Esas No: 2011/412
Karar No: 2012/2
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/412 Esas 2012/2 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı veren
Yargıtay Dairesi 5. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Günü : 01.03.2011
Sayısı : 30–64
Onbeş yaşından küçük çocuğuna karşı zincirleme şekilde cinsel istismar suçundan sanık ...’ün 5237 sayılı TCY’nın 103/1, 103/3, 103/6, 43, 53/1 ve 63. maddeleri uyarınca 17 yıl 3 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve tutukluluk halinin devamına ilişkin, Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 24.02.2009 gün ve 276–70 sayılı resen temyize tabi olan hükmün, sanık ve müdafii tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 5. Ceza Dairesince 22.11.2010 gün ve 9314–8485 sayı ile;
“Suç tarihinde çocuk olduğu anlaşılan mağdur hakkında Adli Tıp Kurumu Kanununun 7 ve 23. maddeleri gereği usulüne uygun teşekkül etmeyen ihtisas kurulunun düzenlediği rapora itibar edilerek TCK’nın 103/6. maddesinin uygulanmasına karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi ise 01.03.2011 gün ve 30–64 sayı ile;
“Bozma kararında belirtilen Adli Tıp Kanununun 7. maddesine göre; Altıncı Adli Tıp İhtisas Kurulu; birer kadın hastalıkları ve doğum, radyoloji, üroloji, ruh sağlığı ve hastalıkları, çocuk psikiyatrisi, adli antropoloji, çocuk cerrahisi uzmanlarından oluşur.
23. maddeye göre Adli Tıp İhtisas Kurulları, başkanın başkanlığında işin niteliğine göre en az dört üye ile toplanır ve oyçokluğu ile karar alır. Oyların eşitliği halinde başkanın bulunduğu taraf oyçokluğunu sağlamış sayılır. Üyelerden birinin özürlü olması veya yokluğu halinde eksiklik diğer kurullardan alınacak üye ile tamamlanır. Şu kadar ki tetkik edilecek konu ilgili uzman üye hazır bulunmadıkça müzakere edilemez.
Bozma kararı bu maddeler ışığında değerlendirilecek olunursa; mağdure hakkında rapor düzenleyen 6. İhtisas Kurulunda çocuk psikiyatrisinin yer almadığı, buna karşılık bir olması gereken adli tıp uzmanının heyette iki kişi olarak yer aldığı, başka bir deyişle 23. maddenin düzenlemesine uygun olarak eksikliğin diğer kurullardan alınan adli tıp uzmanı ile doldurulduğu anlaşılmaktadır. Şekli anlamdaki eksiklik heyette çocuk psikiyatrisinin bulunmadığı bir durumda rapor düzenlenmesi konusudur. Mahkememizin kanaatine göre bu durum sonuca etki edecek bir eksiklik değildir. TCK’nın 103/6. maddesine göre suç nedeniyle ruh sağlığının bozulması halinde verilecek ceza 15 yıldan az olamayacaktır. TCK’da ruh sağlığının bozulup bozulmadığı konusundaki tespitin nasıl yapılacağı, bu konudaki raporun nereden hangi kurumdan alınacağı konusunda bir bağlayıcı düzenlemeye yer verilmemiştir. Esas olan konu mağdurun suç nedeniyle ruh sağlığının bozulması konusudur.
Yargıtay 5. Ceza Dairesi, suç nedeniyle ruh sağlığının bozulması halinde cezanın miktarının yüksek olması nedeniyle bu konudaki raporun ATK Başkanlığından alınması yönünde kararlar vermiş, bu kararlar ışığında ruh sağlığının bozulup bozulmadığı konusundaki kararlar İstanbul ATK Başkanlığından aldırılmaya başlanmıştır.
Mağdurenin ruh sağlığının bozulduğu konusunda dosyada iki ayrı rapor bulunmaktadır. Bunlardan birisi Dicle Üniversitesi Hastanesinin raporu, diğeri de Yargıtay 5. Ceza Dairesinin kararında vurgu yaptığı içerisinde çocuk psikiyatrisinin bulunmadığı, buna karşılık başka bir üye ile tamamlanan heyetin verdiği rapordur. Her iki raporda da mağdurun suç nedeniyle ruh sağlığının bozulduğu tespit edilmiştir.
İşlenen suçun niteliği ve suçu işleyen kişinin sıfatı birlikte düşünüldüğünde mağdurun ruh sağlığının bozulduğu yönündeki raporların hükme dayanak yapılacağı, başka bir işlem yapılmasına gerek bulunmadığı mahkememizce değerlendirilmiştir. Babası tarafından defalarca benzer cinsel saldırıya maruz kalan mağdurenin ruh sağlığının bozulmadığını / bozulmayacağını kabul etmek mümkün değildir. Babası tarafından defalarca cinsel saldırıya maruz kalan hangi çocuğun ruh sağlığı bozulmaz? Babası tarafından bu tür saldırıya maruz kalan herhangi bir çocuk, olanları hiç bir şey olmamış gibi kabullenebilir mi? Bu sorulardan ilkine her çocuğun ruh sağlığı bozulur şeklinde cevap verilmesi mümkün iken, (nitekim mağdure ruhi durumu ile ilgili yaşadıklarını göstermesi açısından talimatla mahkemede ifadesi alınırken hal ve hareketleri ile yaşadığı travmayı ortaya koymuştur) ikinci soruya ise hiç bir çocuk babası tarafından kendisine yapılan cinsel saldırı sonucunda bir şey olmamış gibi davranamaz şeklinde cevap verileceği kesindir. Heyette çocuk psikiyatrisi yer alsa bile babasının cinsel saldırısına maruz kalan mağdurenin ruh sağlığının bozulmadığı tespiti yapılmasının mümkün olmadığı mahkememizce değerlendirilmiştir. Başka bir deyişle mağdurenin yaşadıklarından sonra hiç bir hekimin mağdurenin ruh sağlığının bozulmadığına karar vereceği düşüncesinde değiliz. Bir an için çocuk psikiyatrisi mağdurenin ruh sağlığının bozulmadığı düşüncesinde olsa bile heyette yer alan diğer üyelerin daha önce mağdurenin ruh sağlığının bozulduğuna karar vermeleri nedeniyle farklı düşüncede bile olsa bir hekimin görüşünün sonucu değiştirmeyeceği açıktır. Bu nedenlerle mağdurenin yeniden raporunun aldırılmasına gerek olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Bu sonuca ulaşılırken CMK’nın 236. maddesinin de dikkate alındığını belirtmek gerekmektedir.
CMK’nın 236. maddesine göre işlenen suçun etkisiyle psikolojisi bozulmuş çocuk veya mağdur bu suça ilişkin soruşturma veya kovuşturmada tanık olarak bir defa dinlenir. Maddi gerçeğin ortaya çıkartılması açısından zorunluluk arzeden haller saklıdır.
Mağdure soruşturma aşamasında önce emniyet görevlilerince dinlenmiş, daha sonra raporunun alınması için Diyarbakır Adli Tıp Şube Müdürlüğüne, ardından Dicle Üniversitesi Hastanesine gönderilmiştir. Emniyette dinlenen mağdure, gönderildiği her iki kurumda da dinlenmiştir. Hekimlerin mağdureyi dinlemeleri olgusunun da CMK’daki ‘dinleme’ olarak değerlendirilmesi gerektiği düşüncesindeyiz.
Kovuşturma aşamasına gelindiğinde mağdure talimatla mahkemede bir kez dinlenmiş, daha sonra ATK Başkanlığına sevk edilmesi üzerine bir kez de buraca dinlenmiştir. Yani mağdure soruşturma ve kovuşturma aşamasında toplam 5 kez dinlenmiştir.
Kanun koyucu bırakalım ruh sağlığı bozulmuş çocuğun 5 kez dinlenmesini, psikolojisi bozulan çocuğunu soruşturma veya kovuşturma aşamasında bir kez dinleneceğini öngörmüştür. Dosyada ise mağdure bugüne kadar beş kez dinlenmiştir. Bir kez daha dinlendiği takdirde altıncı kez dinlenmiş olacaktır.
Aradan geçen 3 yıl içerisinde yaşadığı olayları unutan veya unutmak üzere olan mağdurenin bir kez daha 6–7 kişinin yer aldığı heyetin önüne çıkartılarak dinlenmesi olayları sıcağı sıcağına yeniden yaşaması anlamına gelecektir. Mağdurenin böyle bir ruh hali ile baş başa bırakılmaması gerekir. Kanun koyucunun amacı yaşadığı olumsuz olayları bir an önce unutması için mağdurun soruşturma ve kovuşturma aşamasında bir kez dinlenmesini sağlamaktır. Bu amaca uygun olarak mağdurenin korunması ve geleceği adına bir kez daha dinlenmesi CMK’nın 236. maddesindeki düzenlemeye aykırı olacaktır.
Değerlendirme yapılırken sanık referanslı değerlendirmeler yapılmamalı, mağdurun durumu da gözetilmelidir. Kaldı ki somut olayda sanık referanslı değerlendirme yapılmış, Dicle Üniversitesi tarafından mağdurenin ruh sağlığının bozulduğu tespit edilmesine rağmen bir kez de ATK Başkanlığından rapor aldırılmıştır. Mahkememizin kanaatine göre buraya kadar anlatılan nedenlerle ATK Başkanlığı tarafından düzenlenen rapor yeterlidir. Bu rapor mağdurenin içinde bulunduğu ruh halini yansıtan ve ayrıca bu ruh halini tespit eden Dicle Üniversitesi hastanesinin raporu ile de uyumludur. Bu nedenlerle mağdurenin bir kez daha ATK Başkanlığına gönderilerek raporunun aldırılması yönünde bir işlem yapılmamıştır” şeklindeki gerekçeyle önceki hükmünde direnmiştir.
Resen temyize tabi olan bu hükmün de Cumhuriyet savcısı ve sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “bozma” istemli, 22.10.2011 gün ve 233013 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın öz kızı olan onbeş yaşından küçük mağdura zincirleme şekilde basit cinsel istismarda bulunarak, ruh ve beden sağlığının bozulmasına neden olduğu kabul edilen olayda, Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; mağdur hakkında 10.11.2008 günlü raporu düzenleyen Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulunun 2659 sayılı Yasanın 7/f, 23/B ve 24/1. maddeleri uyarınca usulüne uygun olarak teşekkül edip etmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
Uyuşmazlığın çözümünde sağlıklı bir hukuksal sonuca varılabilmesi için, 25.02.2003 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak, yayımından üç ay sonra yürürlüğe giren 4810 sayılı Yasa ile köklü değişikliklere uğramış bulunan 2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Yasasının, ihtisas kurullarının kuruluş şekli ve çalışma düzeni hakkındaki düzenlemelerinin incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
Anılan Yasanın “Adli Tıp İhtisas Kurulları” başlıklı 7. maddesi;
“Adli Tıp Kurumunda altı ihtisas kurulu bulunur. Aşağıdaki ihtisas kurulları, bir başkan ve adli tıp uzmanı iki üye ile;
…f) Altıncı Adli Tıp İhtisas Kurulu birer;
- Kadın Hastalıkları ve Doğum,
- Radyoloji,
- Üroloji,
- Ruh Sağlığı ve Hastalıkları,
- Çocuk Psikiyatrisi,
- Adli Antropoloji,
- Çocuk Cerrahisi,
Uzmanlarından oluşur.
İhtisas Kurullarında yeteri kadar raportör bulundurulur”,
“Adli Tıp Genel Kurulunun ve İhtisas Kurullarının Çalışması” başlıklı 23. maddesi;
“…B) Adli Tıp İhtisas Kurullarının Çalışması:
Adli Tıp İhtisas Kurulları Başkanının başkanlığında işin niteliğine göre en az dört üye ile toplanır ve oyçokluğu ile karar alır. Oyların eşitliği halinde Başkanın bulunduğu taraf oy çokluğunu sağlamış sayılır.
Üyelerden birinin özürlü olması veya yokluğu halinde eksiklik diğer kurullardan alınacak üye ile tamamlanır. Şu kadar ki tetkik edilecek konu, ilgili uzman üye hazır bulunmadıkça müzakere edilemez.
C) Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu ve İhtisas Kurulları lüzum görüldüğü hallerde kararını vermeden önce incelediği konu ile ilgili bulunan evrakın onanmış örneklerini mahallinden isteyebileceği gibi aslı üzerinde de inceleme yapması zorunlu olduğunda bunları da isteyebilir.
Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu ve İhtisas Kurulları ilgili kişileri gerektiğinde muayene ve bunları usulüne göre dinleyebilir. Her türlü tetkikatı yapar ve yaptırabilir.
Adli Tıp Genel Kurulu kararları nihai olmakla beraber mahkemelerin delilleri serbestçe takdir hususundaki yetkilerini kısıtlamaz.
Umumi Hıfzıssıhha Kanununun 10 ncu maddesinin hükümleri saklıdır.
Adli Tıp Genel Kurulu ve adli tıp ihtisas kurullarının çalışma esas ve usulleri yönetmelikte gösterilir”,
“Adli Tıp Kurumunda Bilirkişi Dinlenmesi ve Toplantılara Katılma” başlıklı 24. maddesi ise;
“I- Adli Tıp Genel Kurulu ve Adli Tıp İhtisas Kurulları ile Adli Tıp İhtisas Daireleri, inceledikleri konularla ilgili olarak Adli Tıp Kurumunda bulunmayan tıp ve diğer uzmanlık dallarında Adli Tıp Kurumu dışından uzmanların bilirkişi olarak davet edilmesine karar verebilirler. Uzman kişiler oy hakları olmamakla beraber görüşlerini bir raporla Adli Tıp Genel Kurulu, Adli Tıp İhtisas Kurulu veya Adli Tıp İhtisas Dairesi Başkanlığına bildirirler.
Bilirkişilere yönetmelikteki esaslara göre Adli Tıp Genel Kurulu, Adli Tıp İhtisas Kurulu ve Adli Tıp İhtisas Dairesi Başkanlığınca yaptıkları çalışmaya uygun ücret takdir olunur.
II- a) Adli Tıp Genel Kurulu, Adli Tıp İhtisas Kurulları ile Adli Tıp İhtisas Daireleri, inceledikleri konularla ilgili olarak kendi kurul veya dairelerinde bulunmayan, Adli Tıp Kurumundaki diğer kurul veya dairelerde bulunan uzmanların davet edilmesine karar verebilirler. Uzman kişiler, o olayla ilgili toplantıya katılır ve oy kullanırlar…” şeklinde düzenlemeler içermektedir.
Bu düzenlemelere göre, anılan Yasanın 7. maddesinin (f) bendi uyarınca, Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulunun, bir başkan ve adli tıp uzmanı iki üye ile birer kadın hastalıkları ve doğum, radyoloji, üroloji, ruh sağlığı ve hastalıkları, çocuk psikiyatrisi, adli antropoloji ve çocuk cerrahisi uzmanından oluşacağı, aynı Yasanın 23. maddesinin (B) bendi uyarınca da ihtisas kurulunun başkan ve işin niteliğine göre, bu uzmanlardan en az dört üyenin katılımıyla toplanacağı, ancak incelenecek konunun, ilgili uzman üyenin hazır bulunmaması durumunda görüşülemeyeceği açıktır. Kaldı ki, incelenecek konuda ihtisas kurulunda konuyla ilgili bir uzman bulunmaması, buna karşın diğer ihtisas kurullarında bulunması halinde buradan gelecek uzmanın katılımıyla görüşme yapılabileceği gibi, 24. madde uyarınca dışarıdan ilgili uzman kişinin bilirkişi olarak getirtilip görüşüne başvurulması da olanaklıdır. Bu hükümler ile amaçlanan; ceza yargılaması bakımından somut gerçeğin saptanmasında, hükme esas alınmaya en uygun ve elverişli bilimsel görüşün, bilirkişi raporu olarak ceza mahkemelerine sunulmasıdır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulunca, ruh sağlığı hastalıkları uzmanı başkanlığında, ikisi adli tıp, kadın hastalıkları ve doğum, üroloji, radyoloji ve çocuk cerrahi uzmanlarından oluşan yedi kişilik kurul tarafından düzenlenen 10.11.2008 gün ve 6025 sayılı raporda, sonuç olarak mağdurun ruh sağlığının bozulduğu belirtilmektedir.
Yerel mahkemece, Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulunun bu raporu hükme esas alınmış olup, belirtilen raporun ruh sağlığı hastalıkları uzmanı başkanlığında, ikisi adli tıp, kadın hastalıkları doğum, üroloji, radyoloji ve çocuk cerrahi uzmanlarından oluşan yedi kişilik bir kurul tarafından düzenlendiği anlaşılmaktadır. Ancak, mağdure 05.04.1994 doğumlu ve suç tarihi itibarıyla onbeş yaşından küçük olup, 6. İhtisas Kurulunda muayenesi ve hakkındaki raporun düzenlenmesi sırasında, inceleme konusunun uzmanı olan çocuk psikiyatrisi uzmanının görüşmelere katılmadığı görülmektedir. Bu nedenle Adli Tıp Kurumu Yasasının 7/f ve 23/B maddelerine aykırı olarak, konunun uzmanı olan çocuk psikiyatrisi uzmanı bulunmadan düzenlenen raporun, hükme esas alınamayacağında kuşku yoktur. O halde, mağdure hakkında, yeniden ve yasaya uygun bir şekilde oluşturulmuş bir kuruldan rapor alınarak, sanığın hukuki durumunun buna göre belirlenmesi gerekmektedir.
Bu itibarla, yerel mahkemece, yasaya aykırı olarak düzenlenmiş bir raporun hükme esas alınması suretiyle sanık hakkında suç nitelemesi yapılarak mahkûmiyet hükmü kurulması isabetsiz olup, direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 01.03.2011 gün ve 30–64 sayılı direnme hükmünün BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 31.01.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.