Esas No: 2011/783
Karar No: 2012/150
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/783 Esas 2012/150 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Yargıtay Dairesi : 10. Ceza Dairesi
Mahkemesi : KARTAL 2. Çocuk
Uyuşturucu madde kullanma suçundan sanık ...’nın 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 191/2–3. maddesi uyarınca tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulmasına ilişkin, Kartal 2. Çocuk Mahkemesince verilen 13.12.2007 gün ve 35-1093 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesince 18.11.2011 gün ve 7033-57153 sayı ile;
“1-Hükmün başına, CMK"nın 232/2-c maddesi uyarınca, suçun işlendiği yer ve zaman diliminin yazılması gerektiğinin gözetilmemesi,
2-Olay tutanağı ile suç konusu uyuşturucu maddelerin analizine ilişkin raporun dosyada bulunmadığı, aynı olayla ilgili olarak haklarında Kartal 1. Sulh Ceza Mahkemesine dava açılan diğer sanıklara ait 2006/98 esas sayılı dosya içinde olabileceği anlaşıldığından, olay tutanağı ve varsa analiz raporu ile diğer belgelerin onaylı birer örneğinin getirtilerek sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması” isabetsizliklerinden sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 27.12.2011 gün ve 79782 sayı ile;
“5320 sayılı Yasanın 8/2. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nun 305. maddesi uyarınca ancak hükümler temyiz olunabilir. 5271 sayılı CMK’nun 223. maddesinde sayılan beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararları hükümdür. Hükümler davanın esasını çözen, temyiz incelemesi sonucu bozulmadıkça aynı dava ile yargılama yapılmasını ve başka bir hüküm kurulmasını engelleyen nihai kararlardır. Hükümler duruşmalı inceleme sonucunda verilir ve temyiz edilmeleri kararların yerine getirilmesini engeller. Mahkemelerin hüküm dışındaki kararları ise, 5271 sayılı CMK’nun 267. maddesi uyarınca kanunda öngörülmek koşulu ile itiraza tabidir. İtiraz ise, kararın yerine getirilmesinin geri bırakılması sonucunu doğurmaz.
Bu açıklamalar ışığında, 5237 sayılı TCK’nın 191. maddesinin zaman içinde değişen hallerine göre ‘tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine’ ilişkin kararların hukuki niteliğine bakacak olursak, maddenin yürürlüğe giren ilk hali ve 5377 sayılı Yasa ile değişen halinde ‘tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri’ kararları, 5271 sayılı CMK’nun 223/1 ve 223/6. maddelerinde belirtilen, cezanın yanı sıra hükmolunan bir güvenlik tedbiri mahiyetinde olduğu anlaşılmaktadır. Zira anılan karar ile davanın esası nihai olarak çözülmüş, ancak ceza yerine güvenlik tedbirine hükmolunmuştur. Gerçekten kişi, tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranmaması hâlinde davaya devam olunmaz, verilecek karar cezanın infazından ibarettir. Bu itibarla, 5560 sayılı Yasa ile yapılan değişiklik öncesi mahkemelerce 5237 sayılı TCK’nın 191/2. maddesi uyarınca verilen ‘tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri’ kararları hüküm niteliğinde ve temyize tabidir.
TCK’nın 191. maddesi, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Yasa ile tümden değiştirilmiş ve maddenin 2. fıkrası ile 1. fıkraya göre hüküm vermeden önce uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi hakkında tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine; kullanmamakla birlikte, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi hakkında ise denetimli serbestlik tedbirine karar verilebilme imkânı getirilmiştir. Anılan maddenin 5. fıkrası uyarınca tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranan kişi hakkında açılmış olan davanın düşmesine karar verileceği, aksi takdirde davaya devam olunarak hüküm kurulacağı belirtilmiştir. 5560 sayılı Yasa ile yapılan değişiklik sonucu TCK’nın 191/2. maddesi uyarınca verilen kararlar artık hüküm olmaktan çıkartılmıştır. Zira anılan madde uyarınca verilen karar ile davanın esası çözülmemiş, nihai bir karar verilmemiştir. Kişi, tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranır ise, hakkında açılmış olan davanın düşmesine karar verilecek, aksi takdirde davaya devam olunarak hüküm verilecektir. Nitekim kanun koyucu 191. maddenin 2. fıkrasındaki ‘hükmolunur’ ve 3. fıkrasındaki ‘hükmedilen kişi’ ibarelerini ‘karar verilebilir’ ve ‘karar verilen kişi’ olarak değiştirmiştir. 5560 sayılı Yasa ile yapılan değişiklik sonucu artık TCK’nın 191/2. maddesi uyarınca verilen ‘tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine’ ilişkin kararlar, mahkeme kararı niteliğindedir.
TCK’nın 191/2. maddesinde düzenlenen ‘tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri’ kararı, bu hâli ile CMK’nın 231/5–14. maddesinde düzenlenen ‘hükmün açıklamasının geri bırakılması’ kararı ile benzerlik göstermektedir. ‘Hükmün açıklanmasının geri bırakılması’ kararı da, uyuşmazlığı nihai olarak sonlandıran bir karar olmayıp deneme süresinin sonunda düşme ya da mahkûmiyete dönüşmekte, ilk derece mahkemesi yargılaması açısından kovuşturma evresinin temyiz kanun yolu öncesi aşamasını, deneme süresinin sonunda verilen bu hükümler sonlandırmaktadır.
Bu bağlamda, hem 5237 sayılı TCK’nın 191/2. maddesi kapsamında verilen ‘tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri’ kararı, hem de, 5271 sayılı CMK’nın 231/5–14. maddesi kapsamında verilen ‘hükmün açıklanmasının geri bırakılması’ kararında, kovuşturmanın devamı, anılan maddelerde öngörülen süreler ve durumlarda şarta bağlı tutulmuş olup, şartın (süre ve durumlar) gerçekleşmesi halinde kaldığı yerden devam edecek olması nedeniyle, bu anlamda durma kararı niteliğinde ve 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddesinin ‘soruşturmanın veya kovuşturmanın yapılması şarta bağlı tutulmuş olup da şartın henüz gerçekleşmediği anlaşılırsa; gerçekleşmesini beklemek üzere, durma kararı verilir, bu karara itiraz edilebilir’ açık hükmü karşısında itiraz yasa yoluna tabi kararlardır.
5237 sayılı TCK’nın 191/2. maddesi kapsamında kalan ‘tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri’ kararına karşı başvurulacak yasa yolu da 6217 sayılı Yasanın 20. maddesi ile aynı Kanun maddesine eklenen ve 14.04.2011 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren ‘bu karar, durma kararının hukuki sonuçlarını doğurur’ şeklindeki düzenleme ile itiraz yasa yoluna tabi olmuştur.
Yukarıda açıklandığı şekli ile anılan düzenlemeden öncesi içinde yasa yolu, kararın niteliği itibarıyla itiraz yasa yoludur. Zira ceza yargılamasında yasa yolu, tarafların istemlerine göre değil, yasanın sistematiği ve normları dikkate alınarak kararların niteliğine göre belirlenir.
Ayrıca yasa koyucunun 6217 sayılı Yasanın 20. maddesi ile getirmiş olduğu değişiklik gerekçesine bakıldığında da bu hususa vurgu yapıldığı anlaşılmaktadır. Şöyle ki; gerekçede, ‘maddeyle Türk Ceza Kanununun 191 inci maddesinin ikinci fıkrasında değişiklik yapılarak uygulamada ortaya çıkan sorunların çözümlenmesi amaçlanmaktadır. Bu değişikliğin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 223 üncü maddesinin sekizinci fıkrasıyla birlikte ele alınması gerekmektedir’ denilmek suretiyle, 5237 sayılı TCK’nın 191/2. maddesi kapsamında kalan ‘tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri’ kararına yeni bir yasa yolu öngörmemekte, aslında madde kapsamındaki kararın hukuki niteliği itibarıyla zaten var olan itiraz yasa yoluna, uygulamadan kaynaklanan duraksamalar noktasında son vermek amaçlı açıklayıcı bir düzenleme içermektedir.
14.04.2011 tarihinden sonra anılan nitelikteki kararların itiraz yasa yoluna, önceki kararların ise temyiz yasa yoluna tabi olması, benzer durumda olan kişiler açısından yasa yoluna başvuru noktasında farklılığa neden olacağı gibi, Yüksek Dairenin iş yükünü de gereksiz yere artıracaktır.
Sonuç olarak; 14.04.2011 tarihli Resmi Gazete"de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6217 sayılı Yasanın 20. maddesi ile 5237 sayılı TCK’nın 191/2. maddesine eklenen son cümle uyarınca, anılan madde kapsamında kalan ‘tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri’ kararı, sadece 14.04.2011 tarihinden itibaren itiraz yasa yoluna tabi olmayıp, açıklandığı şekli ile ilgili maddede düzenleme altına alınan kararın niteliği itibariyle bu tarihten önce de itiraz yasa yoluna tabidir. Bu nedenle Yüksek Dairenin, kararın temyiz yasa yoluna tabi olduğu düşüncesinde isabet bulunmamaktadır” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire kararının kaldırılmasına ve dosyanın itiraz mercince incelenmek üzere mahalline iadesine karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 5237 sayılı TCY’nın 191/2. maddesi uyarınca, birinci fıkraya göre ceza verilmeden önce hükmolunan tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri veya yalnızca denetimli serbestlik tedbiri kararlarının tabi olduğu yasa yolunun itiraz mı, yoksa temyiz mi olduğunun belirlenmesine ilişkindir.
Uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir hukuksal çözüme ulaşılabilmesi için, öncelikle 5237 sayılı TCY’nın 191. maddesinin geçirdiği aşamaların gözden geçirilmesi gerekmektedir.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCY’nın “Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak” başlıklı 191. maddesinin ilk hali;
“1) Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi, bir yıldan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Kendisi tarafından kullanılmak üzere uyuşturucu veya uyarıcı madde etkisi doğuran bitkileri yetiştiren kişi, bu fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
2) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi hakkında, tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine hükmolunur.
3) Hakkında tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine hükmedilen kişi, belirlenen kurumda uygulanan tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranmakla yükümlüdür. Hakkında denetimli serbestlik tedbirine hükmedilen kişiye rehberlik edecek bir uzman görevlendirilir. Bu uzman, güvenlik tedbirinin uygulama süresince, kişiyi uyuşturucu veya uyarıcı maddenin kullanılmasının etki ve sonuçları hakkında bilgilendirir, kişiye sorumluluk bilincinin gelişmesine yönelik olarak öğütte bulunur ve yol gösterir; kişinin gelişimi ve davranışları hakkında üçer aylık sürelerle rapor düzenleyerek hâkime verir.
4) Tedavi süresince devam eden denetimli serbestlik tedbirine, tedavinin sona erdiği tarihten itibaren bir yıl süreyle devam olunur. Denetimli serbestlik tedbirinin uygulanma süresinin uzatılmasına karar verilebilir. Ancak, bu durumda süre üç yıldan fazla olamaz.
5) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi hakkında kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmaktan dolayı hükmolunan ceza, ancak tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranmaması hâlinde infaz edilir. Kişi etkin pişmanlıktan yararlanmışsa, davaya devam olunarak hakkında cezaya hükmolunur” şeklinde düzenlenmiş iken;
08.07.2005 gün ve 25869 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 5377 sayılı Yasanın 24. maddesi ile 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 191. maddesinin 1. fıkrasının “kendisi tarafından kullanılmak üzere uyuşturucu veya uyarıcı madde etkisi doğuran bitkileri yetiştiren kişi, bu fıkra hükmüne göre cezalandırılır” şeklindeki ikinci cümlesi madde metninden çıkartılmış, maddenin ikinci fıkrası ise, “uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi hakkında, tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine; kullanmamakla birlikte, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi hakkında, denetimli serbestlik tedbirine hükmolunur” biçiminde değiştirilmiş,
19.12.2006 gün ve 26381 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5560 sayılı Yasanın 7. maddesiyle de anılan madde değiştirilerek,
“1) Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi, bir yıldan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
2) Bu suçtan dolayı açılan davada mahkeme, birinci fıkraya göre hüküm vermeden önce uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi hakkında, tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine; kullanmamakla birlikte, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi hakkında, denetimli serbestlik tedbirine karar verebilir.
3) Hakkında tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine karar verilen kişi, belirlenen kurumda uygulanan tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davran¬makla yükümlüdür. Hakkında denetimli serbestlik tedbirine hükmedilen kişiye rehberlik edecek bir uzman görevlendirilir. Bu uzman, güvenlik tedbirinin uygulama süresince, kişiyi uyuşturucu veya uyarıcı maddenin kullanılmasının etki ve sonuçları hakkında bilgilendirir, kişiye sorumluluk bilincinin gelişmesine yönelik olarak öğütte bulunur ve yol gösterir; kişinin gelişimi ve davranışları hakkında üçer aylık sürelerle rapor düzenleyerek hâkime verir.
4) Tedavi süresince devam eden denetimli serbestlik tedbirine, tedavinin sona erdiği tarihten itibaren bir yıl süreyle devam olunur. Denetimli serbestlik tedbirinin uygulanma süresinin uzatılmasına karar verilebilir. Ancak, bu durumda süre üç yıldan fazla olamaz.
5) Tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranan kişi hakkında açılmış olan davanın düşmesine karar verilir. Aksi takdirde, davaya devam olunarak hüküm verilir.
6) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi, hakkında kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmaktan dolayı cezaya hükmedildikten sonra da iki ilâ dördüncü fıkralar hükümlerine göre tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine tâbi tutulabilir. Bu durumda, hükmolunan cezanın infazı ertelenir. Ancak, bunun için kişi hakkında bu suç nedeniyle önceden tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine karar verilmemiş olması gerekir.
7) Kişinin mahkûm olduğu ceza, tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranması halinde, infaz edilmiş sayılır; aksi takdirde, derhal infaz edilir” şekline dönüşmüş,
Son olarak 14.04.2011 gün ve 27905 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Yasanın 20. maddesi ile de 5237 sayılı TCY’nın “kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak” başlıklı 191. maddesinin ikinci fıkrasına “bu karar, durma kararının hukuki sonuçlarını doğurur” cümlesi eklenmiştir.
19.12.2006 gün ve 26381 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5560 sayılı Yasanın 7. maddesiyle değişik 5237 sayılı TCY’nın 191. maddesinin gerekçesinde; “… Bunun ifade ettiği anlam şudur: Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak suçundan dolayı hakkında kamu davası açılmış olan sanıkla ilgili olarak cezaya hükmetmeden tedavi ile birlikte denetimli serbestlik tedbirine ya da sadece denetimli serbestlik tedbirine karar verilmesi halinde, açılmış olan kamu davası derdest olmaya devam etmektedir” denilmek suretiyle, sanıkla ilgili cezaya hükmedilmeden önce tedavi ile birlikte denetimli serbestlik tedbiri ya da sadece denetimli serbestlik tedbirine karar verilmesi halinde, soruşturmanın veya kovuşturmanın yapılması şarta bağlı tutulup da şartın gerçekleşmesini beklemek üzere verilen ve 5271 sayılı CYY’nın 223/8. maddesinde itiraza tabi olduğu belirtilen durma kararında olduğu gibi, davanın esasının çözülmediği ve açılmış olan kamu davasının derdest olmaya devam ettiği belirtilmiştir.
1412 sayılı Ceza Yargılaması Usulü Yasasının 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 305. maddesi gereğince, ceza mahkemelerince verilen hükümler; “İki milyar liraya kadar (iki milyar dâhil) para cezasına dair olan hükümler, yukarı sınırı on milyar lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri ile bu Kanun ile sair kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümler” ayrık olmak üzere temyiz yasa yoluna tabidir.
Bu düzenlemeyle ceza yargılama sistemimizde, mahkemelerin davanın esasını çözen ve yasa koyucu tarafından hüküm olarak nitelendirilen son kararlarındaki hukuka aykırılıkların başka bir merciin kararı ile giderilmesi için öngörülmüş olağan bir yasa yolu olan temyiz yasa yolu, yalnızca hükümler için kabul edilmiş, hükümler de 5271 sayılı Yasasının 223. maddesinde “beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbiri, davanın reddi veya düşmesi, adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararı” olarak sınırlı bir şekilde gösterilmiştir.
5271 sayılı CYY’nın yürürlüğe girmesinden önce, 17.12.1930 gün ve 23–31 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da; “duruşmanın tatiline ilişkin CYUY’nın 253. maddesine ilişkin kararlar nihai karar niteliğinde olmadığından temyiz yeteneği yoktur” denilmek suretiyle, mahkemelerin ancak davanın esasını çözen ve yasada açıkça hüküm olarak sayılan kararlarına karşı temyiz yasa yoluna başvurulabileceği hususu açıklığa kavuşturulmuştur.
5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının 267 ila 271. maddelerinde düzenlenen itiraz ise, kural olarak hâkimlik kararlarına, yasada belirtilmiş bulunmak koşulu ile de mahkeme kararlarına karşı başvurulan olağan bir yasa yoludur.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
5237 sayılı TCY’nın 191. maddesinin 2. fıkrasına 6217 sayılı Yasanın 20. maddesi ile eklenen “bu karar, durma kararının hukuki sonuçlarını doğurur” düzenlemesinin yürürlüğe girdiği 14.04.2011 tarihinden sonra mahkemelerce, 5237 sayılı TCY’nın 191/2. maddesi uyarınca cezaya hükmedilmeden önce verilen tedavi ile birlikte denetimli serbestlik tedbiri ya da sadece denetimli serbestlik tedbiri kararlarının itiraz yasa yoluna tabi olduğunda kuşku bulunmamakta olup, anılan tarihten önce verilen kararların hangi yasa yoluna tabi olduğu belirlenmelidir.
5237 sayılı TCY’nın 5560 sayılı Yasanın 7. maddesi ile değişik 191. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, cezaya hükmetmeden önce verilen tedavi ile birlikte denetimli serbestlik tedbiri ya da sadece denetimli serbestlik tedbiri kararlarının, 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının 223. maddesinde hüküm olarak sayılan ve temyiz yasa yoluna tabi olduğu kabul edilen kararlar arasında gösterilmemesi, temyiz yasa yolunun mahkemelerin davanın esasını çözen kararlarına karşı başvurulan bir yasa yolu olarak kabul edilmiş olması ve 5237 sayılı TCY’nın 191. maddesi gerekçesinde, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak suçlarından dolayı açılan kamu davalarında, sanık ya da sanıklarla ilgili olarak cezaya hükmetmeden tedavi ile birlikte denetimli serbestlik tedbirine ya da sadece denetimli serbestlik tedbirine karar verilmesi halinde davanın derdest olmaya devam ettiğinin belirtilmiş bulunması karşısında; itiraz yasa yoluna tabi olduğunun kabulü gerekmektedir.
Nitekim 5237 sayılı TCY’nın 191. maddesinin 2. fıkrası uyarınca cezaya hükmetmeden önce verilen tedavi ile birlikte denetimli serbestlik tedbiri ya da sadece denetimli serbestlik tedbiri kararlarının tabi olduğu yasa yolu konusunda oluşan tereddütlerin giderilmesi amacıyla anılan maddenin 2. fıkrasına, 14.04.2011 gün ve 27905 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Yasanın 20. maddesi ile “bu karar, durma kararının hukuki sonuçlarını doğurur” cümlesi eklenmek suretiyle, 5271 sayılı CYY’nın 223/8. maddesinde itiraza tabi bulunduğu belirtilen durma kararında olduğu gibi, 5237 sayılı TCY’nın 191/2. maddesi uyarınca verilen kararlarının da itiraz yasa yoluna tabi olduğu açıkça belirtilmek suretiyle, anılan kararların tabi olduğu yasa yoluna ilişkin uygulamada yaşanan tereddütler giderilmiş, bu husus 6217 sayılı Yasanın 20. maddesinin gerekçesinde de; “Madde ile Türk Ceza Kanununun 191. maddesinin ikinci fıkrasında değişiklik yapılarak, uygulamada ortaya çıkan sorunların çözümlenmesi amaçlanmaktadır” denilmek suretiyle açıkça vurgulanmıştır.
Diğer taraftan, güvenlik tedbirine hükmedilmesi kararlarının da 5271 sayılı CYY’nın 223. maddesinde hüküm olarak sayıldığı ve temyizi olanaklı kararlardan olduğu, 5237 sayılı TCY’nın 5560 sayılı Yasanın 7. maddesi ile değişik 191. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca hükmolunan tedavi ile birlikte denetimli serbestlik tedbiri ya da sadece denetimli serbestlik tedbiri kararlarının da güvenlik tedbiri niteliğinde olduğu, bu nedenle temyiz yasa yoluna tabi bulunduğu ileri sürebilir ise de; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22.11.2005 gün ve 140–143 sayılı kararında açıkça belirtildiği üzere, 5271 sayılı CYY’nın 223. maddesi uyarınca hüküm niteliğinde sayılan ve temyizi olanaklı bulunan güvenlik tedbiri kararları, davanın esasının çözümü sonucunda gerek bir mahkûmiyete ek, gerekse bağımsız olarak verilen kararlardır.
Güvenlik tedbirleri 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 53 ila 60. maddeleri arasında “belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma, eşya müsaderesi, kazanç müsaderesi, çocuklara özgü güvenlik tedbirleri, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirleri, suçta tekerrür ve özel tehlikeli suçlular, sınır dışı edilme ve tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbirleri” şeklinde sınırlı bir şekilde sayılmış olup, TCY’nın 191/2. maddesi uyarınca hükmolunacak tedavi ile birlikte denetimli serbestlik tedbiri ya da sadece denetimli serbestlik tedbiri, anılan Yasada açıkça gösterilen güvenlik tedbirleri arasında yer almadığından temyiz yasa yoluna tabi olduğunun kabulü olanaklı değildir.
Bu itibarla, yerel mahkemenin sanık hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 5560 sayılı Yasanın 7. maddesi ile değişik 191/2. maddesi uyarınca hükmettiği tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin temyiz yasa yoluna tabi olduğunu kabul eden Özel Daire kararı isabetsiz olduğundan, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, itiraz yasa yoluna tabi olan bir kararın temyizen incelenmesi sonunda verilmiş bulunan Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme kararının yetkili itiraz merciince incelenmesinin sağlanması için dosyanın yerel mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 18.11.2011 gün ve 7033-57153 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın, itiraz merciince incelenmesinin sağlanması amacıyla Kartal 2. Çocuk Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 10.04.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.