Esas No: 2017/2876
Karar No: 2020/708
Karar Tarihi: 19.02.2020
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2017/2876 Esas 2020/708 Karar Sayılı İlamı
Özet:
Davacı, bir gazetede yayınlanan haberin kişilik haklarını ihlal ettiğini iddia ederek manevi tazminat istemiş, mahkeme davanın kısmen kabulüne karar vermiştir. Ancak Yargıtay, haberin kamusal çıkarlar çerçevesinde yapıldığını ve eleştiri mahiyetinde olduğunu belirterek kararı bozmuştur. Basın özgürlüğü ile kişilik hakları arasında bir denge olduğu ve bu dengeyi korumak için hukuki zorunluluklar olduğu vurgulanmıştır. Anayasa'nın 28. maddesi ve Basın Kanunu'nun 1. ve 3. maddeleri basın özgürlüğünü ve sınırlarını düzenlemektedir. Türk Medeni Kanunu'nun 24 ve 25. maddeleri ile özel yasalar da kişilik haklarına saldırıda bulunulmamasını öngörmektedir.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVALILAR : 1-... 2-... vekili Avukat ...
Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalılar ... ve ... aleyhine 28/09/2015 gününde verilen dilekçe ile basın ve internet yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 13/01/2016 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davalılar vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, basın ve internet yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; karar, davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili; ... Gazetesinin 16/03/2015 tarihli nüshasında ve gazetenin internet sitesinde yayınlanan haberin gerçeğe aykırı olduğunu, müvekkilinin kişilik haklarını ihlal ettiğini, taraflarınca yapılan tekzip başvurusu üzerine Sakarya l. Sulh Ceza Hakimliği tarafından gazetedeki yayın hakkında tekzip kararı verildiğini, yine haberin internet sitesinde de yayınlanması nedeniyle aynı mahkeme tarafından erişimin engellenmesine karar verildiğini, davalıların haber verme ve eleştiri sınırlarını aştığını belirterek kişilik haklarına saldırı nedeniyle uğranılan zararın davalılardan tazmini isteminde bulunmuştur.
Davalılar; söz konusu haberde gerçeklik unsurunun mevcut olduğunu, haberin kamuyu bilgilendirme ve basın özgürlüğü kapsamında olduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuşlardır.
Mahkemece, yayın konusu haberin güncel olmadığı, hukuka uygunluk sınırları içinde kalmadığı ve davacının kişilik haklarını ihlal eder nitelikte olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Basın özgürlüğü, Anayasa"nın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın; olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.
Bunun içindir ki bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasa’nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve 25. maddelerinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Somut davada öncelikle davacının toplumsal konumu itibariyle değerlendirmenin yapılması gerektiği aşikardır. Davacının dava tarihinde Sakarya Valisi olarak görev yapmakta olduğu, toplumca tanınan ve bilinen bir kişi olduğu dikkate alındığında davacı yönünden eleştirel sınırların daha geniş kapsamda değerlendirilmesi gerekmektedir. Bunun yanında davalı tarafça yayınlanan haberde kamusal çıkarların ön planda tutulduğu dikkate alındığında kişilik haklarına saldırı ve ifade özgürlüğünün çatıştığı durumlarda dengelemenin ancak kamunun menfaatinin gözetilmesi ile neticelendirilmesi gerekmektedir. Kaldı ki davaya konu haberde ...’ın Topkapı’da yaptığı... Sitesi’nden davacının bir daire satın aldığı ifade edilmiş olup, dosya kapsamında davalı tarafından ibraz edilen tapu kayıtlarına göre gerçekten davacının bahsi geçen yerde bir dairesinin bulunduğu, bu dairede davacı ile birlikte iki aile ferdinin de hissedar olduğu, bu haliyle davaya konu haberin görünür gerçeğe de uygun olduğu anlaşılmıştır.
Şu halde; davalı tarafça hazırlanan haberin aktardığı konunun kamusal çıkarlar çerçevesinde kamuyu bilgilendirme amaçlı olarak yayınlandığı, bu haliyle haberde yer verilen ifadelerin görünür gerçeğe uygun olduğu, davaya konu haberde geçen söz ve ifadeler bir bütün halinde değerlendirildiğinde, özle biçim arasındaki dengenin bozulmadığı, davacıya yönelik ifadelerin eleştiri mahiyetinde olup basın ve ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı, ayrıca davacının kamuoyunda tanınan ve bilinen bir kişi olduğu, bu nedenle eleştirilere katlanma yükümlülüğü bulunduğu, dava konusu haberde yer verilen ifadelerin davacının kişilik haklarına saldırı olarak değerlendirilemeyeceği sonucuna varılmış; davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş; kararın açıklanan nedenlerle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 19/02/2020 gününde oy birliğiyle karar verildi.