Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/4-260 Esas 2012/62 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2011/4-260
Karar No: 2012/62

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/4-260 Esas 2012/62 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2011/4-260 E.  ,  2012/62 K.
  • KAMU DAVASININ DÜŞMESİ HALİNDE YARGILAMA GİDERLERİ
  • KAMU DAVASININ DÜŞMESİNE KARAR VERİLMESİ HALİNDE, KATILAN LEHİNE HÜKMOLUNACAK VEKALET ÜCRETİ DE DAHİL OLMAK ÜZERE YARGILAMA GİDERLERİNDEN SANIĞIN SORUMLU OLMAMASI
  • CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 325
  • CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 327
  • TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 184

"İçtihat Metni"

İmar kirliliğine neden olma suçundan sanık Cevdet Ü. hakkındaki kamu davasının 5237 sayılı TCY"nın 184. maddesinin 5. fıkrası uyarınca düşmesine, katılan kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden 120 lira dilekçe yazım ücretinin sanıktan alınarak katılana verilmesine ve yapılan yargılama giderlerinin hazine üzerinde bırakılmasına ilişkin, Çeşme Asliye Ceza Mahkemesince verilen 28.06.2007 gün ve 51-425 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 27.06.2011 gün ve 12209-8994 sayı ile;

                “…CMK’nun 325/1. maddesine göre, sanık cezaya ve güvenlik tedbirine mahkûm edilmesi halinde yargılama giderlerini öder. Beraat eden veya ceza verilmesine yer olmadığına karar verilen sanığa ise yargılama giderleri yükletilemez. Kural böyle olmakla birlikte, CMK’nun 327/1. maddesi uyarınca, beraat eden veya ceza verilmesine yer olmadığına karar verilen sanık, kendi kusuruyla yargılama giderlerine yol açmış ise, bu giderlerin ona yükletilmesi gerekir. Anılan maddenin gerekçesine göre, hakkında kamu davası açılan sanık savsama veya kusuru veya bilirkişi veya tanıkların dinleneceği ya da yüzleştirileceği oturuma katılmaması nedeniyle, işlemlerin yenilenmesine yol açmış veya kendisini suçlaması gibi nedenlerden dolayı hakkında davanın açılmasına sebebiyet vermiş ise, yapılan giderlerden sorumlu tutulur. Söz konusu maddenin gerekçesinde belirtilen davanın açılmasına sebebiyet verme halleri sınırlı biçimde belirtilmiş değildir. ‘Gibi’ sözcüğüne yer verilmekle, sanığın ‘kendisini suçlaması’ dışında, başka davranışlarıyla da davanın açılmasına sebebiyet verebileaceği kabul edilmiş olmaktadır.

                Somut olayımızda sanığın, ruhsatsız olarak çatı katı şeklinde ilave inşaat yapması nedeniyle imar kirliliği suçundan hakkında dava açıldıktan sonra, yargılama sırasında çatı katı ilave inşaatı yıktırmak suretiyle imar planına ve ruhsata uygun hale getirdiği ve yerel mahkemenin ise, TCY’nın 184. maddesinin 5. fıkrasında öngörülen etkin pişmanlık hükümleri uyarınca davayı düşürdüğü görülmektedir. Bu hususta bir isabetsizlik yoktur. Ancak yerel mahkemenin, katılan yararına vekalet ücreti yerine dilekçe yazım ücretine hükmedilmesi, yasaya aykırıdır.

                Belediye başkanlarının ruhsatsız yapıları ruhsata uygun hale getirme ya da yıktırma yoluna gitmedikleri takdirde, ceza sorumlulukları vardır. Davaya katılma ve görevlendirdikleri avukatların da davayı takip zorunluluğu bulunmaktadır. Olayımızda belediye başkanlığı davaya katılmış, vekili ise davayı takip ederek, çaba, emek ve mesai sarf etmek suretiyle üzerine düşen görevi ifa etmiştir. Bunun karşılığı olarak da, belediye, avukatına vekalet ücreti ödemektedir. Bu ödemenin sanıktan tahsili gerekir. Davanın düşürülmüş olması, durumu değiştirmemektedir.

                Şöyle ki; yerel mahkeme sanığın ikrar ve savunmasıyla bağlı değildir. Gerçeği araştırması ve savunmaya karşın suçun oluşmadığı sonucuna ulaşması halinde beraat kararı vermelidir. Bu takdirde elbette sanığa yargılama gideri yükletilemez. Ancak yerel mahkeme imar kirliliği eyleminin kanıtlandığını ve suçun işlendiğini kabul etmiş, fakat sanığın pişman olup kirliliği ortadan kaldırması nedeniyle davanın düşürülmesine karar vermiştir. Artık burada sanığın, şikayetten vazgeçme, uzlaşma veya zamanaşımı nedeniyle düşmelerde söz konusu olan masumiyet karinesinden faydalanması olanaksızdır. Sanığın suçu sabittir ve karar da mahkûmiyet kararı niteliğindedir.

                Bu nedenle mahkûmiyette olduğu gibi, kendisine doğaldan yargılama giderleri yükletilmelidir. En azından sanık, hakkında dava açılmadan önce binayı yıktırmamakla, davanın açılmasına, katılanın vekil atayıp ona ücret ödemesine ve vekilin de emek sarfetmesine yol açması nedeniyle kusurludur. Kusuru öngören CMK’nın 327/1. maddesinde düşme kararlarını kapsamadığı ileri sürülmekte ise de, etkin pişmanlık hallerinde CMK’nun 223/4-a maddesinde kural olarak ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilmesi öngörülmüşken, ayrık olarak TCK’nun 184/5. maddesinde davanın düşürülmesinden söz edilmiş ise de, özünde sanık cezadan bağışık tutulmuş bulunmaktadır. Kaldı ki ceza muhakemesi hukukunda kıyas geçerlidir ve genişletici yorum da mümkündür. Beraat halinde dahi, sanığa kusurlu hareketlerinden doğan yargılama giderleri ödetiliyorsa, hakkında etkin pişmanlığı nedeniyle düşme kararı verilen sanığa ödetilmesinden doğal bir şey olamaz.

                Vekalet ücretinin yargılama gideri olduğu kadar aynı zamanda kişisel bir hak olduğunu, kamu hizmeti yapan avukatın geçimini bu yolla temin ettiğini unutmamak gerekir. Sorun cezai değil hukukidir. Bu nedenle kıyas ve yorum yasağı söz konusu olamaz. HUMK’nun 94/2. maddesinde paralel bir düzenlemeye yer verilmiştir. Davadan feragat veya davayı kabul eden taraf, dava açılmasına sebebiyet vermesi nedeniyle, mahkûm olmuş gibi yargılama giderlerini ödemektedir. Örneğin; davalı SSK, dava devam ederken davacıya maaş bağlamış ya da kiracı kira bedelini ödemiş olması nedenleriyle davalar konusuz kalmış olsa bile, davalının davacıya yargılama giderlerini ödemesi öngörülmektedir. Hukuk dairelerinde bu hususlarda bir duraksama yoktur. Kaldı ki; TCY’nın 74/2-3. madde ve fıkrasında da kamu davasının veya cezanın düşmesinin, şahsi hakları, uğranılan zararların tazminini ve yargılama gederlerini etkilemeyeceği açıkça belirtilmiştir.

                Katılanın uğradığı zararlar giderilmediği ve vekilinin sarf ettiği emek ve mesaisinin karşılığı verilmediği takdirde, onlardan bir deprem bölgesi olan ülkemizdeki kaçak yapılarla mücadele etmelerini nasıl bekleyebiliriz. Vekalet ücreti verilmemesi hakkaniyet ve adalet ilkesine uygun değildir.

                Bu durumlar karşısında; katılan yararına vekalet ücreti yerine dilekçe yazım ücretine hükmedilmesi,

                Yasaya aykırı, katılan Çeşme Belediyesi vekilinin temyiz iddiaları bu nedenle yerinde ise de, bu aykırılık, yeniden duruşma yapılmasına gerek olmaksızın düzeltilebilir nitelikte bir yanılgı olduğundan, temyiz edilen kararın açıklanan noktası tebliğnameye aykırı olarak, hüküm fıkrasından ‘ancak sanık hakkında mahkûmiyet kararı verilmediğinden avukatlık ücret tarifesinin 1. kısım 1. bölümünde yer alan dilekçe ücreti olan 120 YTL’nin sanıktan alınarak müdahile verilmesine’ ifadesinin çıkartılması, yerine ‘Karar tarihinde yürürlükte bulunan avukatlık asgari ücret tarifesine göre 450 TL vekalet ücretinin sanıktan alınarak katılana verilmesine’ ibaresinin eklenmesi” suretiyle düzeltilerek onanmasına oyçokluğuyla karar verilmiş,

Daire Üyeleri Hasan Tahsin G. ve Hüseyin Ç., “…TCK’nın 184/5. maddesi uyarınca düşme kararı verildiğinde katılan yararına vekalet ücretine hükmedilemeyeceği…”  görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.

                Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 16.08.2011 gün ve 250467 sayı ile;

                “…Yerel Mahkeme dosyası incelendiğinde, sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nun 184. maddesi uyarınca imar kirliliğine neden olma suçundan kamu davası açıldığı, sanığın dava açılmasından sonraki bir tarihte davaya konu edilen ruhsata aykırılığı yıkım yoluyla giderdiği ve yerel mahkemece TCK’nun 184/5. maddesinde yer alan ‘Kişi, ruhsatsız ya da ruhsata aykırı olarak yaptığı ya da yaptırdığı binayı imar planına veya ruhsatına uygun hale getirmesi halinde ... açılmış olan kamu davası düşer’ düzenlemesi uyarınca açılmış bulunan kamu davasının düşürülmesine, katılan yararına dilekçe yazım ücretine hükmedilmesine, yapılan yargılama giderinin hazine üzerinde bırakılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.

                Kararın temyiz incelemesi sırasında oy çokluğu ile karar verilmesine neden olan sorun, TCK’nun 184/5. maddesinde yer alan düzenlemenin niteliği, düşme kararı verilmesi halinde sanığın yargılama giderinden sorumlu tutulup tutulamayacağı, vekalet ücretinin yargılama giderinden sayılıp sayılamayacağı ve CMK"nun 327. maddesi ile HUMK"nun 94. maddesi hükmünün olaya kıyas yoluyla uygulanıp uygulana¬ma¬yacağı noktalarında toplanmaktadır.

                CMK"nun duruşmanın sona ermesi ve hüküm başlıklı 223. maddesinin 4. fıkrasında, ‘işlenen fiilin suç olma özelliğini devam ettirmesine rağmen; etkin pişmanlık dolayısıyla faile ceza verilmemesi hallerinde, ceza verilmesine yer olmadığı kararı verileceği’ 8. fıkrada ise Türk Ceza Kanununda öngörülen düşme sebeplerinin varlığı halinde, davanın düşmesine karar verileceği düzenlenmesine yer verilmiştir. Bu bağlamda TCK’nun 184/5. maddesinde yer alan düzenlemenin bir etkin pişmanlık niteliği taşıdığı ileri sürülebilir ise de, kanun koyucunun anılan durumda verilecek kararı ‘ceza verilmesine yer olmadığı kararı’ yerine ‘düşme kararı’ olarak tercih etmekle ruhsata aykırılığın giderilmesini, tipik bir etkin pişmanlık durumu olarak nitelendirmediği, daha ziyade bir soruşturma ve kovuşturma şartı olarak düzenlediği anlaşılmaktadır.

CMK’nun 324. maddesinde ise yargılama giderlerinin kapsamı belirlenmiştir. Harçlar ve tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri ile soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yargılamanın yürütülmesi amacıyla Devlet Hazinesinden yapılan her türlü harcamalar ve taraflarca yapılan ödemeler yargılama gideridir. Bu hükme göre, vekalet ücretinin de yargılama gideri kapsamında bulunduğu hususunda kuşku bulunmamaktadır. Ancak bu durum onun şahsi hak niteliğini de ortadan kaldırmamaktadır.

Durumun bu şekilde tespit edilmesi karşısında, mahkemece sanık hakkında, açılan kamu davası sonunda düşme kararı verilmesi halinde, yargılama giderinin ne şekilde tahsil edileceğine ilişkin olarak CMK’nun 324 ve devamı maddeleri ile TCK’nun 74. maddesinin irdelenmesine ihtiyaç bulunmaktadır.

Ceza Muhakemesi Kanunun anılan hükümlerine bakıldığında düşme kararı

verilmesi halinde yargılama giderinin sanıktan tahsil edilip edilmeyeceği yönünde açık bir hüküm bulunmadığı, ancak, sanığın yükümlülüğü başlıklı 325. maddesinde, cezaya veya güvenlik tedbirine hükmedilmesi halinde, bütün yargılama giderlerinin sanığa yükletileceği, 327. maddesinde ise hakkında beraat ya da ceza verilmesine yer olmadığına karar verilen, kişinin sadece kendi kusurundan ileri gelen giderleri ödemeye mahkum edileceği şeklinde düzenleme yapıldığı görülmektedir.

Türk Ceza Kanunun ‘dava veya cezanın düşmesinin etkisi’ başlıklı 74. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarında ise şöyle bir düzenleme yer almaktadır:

          2- Kamu davasının düşmesi, malların geri alınması ve uğranılan zararın tazmin edilmesi için açılan şahsi hak davasını etkilemez.         

         3- Cezanın düşmesi şahsi haklar, tazminat ve yargılama giderlerine ilişkin hükümleri etkilemez. Ancak genel af halinde yargılama giderleri de istenemez.

Hükümde yer alan düzenlemeden de açıkça anlaşıldığı gibi, kamu davasının düşmesi halinde, bu durumdan sadece malların geri alınması hali ile davaya konu olay nedeniyle uğranılan bir zarar varsa bunun tazmini için açılan hukuk davası etkilenmeyecek, yani davaya devam edilebilecek, ancak mahkûmiyet kararı verildikten sonraki bir tarihte cezanın düşmesine karar verilmiş ise bu takdirde düşme kararı verilmiş olması şahsi hakkın istenmesine ve yargılama giderinin tahsiline engel bir durum oluşturmayacaktır. Başka bir deyişle yargılama gideri ve şahsi hak ancak cezanın düşmesine karar verilmesi halinde istenebilecektir. O halde, anılan hükümlerin mevhumu muhalifinden kanun koyucunun kamu davasının düşmesine karar verilmesi halinde sadece açılan hukuk davası ve malların geri istenmesi ile sınırlı düzenleme yaptığını, şahsi hak ve yargılama giderinin sanıktan tahsiline karar verileceği yönünde somut bir düzenleme yapmayarak bu yöndeki iradesini ortaya koyduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Düzenlemenin Türk Ceza Kanunu hükümleri arasında yer alması da bu hükmün aynı zamanda bir usul hükmü olması niteliğini de ortadan kaldırmamaktadır. Başka bir deyişle kanunda bu konuda bir boşluk olduğu ve kıyas yoluyla bu boşluğun doldurulmasının gerektiğinden söz edilemeyecektir.

 

Somut olayla ilgili olarak yasal bir boşluk olduğu kabul edilirse, CMK’nun 327. maddesi ile HUMK’nun 94/2. maddesinin kıyas yolu ile uygulanabilirliğinin ve sonuçlarının da ayrıca tartışılması gerekmektedir.

Ceza Muhakemesi Hukukunda kıyas kural olarak serbesttir, ancak sınırlayıcı düzenleme yapan hükümler ile istisnai düzenleme yapan hükümler kıyas yolu ile genişletilemez. Kanımızca, yargılama giderinin ne olduğunu, kime, hangi hallerde ve ne şekilde yükletileceğine ilişkin CMK’nun 324 ve devamı maddeleri istisnai hükümler olup kıyas yolu ile genişletilmesi mümkün değildir. CMK’nun 327. maddesi, başlığında hükmü, beraat ve ceza verilmesine yer olmadığına dair verilen kararlar yönünden istisnai olarak saymış ve sınırlamıştır. 5237 sayılı TCK’nun 184/5. maddesinin hükmün uygulanması koşulu halinde verilmesini öngördüğü karar düşme kararı olduğuna göre, düşme kararı verilmesi halinde CMK’nun 327. maddesinin kıyas yolu ile uygulama olanağı da bulunmamaktadır.

Kaldı ki, hükmün gerekçesine bakıldığında, sanığın kusurluluk durumunun da kamu davası açıldıktan sonraki bir dönemde gerçekleşmesi haline özgü olmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır. Gerekçede ‘...hakkında kamu davası açılmış olan kişi, savsama ve kusuruyla bilirkişi ve tanıkların dinleneceği veya yüzleştirme yapılacak duruşmaya katılmaması ve bu işlemlerin yenilenmesinin gerekmesi, kendisini suçlama gibi nedenlerden kaynaklanan giderlerden sorumludur’ denilmektedir. O halde suça konu ruhsatsız binayı dava açılmazdan önce ruhsata uygun hale getirmemenin bu madde kapsamında sanığa bir kusur olarak izafe edilmesi de kanunun ruhuna aykırı olacaktır. Aksi durumun düşünülmesi ve yapılan düzenlemenin HUMK’nun 94. maddesine paralel bir düzenleme getirildiğinin savunulması da mümkün görülmemektedir.

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa göre, yargılama giderleri kural olarak davada haksız çıkan (aleyhine hüküm verilen) tarafa yükletilir. HUMK’nun 94. maddesinde ise davanın feragat veya kabul ile sonuçlanması hallerinde durum özel olarak düzenlenmiştir. Maddenin birinci fıkrasında davadan feragat eden veya davayı kabul eden tarafın mahkûm olmuş gibi yargılama giderini ödemekle yükümlü olduğu hususunda genel bir düzenleme yapıldıktan sonra, ikinci fıkrasında hakkaniyet kuralları gözetilerek bu genel kuralın istisnası getirilmiş ve hal ve durumu ile aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermemiş ve ilk oturumda davayı kabul etmiş olan davalının yargılama giderine mahkûm edilemeyeceği kabul edilmiştir. Anılan düzenlemede davasından feragat eden davacının aslında dava açmakta haksız olduğu karinesinden hareket edilmiş, davayı kabul eden davalının ise aslında haksız çıktığı anlaşılsa bile dava açılmasaydı da edimini yerine getireceği karinesinden hareketle eğer dava açılmasına kendi hal ve hareketleri ile sebebiyet vermemiş ve hiç bir işlem yapılmadan davayı ilk oturumda kabul etmiş ise yargılama giderinden sorumlu olmaması gerektiği düşünülmüştür. Dolayısıyla bu düzenlemeden aksi bir çıkarım yapılarak kendi kusuru ile dava açılmasına sebebiyet veren sanık hakkında yasada öngörülen koşul gerçekleştiğinde verilen düşme kararı nedeniyle yargılama gideri ve vekalet ücretinden sorumluluğunun bulunduğunu kabul etmek de mümkün görünmemektedir.

Yargıtay 4. Ceza Dairesi tarafından verilen düzeltilerek onama kararı ile ilgili irdelenmesi gereken başka bir husus da vekalet ücretinin şahsi hak niteliği baki kalmak üzere yargılama gideri olmasına karşın, yerel mahkemece verilen kararda yargılama giderinin hazine üzerinde bırakılmasına kısımla ilgili olarak bir bozma yapılmamasıdır. Zira eğer sanığın somut olayda CMK’nun 327. maddesine göre yargılama giderinden sorumluluğu kabul ediliyorsa, yargılama giderinin Devlet Hazinesi tarafından yapılanlar ile davaya katılan tarafın vekil tutması nedeniyle yaptığı gider olarak ayrılmadan tüm giderlerin sanıktan tahsil edilmesine karar verilmesi gerekir. Aksi bir durum CMK’nun 324. maddesine aykırı olacaktır.

Anılan değerlendirmelerin ışığında Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 27.06.2011 tarih ve 2009/12209 Esas- 2011/8994 Karar sayılı ilâmında yerel mahkemece 5237 sayılı TCK’nun 184/5.maddesi uyarınca verilen düşme kararı nedeniyle katılan lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği noktasına ilişen düzeltilerek onama kararında isabet bulunmamaktadır” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak Özel Daire kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün katılan lehine dilekçe yazım ücretinin sanıktan tahsiline ilişkin kısmın hüküm fıkrasından çıkartılmasına karar verilmek suretiyle düzeltilerek onanmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.

Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

  CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; kamu davasının 5237 sayılı Yasanın 184/5. maddesi uyarınca düşmesine karar verilmesi hallinde, sanığın yargılama giderlerinden sorumlu tutulup tutulmayacağı ile buna bağlı olarak yerel mahkemece katılan yararına dilekçe yazım ücretine hükmedilmesinin ve Özel Dairece “katılan yararına maktu vekalet ücreti yerine dilekçe yazım ücretine hükmedilmesi” aykırılığı yönünden hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmesinin isabetli olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.

 İncelenen dosya içeriğine göre, 

07.04.2006 gün ve 14 sayılı Yapı Tatil Zaptına göre, sanığın Dalyan Mahallesi 6565 ada 1 parsel numarada bulunan zemin + 1 katlı evine ruhsat projesine aykırı olarak çatı katı yaptığının belirlendiği,

Çeşme Belediye Başkanlığı vekilinin 10.06.2006 tarihinde şikâyette bulunduğu,

 Sanığın 11.08.2006 tarihinde C. Savcılığında, “Yazlığımın çatı kısmında sorun çıkınca 2001 yılında çatıyı aktarma ihtiyacı duyduk ve komple sökerek yeniden inşa ettik. Çatı katı yapmadık. Ön ve arka cepheden yaklaşık 15 cm yükseklik sözkonusudur. Suç olduğunu bilmiyordum yasaya aykırılığı düzeltmeye hazırım” şeklinde anlatımda bulunduğu,

Sanık hakkında imar kirliliğine neden olma suçundan 5237 sayılı TCY’nın 184/1. maddesi uyarınca cezalandırılması istemi ile kamu davası açıldığı,

Sanık 04.05.2007 tarihli savunmasında “mevcut durumu yıkarak eski hale getirdim, belediyeye gerekli dilekçeyi verdim, savcılığa da düzlettiğime dair yazı verilmesini istediğimde belediye yetkilileri gerekli bilgiyi vereceklerini söylemişlerdir”  şeklinde açıklamalar yaptığı,

Şikayetçi Belediyenin istem üzerine ilk oturumda davaya katılmasına karar verildiği ve katılan vekilinin tüm duruşmalara iştirak ettiği,

Belediyenin 13.06.2007 günlü yazısına göre yapıdaki aykırılıkların giderildiği ve 184. maddedeki suçun ortadan kalktığının belirtildiği,

Yargılama sonucunda, sanık hakkında açılan kamu davasının TCY’nın 184/5. maddesi uyarınca düşmesine ve katılan lehine dilekçe yazım ücretine hükmedilirken, yargılama giderlerinin hazine üzerinde bırakılmasına karar verildiği, 

                Düşme hükmünün katılan vekili tarafından vekalet ücreti ve yargılama giderleri yönünden temyiz edildiği,

                Özel Dairece esasın incelenmesi sonucunda düşme kararında bir isabetsizlik görülmeyip hükmün vekalet ücreti yönünden düzeltilerek onanmasına karar verildiği,

Anlaşılmaktadır.

 Düşme kararlarının 5271 sayılı CYY"nın 223. maddesi uyarınca hüküm niteliğinde ve 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY"nın 305. maddesi uyarınca da temyiz yasa yoluna tabi olduğunda;  25.05.1935 gün ve 111-7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca hükmün tamamlayıcı bir parçası niteliğinde bulunan yargılama giderlerinin de temyiz denetimine açık olacağında, ayrıca yargılama gideri ve vekalet ücreti yönünden düşme hükmünün katılan vekili tarafından temyiz edilmesinde hukuki yararı bulunduğunda bir uyuşmazlık ve duraksama olmayan somut olayımızda, Özel Dairece hükmün esası incelenip, düşme kararında bir isabetsizlik görülmeyerek, vekalet ücreti yönünden düzeltilerek onanmasına karar verildiği görülmektedir.   

                 Yargılama giderleri 5271 sayılı CYY"nın 324 ila 330. maddeleri arasında düzenlenmiş olup, anılan Yasanın 324. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “Harçlar ve tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri ile soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yargılamanın yürütülmesi amacıyla Devlet Hazinesinden yapılan her türlü harcamalar ve taraflarca yapılan ödemeler yargılama giderleridir” şeklindeki düzenleme ile yargılama giderlerinin kapsamı; Yasanın “Sanığın Yükümlülüğü” başlıklı 325. maddesinin birinci fıkrasında yer alan; “Cezaya veya güvenlik tedbirine mahkûm edilmesi hâlinde, bütün yargılama giderleri sanığa yüklenir” şeklindeki düzenleme ile de kural olarak, ancak cezaya veya güvenlik tedbirine hükmolunması halinde sanığın yargılama giderlerinden sorumlu olacağı belirlenmiştir.

                Anılan Yasanın “Beraat veya Ceza Verilmesine Yer Olmadığı Kararı Verilmesi Halinde Gider” başlıklı 327. maddesinin birinci fıkrası ise; “Hakkında beraat veya ceza verilmesine yer olmadığına karar verilen kişi, sadece kendi kusurundan ileri gelen giderleri ödemeye mahkûm edilir” şeklinde düzenlenmiş olup, fıkranın açık hükmünden de anlaşılacağı üzere, beraat veya ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi halinde sanık ancak, kendi kusurundan ileri gelen giderlerden sorumlu olacaktır.

                Madde gerekçesinde kendi kusurundan ne anlaşılması gerektiği; “hakkında kamu davası açılmış olan kişi savsama ve kusuruyla bilirkişi veya tanıkların dinleneceği veya yüzleştirme yapılacak duruşmaya katılmaması ve bu işlemlerin yenilenmesinin gerekmesi, kendisini suçlama gibi nedenlerden kaynaklanan giderlerden sorumludur” şeklinde açıklanmıştır.

                5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının yargılama giderlerine ilişkin bölümünde, anılan Yasanın 223/8. maddesi uyarınca verilen düşme kararlarında sanığın yargılama giderlerinden sorumlu olup olmayacağı ya da hangi hallerde sorumlu tutulacağına ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemiştir.

                Yasanın 327. maddesinde yalnızca beraat veya ceza verilmesine yer olmadığına kararları verilmesi halinde yargılama giderlerinin kimden ve ne suretle tahsil edileceği düzenlenmiş olduğundan, anılan Yasanın 223/8. maddesi uyarınca verilen düşme hükümlerinde yargılama giderlerinden kimin sorumlu tutulacağı anılan madde hükümleri uyarınca değil, aynı Yasanın 325. maddesi hükmü uyarınca belirlenmelidir.

                Bu açıklamalar ışığından somut olay değerlendirildiğinde;

                İmar kirliliğine neden olma suçundan açılan kamu davasında, sanığın ruhsata aykırı olarak yaptığı binayı yıkması nedeniyle 5237 sayılı TCY"nın 184/5. maddesi uyarınca kamu davasının düşmesine karar verilmiştir.

                5271 sayılı CYY"nın 325/1. maddesi gereğince, ancak ceza veya güvenlik tedbirine mahkumiyet halinde yargılama giderlerinin sanığa yükletilmesi olanaklı olup, sanık hakkında açılan kamu davasının düşmesine karar verilmiş olduğundan, katılan lehine hükmolunacak vekalet ücreti de dahil olmak üzere yargılama giderlerinden sanığın sorumlu tutulması olasılığı bulunmamaktadır.         

                Ceza Yargılaması Hukukunda kıyasın olanaklı olduğu, bu itibarla kıyas yoluyla anılan Yasanın 327. maddesi uyarınca sanığın katılan lehine hükmolunacak vekalet ücreti de dahil olmak üzere yargılama giderlerinden sorumlu tutulması gerektiği ileri sürülebilir ise de; kıyas ancak genel nitelikteki hükümler bakımından söz konusu olup, 327. maddenin ise istisnai bir hüküm olması nedeniyle, kıyas yoluyla da olsa, maddenin kapsamının genişletilmesi olanaklı değildir.

                Öğretide bu konuyla ilgili şu görüşler mevcuttur.

                “Ceza Muhakemesi hukukunda, kural olarak kıyas yapılabilir. Ancak, ceza muhakemesi hukukunda da yasallık ilkesinin bir sonucu olarak kıyasa başvurulmasının sınırları vardır. Şu hallerde kıyas (benzetme) yolu ile boşluk doldurulamaz: 1- sınırlayıcı hükümlerin sözkonusu olması, 2- istisnai hükümlerin söz konusu olması”  (Centel/Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 7. Bası, sf. 49), “ Oysa ceza muhakemesi hukukunda üç noktada kıyas engellenmiştir; bu üç noktada artık kanunilik ilkesi, ceza muhakemesinde çok etkin bir rol oynamaya başlamıştır ve kıyas yasaktır. Bunlar sınırlayıcı ve istisnai normlar ile koruma tedbirlerine ilişkin düzenle¬melerdir” (Ünver, Yener- Hakeri, Hakan, Ceza Muhakemesi Hukuku, 5. Bası, sf.26)

                Kaldı ki, 327. maddenin düşme kararı verilmesi halinde de uygulanma olasılığı bulunduğu kabul edilse dahi, katılan lehine hükmolunacak vekalet ücretinin sanığın kusurundan kaynaklanan bir gider olarak kabulü olanaklı olmadığı gibi, dosya kapsamına göre sanığın kusurundan kaynaklanan bir gider de bulunmamaktadır. 

Açıklanan nedenlerle; kamu davasının 5237 sayılı Yasanın 184/5 maddesi uyarınca düşmesine karar verildiği durumda, sanık yargılama giderlerinden sorumlu tutulamayacağından, yerel mahkemece katılan yararına dilekçe yazım ücretine hükmedilmesi ve Özel Dairece “katılan yararına maktu vekalet ücreti yerine dilekçe yazım ücretine hükmedilmesi” nedeniyle hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmesi isabetli değildir.

Bu itibarla, itirazın kabulüne, Özel Daire düzelterek onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün katılan lehine dilekçe yazım ücretine hükmolunması isabetsizliğinden bozulmasına, ancak yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu konuda, 1412 sayılı CYUY’nın, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesi gereğince karar verilmesi olanaklı olduğundan, dilekçe yazım ücretine ilişkin bölümün çıkarılması suretiyle hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmelidir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 27.06.2011 gün ve 12209-8994 sayılı düzelterek onama kararının KALDIRILMASINA,

3-  Çeşme Asliye Ceza Mahkemesinin 28.06.2007 gün ve 51-425 sayılı hükmünün katılan lehine dilekçe yazım ücretine hükmolunması isabetsizliğinden BOZULMASINA,

Ancak, yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu konuda, 1412 sayılı CYUY’nın, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesi gereğince karar verilmesi olanaklı olduğundan, hüküm fıkrasından dilekçe yazım ücretine ilişkin bölümün çıkarılması suretiyle, diğer yönleri usul ve yasaya uygun olan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

 4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 28.02.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

Hemen Ara