Esas No: 2011/8-279
Karar No: 2012/55
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/8-279 Esas 2012/55 Karar Sayılı İlamı
- DAVAYA KATILMA (MÜDAHALE)
- PARADA SAHTECİLİK SUÇUNDAN DOĞRUDAN ZARAR GÖRMEYEN VE BU SUÇU TAKİP ETME GÖREVİ DE BULUNMAYAN HAZİNENİN, KAMU DAVASINA KATILMA HAK VE YETKİSİNİN BULUNMAMASI
- CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 237
"İçtihat Metni"
Parada sahtecilik suçundan sanık Osman Ö.’nün 5271 sayılı Yasanın 223. maddesinin 2. fıkrasının (e) bendi uyarınca beraatına ilişkin, Manisa Ağır Ceza Mahkemesince verilen 10.05.2007 gün ve 104–254 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 25.05.2011 gün ve 5640–3833 sayı ile;
“Suçtan doğrudan zarar görmeyen müşteki hazinenin davaya müdahil olarak katılma hakkı bulunmadığından ve buna rağmen verilen müdahale kararı da hükmü temyiz etme hakkı vermeyeceğinden temyiz isteğinin CMUK’nun 317. maddesi uyarınca reddine” oyçokluğu ile karar verilmiş,
Daire Üyeleri H. Y. Aktan ve N. T. Duranoğlu;“Sanığa atılı parada sahtecilik suçu, TCK’nun 197. maddesinde kamu güvenine karşı suçlar başlığı altında düzenlenmiştir.
Sözlük anlamıyla kamu güveni, hukuk düzeninin kanıt değeri taşıdığı şeylere doğruluk ve gerçeklikleri konusunda duyulan ortak ve sürekli bir duygu ve inançtır.
Bu suçun iki konusundan birincisi kamu güveni, diğeri kanıt araçlarının doğruluk ve gerçekliklerinde saklı güvenceden kaynaklanan özel menfaattir.
Parada sahtecilik suçu en önemli zararını ülke ekonomisine vermektedir. Piyasada karşılıksız para dolaşması, o paranın gerek ülke içinde, gerekse yurt dışında değerinin, geçerliliğinin ve alım gücünün düşmesine yol açmaktadır. Bunun sonucunda ise, o ülkenin uluslararası piyasada ekonomik itibarı azalmakta, sonuçta ülke ekonomisi zarar görmektedir. Bu suç bakımından korunması amaçlanan hukuksal değer milli ekonomidir.
Suçtan zarar gören belirlenirken, sanığa yüklenilen ve cezalandırılması istenilen fiile haklı bir çıkarı zedelenen kişinin ceza kovuşturması konusundaki isteği göz önünde tutulmalı ve haklı görüldüğünde o kişiye suçtan zarar gören olarak davaya katılma olanağı tanınmalıdır.
Parada sahtecilik suçu bakımından, 1211 sayılı Kanuna göre kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası suçtan haklı çıkarı zedelenen kurum ise de Merkez Bankasının para politikasını, Devletin ekonomik ve mali kurallarının düzenlenmesi ve uygulanması konusunda görev ve yetkisi bulunan hazineden ayrık düşünmek olası değildir.
Yerel mahkemenin davaya katılmasına karar verdiği hazine, sanığa yüklenen suçtan doğrudan zarar gördüğünden hükmü temyiz yetkisi bulunmaktadır” şeklindeki görüşleriyle karşı oy kullanmışlardır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 29.07.2011 gün ve 186675 sayı ile;
“Parada sahtecilik suçu en önemli zararını ülke ekonomisine vermektedir. Piyasada karşılıksız para dolaşması, o paranın gerek ülke içerisinde, gerekse yurt dışında değerinin, geçerliliğinin ve alım gücünün düşmesine yol açmaktadır. Bunun sonucunda ise, o ülkenin uluslararası piyasada ekonomik itibarı azalmakta, sonuçta ülke ekonomisi zarar görmektedir. Bu suç bakımından korunması amaçlanan hukuksal değer, milli ekonomidir.
Suçtan zarar gören belirlenirken, sanığa yüklenilen ve cezalandırılması istenilen fiile haklı bir çıkarı zedelenen kişinin ceza kovuşturması konusundaki isteği göz önünde tutulmalı ve haklı görüldüğünde o kişiye suçtan zarar gören olarak davaya katılma olanağı tanınmalıdır.
Parada sahtecilik suçu bakımından, 1211 sayılı Kanuna göre kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası suçtan haklı çıkarı zedelenen kurum ise de Merkez Bankasının para politikasını, Devletin ekonomik ve mali kurallarının düzenlenmesi ve uygulanması konusunda görev ve yetkisi bulunan hazineden ayrık düşünmek olası değildir.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasını suçtan zarar gören kabul edip, hazine yerine anılan kuruma müdahillik hakkı tanınmasının yargılama hukuku açısından ayrıca sıkıntılara yol açacağı da gözden uzak tutulmamalıdır. Zira 5271 sayılı CMK’nun ‘sahte para ve değerler üzerinde yapılacak incelemeler’ başlıklı 73. maddesinde; ‘Para ve Devlet tarafından çıkarılan tahvil ve hazine bonosu gibi değerler üzerinde işlenen sahtecilik suçlarında, el konulan para ve değerlerin hepsi, bunların asıllarını tedavüle çıkaran kurumların merkez veya taşra birimlerine inceletilir’ hükmü yer almakta olup, Merkez Bankasının müdahilliğinin kabul edilmesi halinde Merkez Bankası hem müdahil, hem de sanık hakkında verilecek hükme esas olmak üzere davaya konu para üzerinde bilirkişi incelemesi yapan kurum olacaktır.
Sonuç olarak mahkemenin davaya katılmasına karar verdiği hazine, sanığa yüklenen suçtan doğrudan zarar gördüğünden hükmü temyiz yetkisi bulunmaktadır” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire kararının kaldırılmasına ve dosyanın, hükmün esasının incelenmesi için Özel Daireye gönderilmesine karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın parada sahtecilik suçundan beraatına karar verilen somut olayda, Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözülmesi gereken uyuşmazlık; hazinenin, parada sahtecilik suçundan açılan kamu davasına katılma ve buna bağlı olarak hükmü temyiz etme hak ve yetkisinin bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Suç tarihinde sanığın, emeklilik işlemleri nedeniyle Sosyal Güvenlik Kurumuna olan borcunu ödemek üzere Vakıflar Bankası Manisa Şubesine verdiği toplam 1.300 ABD Doları içerisinde bulunan bir adet 50 Doların sahte olduğunun belirlendiği ve hakkında kamu davası açıldığı,
Kovuşturma aşamasında, yerel mahkemece tebligat gönderilen hazine vekilinin suçtan zarar gördüklerinden bahisle kamu davasına katılma isteminde bulunduğu, yerel mahkemece de davaya katılan olarak kabulüne karar verildiği,
Suça konu paranın sahte olup olmadığına ilişkin olarak Merkez Bankası İzmir Bölge Müdürlüğünden görüş alındığı, bu şekilde adı geçen kurumun da davadan haberdar olduğu, ancak davaya katılma yönünde herhangi bir girişimde bulunmadığı, yerel mahkemece de bu kuruma, davaya katılmak isteyip istemediği yönünde bir bildirimde bulunulmadığı,
Yargılama sonucunda; sanığın beraatına karar verildiği ve bu hükmün yerel mahkemece kamu davasına katılan olarak kabulüne karar verilen hazine vekili tarafından temyiz edildiği,
Özel Dairece ise, hazinenin suçtan doğrudan zarar görmediği, bu nedenle davaya katılan olarak kabul edilemeyeceği ve hükmü temyize de yetkisi bulunmadığı gerekçesiyle oy çokluğu ile temyiz isteminin reddine karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
5271 sayılı CYY’nın 237. maddesinin 1. fıkrasında; “mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler” hükmü ile kamu davasına katılma hak ve yetkisi bulunanlar üç grup halinde düzenlenmiştir. Bu düzenleme, 1412 sayılı Yasanın 365. maddesindeki; “suçtan zarar gören herkes, soruşturmanın her aşamasında kamu davasına müdahale yolu ile katılabilir” hükmü ile paralellik göstermekte ise de, yeni düzenlemeye, önceki yasada yer almayan malen sorumlu ve dar anlamda suçtan zarar göreni ifade eden mağdur da eklenmek suretiyle, madde, öğreti ve uygulamadaki görüşlere de uygun olarak, katılma hak ve yetkisi bulunduğu kabul edilenleri kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanların yasanın kendilerine tanıdığı hak ve yetkileri haiz olarak davada Cumhuriyet savcısının yanında yer almasına öğreti ve uygulamada “davaya katılma” veya “müdahale” denilmektedir. Davaya katılma talebinin kabul edilmesi hâlinde, davaya katılma isteminde bulunan kişi “katılan” ya da “müdahil” sıfatını alacaktır.
Kamu davasına katılmak için aranan “suçtan zarar görme” kavramı yasada açıkça tanımlanmamış, gerek Ceza Genel Kurulu gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında bu kavram “suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş bulunma hali” olarak anlaşılıp uygulanmış, buna bağlı olarak da dolaylı veya olası zararların, davaya katılma hakkı vermeyeceği kabul edilmiştir.
Nitekim bu durum, Ceza Genel Kurulunun 11.04.2000 gün ve 65–69 sayılı kararında, “kamu davasına katılmak için suçtan doğrudan doğruya zarar görülmesi gerekir, dolaylı zararlar nedeniyle kamu davasına katılmak olanaksızdır”, 04.07.2006 gün ve 127–180 ile 03.05.2011 gün ve 155–80 sayılı kararlarında ise; “dolaylı veya muhtemel zarar, davaya katılma hakkı vermez” şeklinde açıkça ifade edilmiştir.
Uyuşmazlık konusuna ilişkin olarak, bir tüzel kişinin kamu davasına katılabilmesi için CYY’nın davaya katılmayı düzenleyen genel kural niteliğindeki 237. maddesinde belirtilen koşulun gerçekleşmesi, başka bir deyişle suçtan doğrudan zarar görmüş olması veya herhangi bir yasada, belirli bir tüzel kişinin bazı suçlardan açılan kamu davalarına katılmasını özel olarak düzenleyen bir hükmün bulunması gerekir. Örneğin 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Yasasının davaya katılmayı düzenleyen 18. maddesi uyarınca Gümrük İdaresinin, 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Yasasının 18. maddesi uyarınca Maliye Bakanlığının, 5411 sayılı Bankacılık Yasasının 162. maddesi uyarınca Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun usulüne uygun başvuruda bulunmaları halinde kamu davasına katılacakları açıkça hükme bağlanmıştır. Özel yasa hükümleri uyarınca davaya katılmanın kabul edildiği bu gibi durumlarda, belirtilen kurumların suçtan zarar görüp görmediklerini ayrıca araştırmaya gerek bulunmamaktadır.
Hazine tarafından takip edilen davalara ilişkin esasları düzenleyen 4353 sayılı Maliye Vekâleti Baş Hukuk Müşavirliğinin ve Muhakemat Umum Müdürlüğünün Vazifelerine, Devlet Davalarının Takibi Usullerine ve Merkez ve Vilayetler Kadrolarında Bazı Değişiklikler Yapılmasına Dair Yasada, hazinenin parada sahtecilik suçundan açılan davalara katılmasına olanak veren bir hükme yer verilmemiştir.
Diğer taraftan uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuksal çözüme kavuşturulabilmesi için 1211 sayılı Yasa ile kurulan ve tüzel kişiliğe sahip bulunan, Türk Lirasının iç ve dış piyasalardaki ekonomik değerini ve itibarını korumak ve para politikasını düzenlemekle görevli olan Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasının yapısının da incelenmesi gerekmektedir.
1211 sayılı Yasanın birinci maddesinde Merkez Bankasının kuruluş ve unvanı, dördüncü maddesinde ise bankanın temel görev ve yetkileri düzenlenmiş olup, anılan Yasada, Merkez Bankasının parada sahtecilik suçlarından açılan kamu davalarına katılması gerektiğine veya bu yönde bir görevi bulunduğuna ilişkin bir hükme yer verilmemiştir.
Öte yandan 5271 sayılı CYY’nın 73. maddesi; “para ve devlet tarafından çıkarılan tahvil ve hazine bonosu gibi değerler üzerinde işlenen sahtecilik suçlarında el konulan para ve değerlerin hepsi, bunların asıllarını tedavüle çıkaran kurumların merkez veya taşra birimlerine incelettirilir, yabancı devletlerin paraları ve değerleri hakkında da yetkili Türk makamlarının görüşlerinin alınmasına karar verilir” şeklinde olup, bu düzenleme uyarınca Merkez Bankası aynı zamanda parada sahtecilik suçlarında yasal bilirkişidir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın bir banka şubesinden aldığını savunduğu, ancak nereden temin edildiği tam olarak anlaşılamayan sahte bir adet 50 Amerikan Dolarının başka bir banka şubesine verilerek piyasaya sürülmesi şeklinde işlendiği iddia olunan parada sahtecilik suçundan doğrudan zarar görmeyen ve bu suçu takip etme görevi de bulunmayan hazinenin, kamu davasına katılma hak ve yetkisi olmadığından, yerel mahkemece verilen müdahale kararı hükmü temyiz etme hakkı vermeyecektir.
Diğer taraftan, 5271 sayılı Yasanın 73. maddesinin açık düzenlemesi karşısında, parada sahtecilik suçunda yasal bilirkişi konumunda olan Merkez Bankasının da, suçtan zarar gördüğünden bahisle davaya katılan olarak kabulüne olanak bulunmamaktadır. Aksinin kabulü, suçtan zarar gören ile bilirkişiliğin aynı tarafta toplanması sonucunu doğurur ki, bu durumun da adil yargılanma ilkesine aykırılık teşkil edeceği kuşkusuzdur.
Bu itibarla, parada sahtecilik suçundan doğrudan zarar görmeyen ve bu suçu takip etme görevi de bulunmayan hazinenin kamu davasına katılma hak ve yetkisi bulunmadığı ve yerel mahkemenin yanılgılı uygulamaya dayalı katılma kararı hükmü temyize hak vermeyeceği gözönüne alındığında Özel Dairenin temyiz isteminin reddi kararı isabetli olup, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Başkanı ve yedi Genel Kurul Üyesi; “yalnızca hazinenin”,
Bir Genel Kurul Üyesi ise; “Merkez Bankası ile hazinenin parada sahtecilik suçlarına katılabileceği” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 21.02.2012 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.