Esas No: 2004/3-89
Karar No: 2004/110
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2004/3-89 Esas 2004/110 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2004/3-89 E., 2004/110 K.
"İçtihat Metni"
Devlet ormanından ağaç kesmek suçundan sanık hakkında açılan kamu davasının TCY.nın 102/4 ve 104/2 maddeleri uyarınca zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına, suça konu emvalin zoralımına ilişkin, Ezine Sulh Ceza Mahkemesince verilen, 14.2.1989 gün ve 181-10 sayılı hüküm, katılan temsilcisinin temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 13.2.1990 gün ve 8616-1597 sayı ile;
"3.3.1987 tarihli oturumda verilen tapulama mahkemesindeki dava sonucunun beklenmesine dair kararla TCK.nun 107. maddesine göre zamanaşımının durduğu ve hüküm tarihinde de anılan dava sonuçlanmadığı cihetle TCK.nun 102/4 ve 104/2. maddelerinde belirlenen 5 ve 7,5 yıllık zamanaşımı sürelerinin gerçekleşmediği gözetilmeden yazılı şekilde davanın ortadan kaldırılmasına karar verilmesi" isabetsizliğinden bozulmuştur.
Bozmaya uyan Yerel Mahkemece, 27.12.1990 gün ve 72-79 sayılı kararla suç tarihi ve karar tarihi arasında 7,5 yıllık sürenin geçtiği gerekçesiyle aynı şekilde sanık hakkındaki kamu davasının ortadan kaldırılmasına karar verilmiş, bu hüküm de Özel Dairece 18.12.1991 gün ve 12928-17549 sayı ile aynı gerekçelerle bozulmuş, Yerel Mahkemece bu kez 10.3.2000 gün ve 18-45 sayı ile; Kadastro Mahkemesi dosyasının 22.10.1997 tarihinde kesinleşmesiyle zamanaşımı süresinin yeniden kaldığı yerden işlemeye başladığı, inceleme tarihi itibariyle de işleyen zamanaşımı süresinin durmadan önce işleyen zamanaşımı süresi ile birlikte 5 yıllık süreyi aşmış olduğu gerekçe-leriyle kamu davasının zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar verilmiş,
Katılan temsilcisi tarafından temyiz edilen bu hüküm ise Özel Dairece 22.3.2001 gün ve 1728-2475 sayı ile;
"3.3.1987 tarihli celsede konu ile ilgili tapulama mahkemesindeki ön mesele yapılarak sonucunun beklenmesine karar verilen davanın 22.10.1997 tarihinde kesinleşmiş bulunduğunun anlaşılmasına ve TCK.nun 107. maddesi uyarınca aradan geçen bu bekleme süresince zamanaşımının duracağı ve işlemeyeceği, bu sürenin dışında kalan sürenin ise TCK.nun 102/4 ve 104/2. maddelerinde belirtilen toplam 7 yıl 6 aylık süreyi doldurmayacağı gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi" isabetsizliğinden bozulmuş,
Yerel Mahkemece 28.2.2003 gün ve 104-11 sayı ile; sanığın sorgusu ile zamanaşımını durduran işlem tarihine kadar 3 yıl 7 ay 23 günlük sürenin işlediği, 3.3.1997 günü duran zaman-aşımı süresinin 22.10.1997 gününden itibaren tekrar işlemeye başladığı, kararın verildiği 10.3.2000 tarihine kadar 5 yıllık asli zamanaşımı süresinin dolduğu, kesen veya durduran başkaca bir neden de bulunmadığı, 7 yıl 6 aylık sürenin dolmasının beklenilmesine gerek bulunmadığı gerekçeleriyle önceki hükümde direnilmiştir.
Bu hükmün de, Katılan vekili ve O Yer C.Savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C.Başsavcılığının "onama" istekli, 13.4.2004 gün ve 119928 sayılı tebliğnamesi ile Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup, düşünüldü.
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık hakkında Devlet ormanından ağaç kesmek suçundan açılan kamu davasının, zaman-aşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar verilen somut olayda, Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, Kadastro (Tapulama) Mahkemesine açılan ve Yerel Mahkemece sonucu beklenen tescil davasının TCY.nın 107. maddesi uyarınca zamanaşımını durduran bir neden olarak kabul edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Zamanaşımı yasada yazılı sürelerin geçmesi ile, devletin cezalandırma hakkını düşüren, kamu davası açılmamış ise açılmasına, açılmış ise takibine, mahkûmiyet hükmü verilmiş ise ceza-nın infazına engel olan bir haldir.
TCY.nın 102 ilâ 111. maddelerinde; belli bir sürenin geçmesi nedeniyle kamu davasının açılmaması veya açılmışsa devam olunmayarak düşürülmesi sonucunu doğuran dava zamanaşımı, 112 vd. maddelerinde ise cezanın infazına engel olan ceza zamanaşımı ile ilgili hükümlere yer verilmiştir.
TCY.nın 103. maddesine göre tamamen icra olunmuş suçlarda fiilin, teşebbüs olunan veya icra ve ikmal olunamayan cürümler hakkında son fiilin işlendiği tarihten, mütemadi ve müteselsil cürümlerde ise temadi ve teselsülün bittiği günden itibaren başlayan dava zamanaşımı süresi, hiçbir engelle karşılaşmadığı takdirde, suçun gerektirdiği cezaya göre değişen sürelerin dolması ile tamamlanarak, sonuç ve etkilerini doğurur. Bununla birlikte, bazı suçlarda fiile veya faile bağlı nedenlerden dolayı kovuşturmaya başlanamaması, soruşturmanın uzaması, yargılamanın sonuçlandırılamaması hallerinde zamanaşımının dolması ve ceza davasının zamanaşımına uğraması mümkündür. Ceza davasının görülebilmesi olanağı bulunmayan bu hallerde zamanaşımının sürdüğünü kabul etmek haksız sonuçlar doğurur. Bu nedenle Ceza Yasaları dava zamanaşımının bazı nedenlerle hiç işlemeye başlamayacağı veya işlemeye başladıktan sonra devam etmeyerek duracağı halleri hükme bağlamıştır.
Dava zamanaşımının durması konusu Ceza Yasamızın 107. maddesinde şu şekilde düzenlenmiştir. "Hukuku âmme davasının ikamesi mezuniyet veya karar alınmasına, yahut diğer bir mercide halli lâzım gelen bir meselenin neticesine bağlı bulunduğu takdirde mezuniyet ve kararın alınmasına yahut meselenin halline kadar müruru zaman durur"
Maddede belirtildiği üzere, birinci durma nedeni, kamu davasının görülmesi için izin veya karar alınmasının gerekli olması, ikincisi ise bekletici sorunun çıkmasıdır.
Durma nedenlerinden olan "bekletici sorun"un bulunduğu hallerde; kanunun emri veya hakimin takdiri sonucunda ceza davasındaki uyuşmazlığın çözümü her şeyden önce başka bir mercide belirli bir sorunun çözümüne bağlıdır. Böyle bir durumda, sözü geçen sorun çözümlenmedikçe ceza davasına devam etmeye imkan bulunmadığı için, ceza davasının olduğu yerde dur-ması ve sorun çözümleninceye kadar dava zamanaşımının işlememesi gerekir. Bekletici sorunun dava açıldıktan sonra ortaya çıkması da mümkündür. Bu hallerde de 107. maddenin uygulanması gerektiğinden zamanaşımı durur. Durma nedenlerinin varlığı halinde, bu neden ortadan kalkınca zamanaşımı durduğu yerden işlemeye başlar, durduran nedenlerden önce işlemiş olan süre de var-lığını korur.
Bekletici sorun bazen yasa tarafından zorunlu kılınabilir. Örneğin; Anayasanın 152. maddesinde, bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulayacağı hükümleri Anayasaya aykırı görürse veya taraflarca ileri sürülen aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakarak uyuşmazlığın Anayasa Mahkemesince çözümlenmesini bekleyecektir, yine aynı şekilde, 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Yasasının 41. maddesi uyarınca, yargılama sırasında Türk vatandaşlığı ile ilgili olarak ortaya çıkan uyuşmazlıklar zorunlu bekletici sorun sayılacak, Ceza mahkemesi nisbi muhakeme ile bu sorunu çözemeyecek ve bu uyuşmazlığı Danıştay"ın çözmesi beklenecektir.
Öte yandan, yine yasalarda bazı hallerin "bekletici sorun" olarak görülemeyeceği kabul edilmiştir. Örneğin; CYUY"nın 255. maddesinin son fıkrasına göre, ceza mahkemesi yaşa itiraz halinde nisbî muhakeme yaparak yaşı düzeltmek zorunda olup, ilgilisinden hukuk mahkemesinde dava açmasını isteyemeyecektir.
Bazen de yargıç serbest bırakılmış, dilerse o sorunun başka bir mercide çözümlenmesine karar verebilmek yetkisi kendisine tanınmıştır. Gerçekten CYUY"nın 255. maddesi, medeni hukuka ilişkin bir sorun ile karşılaşan ceza hakimine, bu sorunun yetkili mercide çözümlenmesi için taraflara süre tanımak ya da aynı sorunu bizzat çözümlemek serbestliğini vermiştir.
Bekletici sorun saymanın kendi ihtiyarına bırakıldığı bu gibi hallerde hakim, bu sorunun kolaylıkla çözülüp çözülemeyeceğini, bekletici sorun olarak kabulünde yarar bulunup bulunmadığını araştırarak sonucuna göre karar vermelidir.
Konuyla ilgili olarak öğretide;
Dönmezer ve Erman, Manzini"yi atfen; "Bir bekletici sorunun bulunması için, açılacak veya açılmış bulunan davanın devamı niteliğinde olmayan bir sorunun çözümlenmesi gerekir; yoksa aynı davada bir sorunun çözümlenmesi bilirkişiye havale edilmişse, yahut bir karara karşı başka bir mercide itiraz olunmuşsa, bunlar aynı davanın birer parçası oldukları için, bekletici sorun sayılmaz ve dava zamanaşımını durdurucu bir etki yapmaz." (Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, İst-1997, 12. bası, Cilt 3, sy.278)
Prof. Dr. A. Önder ise; "Önmeselenin başka bir mercide halledilmesi gerekir; aynı merci bir hadiseyi tespit etmekte ise süre durmaz. Asıl davanın bütünlüğü içinde kalan meseleler, meselâ bilirkişi incelemesi süreyi durdurmaz. Halledilmesi halinde önmeselenin mahkemeyi bağlaması gerekir, halledilen mesele hakkında mahkemenin serbestçe değerlendirme yetkisi varsa süre dur-maz" (Ceza Hukuku Dersleri, sh. 604) şeklinde görüş ileri sürmüşlerdir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
15.4.1983 tarihli orman suçu tutanağına istinaden, sanık Ahmet Işık hakkında 26.4.1983 günlü iddianame ile Çamlıca serisi 68 nolu bölmede, 156 adet yaş kızılçam ağacını kestiği iddia-sıyla 6831 sayılı Yasanın 91/1. maddesi uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı, 8.7.1983 tarihinde sanığın sorgusunun yapıldığı sanığın suça konu emvali tapulu arazisinden kestiğini ve nakliye tezkeresinin olduğunu savunması nedeniyle mahallinde 26.4.1986 tarihinde ke-şif icra edildiği, bilirkişi tarafından düzenlenen 10.7.1986 tarihli raporda, kesilen ağaçların 1193 parsel sayılı taşınmazın dışında ancak davalılara ait tescil krokisinin içinde kaldığı, kesin bir karara varılması için tapulamanın kesinleşmesi gerektiğinin bildirildiği, teknik bilirkişi tarafından da, ağaçların tescil krokisi içinde ancak itirazlı 1193 nolu parselin sınırları dışında kaldığının belirtil-mesi üzerine, 4.11.1996 tarihli oturumda, 1193 parsel sayılı taşınmaza ilişkin tapulamanın kesin-leşip kesinleşmediğinin tapu sicil müdürlüğüne sorulmasına karar verildiği, 1193 nolu parselin tahdit ve tespitine itiraz edildiği, dosyanın Kadastro (Tapulama) Mahkemesine gönderildiğinin sap-tanması üzerine de, 3.3.1987 tarihinde bu dava sonucunun beklenilmesine karar verildiği, 14.2.1989 tarihinde ise açılan davanın zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına ilişkin kararın, Özel Dairece TCY.nın 107.maddesi hükmü uyarınca zamanaşımının durduğu ve hüküm tarihinde zaman-aşımın gerçekleşmediği gerekçesiyle bozulması üzerine, Yerel Mahkemece yine aynı şekilde, 27.12.1990 ve 10.3.2000 tarihinde kamu davasının zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar verildiği, bu hükümlerin de Özel Dairece bozulduğu, sonucunun beklenilmesine karar verilen Ezine Kadastro Mahkemesinin 1986/98 esas sayılı dosyasının incelenmesinde; davacısının orman idaresi, davalıların Mehmet ve Fehriye Altın, dava konusunun davalılar adına tespit gören 1193 sayılı parselin tespitinin iptali istemi olduğu, davanın kısmen kabulüne ilişkin kararın 22.10.1997 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Yerel Mahkemece, 3.3.1987 tarihli oturumda, kadastro mahkemesinin dava dosyasının sonucunun beklenilmesine karar verilmiş ise de, yapılan keşiflerde suça konu emvalin kesildiği yerin itirazlı 1193 nolu parsel dışında kaldığı, dolayısıyla dava konusu yer ile orman emvalinin kesildiği yerin aynı yerler olmadığı, mahkemece suça konu emvalin kesildiği yerin, orman olup olmadığı usulünce araştırılmak suretiyle sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, sanığın hukuki durumunu hiçbir şekilde etkilemeyecek olan Kadastro Mahkemesine açılan dava sonucunun beklenilmesinin, önsorun olarak kabul edilemeyeceği, zamanaşımını kesen en son işlem tarihi olan sanığın sorgusunun yapıldığı 8.7.1983 tarihinden itibaren TCY.nın 102/4. maddesinde belirtilen 5 yıllık zamanaşımı süresinin 8.7.1988 tarihinde dolduğu saptandığından, kamu davasının zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına ilişkin direnme kararı isabetlidir.
Bu itibarla Yerel Mahkeme direnme kararını onanmasına karar verilmelidir.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkeme direnme hükmünün ONANMASINA, dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 04.05.2004 günü tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak oybirliğiyle karar verildi.