Esas No: 2011/1-337
Karar No: 2012/76
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/1-337 Esas 2012/76 Karar Sayılı İlamı
- HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI
- KASTEN ÖLDÜRMEYE TEŞEBBÜS
- TAKSİRLE YARALAMA
- CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU (MÜLGA) (1412) Madde 305
- CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU (MÜLGA) (1412) Madde 326
- TERÖRLE MÜCADELE KANUNU (3713) Madde 13
- CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 231
- CEZA MUHAKEMESİ KANUNUNUN YÜRÜRLÜK VE UYGULAMA ŞEKLİ HAKKINDA KANUN (5320) Madde 8
"İçtihat Metni"
Kasten öldürme suçuna teşebbüsten sanık Onur hakkında açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda, sanığın eyleminin taksirle yaralama olarak kabulü ile 5237 sayılı TCY’nın 89/1, 89/2-b-e-son, 62, 50 ve 52. maddeleri uyarınca sonuç olarak 4500 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 27.10.2009 gün ve 134-421 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 07.09.2011 gün ve 1031-4960 sayı ile;
“…5728 sayılı Kanun"un 562. maddesi uyarınca değiştirilen 5271 sayılı CMK.nun 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasında, ceza miktarının üst sınırının 2 yıla çıkartılması, soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı olan suçlarla ilgili sınırlandırmanın da kaldırılması nedeniyle yerel mahkemece yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması” isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 28.09.2011 gün ve 6302 sayı ile;
“Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nce 27.10.2009 gün ve 2008/134 esas, 2009/421 karar sayılı kararında sanığın eyleminin ‘taksirle yaralama’ suçunu oluşturduğuna ilişkin uygulamanın isabetli olmadığı, eylemin ‘kasten öldürmeye teşebbüs’ suçunu oluşturduğu C. Başsavcılığımızın tebliğnamesinin 1. bendi ile açıklanmış olup, bu nedenle de bozma talep edildiği halde, Yüksek Daire tarafından bu konuda olumlu veya olumsuz bir görüş belirtilmemiştir.
Yüksek Daire kararında hükmün esas yönünden incelenip incelenmediği hususunda açıklık bulunmamaktadır. Yüksek Dairenin esas yönünden değerlendirme yapmadığı sadece hükmün 5271 sayılı CMK’nun 231 maddesi uyarınca ‘hükmün açıklanmasının geri bırakılması’ hususunda olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi yönünden bozduğu kabul edilebileceği gibi, aynı kararda ‘sair itirazların reddi’ veya benzeri ifade yer almadığından esas yönünden değerlendirme yaparak suç vasfına yönelik temyiz itirazları yerinde görülmediğinden hükmün sadece 5271 sayılı CMK’nun 231.maddesi uyarınca değerlendirilme yapılması yönünden bozulduğu da kabul edilebilir. Her iki halde de Yüksek Daire kararının usul ve yasaya uygun olmadığı kanısındayız.
İlk olarak Yüksek Dairenin tebliğnamede yazılan tüm görüşleri karşılamak gibi bir zorunluluğu yoksa da, katılan vekili tarafından suç vasfında hata yapıldığı gerekçelerine dayanan temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki bu yöndeki görüşler değerlendirilerek öncelikle hükmün esas yönünden incelenmesi, esas yönünden yapılan inceleme sonucunda vasfa yönelik itirazlar yerinde görülmediği takdirde hükmün sadece 5271 sayılı CMK’nun 231.maddesi uyarınca değerlendirilme yapılması yönünden bozulması gerekmektedir. 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesinde ve 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nun 305 ilâ 326 ncı maddelerinde hükmün esas yönünden inceleme yapılmadan sadece 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesi uyarınca değerlendirilme yapılması yönünden bozulması gerektiği hususunda herhangi bir düzenleme bulunmadığı gibi, bu yöndeki görüşün herhangi bir yasal dayanağı da mevcut değildir.
Yine yargılamanın hak kayıplarına neden olmadan ‘makul yargılama süresi içerisinde’ sonuçlandırılması gerekliliği de hükmün esas yönünden de incelenmesi zorunluluğunu doğurmaktadır. Yüksek Yargıtay’ın diğer ceza dairelerince bu düşünce doğrultusunda öncelikle eylemin vasfı yönünden inceleme yapılıp bu husus karara bağlandıktan sonra hükmün 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesi uyarınca değerlendirilme yapılması yönünden bozulmasına karar verilerek farklı uygulamalar yapılmaktadır. Bu nedenler gözetilerek Yüksek Dairenin esas yönünden değerlendirme yapmadığı sadece hükmün 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesi uyarınca ‘hükmün açıklanmasının geri bırakılması’ hususunda olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi yönünden bozduğu hususu kabul edildiğinde bu hükmün usul ve yasaya uygun olmadığı kanısı oluşmaktadır. Nitekim Yüksek Daire kararında açıklık bulunmadığından, hüküm esas yönünden Daire tarafından incelenmediği halde, yerel mahkemece, Yüksek Daire’nin esas yönünden inceleme yaptığı ve tebliğnamedeki görüşleri reddettiği hususunun kabul edilmesi ve sanık hakkında CMK’nun 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi durumunda, bu karar temyize tabi bulunmadığından, suç vasfına yönelik itirazlar Yüksek Yargıtay denetimi dışında kalarak, büyük hak kayıplarına neden olacak ve vahim sonuçlar oluşturacaktır.
İkinci olarak, Yüksek Daire kararında ‘sair itirazların reddi’ veya benzeri ifade yer almadığından esas yönünden değerlendirme yaparak suç vasfına yönelik temyiz itirazların yerinde görülmediği ve hükmün sadece 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesi uyarınca değerlendirilme yapılması yönünden bozulduğu kabul edildiğinde de, bu kararın yasaya aykırılık oluşturduğu kanısına varılmaktadır. C.Başsavcılığımızın tebliğnamesinin 1. bendinde belirtildiği üzere ‘Sanıkla katılanın barda iki ayrı grupta eğlendikleri, katılanın eski kız arkadaşının sanığın grubunda olması nedeniyle katılanın el kol hareketi yapması yüzünden taraflar arasında tartışma yaşandığı, sanığın talebi üzerine katılanın bardan uzaklaştırıldığı, bu duruma kızan katılanın arkadaşlarını yanına alarak sanığın bardan çıkmasını beklediği, 03.00 sıralarında bardan çıkan sanığın yolunu aracı ile kestiği, tarafların bu yüzden yeniden tartışıp kavga ettikleri, kavganın ayrılmasından sonra sanığın yanında Cansın isimli kız arkadaşı da olduğu halde araca binerek İncek tarafına doğru hareket ettiği, bu sırada katılanın da yolun karşı tarafına geçmekte olduğu, bunu gören sanığın olayın kızgınlığı ile U dönüşü yaparak yoldan geçmekte olan katılana hızla çarparak yaralanmasına sebebiyet verdiği, sanığın araçta bulunan Cansın isimli kız arkadaşını eve bırakmak istediğini savunması, arkadaşının adresinin Çankaya’da bulunması, bu adrese doğru İncek yönüne gitmekte iken U dönüşü yapması için hiçbir neden bulunmaması, dinlenen tanık anlatımları ve dosyadaki tutanaklara göre çarpmadan önce fren yaptığına ilişkin herhangi bir bulgu da elde edilememesi karşısında, kastının öldürmeye yönelik olduğunun kabulü ile haksız tahrik altında ‘kasten öldürmeye teşebbüs’ suçunu oluşturduğu kanısına varılmış olduğundan,
Yüksek Daire tarafından bu hususun ayrıca bozma nedeni yapılmaması yasaya aykırılık oluşturmaktadır” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında kasten öldürmeye teşebbüsten açılan kamu davasında, yerel mahkemece taksirle yaralama suçundan verilen hükmün, Özel Dairece esası incelenmeksizin, 5271 sayılı CYY’nın 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun değerlendirilmesi amacıyla bozulmasının isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Olay tarihinde sanığın kullandığı araçla çarpması sonucu katılanın hayati tehlike geçirecek ve sağ tibia alt uç kırığı, sol olecranon kırığı, sağ sakro iliak eklem ayrılması, sağ iliak kanat kırığı nedeniyle yaşam fonksiyonlarının 6. derecede ağır etkilenecek şekilde yaralandığı,
Sanık müdafilerince lehe hükümlerle birlikte CYY’nın 231. maddesinin de uygulanmasını talep edildiği, ancak bu hususun yerel mahkemece kararda değerlendirilmediği, dosyada katılanın zararının karşılandığına ilişkin bir bilginin bulunmadığı,
Yerel mahkemece, kasten öldürme suçuna teşebbüsten dava açılan sanığın eyleminin taksirle yaralama suçunu oluşturduğunun kabulüyle, sanığın 5237 sayılı TCY’nın 89/1, 89/2-b-e-son, 62, 50 ve 52. maddeleri uyarınca sonuç olarak 4500 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, bu hükmün katılan vekili tarafından temyiz edildiği,
Özel Dairece, karara açıkça yazılmamış olmakla birlikte hükmün sair yönleri incelenmeksizin, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun sanık hakkında uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmasına karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Yasasının 23. maddesi, büyükler hakkında ise 5271 sayılı CYY’nın 231. maddesine 19.12.2006 gün ve 26381 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 5560 sayılı Yasanın 23. maddesiyle eklenen 5 ila 14. fıkraları ile kabul edilmiş, aynı Yasanın 40. maddesiyle de 5395 sayılı Yasanın 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılık hariç olmak koşuluyla, çocuk suçlular ile yetişkin suçlular, hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı koşullara tabi kılınmıştır.
Başlangıçta yalnızca yetişkin sanıklar yönünden, şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası için kabul edilen bu kurum, 08.02.2008 tarih ve 26781 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 5728 sayılı Yasanın 562. maddesi ile, 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikle, hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezaları için de uygulanabilir hale getirilerek, Anayasa"nın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp yasalarında yer alan suçlar ayrık olmak üzere tüm suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiş, 01.03.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5739 sayılı Yasa ile 3713 sayılı Yasanın 13. maddesinde yapılan değişiklik ve 1632 sayılı Askeri Ceza Yasasına eklenen Ek 10. madde ile; 15 yaşından büyüklerin işledikleri terör suçları ile 1632 sayılı Yasada yer alan suçlar yönünden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kapsam dışına çıkarılarak kurumun uygulanma alanı tekrar daraltılmış, 25.07.2010 gün ve 27650 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6008 sayılı Yasanın 7. maddesiyle 231. maddenin 6. fıkrasına eklenen cümle ile, sanığın kabul etmemesi halinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceği esası getirilmiş, 3713 sayılı Yasanın 13. maddesindeki “onbeş yaşını tamamlamamış” ibaresi yürürlükten kaldırılmak suretiyle bu kurumun terör suçu işleyen 15 yaşından büyük çocuklar yönünden de uygulanmasına olanak sağlanmıştır.
Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının, 5271 sayılı CYY’nın 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucunu doğurması nedeniyle, sanık ile Devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.
1412 sayılı CYUY"nın, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 320. maddesinde; Yargıtayca yapılacak temyiz incelemesinde, hükmü etkileyecek derecede yasaya aykırılıkların saptanması halinde, bu konuda istem olmasa dahi bu hususun inceleneceği belirtilmiştir.
Yargıtay’ın görevi, yasaların ülke genelinde hukuka uygun olarak uygulanıp uygulanmadığını denetlemek, içtihatları ile ülkede yasaların ve hukuk kurallarının uygulanmasındaki birliği sağlamaktır. Bu görev gözetildiğinde, temyiz incelemesine konu olan hükümde, suç vasfında bir isabetsizlik saptandığı takdirde, aleyhe temyiz olmasa bile bu husus bozma nedeni yapılacaktır. Aksine kabul, hukuk kurallarının Türkiye genelinde farklı uygulanmasına yol açar ki, bu da Yargıtay’ın kuruluş amacına ve eşitlik ilkesine aykırı olur. Zira aynı eylem nedeniyle değişik mahkemelerde yargılanan sanıklardan, suç vasfı doğru olarak belirlenen sanığın mahkûmiyeti ile ceza zamanaşımı, memuriyetten yoksun bırakılma, seçilme hakkının kaybı, olası bir af yasası karşısında değişik durumlarla karşılaşılması gibi sonuçlarla muhatap olmasına rağmen, suç vasfı yanlış olarak belirlenen sanığın, açıklanan sonuçlarla karşılaşmaması ve hatta hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumundan yararlanması söz konusu olur ki bu durum, eşitlik ilkesine aykırı olduğu gibi, hak ve adalet duygusunu da incitir.
Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 13.12.2011 gün ve 333-256 sayılı kararında da bu hususlar vurgulanmıştır.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Yerel mahkeme hükmünden önce 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5728 sayılı Yasanın 562. maddesi ile CYY’nın 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında gerçekleştirilen değişiklikler sonucunda, bu maddede öngörülen objektif ve subjektif koşulların varlığı halinde uygulanma olanağı bulunan “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” kurumunun tatbik alanının genişletildiği ve somut olayda yerel mahkemece kurulan hüküm açısından uygulanabilir hale geldiği, nitekim sanık müdafilerince de uygulanmasının yerel mahkemeden talep edilmesine karşın bu konuda olumlu ya da olumsuz bir karar verilmediği hususlarında duraksama bulunmamakta ise de; yerel mahkeme hükmü katılan vekili tarafından suç niteliğinin kasten öldürme suçuna teşebbüs olduğu görüşüyle aleyhe temyiz edilmiş olup, Özel Dairece öncelikle suç vasfının doğru olarak belirlenip belirlenmediği ve uygulamanın doğru olup olmadığı denetlenmelidir. Zira Özel Daire tarafından suç vasfının kasten öldürme suçuna teşebbüs olarak kabulü halinde, hükmolunacak sonuç ceza itibariyle sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanma olanağı bulunmayacaktır.
Aksinin kabulü, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 04.03.2008 gün ve 47-43, 23.03.2004 gün ve 41-70 ile 17.11.1998 gün ve 282-348 sayılı kararlarında da belirtildiği üzere, sanığın yanılgılı uygulama nedeniyle ortaya çıkan hafif sonuç cezadan, ikinci kez mahkûmiyetin sonuçlarını da kapsayacak şekilde yararlandırılmasını sağlayacak, hakkaniyete aykırı sonuçların doğmasına, bu suretle de adalet ve eşitlik ilkelerinin zedelenmesine yol açılmış olacaktır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, dosyanın hükmün esastan incelenmek üzere Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 07.09.2011 gün ve 1031-4960 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın, hükmün esastan incelenmesi için Yargıtay 1. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 06.03.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.