Esas No: 2011/1-391
Karar No: 2012/91
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/1-391 Esas 2012/91 Karar Sayılı İlamı
- KISA VE GEREKÇELİ KARAR
- GEREKLİ İMZALARIN KARARDA YER ALMAMASI
- CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 232
- CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 231
- CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 222
- CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 219
"İçtihat Metni"
Kasten öldürme suçuna teşebbüsten sanık Yaşar’ın 5237 sayılı TCY’nın 81/1, 35/2, 29, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin, Kırklareli Ağır Ceza Mahkemesince verilen 12.11.2009 gün ve 115-246 sayılı hükmün, sanık müdafii ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 22.09.2011 gün ve 3821-5416 sayı ile;
“Hüküm esasını oluşturan kısa kararın verildiği son celseye katılan 25393 sicil nolu Üye Hakimin kısa karardaki imzası ile gerekçeli karardaki imzanın aynı olmaması, şayet aynı hakime ait ise bunun nedeninin denetime olanak vermesi bakımından tutanağa bağlanmamış olması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C. Başsavcılığı ise 28.10.2011 gün ve 104855 sayı ile;
“…Duruşma tutanaklarının ancak sahteliğinin iddia edilebileceği hususu gözden kaçırılmamalıdır. Esasen, temyiz incelemesinde bir sahtecilik iddiası da bulunmamaktadır. Sadece hukuki yönün temyize konu edilebileceğine dair CMK’nun 294/2. maddesi esas alındığında, sahtecilik iddiasının bulunmaması halinde, duruşma tutanağının şekline ilişkin itirazlara temyiz incelemesi sırasında bakılmamalıdır. Zira, bozma kararı verilmesi halinde, itirazlara konu olgulara ilişkin yeni işlemlerin yapılabilir olması gerekir. Yargıtay, CMK’nun 302/2. maddesinde de açıkça belirtildiği üzere, temyiz edilen hükmü, hükmü etkileyecek nitelikteki hukuka aykırılıklar nedeniyle bozmalıdır. Yoksa CMK’nun 304/2. maddesinin uygulanma olanağı bulunmayacaktır. Gerçekten de, CMK’nun 304/2. maddesi uyarınca, bozma sonrasında mahkemece yeniden inceleme yapılması ve yeniden hüküm verilmesi gerekmektedir. O halde Yargıtay, öncelikle fark edilen belirtilen nitelikteki şekli içerikli eksiklik ve yanlışlıklar için, öncelikle eksikliğin giderilmesini istemelidir. Yani, duruşmada bulunan hakim üyenin yerine başka hakim üyenin imza attığı fark edilmiş, duruşma tutanağı başlığındaki ad-soyad, sicil numarası ile tutanağın altındaki belirtilen bilgilerin birbirine uymaması veya imzalar arasında duraksamaya yol açabilecek şekilde bariz farklılıklar tespit edilmiş olması halinde, öncelikle bu yanlışlığa ilişkin gerçek durum yerel mahkemeden sorularak tutanağa bağlanmalıdır. Yoksa bu şekli yanlışlıklar bozma konusu yapılmamalıdır.
Öte yandan, temyiz incelemesinin ancak hukuka aykırılık hallerine özgü olduğu da gözden kaçırılmamalıdır. CMK’nun 288. maddesine göre hukuka aykırılık, bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanmasıdır. Bozma konusu duruşma işlemi incelendiğinde, CMK’nun 289. madde uyarınca mahkeme doğru şekilde oluşturulmuş, sadece tutanaktaki şekli unsurlarda bir uyumsuzluk meydana gelmiştir.
Sonuç itibariyle, belirtilen hükümler muvacehesinde, Yargıtay temyiz incelemesinin hukuka aykırılıklara özgülendiği, yeniden incelenmesi gereken bir durumun söz konusu olmaması halinde, şekli eksiklikler nedeniyle hükmün bozulmaması ve eksiklikler giderildikten, gerektiğinde elektronik imzalarla yapılan işlemler de belirtilmek, bu suretle duraksamaya yol açan yanlışlıklar açıklanıp tutanağa bağlandıktan sonra esastan karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir. Maddi gerçekliği esas alan ceza hukukunda, bir üyenin veya katibin adının veya sicil numarasının yanlış yazılması, tutanağın altındaki bilgilerle başlığındaki bilgilerin birbiriyle uyumlu olmaması, duruşmaya gerçekte iştirak etmeyen üyenin yanlışlıkla duruşma tutanağına imza atması, maddi gerçekliği değiştirmez. Belirtilen işlemler, sadece yapılan işlem yönünden sakat işlem olarak kalırlar. Esas olan, adı yanlış yazılsa da, mahkemenin hukuka uygun olarak oluşturulması olmalıdır. O halde, duruşma tutanağının şekline ait eksiklik ve aksaklıklar, maddi gerçekliği değiştirmediği cihetle, ancak yanlışlıkların düzeltilmesine konu edinebilirler. Gerçekten de, yapılmış bir duruşmada ileri sürülen deliller, sırf hakimin adının yanlış yazılması nedeniyle yenilenemeyecektir. Sonraki duruşma, başka bir duruşma olacaktır. Oysa sakat olduğu iddia edilen ilk duruşmada her şey usulüne uygun olarak yapılmış, duruşma tutanağı sonlandırılırken istenmeden bir yanlışlık yapılmıştır. Bu yanlışlık, yapılan duruşmayı hukuka aykırı kılmamalıdır.
İzah edilen nedenlerle itirazın kabulü ile Yargıtay 1. Ceza Dairesi"nin 22.09.2011 tarih ve 2010/3821 Esas, 2011/5416 Karar sayılı bozma kararının kaldırılarak, esastan görüşmeye esas ve usuli işlemlerin tamamlanmasının sağlanması ve gereği için dosyanın Özel Dairesi"ne gönderilmesi” gerektiği görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurmuştur.
Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendi¬rilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İtirazın kapsamına göre inceleme, sanık Yaşar hakkında kasten öldürme suçuna teşebbüsten kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Yargıtay C. Başsavcılığı ile Özel Daire arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık: yerel mahkeme heyetinde yer alan bir üye hakimin kısa karardaki imzası ile gerekçeli karardaki imzasının farklı olmasının bozma nedeni oluşturup oluşturmayacağının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Yerel mahkemece hükmün açıklandığı 12.11.2009 günlü oturuma katılan … sicil numaralı üye hakim Bilal "in de dahil olduğu mahkeme heyeti ve zabıt katibinin duruşma tutanağının kısa kararın yazılı olduğu iki sayfasının altını imzaladıkları, yine beş sayfadan oluşan gerekçeli karardaki tüm sayfaların da mahkeme başkanı, üye hakimler ve zabıt katibi tarafından imzalandığı, ancak … sicil nolu üye hakimin kısa karardaki imzası ile gerekçeli karardaki imzasının ilk bakışta açıkça anlaşılabilecek şekilde farklı olduğu, anlaşılmaktadır.
Ceza Yargılaması Yasasının “Duruşma tutanağı” başlığını taşıyan 219. maddesinde; duruşma için tutulan tutanağın mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanacağı, mahkeme başkanının mazereti olduğunda, tutanağın en kıdemli üye tarafından imzalanacağı,
231/1. maddesinde; duruşmanın sonunda, 232. maddede belirtilen esaslar dahilinde hazırlanmış bulunan hüküm fıkrasının duruşma tutanağına geçirileceği ve bunun duruşmada okunacağı,
“Hükmün gerekçesi ve hüküm fıkrasının içereceği hususlar” başlığını taşıyan 232. maddesinin ilk iki fıkrasında; hükmün başlığında bulunması gereken unsurların neler olduğu, üçüncü fıkrasında; duruşma sırasında tutanağa geçirilmeyen hüküm gerekçesinin hükmün açıklanmasından itibaren onbeş gün içinde yazılarak dava dosyasına konulacağı, dördüncü fıkrasında; karar ve hükümlerin, bunlara katılan hâkimler tarafından imzalanacağı, yedinci fıkrasında da; hükümlerin nüshaları ve özetlerinin mahkeme başkanı veya hakim ile zabıt katibi tarafından imzalanıp mühürleneceği,
Anılan Yasanın “Duruşma tutanağının ispat gücü” başlıklı 222. maddesinde de; duruşmanın nasıl yapıldığı, kanunda belirtilen usul ve esaslara uygun olarak yapılıp yapılmadığının ancak tutanakla ispat olunabileceği, tutanağa karşı yalnız sahtecilik iddiasının yöneltilebileceği belirtilmektedir.
Sözü edilen yasal normlar birlikte değerlendirildiğinde; duruşma sürecini saptamak için tutulan tutanakların mahkeme başkanı ile zabıt katibi tarafından imzalanmasının yeterli olduğu anlaşılmaktadır. Duruşma sürecinin sonunda verilen ve tutanağa geçirilip duruşmada okunan son kararın da, karara katılan tüm hâkimler ve tutanağı yazan kâtiplerce imzalanması zorunludur. Uygulamada kısa karar diye adlandırılan bu hüküm, aslında hükmün esasını oluşturmakta, duruşma tutanağına geçirilip açıklanmış bulunmakla da geçerlilik kazanmaktadır. Asıl olan, duruşma sonunda verilen hükmün duruşma tutanağına geçirilmesi sırasında, hükmün gerekçesinin de tutanağa yazılmasıdır. Böyle yapıldığında, duruşma tutanağının hüküm fıkrasını içeren sayfalarının CYY’nın 232/4. maddesi uyarınca karara katılan tüm hâkimler ve tutanak kâtibi tarafından imzalanması, duruşma tutanağının gerekçeyi içeren kısmının ise CYY’nın 219. maddesi uyarınca mahkeme başkanı ve tutanak katibi tarafından imzalanması yeterli olacaktır.
Öte yandan Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 28.09.2010 gün ve 174-176 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında da belirtildiği üzere; ceza yargılaması işlemleri, onlara belge kanıtı değerinin tanınması amacıyla duruşmada tutanaklara yansıtılmakta ve yetkililerce imzalanarak resmi belge niteliğine kavuşturulmaktadır. Yasanın buyurucu hükmü uyarınca duruşma safhalarını gösteren tutanakların her sayfasının hâkim ve zabıt kâtibi tarafından imzalanması bu nedenle zorunludur. Bu şeklî düzenlemenin amacı, tutanaklara güven duyulmasını sağlamaktır. İmza hususunda kuşku bulunan duruşma tutanağı, içeriğine duyulması gereken güven yönünden duraksamaya yol açar ve resmi belge niteliği zafiyete uğrar. Böyle bir belgeye dayanılarak hüküm tesis olunamayacağı gibi, bu nitelikteki bir usulü aykırılığı taşıyan hükmün esası da Özel Dairece incelenemez.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Kısa ve gerekçeli kararın tüm sayfalarının mahkeme başkanı, üye hakimler ve zabıt katibi tarafından imzalanmış olduğu, ancak … sicil nolu üye hakimin kısa ve gerekçeli karardaki imzaları arasında ilk bakışta açıkça fark edilecek derecede farklılık bulunduğu görülmektedir.
5271 sayılı CYY"nın 222. maddesi de gözetildiğinde, ortada hukuken geçerli ve temyiz denetimine elverişli bir kararın bulunduğunun kabul edilebilmesi için, öncelikle imza noksanlıkları ya da farklılıklarından kaynaklanan sorunun mahallinde yapılacak araştırma ile tespit ve giderilmesinde zorunluluk bulunmaktadır. Bu eksiklik giderilip, tutanakların yöntemince düzenlenip imzalandığı kesin olarak belirlendikten ve bu konudaki kuşkular giderildikten sonra esastan temyiz denetiminin gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Bu itibarla, Özel Dairenin bozma kararında isabetsizlik bulunmadığından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 13.03.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.