Esas No: 2011/1-352
Karar No: 2012/135
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/1-352 Esas 2012/135 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
İtirazname: 2007/225736
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi : MUĞLA 2. Ağır Ceza
Günü : 12.06.2007
Sayısı : 16-142
Sanık B. G.. hakkında kasten yaralama suçundan açılan kamu davasında Bodrum 3. Asliye Ceza Mahkemesince 08.12.2005 gün ve 389-15 sayı ile; sanığın eyleminin 5237 sayılı TCY"nın 81/1. maddesine uyan kasten öldürme suçuna teşebbüsü oluşturduğundan bahisle verilen görevsizlik kararı üzerine yapılan yargılama sonucunda, sanığın eyleminin kasten yaralama olarak kabulü ile 5237 sayılı TCY"nın 86/1, 86/3-e, 87/1-d, 29 ve 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin, Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 12.06.2007 gün ve 16-142 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 19.09.2011 gün ve 4152-5268 sayı ile;
“Kasten silahla yaralama suçu ile ilgili olarak; hüküm tarihinden sonra yürürlüğe giren 5728 sayılı Yasanın 562. maddesi ile değişik 5271 sayılı CYY"nın 231. maddesi uyarınca sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi” isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 21.10.2011 gün ve 225736 sayı ile;
“Mahkemece hükmedilen ceza miktarı itibariyle bozma kararı yerinde görünmekte ise de, yargılamaya konu eylem, sanığın alması gereken ceza alt sınırdan uygulama da gözetildiğinde TCY"nın 86/l, 86/3-e, 87/l-d-son, 29, 62. maddeleri uyarınca 2 yıl 1 ay hapis cezası olacağından hükmün açıklanmasının geri bırakılması kapsamı dışında kalmaktadır.
5728 sayılı Yasa ile değişik CYY"nın 231/5. maddesinde iki yıl ve daha az hapis cezasına dair hükümlerin açıklanmasının geri bırakılabileceği öngörmekte olup, hükmedilen ceza miktarı maddenin uygulanabilmesi için objektif koşullardan biridir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 04.03.2008 gün ve 47-43 sayılı içtihatları ile de işaret olunduğu gibi Yargıtayın görevi, yasaların ülke genelinde hukuka uygun olarak uygulanıp uygulanmadığını denetlemek, yasaların ve hukuk kurallarının uygulanmasında birliği sağlamaktır. Bu husus aynı zamanda eşitlik ilkesi, hak ve adalet duygusunun da gereğidir.
Bu açıdan bakıldığında aleyhe temyiz bulunmasa dahi CYY"nın 231. maddesinin nesnel uygulama koşullarının bulunup bulunmadığının Yargıtay tarafından gözetilmesi, suça konu eylemde belirtilen koşulların varlığının belirlenmesi halinde ilk derece mahkemesince hükmün açıklanmasının geri bırakılması öznel uygulama koşullarının değerlendirilmesi için hükmün bozulması, aksi takdirde onanmasına karar verilmesi gerektiği zorunlu görülmektedir.
Aksi takdirde Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 04.03.2008 gün ve 47-43 sayılı içtihatlarında vurgulandığı gibi, yanılgılı uygulamadan sanık lehine ikinci bir hak yaratılması sonucuna olanak sağlanmış olacaktır.
Açıklanan sebeplerle somut olay gözetildiğinde, sanığın alması gereken 2 yıl 1 ay hapis cezası nedeniyle CYY"nın 231. maddesi hükümlerinden yararlanmasına objektif koşulları oluşmaması sebebiyle yasal olanak bulunmadığından; l. Ceza Dairesince belirtilen hususlar nazara alınmadan mahkemesince CYY"nın 231. maddesi uyarınca sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi gerekçesiyle verilen bozma kararı isabetli bulunmamaktadır” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurmuştur.
Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulu"nca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; ceza tayini sırasında lehine yapılan hatanın oluşturduğu durumdan istifade ile sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunundan yararlanıp yararlanamayacağının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Sanığın olay günü müştekiyi tek bıçak darbesi ile göğüs bölgesinden yaraladığı, Muğla Adli Tıp Şube Müdürlüğünce düzenlenen 02.02.2006 günlü kesin raporda, meydana gelen yaralanmanın, basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek nitelikte olduğu ve müştekinin yaşamını tehlikeye soktuğunun belirtildiği anlaşılmaktadır.
Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının, 5271 sayılı CYY’nın 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucunu doğurması nedeniyle, sanık ile Devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun 03.02.2009 ve 250-13 sayılı kararında belirtildiği üzere, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının objektif koşullarından birisi de, yapılan yargılama sonucunda hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezasından ibaret olmasıdır.
1412 sayılı CYUY"nın 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 320. maddesinde; Yargıtayca yapılacak temyiz incelemesinde, hükmü etkileyecek derecede yasaya aykırılıkların saptanması halinde, bu konuda istem olmasa dahi bu hususun inceleneceği; 326. maddesinin son fıkrasında ise; hükmün yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 291. maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmesi halinde, yeniden verilen hükümde, evvelki hükümle tayin edilmiş cezadan daha ağır cezaya hükmolunamayacağı belirtilmiştir.
Yargıtay’ın görevi, yasaların ülke genelinde hukuka uygun olarak uygulanıp uygulanmadığını denetlemek, içtihatları ile ülkede yasaların ve hukuk kurallarının uygulanmasındaki birliği sağlamaktır. Bu görev gözetildiğinde, temyiz incelemesine konu olan hükümde, suç vasfında bir isabetsizlik saptandığı takdirde, aleyhe temyiz olmasa bile bu husus bozma nedeni yapılacaktır. Aksine kabul, hukuk kurallarının Türkiye genelinde farklı uygulanmasına yol açar ki bu da Yargıtay’ın kuruluş amacına ve eşitlik ilkesine aykırı olur. Zira, aynı eylem nedeniyle değişik mahkemelerde yargılanan sanıklardan, suç vasfı doğru olarak belirlenen sanığın mahkumiyeti ile ceza zamanaşımı, memuriyetten yoksun bırakılma, seçilme hakkının kaybı, olası bir af yasası karşısında değişik durumlarla karşılaşılması gibi sonuçlarla muhatap olmasına rağmen, suç vasfı yanlış olarak belirlenen sanığın, açıklanan sonuçlarla karşılaşmaması ve hatta hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumundan yararlanması söz konusu olur ki bu durum, eşitlik ilkesine aykırı olduğu gibi, hak ve adalet duygusunu da incitir.
Yine, aleyhe değiştirmeme kuralı uyarınca hakkında ağır sonuç ceza uygulanmayan, diğer bir deyişle bu kuraldan yararlanmış olan bir sanığın önceki yanılgılı uygulama nedeniyle ortaya çıkan hafif sonuç cezadan ötürü ikinci kez avantajlı bir uygulamadan yararlandırılmasının da adalet ve hakkaniyete uygun olacağından söz etmeye olanak yoktur.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yerel mahkemece, 5237 sayılı TCY’nın 86/1, 86/3-e, 87/1-d, 29 ve 62. maddeleri uyarınca sanığın sonuç olarak 1 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmesi isabetsizdir.
Zira, yerel mahkemenin tayin ve takdir ettiği temel ceza ve oranlarda doğru uygulama yapılması halinde, 5237 sayılı TCY"nın 86/1. maddesi uyarınca belirlenen 1 yıl hapis cezasının, 86/3-e maddesi gereğince 1/2, 87/1-d maddesi uyarınca da bir kat artırılması halinde 2 yıl 12 ay olacağı, ancak hükmolunacak hapis cezasının 87/1-son cümlesi uyarınca 5 yıldan az olmayacağı gözetilerek, bu cezadan 29. madde uyarınca 2/4, 62. madde uyarınca da 1/6 oranında indirim yapılması halinde sonuç cezanın 2 yıl 1 ay hapis olacağında bir duraksama bulunmamaktadır.
Bu durumda, sanığın sabit kabul edilen eyleminin asıl cezasının 1 yıl 3 ay hapis olmayıp, 2 yıl 1 ay hapis olması gerektiği gözetildiğinde; bu miktar itibarıyla da sanık hakkında 5271 sayılı CYY"nın 231. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına olanak bulunmamaktadır.
Yerel mahkemenin yanılgılı uygulama sonucu belirlediği sonuç ceza esas alınmak suretiyle, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının olanaklı olduğunun kabulü halinde ise; sanığın, önceki yanılgılı uygulama nedeniyle ortaya çıkan hafif sonuç cezadan, ikinci kez mahkûmiyetin sonuçlarını da kapsayacak şekilde yararlandırılmasını sağlayacak, sanığa tanınmış olan atıfet genişletilmek suretiyle hakkaniyete aykırı sonuçların doğmasına, adalet ve eşitlik ilkelerinin zedelenmesine yol açılmış olacaktır.
Benzer konuda, Ceza Genel Kurulunun 04.03.2008 gün 47-43, 23.03.2004 gün 41-70 ve 17.11.1998 gün 282-348 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu itibarla, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, dosyanın esastan incelenmek üzere Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 19.09.2011 gün ve 4152–5268 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın, hükmün esastan incelenmesi için Yargıtay 1. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 03.04.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.