Esas No: 2011/8-296
Karar No: 2012/10
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/8-296 Esas 2012/10 Karar Sayılı İlamı
- KASTEN YARALAMA SUÇU
- 6136 SAYILI YASAYA AYKIRILIK SUÇU
- TEMYİZ
- DAVASIZ YARGILAMA OLMAZ İLKESİ
- TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) (765) Madde 456
- TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) (765) Madde 457
- CEZALARIN İNFAZI HAKKINDA KANUN (MÜLGA) (647) Madde 4
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 52
- CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 232
"İçtihat Metni"
Sanık Oğuzhan’ın kasten yaralama suçundan 765 sayılı TCY’nın 456/1, 457/1 ve 647 sayılı Yasanın 4. maddeleri uyarınca 1.980 Lira, 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan aynı Yasanın 13/1 ve 5237 sayılı TCY’nın 52. maddeleri uyarınca 7.300 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Ankara 4. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 15.05.2009 gün ve 989-584 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 16.06.2011 gün ve 5718-5094 sayı ile;
“5271 sayılı CMK.nun 232/6. madde ve fıkrası uyarınca hüküm fıkrasında, verilen karara karşı kanun yollarına başvurma olanağının bulunup bulunmadığı ve başvurma olanağı var ise süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekirken, kararda yasa yoluna başvuru biçiminin gösterilmediği, bu nedenle sanığın temyiz isteğinin süresinde olduğu kabul edilerek yapılan incelemede;
1- Sanık hakkında silahla yaralama suçundan kurulan hükme ilişkin temyiz incelemesinde;
Sanığa verilen cezanın 647 sayılı Yasanın 6. maddesi tartışılarak ertelenmesine yer olmadığına karar verilmesi karşısında, tebliğnamedeki bozma düşüncesine katılınmamıştır.
Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin tahkikat neticelerine uygun olarak tecelli eden kanaat ve takdirine, tetkik olunan dosya münderecatına göre sanık müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün oybirliğiyle onanmasına,
2- Sanık hakkında 6136 sayılı Yasaya aykırılıktan kurulan hükme ilişkin temyiz incelemesine gelince;
Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen kanıtlara, mahkemenin yargılama sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine göre yerinde görülmeyen sair itirazların reddine, ancak:
6136 sayılı Yasanın 13/1. madde ve fıkrası uyarınca tayin edilen hapis cezasının paraya çevrildiği, bu nedenle 765 sayılı TCK.nun sanık lehine olduğunun anlaşılması karşısında, 5237 sayılı TCK hükümlerinin uygulanarak sanığa fazla ceza tayin edilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C. Başsavcılığı ise 29.07.2011 gün ve 172718 sayı ile;
“Yerel mahkeme hükmünde yasa yolu bildiriminin, ‘sanık müdafiinin yüzünde, 7 gün içerisinde Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere’, şeklinde olması nedeniyle bu bildirimin yasa yoluna başvuru biçiminin gösterilmemesi nedeniyle temiz süresi konusunda yanılgıya yol açıp açmayacağı değerlendirildiğinde, sanık müdafiinin yüzüne karşı verilen hükmün temyiz süresinin tefhimden itibaren başlayacağının ve yasa yoluna başvuru şeklinin sanık müdafii tarafından bilinmesi gerektiği, bu hususta bir yanılgıya düşüldüğüne dair herhangi bir itirazın bulunmadığı, 15.05.2009 tarihinde tefhim olunan hükmü yasal süreden sonra 10.06.2009 tarihinde temyiz eden sanık müdafiinin temyiz isteminin 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK.nun 310. maddesinde belirtilen bir haftalık süre içinde yapılmadığı ve aynı Yasanın 317. maddesi uyarınca reddine karar verilmesi gerekmektedir.
Bu nedenle Yüksek Dairenin, ‘271 sayılı CMUK.nun 232/6. madde ve fıkrası uyarınca hüküm fıkrasında, verilen karara karşı kanun yollarına başvurma olanağının bulunup bulunmadığı ve başvurma olanağı var ise ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekirken, kararda yasa yoluna başvuru biçiminin gösterilmediği, bu nedenle sanığın temyiz isteğinin süresinde olduğu kabulünde’ isabet bulunmamaktadır” görüşüyle itiraz yasayoluna başvurarak, Özel Daire kararının kaldırılması ve sanık müdafiinin temyiz isteminin 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nun 310. maddesinde belirtilen bir haftalık süre içinde yapılmadığından ve aynı Yasanın 317. maddesi uyarınca reddine karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın kasten yaralama ve 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçlarından cezalandırılmasına karar verilen olayda, Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; kararda yer verilen yasa yolu bildiriminin yanıltıcı olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de, öncelikle sanık müdafiinin temyiz isteminin süresinde olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Sanığın vekaletname ile görevlendirdiği müdafii Av. F.’nin katıldığı 15.05.2009 tarihli oturumda hükmün tefhim edildiği, sanık müdafiinin 18.05.2009 havale tarihli süre tutum dilekçesi ile hükmü temyiz ettiği, süre tutum dilekçesinin temyiz defterinin 2009/209 sırasına kaydının yapıldığı, gerekçeli kararın sanık müdafiine 05.06.2009 tarihinde tebliğ edildiği, sanık müdafiinin 10.06.2009 tarihinde hakim tarafından havale edilen gerekçeli temyiz dilekçesini dosyaya sunduğu anlaşılmaktadır.
5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddesine göre, maddede kesin olarak belirtilen hükümler ile re’sen temyize tabi bulunan hükümlere ilişkin istisnalar hariç, olağan yasa yollarından olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için bir temyiz davası açılmış olmalıdır. Temyiz davasının açılabilmesi için de 1412 sayılı CYUY’nın 310. maddesine göre iki koşulun varlığı gereklidir.
Bunlardan ilki süre koşuludur. Usul Yasası 310. maddesinde, genel kural olarak tarafların temyiz isteğinde bulunabilecekleri süreyi hükmün tefhiminden, tefhim edilmemişse, tebliğinden başlamak üzere bir hafta olarak belirlemiştir. Temyiz süresi 1412 sayılı CYUY’nın 310. maddesinin 3. fıkrasındaki ayrıksı durum hariç olmak üzere, hükmün açıklanması sırasında hazır bulunanlar yönünden bu tarihte, yokluklarında hüküm verilenler yönünden ise gerekçeli kararın tebliği tarihinde başlar.
Temyiz davasının açılabilmesi için gerekli ikinci koşul ise istek koşuludur. Yargılama hukukunun temel prensiplerinden olan “Davasız yargılama olmaz” ilkesine uygun olarak temyiz davası kendiliğinden açılmaz, bu konuda bir isteğin bulunması gereklidir. CYUY’nın halen yürürlükte bulunan 305. maddesinin 1. fıkrası ile bu kuraldan uzaklaşılmış ve bazı ağır mahkûmiyetlerde istek şartından sanık lehine vazgeçilerek, temyiz incelemesinin kendiliğinden (re’sen) yapılması kabul edilmiş ise de, onbeş yıl ve daha fazla hürriyeti bağlayıcı cezalara ilişkin hükümler dışında kalan kararlarda, süre ve istek koşullarına uygun temyiz davası açılmamışsa hükmün Yargıtay’ca incelenmesi olanaksızdır.
Bu açıklamalar ışığında somut olan incelendiğinde;
15.05.2009 tarihinde tefhim edilen hükmü, sanık müdafiinin 18.05.2009 tarihli süre tutum dilekçesi ile temyiz ettiği, bu şekilde temyiz davasının açılması için gereken istek ve süre koşulunun birlikte gerçekleştiğinin anlaşılması karşısında, sanık müdafiinin temyizinin süresinde olduğu sabittir.
Sanık müdafiinin hükmü yasal süresi içerisinde temyiz etmesine karşın Özel Dairece; yasayolu bildirimindeki eksik nedeniyle sanık müdafiinin temyiz isteminin süresinde kabul edilmiş olması isabetsiz ise de, temyizin süresinde kabul edilerek inceleme yapıldığı göz önüne alındığında bu uygulama sonucu itibariyle yerindedir.
Bu itibarla, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 31.01.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.