Esas No: 2004/2-101
Karar No: 2004/123
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2004/2-101 Esas 2004/123 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2004/2-101 E., 2004/123 K.
"İçtihat Metni"
Tehdit suçundan sanık Suat U.... hakkında son soruşturmanın açılmasına yer olmadığına ilişkin Çarşamba Ağır Ceza Mahkemesince 08.05.2003 gün ve 86-94 sayı ile verilen karara karşı Adalet Bakanlığınca 28.07.2003 gün ve 35732 sayı ile yazılı emir ihbarı üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesince 12.03.2004 gün ve 2138-4921 sayı ile;
"Mezkur ihbarnamede;
Tüm dosya kapsamına göre, sanığın üzerine atılı tehdit suçu ile ilgili mevcut delillerin son soruşturmanın açılması için yeterli ve bu delillerin takdirinin de soruşturma aşamasında davayı görecek olan mahkemeye ait olduğu gözetilmeden, yazılı olduğu şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden CMUK.nun 343. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu yazılı emre atfen ihbar olunmuştur.
CMUK.nun 343. maddesinde yer alan yazılı emirle bozmanın olağanüstü bir kanun yolu olduğu açıktır. Madde metninde hakim tarafından ve mahkemelerce verilen Yargıtayca tetkik edilmeksizin kesinleşen karar ve hükümlerde "kanuna muhalefet" edilmesi halinde Adalet Bakanının, o karar veya hükmün bozulması için Yargıtaya başvurmak üzere C.Başsavcılığına yazılı emir verebileceği yazılıdır. 26.10.1932 gün ve 29-12 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, kanuna muhalefet hallerini açıklamış ve bu hallerin uygulamadaki yanlışlıklar ile esas ve hükme etkili olan usul yanlışlıklarından ibaret ve sınırlı olduğu belirtilmiştir.
Ceza Genel Kurulunun 12.6.1989 gün 169/231 ve 18.2.1991 gün 10/45 sayılı kararlarındaki görüşler de nazara alınarak delillerin takdirinde hataya düşüldüğünden bahisle yazılı emir yoluna başvurma mümkün olmadığından yazılı emre dayalı Yargıtay C.Başsavcılığının 1.9.2003 gün ve YE. 2003/130376 sayılı ihbarnamesindeki bozma isteminin reddine" karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 10.05.2004 gün ve 130376 sayı ile;
"Çarşamba Ağır Ceza Mahkemesince verilip kesinleşen 8.5.2003 gün ve 2003/86-94 sayılı karar, niteliği itibarıyla davanın esasını sonuçlandıran bir karar olmadığından, bozulması durumunda kamu davasının açılması sonucu ortaya çıkacağından, CMUY"nın 343/son maddesi uyarınca esas mahkemesinde yeniden yargılama yapılarak 253. madde gereğince bir karar verilebilmesi olanağı vardır. Ayrıca, 1136 sayılı Yasanın 59/2. maddesi gereğince "son soruşturmanın açılmamasına" ilişkin karar CMUY"nın 164. maddesindeki koşulları açıklanmış, "takibata yer olmadığı" kararına eş değer bir karar niteliğindedir. Aradaki tek ayrılık, avukatların görevlerinden doğan ve görev sırasında işledikleri suçlardan dolayı haklarında kamu davası açma yetkisinin Ağır Ceza Mahkemesine verilmiş olmasıdır. CMUY"nın 164. maddesine göre, "takipsizlik kararı" ancak, "kamu davasının açılmasını gerektirecek, değerlendirmeye değer kanıtların olmaması veya eylemin suç oluşturmaması" durumlarında verilebilecektir. Başka bir anlatımla, kanıtların değerlendirmesi yöntemi kullanılarak takipsizlik kararı verilemeyecek, tam karşıtı, kamu davası açılarak kanıtların değerlendirilmesi işi esas mahkemesinin yetkisine bırakılacaktır. Dosya kapsamından anlaşıldığı üzere, Yerel Mahkeme, yetkisinde bulunmadığı halde, kanıtların değerlendirilmesi yöntemini uygulayarak son soruşturmanın açılmamasına karar vermiştir. Bu karar esasa ilişkin bir karar olmayıp, niteliği itibarıyla, Özel Dairenin kararında belirtildiği şekilde, 26.10.1932 tarih ve 29-12 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile Ceza Genel Kurulunun 12.6.1989 gün 169/231 ve 18.2.1991 tarih 10/45 sayılı kararında açıklandığı gibi, delillerin takdirinde hataya düşüldüğünden bahisle yazılı emir yoluna başvurma mümkün olmadığı" ilkesi kapsamında değerlendirilemez.
Sonuç olarak, Çarşamba Ağır Ceza Mahkemesinin 8.5.2003 gün ve 86-94 sayılı kararı, somut olayın esasını çözen bir karar niteliğinde olmadığından ve işlendiği ileri sürülen suça ilişkin kanıtların değerlendirilmesi işinin esas mahkemesine bırakılması ilkesini çiğnediğinden, CMUY"nın 343. maddesi gereğince bozulmalıdır." gerekçesiyle itiraz yasayoluna başvurmuştur.
Dosya Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yakınan Av. Necat Y......"ın, sanık Av. Suat U...."un bir tanığa söylediği sözler ile kendisini tehdit ettiğinden bahisle C.Savcılığına başvurması üzerine, Adalet Bakanlığınca 03.10.2002 tarihinde verilen soruşturma izni ile başlatılan soruşturma sonucunda, Adalet Bakanlığınca 07.04.2003 tarihinde; "Davalı vekili sıfatıyla Samsun Asliye 3. Hukuk Mahkemesinde takip ettiği, müşteki Avukat Necat Y......"ın da davacı vekili olduğu 2001/437 esas sayılı dava ile ilgili yapılacak duruşma saatini beklediği sırada, adliye koridorunda karşılaştığı yakınanın ya-nında sigortalı olarak çalışan ve aldıkları ortak vekaletname uyarınca anılan davanın duruşmasına katılamak üzere bekleyen Avukat Süleyman Serkan Güler"e, kendi cübbesini eliyle işaret edip şikayetçiyi kastederek "Necat Y......"a cübbeyi çıkarttıracağım, Necat Y...... seni kullanıyor" dediği" görüşüyle sanık hakkında kovuşturma izni verilmiş ve Çarşamba C.Başsavcılığınca 20.04.2003 gün ve 220-7 sayılı iddianame ile aynı iddialar yinelenmek suretiyle sanığın TCY.nın 191/1. maddesi uyarınca cezalandırılması için hakkında son soruşturmanın açılması talep edilmiştir.
Çarşamba Ağır Ceza Mahkemesince sanığın yazılı savunması alındıktan sonra, yeterli kanıt bulunmadığından bahisle son soruşturmanın açılmasına yer olmadığına ilişkin verilen kararın, süresinde itiraz edilmediğinden 21.05.2003 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Bu karara karşı Adalet Bakanlığınca yazılı emirle bozma talebinde bulunulmuş, ancak Özel Dairece kanıtların takdirinda hataya düşüldüğünden bahisle yazılı emir yoluna başvurmanın olanaksız olduğu gerekçesiyle talebin reddine karar verilmiştir. Yargıtay C.Başsavcılığı ise bu karara karşı itiraz yasa yoluna başvurmuştur.
Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, 1136 sayılı Avukatlık Yasasının 59 uncu maddesi uyarınca bir avukat hakkında, yeterli kanıt bulunmadığı gerekçesiyle verilen son soruşturmanın açılmasına yer olmadığına ilişkin kararın yazılı emir yoluyla bozulmasının istenip istenemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
CYUY.nın 343 ncü maddesinde, hakim tarafından ve mahkemelerden verilen Yargıtay"ca incelenmeksizin kesinleşen karar ve hükümlerde yasaya aykırı davranıldığının haber alınması üzerine, Adalet Bakanı tarafından karar veya hükmün bozulması için Yargıtaya başvurulmasının sağlanması hususunda, Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı emir verilebileceği ve bu istemde yasal nedenlerin gösterileceği, C.Başsavcısının tebliğnamesinde yalnızca bu nedenleri yazarak dosyayı göndereceği, bu nedenlerin yerinde görülmesi halinde hükmün Yargıtay"ca bozulacağı, ancak esasla ilgili verilen hükümlerin bozulmasının aleyhe tesir etmeyeceği, bozmanın lehe olması halinde ise;
Yerinde görülen bozma nedenleri;
1-Mahkûm olan kimsenin cezasının tamamıyla kaldırılmasını gerektiriyorsa, evvelce hükmolunan cezanın çekilmemesinin, karara yazılacağı,
2- Bozma cezanın tamamıyla kaldırılmasını gerektirmeyip, daha hafif bir cezanın uygulanmasını gerektiriyorsa, uygulanması gereken cezanın neden ibaret olduğunun kararda gösterileceği,
Bozma, davanın esasını halletmeyen mahkeme kararları hakkında ise yeniden yapılacak inceleme ve araştırma neticesine gereken kararın mahkemece verileceği öngörülmüş, 03.06.1936 gün ve 129-11 sayılı İçtihadı Birleştirme kararında ise "mahkûmiyet ve beraat kararı ile zamanaşımı, af ve davadan vazgeçme gibi düşme sebeplerine dayanılarak verilen kararların davanın esasını halleden kararlardan olduğu belirtilmiştir.
Olağanüstü bir yasa yolu olan yazılı emirle bozma isteğinde bulunulması halinde, 26.10.1932 gün ve 29-12 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında ve yerleşmiş yargısal kararlarda da belirtildiği üzere, uygulamadaki esaslı yanlışlıklar ile esasa etkili usul hataları dışında kalan, hakimin kanaat ve takdirine ait fiili sorunlardan dolayı bu yola gidilemeyecektir. Bir başka anlatımla, tüm kanıtlar toplanıp değerlendirildikten sonra verilen kararlara karşı, kanıtların takdir ve tercihinde yanılgıya düşüldüğünden bahisle yazılı emirle bozma yoluna başvurulamaz.
Uyuşmazlık konusuna ilişkin düzenlemeleri içeren; 1136 sayılı Avukatlık Yasasının 58 inci maddesi, "Avukatların avukatlık veya Türkiye Barolar Birliği ya da baroların organlarındaki görevlerinden doğan veya görev sırasında işledikleri suçlardan dolayı haklarında soruşturma, Adalet Bakanlığının vereceği izin üzerine, suçun işlendiği yer Cumhuriyet Savcısı tarafından yapılır.";
59 uncu maddesi ise, "58 inci maddeye göre yapılan soruşturmaya ait dosya Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne tevdi olunur. İnceleme sonunda kovuşturma yapılması gerekli görüldüğü takdirde dosya, suçun işlendiği yer ağır ceza mahkemesine en yakın bulunan ağır ceza mahkemesi Cumhuriyet Savcılığına gönderilir.
Cumhuriyet Savcısı beş gün içinde, iddianamesini düzenleyerek dosyayı son soruşturmanın açılmasına veya açılmasına yer olmadığına karar verilmek üzere ağır ceza mahkemesine verir.
İddianamenin bir örneği, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun hükümleri uyarınca, hakkında kovuşturma yapılan avukata tebliğ olunur. Bu tebliğ üzerine avukat, kanunda yazılı süre içinde bazı delillerin toplanmasını ister veya kabule değer bir istemde bulunursa nazara alınır. Gerekirse soruşturma başkan tarafından derinleştirilir.
Haklarında son soruşturmanın açılmasına karar verilen avukatların duruşmaları, suçun işlendiği yer ağır ceza mahkemesinde yapılır. Durum avukatın kayıtlı olduğu baroya bildirilir." hükümlerini taşımaktadır.
Görüldüğü gibi bu yasal düzenlemeler, avukatların görevleri ile ilgili işlenen suçlardan dolayı dava açılmasının yöntemine ilişkindir.
İnceleme konusu olayda da, Yerel Mahkemenin son soruşturmanın açılmasına yer olmadığına dair kararı, dosyada bulunan kanıtların dava açmaya yeterli olup olmadığının belirlemesine yönelik olup, toplanacak tüm kanıtların değerlendirilmesi suretiyle yargılamayı sonuçlandıran son karar niteliğinde değildir. Anılan kararda kanıt değerlendirilmesi söz konusu olmadığından, yazılı emirle bozma talebinde bulunulmayacağının ileri sürülmesi de artık olanaksızdır. Zira, kanıtları değerlendirerek sonuç çıkaracak olan, dava açılması halinde yargılamayı yapacak olan mahkeme olup, somut olayda Yerel Mahkemenin kararı bir tür kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar niteliğindedir.
Bu itibarla Özel Dairece yazılı emir talebi değerlendirilerek bir karar verilmesi gerektiğinden, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE, Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 12.03.2004 gün ve 2138-4921 sayılı kararının KALDIRIL-MASINA, yazılı emirle bozma talebi incelendikten sonra istem konusunda bir karar verilmek üzere, dosyanın Yargıtay 2. Ceza Dairesine gönderilmesi için, Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 25.05.2004 günü oybirliği ile karar verildi.