Esas No: 2004/10-200
Karar No: 2004/218
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2004/10-200 Esas 2004/218 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2004/10-200 E., 2004/218 K.
"İçtihat Metni"
Karşılıksız çek düzenlemek suçundan sanık Yusuf Y....."ın 3167 sayılı Yasanın 16. maddesi-nin 1 ve 3.fıkraları uyarınca 2.500.000.000 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmasına,1 yıl süreyle bankalarda çek hesabı açmaktan yasaklanmasına, 200.000.000 lira maktu vekalet üc-retinin KDV"si ile birlikte sanıktan alınıp müdahil vekiline verilmesine ilişkin Ankara 22. Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 18.06.2003 gün ve 252-758 sayılı hüküm sanık vekili ta-rafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 10.Ceza Dairesince 20.09.2004 gün ve 7516-8771 sayı ile;
"Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.01.1994 gün ve 1993/10-334 esas, 1994/4 karar ve 13.02.1996 gün ve 1995/10-378 esas, 1996/13 karar sayılı ilamlarında açıklandığı ve TTK" nun 692.maddesinin 5.fıkrasında gösterildiği üzere çek üzerinde keşide gününün yazılmış ol-ması ve (gün, ay, sene) şeklinde tam olarak gösterilmesi ve yazılan tarihin de resmi takvime göre imkansız bir tarih olmaması gerekmektedir. Resmi takvimimize göre Şubat ayının 4 yıl-da bir 29 gün çektiği bir vakıa olup bu nedenle de imkansız bir tarih olduğundan söz edilemez ise de, suç konusu 31.02.2002 tarihli çekte Şubat ayında "31" gün bulunmayıp imkansız bir tarih olması nedeniyle keşide tarihinin varlığından söz edilemeyeceğinde kuşku bulunmamak-tadır.
TTK"nun 692 ve 693.maddelerinde öngörülen zorunlu öğeleri taşımayan ve karşılığı bulun-mayan suç konusu belgeyi müdahile ödeme aracı olarak vermek şeklinde oluşan eylemin di-ğer unsurları itibarıyla oluştuğunun belirlenmesi halinde "dolandırıcılık" suçunu teşkil edip etmediği karar yerinde tartışılmadan yazılı şekilde hüküm kurulması" isabetsizliğinden hük-mü bozmuştur.
Yargıtay C.Başsavcılığı bu karara karşı 19.10.2004 gün ve 173631 sayı ile;
"3167 Sayılı Yasanın konusu olan çekin, Türk Ticaret Yasasında tanımı yapılmamış, ancak; Yasanın 692 nci maddesinde unsurları düzenlenmiş, 5 inci fıkrasında yer alan "keşide günü" de zorunlu şekil unsuru olarak gösterilmiştir.
Çekte keşide tarihi, açık ve seçik, gün, ay ve yıl olarak yazılmalıdır. Takvimde, aylar yönüyle bulunmayan 30-31 Şubat, 31 Nisan gibi tarihlerin geçersiz sayılması aşırı biçimsellik olaca-ğından; takvimde olan 31 inci gün de dahil, tarihleri geçerli sayıp bunun dışında yazılı olan tarihleri,sözgelimi; Şubat 32 ve Nisan 32"yi geçersiz saymak gerekmektedir.(Gönen Eriş, Uy-gulamalı Çek Hukuku, Eylül 2000, sayfa 21)
Yargıtay Yüksek 12. Hukuk Dairesinin 15.10.1998 tarih,1998/10040-10877 sayılı ilamında "Keşide tarihinin 30.2.1998 olarak yazılmış olması halinde bu durumun belgenin çek olma özelliğini ortadan kaldıracağını kabul etmek aşırı bir şekilcilik olup hakkın zayiine neden olur. Her ne kadar Şubat ayının 30.günü söz konusu olamaz ise de, keşide tarihinin bu şekilde gösterildiği çeklerde dahi bunun yanılgıdan kaynaklandığının ve bu eksikliğin çekin niteliğini etkilemediğinin ve Şubat ayının son gününde keşide edilmiş sayılacağının kabulü gerekir." görüşü belirtilmiş, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21.06.2000 tarih, 2000/1011-1076 sayılı kararında da aynı görüşle " 30.02.1997" tarihi, Şubat ayının son günü olmak üzere keşide ta-rihi niteliğinde kabul edilmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 13.02.1996 tarih, 1995/378-1996/13 sayılı kararında da ben-zer görüşle keşide tarihi olarak yazılan "31.09.1992" tarihi de Eylül ayının son günü olmak üzere kabul edilmiştir.
Anılan kararlarda da belirtildiği gibi; takvimde bulunmayan tarihler "imkansız tarih" olmalı-dır. Ocak, Mart, Mayıs, Temmuz, Ağustos, Ekim ve Aralık ayları, takvimde 31 gün olduğuna göre; 31 tarihi, imkansız tarih değildir. Bu nedenle, maddi yanılgı olup yazıldığı ayın son gü-nünü keşide tarihi olarak gösterdiği kabul edilmelidir. Karşıt düşünce, takvim günü dışındaki takvim tarihlerinin, keşide tarihi olamayacağı sonucunu yukarda belirtilen kararlara da aykırı biçimde ortaya çıkaracaktır. Takvimde bulunmayan 32 ve benzeri diğer tarihlerin ise keşide tarihi niteliğinde kabul edilemeyeceği kuşkusuzdur.
Dava konusu çekin keşide tarihi de 31.02.2002"dir. Sanık ve müdahil, keşide ve ibraz tarihine itiraz etmemişler ve çek, yasal süresinde; 28.02.2002 tarihinde ibraz edilmiştir. 31.02.2002 ta-rihinin yanılgı sonucu yazıldığı ve keşide tarihinin "28.02.2002" olduğunun kabulü gerek-mektedir. Aksi durumda, zorunlu şekil koşullarını taşımayan belge çek olarak kabul edileme-yecek ve sanık aleyhine sonuç doğurarak eylemi, dolandırıcılık suçunu oluşturacaktır." görüşü ile itiraz yasa yoluna başvurarak Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle Yargıtay Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın 31.02.2002 tarihli olarak keşide ettiği çekin karşılıksız çıkması nedeniyle yargılanıp 3167 sayılı Yasanın 16/1. maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilen olayda Özel Dai-re ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, suça konu çekin keşide tarihine ilişkin öğe yönünden geçerli olup olmadığına ilişkindir.
Kambiyo senedi ve ödeme aracı olan "çek"in unsurları Türk Ticaret Yasasının 692. madde-sinde sayılmış, "keşide gün ve yeri" de çekin asli unsurları arasında gösterilmiştir. Aynı Ya-sanın 693. maddesinde ise, unsurlardan birinin eksikliği halinde senedin "çek" olarak kabul edilemeyeceği belirtilmiştir.
Öte yandan keşide tarihi, gerek çeklerin ibrazı için TTY"nın 708. maddesinde öngörülen süre-lere başlangıç oluşturması, gerekse keşidecinin hukuki ehliyetinin tayin ve tespiti bakımların-dan önemlidir. Bu nedenle, keşide tarihinin belirli ve mümkün bir tarih olması, gün, ay ve yıl şeklinde tam olarak gösterilmesi gerekir. Tarihin tam belirlenmeye elverişsiz olduğu veya gü-nün imkansız bir tarihe ilişkin bulunduğu hallerde, senedin "çek" niteliğine sahip olmadığı kabul edilmelidir.
Resmi Takvimimizde ise bir yılda 12 ay bulunmaktadır. Bunlardan Ocak, Mart, Mayıs, Tem-muz, Ağustos, Ekim ve Aralık aylarında (31), Nisan, Haziran, Eylül ve Kasım aylarında (30), Şubat ayında ise her dört yılda bir (29), diğer yıllarda (28) gün mevcuttur. Dolayısıyla Takvi-mimizdeki bazı aylarda bulunabilen 31. gün imkansız bir tarihe ilişkin sayılamaz. Kaldı ki, aylık vadelerle ödenecek bazı borçlar için seri biçimde birden çok bono veya çek düzenlemek ve ödeme tarihini de ayın son gününe denk getirmek isteyenlerin, alışkanlığın etkisiyle, tüm aylar bakımından ödeme gününü dalgınlıkla (31) olarak yazmaları ticari hayatta sıklıkla gö-rülebilen bir yanılgıdır.
Bu durumun belgenin çek olma özelliğini ortadan kaldıracağını kabul etmek aşırı şekilcilik olup, bir hakkın yitirilmesine neden olacaktır. Öte yandan, keşidecinin yazdığı veya imzala-mak suretiyle geçerlilik kazandırdığı böyle bir çeki geçersiz kabul etmek, biz-zat kendi yanıl-gısından keşideciyi yararlandırmak anlamına gelecektir. O halde, keşide tarihindeki 31. gü-nün, böyle bir günü içermeyen aylar yönünden, o ayın son gününe işaret etmiş ve karşılık gelmiş sayılacağını kabul etmek gerekir. Nitekim benzer hukuki sorunlara ilişkin çeşitli karar-larda bu çözüm tarzı uygun bulunmuş, bu cümleden olmak üzere, Ceza Genel Kurulunun 13.02.1996 gün ve 10-13 sayılı kararında; "çekte yazılı 31.09.1992 tarihinin 30 Eylül olarak kabulü gerektiği", Hukuk Genel Kurulunun 21.06.2000 gün ve 1011-1076 sayılı kararında; "tanzim tarihinin 30 Şubat 1997 yazılmasının belgenin bono olma özelliğini ortadan kaldır-mayacağı, bunun yanılgıdan kaynaklandığı, tanzim tarihinin Şubat ayının son günü olarak kabul edilmesi lazım geldiği", 12.Hukuk Dairesinin 5.11.2001 gün ve 16461-17872 sayılı ka-rarında; "çekteki keşide tarihinin 31.02.2001 olarak yazılmasının çekin niteliğini etkilemediği, çekin Şubat ayının son gününde keşide edilmiş sayılması gerektiği" vurgulanmak suretiyle, yukarıda açıklanan ilkeler teyit edilmiştir.
İncelenen olayda, gerek sanık gerekse müdahilin keşide ve ibraz tarihlerine itiraz etmedikleri ve çekin süresi içinde 28.02.2002 günü ibraz edildiği de dikkate alındığında, yanılgı sonucu keşide tarihi 31.02.2002 olarak gösterilmiş bulunan çekin 28.02.2002 tarihinde keşide edil-miş sayılması gerekmektedir. Buna göre, suça konu belgenin aranan öğelerin tümünü içer-
mesi nedeniyle çek niteliğinde olduğu belirlenmiştir. O halde, sanığın karşılıksız çek keşide etmek eyleminin 3167 sayılı Yasanın 16/1 madde ve fıkrasında yazılı suçu oluşturduğunu ka-bul eden Yerel Mahkeme uygulaması bu yönüyle isabetli bulunduğundan, Yargıtay C.Baş-savcılığının aynı doğrultudaki itirazının kabulü ile Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına karar verilmelidir.
Ancak Yerel Mahkemenin, belirlediği avukatlık ücretini müdahil vekili lehine hükmettiği, ay-rıca Katma Değer Vergisinin bu ücrete ilave suretiyle tahsilini kararlaştırdığı anlaşılmaktadır.
Oysa, ayrıntıları Ceza Genel Kurulunun 22.6.2004 gün ve 122-143, 20.4.2004 gün ve 47-101 sayılı kararlarında vurgulandığı üzere, yargılama giderlerinden sayılan ve dava sonunda karşı tarafa yüklenecek olan avukatlık ücretinin vekil lehine değil, kendilerini vekille temsil etti-ren müdahil, şahsi davacı veya sanık lehine hükmedilmesi gerekir.
Öte yandan, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nın 73. maddesindeki düzenlemeye göre; "vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır." öğreti ve uygulamada "verginin yasallığı ilkesi" olarak adlandırılan bu prensip, vergi, resim, harç ve benzeri kamusal erke dayalı bütün yükümlülüklerin yasayla düzenlenmesi zorunluluğunu ön-görmektedir. Vergi yükümlülüğünün konusu, yükümlüsü, matrahı ve oranı gibi unsurların ya-nında, vergiden doğan ödev ve usul ilişkilerinin de yasayla düzenlenmesi, anılan hükmün zo-runlu bir sonucudur. 4.12.2002 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 21. maddesinde "bu tarifede yer alan ücretlere 3065 sayılı Kanun hükümleri gereği Katma Değer Vergisinin ayrıca ilave edileceği" belirtilmekte ise de, bu düzenleme bir "yasa" metni olmadığı gibi, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Yasasının 20/4. maddesinin; "Belli bir tarife-ye göre fiyatı tespit edilen işlerde ..... tarife bedelinin Katma Değer Vergisi dahil edilerek tespit olunacağı ve verginin müşteriye ayrıca intikal ettirilmeyeceği," yolundaki düzenlemesi karşısında, takdir edilen ve esasen bir bölümünü Katma Değer Vergisinin oluşturduğu avukat-lık ücretinin, Yerel Mahkemece ayrıca Katma Değer Vergisinin ilavesi suretiyle hükme bağ-lanması yasaya aykırıdır.
Bu itibarla,Yerel Mahkeme direnme hükmünün açıklanan bu iki nedenden ötürü bozulması gerekmektedir. Ancak yargılama giderine ilişkin bulunan bu bozma nedenleri yeniden yargı-lamayı gerekli kılmadığından, CYUY"nın 322. maddesi uyarınca diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmelidir.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE, Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 20.09.2004 gün ve 7516-8771 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
2- Yerel Mahkeme hükmünün, avukatlık ücretinin belirlenmesindeki hatalı uygulama-
lar nedeniyle BOZULMASINA,
3- Bozma nedeni yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, CYUY"nın 322. maddesi-
nin verdiği yetkiye dayanılarak hükümden avukatlık ücretine ilişkin bölümün çıkartılmasına, diğer yönlerinde usul ve yasaya aykırılık saptanamayan hükmün, "200.000.000 Türk Lirası avukatlık ücretinin sanıktan alınarak kendisini davada vekille temsil ettiren müdahile verilme-sine" ibaresi eklenmek suretiyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
Dosyanın yerine gönderilmek üzere, Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine 21.12.2004 günü oy-birliği ile karar verildi.