Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2003/10-166 Esas 2003/190 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2003/10-166
Karar No: 2003/190

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2003/10-166 Esas 2003/190 Karar Sayılı İlamı

     Özet:

Bir kişiyi kandırarak hataya düşürüp, zararına kendisini veya başkasını lehine haksız çıkar sağlamak dolandırıcılık suçunun maddi unsurları arasındadır. Suça konu olan çeklerin hamili kandıracak şekilde düzenlenmesi nedeniyle sanığın dolandırıcılık suçuna uyduğu kabul edilerek cezalandırılması istenmiş, ancak Yargıtay Ceza Genel Kurulu, sanık tarafından yapıldığı kabul edilen hile ve desisenin ilk ciranta tarafından dinlenerek belirlenmesi gerektiği, hile ve desisenin kandırıcı niteliğinin belirlenmesi gerektiği ve sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin edilmesi gerektiği vurgulanarak yerel mahkemenin direnme hükmünün bozulmasına karar vermiştir. Mahkeme kararında dolandırıcılık suçunun 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 503/1 ve 522. maddelerine göre cezalandırılacağı belirtilmiştir.
Ceza Genel Kurulu 2003/10-166 E., 2003/190 K.

Ceza Genel Kurulu 2003/10-166 E., 2003/190 K.

  • 765 S. TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) [ Madde 503 ]
  • 765 S. TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) [ Madde 522 ]
  • "İçtihat Metni"

    Karşılıksız çek keşide etmek suçundan sanık Süreyya E."nun, suç niteliğinin değiştiği kabul edilerek dolandırıcılık suçundan dolayı TCY.nın 503/1, 522. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis ve 2.812.500.000 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin Bursa 5. Asliye Ceza Mahkemesince 29.06.1999 gün ve 757-933 sayı ile verilen kararın sanık vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 10.Ceza Dairesince 26.03.2001 gün ve 18576-9469 sayı ile;

    "Bir kimseyi kandırabilecek nitelikte hile ve desiseler yaparak hataya düşürüp onun veya başkasının zararına, kendisine veya bir başkasına haksız yarar sağlaması dolandırıcılık suçunun maddi unsurudur.

    Hile ve desisenin kandıracak nitelikte olması lazımdır. Sözü edilen niteliğin tayini izafi olması itibariyle mağdurun durumu nazara alınmak ve olaya göre takdir edilmelidir. Kaldı ki hile ve desisenin kullanılması ile mağdurun hataya düşürülmesi arasında nedensellik bağının bulunması şarttır.

    Somut olaya gelince; davaya konu üç çekin şikayet dilekçesi ekinde bulunan fotokopilerindeki "ESK" şeklindeki kısaltmanın keşide yeri olarak kabulü mümkün değil ise de; çek unsurlarının tespiti bakımından çeklerin bankaya ibrazları anında alınan onaylı fotokopileri ve çek asılları getirtilip bankaya ibrazı anında keşide yerinin tam olarak yazılı olup olmadığının tespiti ve sonucuna göre 3167 sayılı Yasaya aykırılık suçunun oluşup oluşmayacağı konusunda bir karar verilmesi gerekirken, sanığın ilk hamili de başka bir kişi olan suça konu çeklerde ikinci ciranta durumunda bulunan müdahil şirket yetkilisini veya ilk hamili kandıracak mahiyette yaptığı hile ve desiselerin neler olduğu somut şekilde gösterilip tartışılmadan çeklerde keşide yerinin bulunmaması ve sanığın keşide yerini kasten eksik yazarak hile ve desise kullandığı gerekçe gösterilerek yazılı şekilde hüküm kurulması" isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

    Yerel Mahkeme ise 22.10.2001 gün ve 672-1242 sayı ile;

    "Sanığın talimatla savunmasında çekin kanuni unsurları, keşide yerinin ESK. yazılması halinde çekin unsurlarının teşekkül etmeyeceği konusunda içtihatlara dayalı beyanları nazara alındığında, bu konudaki uzman bir hukukçu seviyesindeki bilgisine rağmen keşide yerini eksik yazmak suretiyle müdahilin mağduriyetine sebebiyet verdiği; aradan geçen bunca zamana rağmen ödemede ve ödeme teşebbüsünde bulunmamak suretiyle de zarar vermek kastını açıkça ortaya koyduğu" gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.

    Bu kararın da sanık vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C. Başsavcılığının "bozma" istekli 05.05.2003 günlü tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.

    CEZA GENEL KURULU KARARI

    Karşılıksız çek keşide etmek suçundan açılan davada, çeklerde keşide yerinin "ESK" olarak yazılı olması karşısında sanığın eyleminin dolandırıcılık suçuna uyduğu kabul edilerek TCY.nın 503/1 ve 522. maddeleri uyarınca cezalandırılmasına ilişkin mahkeme kararı, sanık vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece, sanığın, hamili kandıracak şekilde yaptığı hile ve desiselerin neler olduğunun somut bir şekilde gösterilip tartışılmaması suretiyle mahkumiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmuştur.

    Görüldüğü gibi, Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık somut olayda dolandırıcılık suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.

    Dolandırıcılık suçu, TCY.nın "Mal Aleyhine İşlenen Cürümler" başlığını taşıyan onuncu babının 503. maddesinde, "bir kişiyi kandıracak nitelikte hile ve desiseler yaparak hataya düşürüp onun veya başkasının zararına, kendisine veya bir başkasına haksız çıkar sağlamaktır." Şeklinde tanımlanmıştır. Bu suçun unsurlarının oluşabilmesi için;

    a) Fail tarafından hile ve desise yapılmalıdır. Mağdurun inceleme eğilimini etkisiz kılacak nitelikte bir takım hareketlerde bulunulmalıdır. Örneğin failin maddi bulguları gizlemesi, mevcut bulguları ortadan kaldırması veya bu bulguların ortaya çıkmasını engellemesi ve bunları saklaması gerekir.

    b) Yapılan hile ve desise bir kimseyi kandırabilecek nitelikte olmalıdır. Hile ve desisenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, failin durumu, mağdurla olan ilişkisi, kullanılan hilenin şekli, gizlenen veya değiştirilen belgelerle gerçek olduğundan bahisle gösterilen belgelerin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.

    c) Mağdurun veya başkasının zararına, kendisi veya başkası lehine haksız bir çıkar sağlanmalıdır. Fail kendisi veya başkasına yarar sağlamak amacıyla bilerek ve isteyerek hile ve desise yapmalı, verilen zarar ile sanığın eylemi arasında uygun nedensellik bağı bulunmalıdır. Zarar, nesnel kişisel ölçüler gözönünde bulundurularak belirlenecek ekonomik zarardır. Hile ve desise kullanılarak hataya sevk edilmeden önceki ve sonraki mal varlığı tespit edilmek suretiyle zarar belirlenecektir.

    Bu açıklamalar ışığında somut olay ele alınıp değerlendirildiğinde;

    Suça konu çeklerin, İnterbank Eskişehir şubesinde sanık Süreyya E. adına 260802/351 nolu hesaptan 750 milyon lira bedelli olarak 30.05.1998, 30.06.1998 ve 30.07.1998 tarihlerinde hamiline olarak keşide edildikleri, keşide yerinin her üçünde de "Esk." olarak yazılı olduğu, çeklerin arkalarındaki ciro silsilesine göre ilk cirantanın Suat K., ikinci cirantanın ise katılan şirket olup, ilk iki çekte üçüncü ciroların karalanmak suretiyle iptal edildiği, üçüncü çekte ise İş Bankasınca takas kaşesinin iptal edildiği, ilk çekin 01.06.1998, ikinci çekin 30.06.1998 ve son çekin de 30.07.1998 tarihinde bankaya ibraz edildiklerinde karşılıklarının bulunmadığı hususunun şerh edildiği anlaşılmaktadır.

    Uyuşmazlığın çözümü, sanık tarafından işlendiği kabul edilen dolandırıcılık suçunun hile ve desise unsurunun kime yöneldiği sorusunun yanıtına bağlıdır. Bir başka anlatımla, sanığın gerçekleştirdiği kabul edilen hile ve desisenin kimi kandırabilecek nitelikte olduğu saptanmalıdır. Çünkü, dolandırıcılık suçunun hataya düşürülen mağduru ile bu eylemden zarar gören mağduru aynı kişi olabileceği gibi, değişik kişiler de olabilirler.

    Suça konu çeklerdeki ciro silsilesine göre, sanık tarafından yapıldığı kabul edilen hile ve desisenin, ilk ciranta olan Suat K."a yönelmiş olacağı açıktır. Sanık, çekleri adı geçene verdiğini ve borcun kendisine değil bu kişiye ait olduğunu savunmuştur. Hile ve desisenin, kandırabilecek nitelikte olup olmadığının failin mağdurla ilişkisi de gözlemlenerek, olaysal olarak belirleneceği nazara alındığında ilk ciranta dinlenerek, sanığın savunmasında dayandığı husus araştırılmalı, hile ve desisenin var olup olmadığı belirlenmeli ve sonucuna göre sanığın hukuki durumu tayin edilmelidir. Yerel Mahkemece ilk ciranta Suat K. dinlenmeden ve sanığın savunması tek yönlü değerlendirilerek noksan soruşturma ile direnmeye ilişkin hüküm kurulması isabetsizdir.

    Bu itibarla direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

    SONUÇ : Yerel Mahkeme direnme hükmünün BOZULMASINA, dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına tevdiine, 17.06.2003 günü tebliğnamedeki isteme uygun olarak oybirliğiyle karar verildi.

    Hemen Ara