Esas No: 2011/2-433
Karar No: 2012/108
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/2-433 Esas 2012/108 Karar Sayılı İlamı
- ZİNCİRLEME ŞEKİLDE HIRSIZLIK SUÇU
- ZAMANAŞIMI
- DÜŞME
- TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) (765) Madde 102
- TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) (765) Madde 104
- TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) (765) Madde 491
- TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) (765) Madde 522
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 43
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 53
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 62
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 142
- CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 223
"İçtihat Metni"
Sanık hakkında 27.02.2004 ve 06.09.2004 tarihlerinde düzenlenen tutanaklar nedeniyle hırsızlık suçundan açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda, sanığın 5237 sayılı TCY’nın 142/1-f, 43/1, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl 1 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin, Bakırköy 6. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 27.05.2008 gün ve 964-446 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 2. Ceza Dairesince 03.10.2011 gün ve 24891-35201 sayı ile;
“1)-Sanık hakkında 27.02.2004 tarihli tutanaktan dolayı kurulan hükme yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;
Sanığa atılı elektrik enerjisi hırsızlığı suçunun gerektirdiği cezaların miktar ve nev’i itibariyle tabi olduğu 765 sayılı TCK.nun 102/4 ve 104/2. maddelerine göre hesaplanan yedi yıl altı aylık zamanaşımının suç ve inceleme tarihleri arasında gerçekleştiği anlaşılmakla, hükmün bozulmasına, 1412 sayılı CMUK.nun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak sanık hakkında 27.02.2004 tarihli tutanaktan dolayı açılan kamu davasının 5271 sayılı CMK.nun 223/8. maddesi uyarınca düşürülmesine,
2)- Sanık hakkında 06.09.2004 tarihli tutanaktan dolayı kurulan hükme yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;
Sanığın 5237 sayılı TCK.nun 53. maddesinin 1. fıkrası (c) bendinde belirtilen kendi alt soyu üzerindeki velayet hakkından; vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan yoksun bırakılma güvenlik tedbirinin aynı maddenin 3. fıkrası uyarınca koşullu salıverme tarihine kadar, aynı kanun maddesinin 1. fıkrasındaki diğer haklarından yoksun bırakılma güvenlik tedbirlerinin ise hükmolunan hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar uygulanacağı hapis cezasına mahkumiyetin kanuni sonucu olduğu ve bu hususun infaz aşamasında nazara alınması mümkün bulunduğundan, hapis cezasına mahkum olan sanık hakkında 5237 sayılı TCK.nun 53/1,2,3 maddesinin tatbikine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından tebliğnamedeki bu hususa değinen bozma görüşüne iştirak edilmemiş ve dosya içeriğine göre,diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;
a)- 5237 sayılı TCK.nun 7 ve 5252 sayılı Kanunun 9. maddeleri uyarınca sanığın eyleminin uyduğu kabul edilen 5237 sayılı TCK ve 765 sayılı TCK.nun tüm hükümleri olaya ayrı ayrı uygulanmak suretiyle sonuçlar belirlenmesi, bu şekilde belirlenen sonuç cezaların karşılaştırılması ve sonucuna göre lehe olan kanunun tüm hükümleri birlikte uygulanması gerekirken açıklanan şekilde ve denetime olanak verecek biçimde değerlendirme yapılmadan 5237 sayılı Yasa hükümlerinin lehe olduğu kabul edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması,
b)- Sanık hakkında 27.02.2004 tarihli tutanaktan dolayı açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine karar verilmesi karşısında, olayda 5237 sayılı TCK.nun 43. maddesinin uygulanma olanağının kalmaması” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C. Başsavcılığı ise 05.11.2011 gün ve 278944 sayı ile;
“Sanık hakkında 27.02.2004 ve 26.09.2004 tarihlerinde düzenlenen iki ayrı tutanak nedeniyle iki ayrı kamu davasının açıldığı, daha sonra bu davaların birleştirildiği, suçtan zarar gören kurum vekilinin birleştirme kararı verildikten sonra katılma isteminde bulunduğu ve bu istemin kabul edildiği, Mahkeme"ce suçun sübutuna ilişkin delillerin yasaya uygun biçimde toplandığı, sanığın zincirleme olarak ilgili suçu işlediği kanısına ulaşıldığı ve mahkûmiyetine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Burada tartışılması gereken sorun, mahkeme tarafından verilen tek bir hükümle ilgili olarak Yüksek Daire"nin iki ayrı karar verip veremeyeceği noktasındadır.
Mahkeme suçun zincirleme işlendiğini kabul etmektedir. Bu nedenle sanık hakkında tek hüküm kurmuş, bunu yasada belirlendiği biçimde artırmıştır. Ancak Yüksek Daire, aradaki zaman aralığı dikkate alındığında eylemin zincirleme işlenmediğini, sübutu halinde eylemin iki ayrı suçu oluşturacağını kabul etmiş; bunun yanında inceleme tarihinde dava zamanaşımı dolan ilk suç tutanağına ilişkin olarak dava zamanaşımı dolayısıyla kamu davasını düşürmüştür.
Diğer tutanakla ilgili olarak ise lehe yasa karşılaştırmasının usulünce yapılmadığı belirtilerek bozma kararı verilmiştir. Öte yandan bir önceki bozma nedenine dayalı olarak, zincirleme suç hükümlerinin uygulanma olanağının kalmadığı da ayrı bir bozma maddesi olarak belirlenmiştir.
Burada Mahkemenin, Daire görüşüne ve kararın karşı direnme hakkı ortadan kaldırılmaktadır. Tek bir hükümle ilgili olarak verilen iki ayrı tür bozma kararı, hükmün bütünlüğünü ortadan kaldırdığı gibi, Mahkemenin direnme hakkına müdahale niteliği taşımaktadır.
O halde, aynı hükümle ilgili olarak, bir suç tarihi yönünden kamu davasının düşürülmesi, diğer suç tarihi yönünden hükmün bozulmasına karar verilmesi yasaya aykırıdır. Burada hükmün bütünüyle bozulması gerekmektedir.
Bu nedenlerle Yargıtay 2. Ceza Dairesi"nin 03.10.2011 gün ve 2010/24891 esas ve 2011/35201 karar sayılı kararının kaldırılmasına ve var olan tek hükmün bozulmasına karar verilmesi” gerektiği görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; hakkında iki farklı tarihte tutanak düzenlenen sanığın, yerel mahkemece zincirleme şekilde hırsızlık suçundan 5237 sayılı TCY’nın 142/1-f, 43 ve 62. maddeleri uyarınca cezalandırılmasına karar verilen olayda, Özel Dairece, yerel mahkeme hükmünde zincirleme suç hükümleri kapsamında değerlendirilen bir eyleminin zamanaşımından düşmesine karar verilirken diğer eylemle ilgili bozma kararı verilmesinin olanaklı olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Sanığın kaçak elektrik kullandığından bahisle 27.02.2004 tarihli tutanağa dayanılarak 18.10.2004 tarihli iddianame ile 765 sayılı TCY’nın 491/ilk ve 522. maddeleri ve 06.09.2004 tarihli tutanağa ilişkin 17.06.2005 günlü iddianame ile 5237 sayılı TCY’nın 142/1-f maddesi uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı, açılmış olan davaların birleştirilmesine karar verilerek zincirleme suç hükümleri uygulanmak suretiyle hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır.
5237 sayılı TCY’na hakim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, “kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza” söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da; “Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır” şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 sayılı TCY’nın “suçların içtimaı” bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
Ceza hukukunda yasadaki suç tanımına uygun olarak gerçekleşen her netice ilke olarak ayrı bir suç oluşturur ve fail kaç netice meydana getirmiş ise o kadar suç işlemiş sayılarak her birinden dolayı ayrı ve bağımsız cezalandırılır. Ancak bazı hallerde birden fazla netice meydana gelmiş olsa bile, faile meydana gelen netice kadar ceza verilmeyerek tek bir ceza verilmesi ile yetinilir. Birden fazla neticenin meydana gelmesine karşın faile tek ceza verilmesini gerektiren hallerden biri de zincirleme suçtur. Zincirleme suçta faile tek ceza verilirken, yasanın öngördüğü miktarda bir artırım da yapılması sözkonusudur.
Zincirleme suç, 5237 sayılı TCY"nın 43/1. maddesinde; “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır” biçiminde düzenlenmiştir. Buna göre zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı hallerde aslında işlenmiş birden fazla suç olmasına karşın fail bu suçların her birinden ayrı ayrı cezalandırılmamakta, buna karşın bir suçtan verilen ceza belirli bir miktarda arttırılmaktadır. Dolayısıyla zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasında esas alınan suçlardan herhangi birisi hakkında, yargılama aşamasında şikâyetten vazgeçme veya zamanaşımı gerçekleşmesi gibi kovuşturma yapılmasına engel bir nedenin ortaya çıkması halinde, bu suçun zincirleme suç uygulaması kapsamı dışına çıkarılarak açılan kamu davasının düşmesine karar verilmesi yerinde bir uygulamadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın, hakkında iki farklı tarihte tutulan tutanak nedeniyle hırsızlık suçundan cezalandırılması istemiyle açılan kamu davalarının birleştirilerek yapılan yargılaması sonucunda, yerel mahkemece zincirleme suç hükümleri uygulanmak suretiyle hırsızlık suçundan mahkûmiyetine karar verilmiştir. Yerel mahkemece 5237 sayılı TCY’nın 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümleri kapsamında değerlendirilerek hüküm kurulan iki suçtan birisi olan 27.02.2004 tarihli tutanağa ilişkin olarak hırsızlık suçundan 18.10.2004 tarihli iddianame açılan kamu davasının, Özel Daire tarafından inceleme tarihi itibarıyla zamanaşımının gerçekleşmesi nedeniyle 765 sayılı TCY’nın 102/4, 104/2 ve 5271 sayılı CYY’nın 223/8. maddeleri uyarınca düşmesine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay C.Başsavcılığının haklı nedene dayanmayan itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın Bakırköy 6. Asliye Ceza Mahkemesine iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 20.03.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.