Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2004/10-96 Esas 2004/121 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2004/10-96
Karar No: 2004/121

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2004/10-96 Esas 2004/121 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu 2004/10-96 E., 2004/121 K.

Ceza Genel Kurulu 2004/10-96 E., 2004/121 K.

  • BEKLETİCİ SORUN
  • 4814 S. ÇEKLE ÖDEMELERİN DÜZENLENMESİ VE ÇEK HAMİLLERİN... [ Geçici Madde 1 ]
  • 4814 S. ÇEKLE ÖDEMELERİN DÜZENLENMESİ VE ÇEK HAMİLLERİN... [ Geçici Madde 2 ]
  • 3167 S. ÇEKLE ÖDEMELERİN DÜZENLENMESİ VE ÇEK HAMİLLERİN... [ Madde 16 ]
  • "İçtihat Metni"

    Karşılıksız çek keşide etmek suçundan sanık Vahidettin B...."in 3167 sayılı Yasanın 4814 sayılı Yasa ile değişik 16/1. maddesi uyarınca 13.000.000.000 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmasına, aynı Yasanın 16/3. maddesi gereğince sanığın takdiren 1 yıl süre ile çek hesabı açtırmaktan yasaklanmasına ilişkin Ankara 10. Asliye Ceza Mahkemesince 09.04.2003 gün ve 799-364 sayı ile verilen kararın sanık vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı ince-leyen Yargıtay 10. Ceza Dairesince 21.10.2003 gün ve 5558-20892 sayı ile ;

    "1- 08.03.2003 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren 4814 sayılı Yasanın geçici 2. maddesinde öngörülen 3 aylık yasal süre beklenip, bu süre içerisinde çek tutarının ve karşılıksız kalan kısmının %10 tazminatı ve 3167 sayılı Yasanın 16/a maddesine göre hesaplanacak gecikme faizi ile birlikte ödenip ödenmediği ve 8. maddesine göre düzeltme hakkının kullanılarak hamilin zararının karşılanıp karşılanmadığı araştırılıp, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri yerine, sözü edilen yasal süre beklenmeden ve eksik incelemeye dayanılarak karar verilmesi;

    2- 4814 sayılı Yasanın geçici 1. maddesi amir hükmü uyarınca anılan Yasanın yürürlüğe girmesinden sonraki ilk duruşmaya gelmeyen şikayetçiye sonraki oturumda hazır bulunması ve-ya bir vekil ile kendisini temsil ettirmesi, duruşmaya gelmediği veya vekil de göndermediği tak-dirde şikayetten vazgeçmiş sayılacağı hususunda usulüne uygun davetiye çıkartılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi" isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

    Yerel Mahkeme ise 01.03.2004 gün ve 1228-102 sayı ile ; "Yasa koyucunun amacı açıktır; yargılamanın biran önce yürütülüp sonuçlandırılması sağlanırken borçlu sanıklara yargılamanın hangi evresinde olunursa olunsun üç aylık süre içerisinde faiz ve tazminatın ödenmesi durumunda kamu davasının kendiliğinden ortadan kaldırılması öngörülmüştür. Bize göre Yasanın, geçici madde hükmü açık olup yargılamanın sürdürülmesi ve biran önce sonuçlandırılmasının sağlanması amaçlanmaktadır. Yüksek Yargıtayın bozma kararında ileri sürdüğü gibi yargılamanın üç ay bekletilmesi diye bir hüküm bulunmamaktadır. Ayrıca sanığın borcu ödediğine dair dosyada hiçbir delil bulunmadığı gibi eğer borç ödenmiş olsa idi bunun en son kararın verildiği tarihe kadar yasal biçimde kanıtlanması gerekirdi.

    Sanık vekili 19.02.2004 tarihli celseye gelmeyerek mazeret dilekçesi vermiş ve son karar celsesine de iştirak etmemiştir. Bütün bu hususlar borcun kesinlikle yasal anlamda bugüne kadar ödenmediğinin apaçık delilidir. Ayrıca Yüksek Yargıtay hükmü inceleyip bu gerekçe haricinde örneğin onama kararı vermiş olsaydı hüküm kesinleşecek ve infaz aşamasında tarihsel açıdan zaten üç aylık süre mutlaka geçmiş olacak ve kendisine davetname, davetname ile gelmediği takdirde yakalama müzekkeresi çıkartılacak hükümlü borcun ödendiğini kanıtlayarak ek karar ile davanın düşmesini sağlamış olacak idi. Bu nedenlerle mahkemeleri yasada hiçbir uyarıcı hüküm bulunmamasına rağmen "üç ay yargılama işlemi yürütemezsiniz" gerekçesi ile davaların üç ay sonraya ertelenmesini gerektirecek yasal bir neden bulunmamaktadır.

    Yüksek Yargıtayın ikinci bozma nedenine gelince;

    Müdahillik kavramı CMUK 365 ve müteakip maddelerde düzenlenmiş olup, müdahillik sıfatını alan bir kişinin yargılamayı takip etmesi hiçbir şekilde zorunlu olmayıp binlerce karar verilen dosyada Yüksek Yargıtayımızın da onadığı gibi müdahilin yargılamayı takip zorunluluğu bulunmamaktadır.

    Kanun taslağında daha önceki tarihte geçici 1. maddede müdahil kelimesi varken Ankara Adliyesi Asliye Ceza Mahkemesi Hakimlerinin uyarıları sonucunda müdahil kelimesi müşteki olarak değiştirilmiş ve bu şekilde kanunlaşmıştır.

    Hiçbir özel kanun hükmü genel kanun hükmüne aykırılık taşıyamaz prensibi, hukukun temel prensiplerinden olup özel kanunda dahi yer almamasına rağmen, müşteki yerine müdahile de "davayı takip edeceksin, üst üste iki duruşmaya gelmezsen dava düşürülecek" diye meşruhatlı davetiye çıkartılmasının yasal gerekliliği anlaşılamamıştır." gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.

    Bu kararın da sanık vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C.Baş-savcılığının "bozma" istekli 21.04.2004 günlü tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.

    CEZA GENEL KURULU KARARI

    Sanığın karşılıksız çek keşide etmek suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık;

    1- 4814 sayılı Yasanın geçici 2. maddesinde öngörülen 3 aylık sürede ödeme yapılıp yapılmayacağı ya da düzeltme hakkının kullanılıp kullanılmayacağının beklenmesinin gerekip gerekmediği,

    2- 4814 sayılı Yasanın geçici 1. maddesi gereğince katılana duruşmada hazır bulunması için meşruhatlı davetiye tebliğinin gerekli olup olmadığının belirlenmesi noktalarında toplanmaktadır.

    Ancak incelenen dosya içeriğine göre;

    Bozmadan sonra yapılan yargılamada sanık vekili 19.02.2004 tarihinde sunduğu dilekçe ile bir başka yerde duruşmaya katılacağından bahisle mazeretinin kabul edilerek duruşmanın ileri bir tarihe ertelenmesini talep etmiştir.

    Aynı tarihte yapılan oturumda sanık vekilinin mazeretinin kabulüne ve duruşmanın 01.03.2004 tarihine bırakılmasına karar verilmiş, daha sonra sanık ve vekiline herhangi bir tebligat yapılmadan anılan tarihte yapılan oturumda sanık ve vekilinin yokluklarında mahkumiyet hükmü kurulmuştur. Sanık vekili temyiz dilekçesinde bu hususa da değinerek, mazeretlerinin kabulünden sonra, iş yükü ve uygulamaya ters olarak kısa bir ara ile verilen duruşma gününün kendilerine bildirilmeden karar verilmesi suretiyle savunma haklarının kısıtladığını ileri sürmüştür.

    Ceza Genel Kurulunun ve Özel Dairelerin süreklilik gösteren kararlarında da vurgulandığı üzere, sanık vekilinin mesleki mazeretinin kabul edilmesi halinde duruşma gününün bildirilmemesi, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurur. Savunma hakkının kısıtlanması CYUY.nın 308. maddesinin 8. bendinde, yasaya mutlak aykırılık nedeni olarak sayılmıştır.

    Bu itibarla Yerel Mahkemece sanığın savunma hakkı kısıtlanarak verilen direnme hükmünün diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.

    SONUÇ: Saptanan usuli nedenden dolayı Yerel Mahkeme direnme hükmünün diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA, dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C.Baş-savcılığına tevdiine, 25.05.2004 tarihinde tebliğnamedeki isteme uygun olarak oybirliğiyle karar verildi.

    Hemen Ara