Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/2-289 Esas 2012/3 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2011/2-289
Karar No: 2012/3

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/2-289 Esas 2012/3 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2011/2-289 E.  ,  2012/3 K.
  • HIRSIZLIK SUÇU
  • TEMYİZ
  • TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) (765) Madde 491
  • TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) (765) Madde 522
  • TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) (765) Madde 523
  • CEZALARIN İNFAZI HAKKINDA KANUN (MÜLGA) (647) Madde 4
  • CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 35
  • CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 231

"İçtihat Metni"

Hırsızlık suçundan sanık Erol hakkında, 765 sayılı TCY’nın 491/ilk ve 522. maddeleri gereğince hükmolunan 7 ay hapis cezasının, 647 sayılı Yasanın 4/2. maddesi uyarınca katılan kurumun zararının tazmini seçenek yaptırıma çevrilmesine ilişkin, Küçükçekmece 4. Asliye Ceza Mahkemesince sanık müdafiinin yüzüne karşı verilen 16.10.2007 gün ve 93–877 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesince 11.07.2011 gün ve 54884–23195 sayı ile;

“Sanık müdafiinin, yüzüne karşı 16.10.2007 günü verilen kararı, 1412 sayılı CMUK’nın 310/1. maddesinde öngörülen bir haftalık süre geçtikten sonra temyiz ettiği anlaşılmakta ise de, kararda temyiz süresinin başlama şekli gösterilmeyerek sanık müdafiinin yanıltıldığı anlaşıldığından, sanık müdafiinin temyiz isteminin süresinde yapıldığı kabul edilmekle;

Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olduğu anlaşıldığından, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için aranan 5271 sayılı CMK’nın 231/6. maddesinin (a) bendinde yazılı ‘kasıtlı bir suçtan mahkûm olmama’ koşulunun bulunmaması nedeniyle sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceği belirlenerek yapılan incelemede;

Kaçak elektrik kullanmak suretiyle hırsızlık suçuna ilişkin zararın, iddianame tarihinden önce rızaen ve tamamen iade ve tazmin edilmesinin, 765 sayılı TCK’nın 523/1. maddesi gereğince cezadan indirim nedeni olduğu, yasal bir indirim nedeninin aynı zamanda hapis cezasını tamamen ortadan kaldıracak şekilde aynen tazmin tedbirine dönüştürülmesinin mümkün olmadığı, böyle bir uygulamanın yakınanın zararını gidermeyen hükümlüye yeni bir olanak tanırken, soruşturma evresinde zararı ödeyen sanık aleyhine ve adalete aykırı bir sonuç doğuracağı da gözetilmeden, sanık hakkında 765 sayılı TCK’nın 491/ilk ve 522. maddeleri uyarınca hükmolunan 7 ay hapis cezasının, 647 sayılı Kanunun 4. maddesinin 1. fıkrasının 2. bendinde belirtilen aynen tazmin tedbirine çevrilmesine karar verilmesi ve sanığın sabıkasına esas ilamı getirtilerek hakkında TCK’nın 81. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılması gerektiğinin gözetilmemesi karşı temyiz olmadığı için bozma nedeni yapılmamış, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Suç tarihi itibariyle tutanağa konu evde kullanılan priz, lamba ve elektrikli aletlerin sayısı, kullanım süreleri ve kurulu güç dikkate alınarak tutanak tarihindeki normal tarife üzerinden kaçak elektrik bedeli bilirkişiye hesap ettirildikten sonra 765 sayılı TCK’nın 522. maddesinin uygulanması gerektiği gözetilmeden, katılan idarenin bildirdiği, içinde ceza ve KDV miktarlarının da bulunduğu kaçak elektrik tarifesi uyarınca hesaplanmış değerlerin toplamı esas alınarak, bu miktarın da fahiş olarak kabulüyle sanık hakkında yazılı şekilde karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 03.06.2011 gün ve 76901 sayı ile;

“Küçükçekmece Asliye Ceza Mahkemesinin 16.10.2007 gün ve 93–877 sayılı dosyası incelendiğinde; sanığın elektrik hırsızlığı suçuna ilişkin olarak yargılandığı, mahkemece suçun sübutuna ilişkin delillerin toplandığı, sanığın suçu işlediği kanısına ulaşıldığı ve mahkûmiyetine karar verildiği, hükmün hazır bulunan sanık savunmanının yüzüne okunduğu, başvurulacak yasa yolu süresi ve merciinin bildirildiği, ancak yasa yoluna başvuru süresi şeklinin açık biçimde belirtilmediği, sanık savunmanının hükmü 08.01.2008 tarihinde temyiz ettiği tespit edilmiştir.

Burada tartışılması gereken sorun, sanık savunmanının hazır bulunduğu son duruşmada temyiz süresinin başlama şeklinin belirtilmemesinin hükmün temyiz süresini geçirme konusunda sanık savunmanı için gerekli bir mazeret teşkil edip etmeyeceğidir.

Ceza Muhakemesi Kanunu içerik bakımından savunma hakkının en üst düzeyde korunmasını sağlayan hükümlere sahiptir. Bu hakkın korunması için sağlanan olanaklardan birisi de sanığın savunman yardımından yararlanması olarak göze çarpmaktadır. Savunman yalnızca suçun sübutuna ilişkin savunma yapmakla yükümlü değildir. Aynı zamanda usul hükümleri yönünden de sanık haklarını koruyucu iş ve işlemleri yapma görevi savunmana aittir. Kanunu bilmemek mazeret sayılmamakla birlikte; hukuk fakültesi mezunu olmayan, bu konuda asgari düzeyde yeterli donanıma sahip bulunmayan, usul işlemleri ile ilgili bilgisizliğinin bir hakkın zayi olması sonucunu doğurmasına engel olmak üzere sanığın, bu hükümleri bilmesi gereken bir avukatın yardımından yararlandırılması da savunma hakkını korumaya yönelik bir düzenlemedir. Çünkü avukat; belirli bir hukuki ve mesleki eğitimi almış, usul işlemlerinin nasıl yapılması gerektiğini, buna ilişkin süreleri, işlemin muhatabı olan mercii bilen ya da yasadan kolaylıkla öğrenme pratiğine sahip olan kişidir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2011/14 sayılı kararında da işaret edildiği üzere, sanık savunmanının, yüzüne karşı verilen hükmün temyiz süresinin o anda başladığını bilmesi gerekir. O halde, sanık savunmanı tarafından süresinden sonra yapılan temyiz isteminin reddine karar verilmelidir. Aksi düşünülse dahi, bu kez katılan yönünden yasa yolu bildiriminin açıklamalı olarak tebliğ edilmesi gerekir. Çünkü sanık savunmanı için kabul edilen koşullar katılan taraf için de aynen geçerlidir. Yüksek Dairenin sanık savunmanının temyiz istemini kabul ettiği koşullar çerçevesinde katılan vekilinin bugün bir temyiz dilekçesi verdiği düşünüldüğünde, bozma kararının da bir hüküm ifade etmeyeceği açıkça ortaya çıkacaktır.

Bu nedenle sanık savunmanının temyiz isteminin süresinde olduğu yönündeki gerekçe ile hükmün incelenmesine karar verilmesi yasaya aykırıdır” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.

Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanığın hırsızlık suçundan cezalandırılmasına karar verilen ve suçun sübutu ile eylemin nitelendirilmesinde bir uyuşmazlık ve bu kabulde de dosya içeriği itibarıyla herhangi bir hukuka aykırılık bulunmayan olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık müdafiinin yüzüne karşı verilen hükümdeki, “kararın yedi gün içerisinde mahkeme kalemine başvurularak temyiz edilebileceği” şeklindeki yasa yolu bildiriminin yeterli olup olmadığı ile buna bağlı olarak sanık müdafiinin hükmü süresinde temyiz edip etmediğinin belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya içeriğinden;

16.10.2007 tarihli hükmün sanığın yokluğunda, ancak müdafiinin yüzüne karşı verildiği, hükme karşı başvurulacak yasa yoluna ilişkin bildirimin ise, “kararın yedi gün içinde mahkeme kalemine başvurularak temyiz edilebileceğinin sanığa hatırlatılmasına” şeklinde açıklandığı,

Dosya içerisinde sanık müdafii tarafından verilen herhangi bir süre tutum dilekçesinin bulunmadığı, buna karşın gerekçeli kararın 07.01.2008 tarihinde sanık müdafiine tebliğ edildiği, sanık müdafiince de 08.01.2008 günü temyiz edildiği, temyiz dilekçesi içeriğinde de, “gerekçeli temyiz dilekçemizi sunuyoruz” ibaresine yer verildiği,

Yerel mahkemece dosyanın 14.02.2008 tarihli “dosya gönderme formu” ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, dosya gönderme formunda sanık müdafiine ilişkin “süre tutum tebliğ tarihi” bölümünde, aynı zamanda hüküm tarihi de olan 16.10.2007 tarihinin gösterildiği,

Özel Dairece “kararda temyiz süresi başlangıç şekli gösterilmeyerek sanık müdafiinin yanıltıldığı, bu nedenle temyizin süresinde olduğu” kabul edilerek temyiz incelemesi yapıldığı ve hükmün bozulmasına karar verildiği,

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca ise, sanık müdafiinin yasa yolu bildirimindeki eksiklikten yararlanamayacağı görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurulduğu,

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itiraznamesi kendisine tebliğ edilen sanık müdafiinin, Ceza Genel Kuruluna gönderdiği yazıda; 16.10.2007 tarihinde kendisine tefhim edilen hükme yönelik aynı gün süre tutum dilekçesi verdiğini beyan ettiği ve üzerinde 16.10.2007 tarihi ve imza bulunan süre tutum dilekçesi ile bu dilekçenin 24.10.2007 tarihinde yerel mahkeme temyiz defterine kaydedildiğine ilişkin anılan defterin ilgili sayfasının onaylı suretini eklediği,

Anlaşılmaktadır.

Temyiz incelemesinin yapılabilmesi için, temyiz yasa yoluna başvuru hakkı bulunanların kararı tefhim veya tebliğ yoluyla öğrenmeleri yasal bir zorunluluktur. Nitekim 5271 sayılı CYY’nın “Kararların Açıklanması ve Tebliği” başlıklı 35. maddesinin 2. fıkrasında; “koruma tedbirlerine ilişkin olanlar hariç, aleyhine kanun yoluna başvurulabilecek hâkim veya mahkeme kararları, hazır bulunamayan ilgilisine tebliğ olunur” hükmüne yer verilmiştir.

5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 310. maddesinde, temyiz isteminin yüze karşı verilen kararlarda hükmün tefhiminden itibaren bir hafta içerisinde hükmü veren mahkemeye veya bir başka yer mahkemesine verilecek dilekçe ile veya zabıt kâtibine yapılacak beyanla olacağı, bu takdirde beyanın tutanağa geçirilerek hâkime onaylatılacağı, yoklukta verilen kararlarda ise temyiz süresinin tebliğle başlayacağı belirtilmiştir.

Somut olay bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;

Yerel mahkemece, gerekçeli kararın hükmün verildiği duruşmada hazır bulunan sanık müdafiine 07.01.2008 tarihinde tebliğ edildiği, sanık müdafiinin de 08.01.2008 tarihinde “gerekçeli temyiz dilekçemizi sunuyoruz” ifadesine yer vermek suretiyle ayrıntılı temyiz dilekçesini verdiği, sanık müdafiinin dilekçesindeki bu ifade ve yerel mahkeme temyiz defterindeki sanık müdafiinin temyizine ilişkin kaydın 24.10.2007 tarihi olarak gösterilmiş bulunması, ayrıca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tebliğnamesinin tebliği üzerine sanık müdafiince Ceza Genel Kuruluna hitaben yazılan dilekçe ekinde gönderilen temyizin süresinde olduğunu gösterir 16.10.2007 havale tarihli ve imzalı süre tutum dilekçesi ile sanık müdafiinin hükme yönelik olarak 16.10.2007 günü süre tutum dilekçesi verdiğini gösterir dosya gönderme formu içeriğinden, sanık müdafiinin temyizinin süresinde olduğu sabittir.

Sanık müdafiinin hükmü yasal süresi içerisinde temyiz etmesine karşın Özel Dairece, yasa yolu bildirimindeki eksiklik nedeniyle sanık müdafiinin temyiz isteminin süresinde kabul edilmiş olması isabetsiz ise de, temyizin süresinde kabul edilerek inceleme yapıldığı göz önüne alındığında bu uygulama sonucu itibarıyla yerindedir.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,

2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 31.01.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

Hemen Ara