Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2012/9-80 Esas 2012/126 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2012/9-80
Karar No: 2012/126

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2012/9-80 Esas 2012/126 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2012/9-80 E.  ,  2012/126 K.

    "İçtihat Metni"

    Tebliğname : 2010/230539
    Yargıtay Dairesi : 9. Ceza Dairesi
    Mahkemesi : ANKARA 3. Asliye Ceza
    Günü : 09.06.2010
    Sayısı : 1346-430

    Taksirle ölüme neden olma suçundan sanık F... E...’ün 5237 sayılı TCY’nın 85/1 ve 62. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Ankara 3. Asliye Ceza Mah¬kemesince verilen 20.09.2006 gün ve 260-335 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 29.01.2007 gün ve 9122-419 sayı ile;
    “…İki sınır arasında temel ceza belirlenirken suçun işleniş biçimi, meydana gelen zararın ağırlığı ve failin taksire dayalı kusurunun yoğunluğu nazara alınmak suretiyle, adalet, hakkaniyet ve nasafet kurallarına uygun bir cezaya hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden, sanık hakkında en üst sınırdan ceza tayin edilmesi…” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Ankara 3. Asliye Ceza Mahkemesi ise 24.04.2007 gün ve 294-292 sayı ile; önceki hükümde direnmiş¬tir.
    Bu hükmün de, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca 14.10.2008 gün ve 196-221 sayı ile;
    “Ölene ait nüfus aile tablosunun dosyaya eklenmesi ve direnme hükmünün katılanlar Sena Gürsoy ile Emine Gürsoy vekiline tebliğ edilerek, temyiz edip etmeyeceğinin belirlenmesi suretiyle anılan eksikliklerin giderilmesi gerektiğine” karar verilmiş,
    Eksikliklerin giderilmesinden sonra, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 24.02.2009 gün ve 2717-2223 sayılı gönderme kararı ile dosyanın gönderildiği Yargıtay Ceza Genel Kurulunca 28.04.2009 gün ve 77-111 sayılı karar ile;
    “Özel Daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık, sanık hakkında üst sınırdan ceza tayin edilmesinin isabetli olup olmadığına ilişkin ise de, sanığın bulunduğu oturumda hükümden önceki son sözün sanık müdafiine verilmiş olmasının usule aykırılık oluş¬turup oluşturmayacağı hususunun öncelikle ele alınması gerekmiştir.
    İncelenen dosya içeriğinden;
    Bozmadan sonra yapılan yargılamada, direnme kararının verildiği 24.04.2007 günlü oturumda, sırasıyla Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine bozma kararına karşı diyecekleri sorulduktan sonra, hazır bulunan sanığa son söz verilmeden duruşmanın bitirildiği anlaşılmak¬tadır.
    Yargılamanın son söz sanığa verilmeden bitirilmesi yasaya aykırıdır. Şöyle ki, Ceza Ge¬nel Kurulu’nun 06.07.2004 gün ve 138-159; 25.04.2006 gün ve 3-124; 04.12.2007 gün ve 246-261 ve 29.01.2008 gün ve 193-7 sayılı kararlarında da belirtildiği üzere;
    1412 sayılı CYUY’nın 251. maddesine paralel düzenlemeler içeren 5271 sayılı CYY’nın 216. maddesinin son fıkrasında, ‘Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir’ hükmü yer almaktadır. Bu hüküm gereğince katılmış olduğu takdirde du¬ruşma mutlaka son söz sanığa verilerek bitirilecektir. Ceza Genel Kurulunun yerleşik kararlarında da vurgulandığı üzere, savunma hakkı ile yakından ilgili bulunan bu usul kuralı buyurucu nitelikte olup, uyul¬maması yasaya mutlak aykırılık oluştur¬maktadır. Ceza yargılamasında sanığın en önemli hakkı savunma hakkı olup, bu hak hiç bir şekilde kısıtlanamaz.
    Bununla birlikte, yürürlükten kaldırılmış bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 251. madde¬sinin son fıkrasındaki; ‘Sanık namına müdafii tarafından müdafaada bulunulsa dahi müdafaaya ilave edecek bir şeyi olup olmadığı sanığa sorulur’ şeklindeki düzenlemenin yeni usul yasasında yer almamasının nedeni, aynı yöntemin yeni yasada kabul edilmemesi değil, 216. maddenin son fıkrasındaki ‘Hükümden önce son söz hazır bulunan sanığa verilir.’ ibaresinin bu anlamı da kapsamasıdır.
    İlk defa hüküm kurulurken ‘son sözün sanığa verilmesi’ kuralı, bozmadan sonra baş¬layan yargılamada da kamu davasının kesintisizlik ve süreklilik ilkesinin doğal sonucu olarak aynen geçerlidir. Bu nedenle, ‘en son söz’ün sanığa verilmemesi CYY’nın 216. maddesine aykırıdır. Bu hükmün, kovuşturmanın sona erdirilmesi ve hükmün tesis ve tefhimine geçilmesi öncesinde, son konuşan tarafın hazır bulunan sanık olması gerektiği şeklinde anlaşılması gerekmektedir.
    Bu itibarla direnme hükmünün öncelikle saptanan usuli yanılgı nedeniyle bozul¬masına karar verilmelidir” gerekçesiyle direnme hükmü bozulmuştur.
    Yerel mahkemece, Ceza Genel Kurulu"nun bozma ilamına uyulmasına karar verildikten sonra 09.06.2010 gün ve 1346-430 sayı ile;
    “…Sanık sürücü F... E...yönetimindeki ... DV 3085 plakalı kamyonu ile Batıkent 1. Caddeyi takiben, Carrefour yönüne seyirle 4. Cadde kavşağını geçip tekrar bu cadde yönüne giriş yapıp yoluna devam etmek amacıyla geri manevra yaptığı sırada yolun karşısına geçen yaya C... G...’a çarptığı, C... G...’un bu kazaya bağlı olarak gelişen çok sayıda kaburga kırıkları, pelvis kemiği kırığı ile karakterli beyin kanaması ve iç kanama sonucunda öldüğü,
    Sürücü sanık F... E..., yönetimindeki kamyonu ile kavşakta sola dönüş yapmadan, kavşağı geçmiş olmasına göre, ileri doğru seyredip uygun olan başka bir kavşaktan geriye dönmesi, bölünmüş ve tek yönlü yaya geçidi bulunan bir yol kesiminde geri manevra yapmaması, bunu düşünüp kalkıştığında da geri manevraya başlamadan önce aracın arka tarafını ve kavşağın yakın çevresini çok iyi kontrol ederek hareket etmesi gerekirken, aksine hareketle çarpmaya yol açtığı, bu şekilde 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 67/b, 84/j maddeleri ile Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 137/b-1 maddelerine aykırı davranarak dikkat ve özen yükümlülüğünü yerine getirmediği, yaya C... G...’un kavşak çıkışında yaya geçidi olan bir kesimde yola girmesinde kurallara aykırı bir davranışı olmadığı, kazada sanığın belirlenen hatalı davranışları dışında kazaya ve ölüme etkili başka bir hususun da bulunmadığı, tüm kusurun sanığa ait olduğu, bu şekilde sanığın ölüme yol açmak suçunu tam kusurla işlediği anlaşılmıştır.
    Sanık olay mahallindeki kavşağı geçerken düz bir alan olsa bile öleni gördüğüne dair veya geri manevra yaptığı sırada da aynı kişiyi gördüğüne dair herhangi bir delil elde edilemediği, kazanın meydana geldiği yerin tenha bir yer olduğu, bu nedenle sanığın önceden yayayı görmüş olması saptanamadığına göre sanık lehine yorumla neticeyi öngörmediği kabul edilerek olayda bilinçli taksire ilişkin hükümler uygulanmamıştır.
    Aynı TCK’nun 61. maddesinde ceza belirlenirken kusurun ağırlığının dikkate alınması öngörüldüğü gibi özellikle taksiri düzenleyen aynı yasanın 22/4. maddesinde de ‘taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir’ hükmü karşısında sanığın olayda tam kusurlu olması ve suçun işleniş biçimi nedenleriyle yukarıda ayrıca genişçe açıklandığı gibi sanığa üst sınırdan ceza takdir edilmiştir” gerekçesiyle Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 29.01.2007 tarihli bozma ilamına uyulmayarak, ilk hükümde direnilmesine karar verilmiştir.
    Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C.Başsavcılığının “onama” istekli, 15.12.2011 gün ve 230539 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Taksirle ölüme neden olma suçundan sanığın yerel mahkeme tarafından 5237 sayılı TCY’nın 85/1 ve 62. maddeleri uyarınca sonuç olarak 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş, sanık müdafii tarafından temyiz edilen hüküm, Özel Dairece “sanık hakkında en üst sınırdan ceza tayin edilmesi” isabetsizliğinden bozulmuştur. Yerel mahkeme tarafından ilk hükümde direnilmesi üzerine sanık müdafii tarafından temyiz edilen bu hüküm dosyayı inceleyen Yargıtay Ceza Genel Kurulunca son sözün sanığa verilmemesi nedeniyle diğer yönleri incelenmeksizin bozulmuş, yerel mahkeme ise, önce Ceza Genel Kurulu’nun bozma kararına uymuş, sonrasında Özel Dairenin bozma kararına karşı direndiğini belirterek sanık hakkında aynı yasa maddelerini uygulamak suretiyle aynı cezaya hükmetmiştir.
    Ceza Genel Kurulu’nun 05.10.2010 gün ve 172-185, 11.07.2006 gün ve 152-185 ile 29.06.2004 gün ve 132-153 sayılı kararları başta olmak üzere uyum ve kararlılık gösteren içtihatları uyarınca; Ceza Genel Kurulu’nun bozma kararı ile direnme hükmü tümüyle ortadan kalkmış olup yerel mahkeme artık yeni ve değişik bir karar vermekte serbesttir. Bozmaya uyularak verilen kararlar da yeni bir karar olup, hukuken direnme niteliğinde olmadığından öncelikle Özel Dairece incelenmesi gerekmektedir. Özel Dairece incelenmeyen bir hükmün doğrudan doğruya ve ilk kez Ceza Genel Kurulunca incelenmesi olanaklı değildir.
    Özel Daire görüşü belli olduğundan, tekrar dairece inceleme yapılmasının davayı gereksiz yere uzatacağı gibi bir görüş de ileri sürülemez. Zira, davaların uzamasını önlemek amacıyla da olsa, emredici usul kurallarının uygulanmasından vazgeçilemeyeceği gibi, Özel Daire görü¬şünde değişiklik olabilmesi de her zaman olanaklıdır.
    Öte yandan, Ceza Genel Kurulu’nun bozma kararına uyulduktan sonra verilen kararın yeniden ve doğrudan Ceza Genel Kurulunca incelenmesi, Ceza Genel Kurulu kararlarına karşı direnilemeyeceğine ilişkin 1412 sayılı CYUY’nın 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 326. maddesine aykırıdır. Doğrudan doğruya Ceza Genel Kurulunca inceleme yapılması, yerel mahkeme kararına direnme niteliği kazandıracak ve Ceza Genel Kurulu kararlarına karşı yerel mahkemelerin direnme yetkisi olmadığına dair temel ilke zedelenecektir. Bu nedenlerle hukuken yeni olan bu kararın Özel Dairece incelenmesi gerekmektedir.
    Bu itibarla, dosyanın temyiz itirazlarının incelenmesi için, tebliğname tarihine göre uygulanması gereken 6110 sayılı Yasanın 8. maddesi ile değişik 2797 sayılı Yargıtay Yasasının 14. maddesine dayalı olarak Dairelerin işbölümüne ilişkin olarak Yargıtay Büyük Genel Kurulunca alınan ve 02.06.2011 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 12.05.2011 gün ve 1 sayılı karar uyarınca taksirle ölüme neden olma suçlarına bakmakla görevli Yargıtay 12. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    Temyiz incelemesi yapılması için dosyanın Yargıtay 12. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 27.03.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

     

    Hemen Ara