02.2012 gün ve 421–34, 25.09.2007 gün ve 194–189, 27.12.2005 gün ve 121–171, 16.12.1997 gün ve 307–318, 02.05.1994 gün ve 97–126 ile 05.02.1990 gün ve 367–6 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında; “ön ödeme sonucu verilen düşme kararlarının 5271 sayılı Yasanın 223. maddesinde sayılan hükümlerden olduğu ve anılan kararların temyiz edilebilirlik sınırının, 1412 sayılı Yasanın 305. maddesinin 2. fıkrasının 1. bendine göre saptanması gerektiği” sonucuna ulaşılmıştır.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 01.07.1942 gün ve 25–18 sayılı kararında da; “kaçakçılık suçlarında müsadere edilen eşyanın değeri dikkate alınmak suretiyle, kesin olan hükümlerin zoralım kararına bağlı olarak temyiz edilebilecekleri,” 04.06.1936 gün ve 12–14 sayılı kararında ise; “Ceza Yasası bakımından ceza ile birlikte bahis konusu olduğu yerlerde ceza hükümlülüğünün yasal sonucu olan zoralım hususunun, esas davadan ayrı ve bağımsız bir dava halinde, esası incelemeye görevli mahkemelerce kayıtsız ve şartsız inceleme konusu yapılabileceği ve temyiz incelemesine tabi olacağı, temyiz edilebilme sınırının saptanmasında Hukuk Muhakemeleri Usulü Yasasının esas alınacağı” belirtilmiştir.
İçtihadı Birleştirme Kurulu Kararları ve yerleşmiş uygulamalara göre müsadere veya ön ödeme nedeniyle verilen düşme kararlarının ön ödemeye konu para cezası miktarı ile zoralımına karar verilen eşyanın değeri göz önünde bulundurularak temyiz incelemesine tabi olup olmadıklarının belirlenmesi karşısında; mahkûmiyet veya beraat hükmü kurulması halinde hükmün 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddesi uyarınca temyize tabi olma olasılığı bulunmayan bir durumda, aynı kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmesi halinde de hükmün kesin nitelikte olduğunun kabulünde zorunluluk bulunmaktadır. Aksi halde aynı olaya ilişkin açılan kamu davasında mahkûmiyet veya beraat kararı verilmesi durumunda hüküm kesin nitelikte bulunacak, zamanaşımı nedeniyle düşme kararı verilmesi halinde ise temyize tabi olacaktır ki, böyle bir uygulamanın da yasanın ruhuna ve amacına aykırı olacağı açıktır.
Nitekim öğretide de Kunter–Yenisey–Nuhoğlu; “Sonuçta ceza verilmediği için, aynı düzeyde olan ceza davasının düşmesi ve benzeri kararların da beraat kararı gibi kesin olarak verilebilmeleri yorumla kabul edilmelidir” şeklinde görüş belirtmişlerdir. (Ceza Muhakemesi Hukuku, 15. Bası, s. 1371)
Somut olay bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;
Suç tarihi itibarıyla yürürlükte olan 1918 sayılı Yasanın 25. maddesinde; “Bu Kanunun 14. maddesinin birinci fıkrasında yazılı haller haricinde, kaçak inhisar maddelerini istimal veya istihlak maksadıyla yanlarında veya herhangi bir yerde bulunduranlar ile gümrükten kaçırılarak yurda sokulmuş eşyayı kaçak olduğunu bilerek kendisinin veya başkalarının ihtiyaçlarında kullanmak üzere yurt içinde satın alan veya bilerek yanlarında yahut herhangi bir yerde bulunduranlar gümrük kaçağı eşyanın gümrüklenmiş değerinin, inhisar maddeleri için cif değeri ile birlikte hususi kanunlarında yazılı para cezası veya resminin birer misli hafif para cezasıyla cezalandırılır, madde ve eşyanın müsaderesine de hükmolunur, bu suretle hükmolunacak hafif para cezası bin liradan aşağı olamaz” hükmüne yer verilmesi karşısında, sanığın işyerinde yapılan arama sonucunda ele geçirilen ve zoralımına karar verilen çayların gümrüklenmiş piyasa değerinin yüz altmış lira olması nedeniyle, sanık hakkında mahkûmiyet kararı verilmesi halinde hükmolunabilecek adli para cezası ile zoralımına karar verilen eşyanın değeri göz önünde bulundurulduğunda, yerel mahkemece verilen zamanaşımı nedeniyle düşme ve zoralıma ilişkin hükmün kesin nitelikte olduğunun kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.
Bu itibarla, Özel Daire kararı isabetli bulunduğundan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Başkanı; “1412 sayılı Yasanın 305. maddesi uyarınca kesin olan hükümler, suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan değerlere göre iki milyar liraya kadar (iki milyar dâhil) adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümleri ile üst sınırı on milyar lira adli para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat kararlarıyla sınırlı olup, 5271 sayılı Yasanın 223. maddesinde belirtilen diğer hükümler yönünden herhangi bir sınırlama getirilmemiş olduğundan, düşme kararının da beraat veya mahkûmiyet hükmüne kıyasen kesin olarak verilebilmesinin kabulü 1412 sayılı Yasanın 305. maddesine açıkça aykırılık oluşturacaktır” görüşüyle,
Üç Genel Kurul Üyesi de benzer düşüncelerle itirazın kabul edilmesi gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 10.04.2012 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.