Esas No: 2011/16.HD-328
Karar No: 2012/116
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/16.HD-328 Esas 2012/116 Karar Sayılı İlamı
- SERMAYE ŞİRKETİNİN İFLASINI İSTEMEMEK SUÇU
- İCRA VE İFLAS KANUNU (2004) Madde 16
- İCRA VE İFLAS KANUNU (2004) Madde 179
- İCRA VE İFLAS KANUNU (2004) Madde 345
- İCRA VE İFLAS KANUNU (2004) Madde 349
- İCRA VE İFLAS KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN-4 (5358) Madde 16
"İçtihat Metni"
Sermaye şirketinin iflasını istememek suçundan sanıklar Ali , Hasan ve Ali’nin beraatlarına ilişkin, Ankara 3. İcra Ceza Mahkemesince verilen 03.06.2009 gün ve 1187-201 sayılı hüküm, şikayetçi vekilince temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 16. Hukuk Dairesince 12.04.2010 gün ve 1164-2847 sayı ile;
“Sanıklara isnat edilen suçun oluşup oluşmadığının anlaşılabilmesi için öncelikle, İİK’nun 179. ve TTK’nun 324. maddesinde öngörülen koşullarda şirketin aktif ve pasif durumunun belirlenerek sonucuna göre şirketin iflasının gerekip gerekmediğinin tespiti gerekmektedir. Mahkemece borçlu şirkete ait ticari defterler ve kayıtlar getirtilip, birlikte şirketin iflasının gerekip gerekmediği konusunda bilirkişi incelemesine tabi tutulduktan sonra sonucuna göre sanıkların hukuki durumunun tayini gerekirken, eksik araştırma ile sanıkların beraatlarına karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmuştur.
Ankara 3. İcra Ceza Mahkemesince 28.09.2010 gün ve 137-193 sayı ile;
“Esasen 2004 sayılı İcra İflas Kanunun 16. Babında cezai yaptırımlara ilişkin düzenlemeler yer almıştır. Bu bapta yer alan 345/a maddesinde sermaye şirketinin iflasını istemek mecburiyetinde olanların cezası adı altında sanıklara isnat olunan suç düzenlenmiştir. Suçların yargılama usulü de 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununu prensiplerinden farklı olarak 2004 sayılı İİK"nun 349. maddesinde düzenlenmiştir. Bu madde kapsamına göre İcra Ceza Mahkemesinin yetkisi sınırlıdır. Masrafların müşteki (şahsi davacı) veya sanık tarafından karşılanması halinde bildirecekleri deliller toplanarak hasıl olacak sonuca göre hüküm kurulur. Dava dosyamızda alacaklı olan şahsi davacı İcra İflas Kanununda düzenlenen takip hukukuna ilişkin ve alacağın tahsiline yönelik hiç bir işlem yapmaksızın doğrudan şikayette bulunmuştur. Öyle ki yukarıda bahsedildiği gibi haciz mahalline birçok defa gitmesine rağmen borçlu hakkında işlem yapılmasını talep etmemiş, muhafaza altına alınan malların satışını dahi talep etmemiştir. İcra Mahkemesince taraflarca karşılanmadığı takdirde müzekkerelerin dahi yazılamadığı düşünülürse (yetkilerinin ceza muhakemeleri yasası kapsamından daha dar olması nedeniyle) davacının bildirmediği deliller resende toplanamayacağından, (resen araştırma ilkesi de geçerli olmadığından) ayrıca kendi üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmeden sanıklar hakkında şikayette bulunulması hakkın kötüye kullanılması olacağı gözetildiğinde sanıkların üzerlerine atılı suç oluşmayacağından beraatlarına karar verilmiştir”gerekçesiyle önceki hükümde direnilmiştir.
Bu hükmün de şikâyetçi vekili tarafından temyizi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığının “bozma” istekli 18.09.2011 gün ve 54527 sayılı tebliğnamesi ile Birinci Başkanlığa gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca incelenmiş, aşağıda belirtilen gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; İİY’nın 345/a maddesinde düzenlenen, gerektiği halde sermaye şirketinin iflasını istememek suçunun oluşup oluşmadığı yönünde, İİY’nın 179 ve TTY’nın 324. maddesinde öngörülen koşullarda şirketin aktif ve pasif durumunun icra ceza mahkemesi tarafından belirlenmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
2004 sayılı İİY’nın 345/a maddesi, Yasaya 18.02.1965 gün ve 538 sayılı Yasanın 137. maddesi ile eklenmiş, madde gerekçesinde konuluş amacı; “İcra ve İflas Kanununun 179 uncu maddesi ile Ticaret Kanununun 324. maddesine riayet edilmemesinin bir müeyyidesi yoktur. Halbuki, meselâ Alman hukuku aynı fiil hakkında ceza hükümleri ihtiva etmektedir. Bizdeki boşluğu doldurmak maksadiyle, Alman Anonim Şirketler Kanununun 297, Alman Kooperatif Şirketler Kanununun 148 ve Alman Limited Şirketler Kanunun 84 üncü paragraflarından mülhem olarak, iş bu madde düzenlenmiştir” şeklinde açıklanmıştır.
Maddenin ilk hali; “İdare ve temsil ile görevlendirilmiş kimseler veya tasfiye memurları, kasten veya ihmal ile 179 uncu maddeye göre şirketin mevcudunun borçlarını karşılamadığını bildirerek şirketin iflasını istemezlerse, alacaklılardan birinin şikâyeti üzerine, tetkik merciince 10 günden 3 aya kadar hapis veya 1000 liradan 10000 liraya kadar hafif para cezası ile cezalandırılırlar” şeklinde iken, bu hüküm; 31.05.2005 gün ve 5358 sayılı Yasanın 16. maddesi ile yeni Ceza Yasasındaki yaptırım sistemine uyum sağlamak amacıyla, “İdare ve temsil ile görevlendirilmiş kimseler veya tasfiye memurları, 179 uncu maddeye göre şirketin mevcudunun borçlarını karşılamadığını bildirerek şirketin iflasını istemezlerse, alacaklılardan birinin şikâyeti üzerine, on günden üç aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır” biçiminde değiştirilmiştir.
Madde ile yaptırıma bağlanan eylemler ise, İİY’nın 179 ile TTY’nın 324. maddelerinde tanımlanarak; “Sermaye şirketleri ile kooperatiflerin iflâsı” başlığını taşıyan İİY’nın 179. maddesinde; “Sermaye şirketleri ile kooperatiflerin borçlarının aktifinden fazla olduğu idare ve temsil ile vazifelendirilmiş kimseler veya şirket ya da kooperatif tasfiye hâlinde ise tasfiye memurları veya bir alacaklı tarafından beyan ve mahkemece tespit edilirse, önceden takibe hacet kalmaksızın bunların iflâsına karar verilir. Şu kadar ki, idare ve temsil ile vazifelendirilmiş kimseler ya da alacaklılardan biri, şirket veya kooperatifin malî durumunun iyileştirilmesinin mümkün olduğuna dair bir iyileştirme projesini mahkemeye sunarak iflâsın ertelenmesini isteyebilir. Mahkeme projeyi ciddî ve inandırıcı bulursa, iflâsın ertelenmesine karar verir. İyileştirme projesinin ciddî ve inandırıcı olduğunu gösteren bilgi ve belgelerin de mahkemeye sunulması zorunludur.
Mahkeme, gerekli görürse idare ve temsille vazifelendirilmiş kimseleri ve alacaklıları dinleyebilir. İflâsın ertelenmesi talepleri öncelikle ve ivedilikle sonuçlandırılır” hükmüne yer verilmiş,
“Şirketin mali durumunun bozulması halinde” yapılması gereken işlemler ise, TTY’nın 324. maddesinde; “Son yıllık bilançodan esas sermayenin yarısının karşılıksız kaldığı anlaşılırsa, idare meclisi derhal toplanarak durumu umumi heyete bildirir.
Şirketin aciz halinde bulunduğu şüphesini uyandıran emareler mevcutsa idare meclisi aktiflerin satış fiyatları esas olmak üzere bir ara bilançosu tanzim eder. Esas sermayenin üçte ikisi karşılıksız kaldığı takdirde, umumi heyet bu sermayenin tamamlanmasına veya kalan üçte bir sermaye ile iktifaya karar vermediği takdirde şirket feshedilmiş sayılır. Şirketin aktifleri şirket alacaklarının alacaklarını karşılamaya yetmediği takdirde idare meclisi bu durumu derhal mahkemeye bildirmeye mecburdur. Mahkeme bu takdirde şirketin iflasına hükmeder. Şu kadar ki; şirket durumunun ıslahı mümkün görülüyorsa idare meclisi veya bir alacaklının talebi üzerine mahkeme iflas kararını tehir edebilir. Bu halde mahkeme, envanter tanzimi veya bir yediemin tayini gibi şirket mallarının muhafazası için lüzumlu tedbirleri alır” şeklinde belirtilmiştir.
Görüldüğü gibi, İİY’nın 345/a maddesi ile gerektiği halde sermaye şirketinin iflasını istememe fiilleri suç olarak düzenlenmek suretiyle yaptırıma bağlanmıştır.
Bu suçun failleri, sermaye şirketleri ile kooperatiflerin idare ve temsil yetkisine sahip kişileri, şirket veya kooperatif tasfiye halinde ise tasfiye memurlarıdır.
Ceza Genel Kurulunun 01.06.2010 gün 91-127 ve 92-128 sayılı kararlarında belirtildiği üzere, İİY’nın 179 ve TTY’nın 324. maddeleri uyarınca, iflas koşullarının doğması halinde, sermaye şirketleri veya kooperatiflerin idare ve temsili ile görevlendirilmiş kimselere ve bunların tasfiye halinde olması durumunda, tasfiye memurlarına iflas istemek görevi yüklenmiş, bu zorunluluk doğmasına rağmen, gereğinin yerine getirilerek iflasın istenmemesi hali ise, İİY’nın 345/a maddesinde yaptırıma bağlanmıştır. Burada cezalandırılan eylem, sayılan kişiler tarafından yasal koşullar oluştuğu halde iflasın istenmemesidir. İcra ceza mahkemesince, ticaret mahkemesine iflas davası açıldığı taktirde, sanık veya sanıkların hukuki durumlarının belirlenmesi açısından, belli koşullarda ticaret mahkemesi dosyası sonucunun bekletici sorun yapılması olanaklı ise de, esas itibariyle cezai sorumluluk açısından suç unsurlarının oluşup oluşmadığını tayin ve tespit görevi ceza yargılaması yapan icra ceza mahkemesine aittir. İcra ceza mahkemesince, İİY’nın 179 ve TTY’nın 324. maddesinde öngörülen koşulların doğup doğmadığı açısından, borçlu şirkete veya kooperatife ait ticari defterler ve kayıtlar üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmak suretiyle sonucuna göre sanık veya sanıkların hukuki durumları belirlenmelidir. Ceza yargılamasının, ticaret mahkemesine iflas davası açılması koşuluna bağlanması, suç ile korunan hukuki değerle bağdaşmadığı gibi eylemleri de büsbütün cezasız bırakma sonucunu doğurur. Burada icra mahkemesince yapılan işlem, şirket veya kooperatifin iflasına karar vermek olmayıp, iflas koşulları doğduğu halde bunun istenip istenmediğinin saptanmasından ibarettir.
Bu itibarla Özel Daire bozma ilamına uyulması gerekirken, direnme kararı verilmesi isabetsiz olup, yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Ankara 3. İcra Ceza Mahkemesinin 28.09.2010 gün ve 137-193 sayılı direnme hükmünün BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere, Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 27.03.2012 günü yapılan müzakerede tebliğnamedeki isteme uygun olarak oybirliğiyle karar verildi.