Esas No: 2003/2-314
Karar No: 2004/13
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2003/2-314 Esas 2004/13 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2003/2-314 E., 2004/13 K.
"İçtihat Metni"
Tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu ölüme ve yaralanmaya neden olmak suçundan sanık V.... E......"in TCY.nın 455/2. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis ve 1.520.000 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmasına, 2918 sayılı Yasanın 118. maddesi uyarınca 2 yıl süre ile sürücü belgesinin geri alınmasına ve hakkında TCY.nın 40. maddesinin uygulanmasına ilişkin Ankara 12. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 15.3.2001 gün ve 642-107 sayılı hüküm, sanık vekilinin temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesince 25.9.2002 gün ve 18819-15753 sayı ile; "TCK.nun 455/2. maddesinde öngörülen ağır para cezasının suç tarihi itibariyle 4.560.000 liradan aşağı ola-mayacağı gözetilmeden noksan ceza tayini aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamış,
Dosya içeriğine göre sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Sanık vekilinin 15.03.2001 havale tarihli dilekçesi ile 647 sayılı Kanunun 4. maddesinin uygulanmasını talep etmesine rağmen bu hususta olumlu veya olumsuz bir karar verilmemesi" isabetsizliğinden bozulmuştur.
Yerel Mahkemece 17.12.2002 gün ve 1184-901 sayı ile; "Sanığın suç tarihinde işlediği trafik kaza-sından dolayı 8/8 kusurlu olduğu, Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinin raporu ile saptanmış olup, yine olay sırasında sanığın alkollü olarak atılı suçu işlemiş olması kazanın oluş şekli, olayda bir kişinin ölümü ve birkaç kişinin de yaralanması gibi hususlar dikkate alınıp, önceki gerekçeli kararımızda da açıklandığı üzere takdir ve teşdid sebebi sayılıp sanığa tertip edilen cezanın şahsileştirilmesi cihetine gidilmemiştir.
Cezanın şahsileştirilmesi deyimi sanık hakkında düzenlenen nihai cezanın sanığın kişiliğine adapte edilmesi olup, bu anlamda TCY.nın 59, 647 sayılı Yasanın 4, 5 ve 6. maddelerini kapsamaktadır, ilk kararımızın 3. paragrafında "sanığın kişiliği, suçun işlendiği yer ve zaman, suç konusunun önem ve değeri suçun oluşum şekli, sanıktaki tam kusur oranı ve aracı kullanırken alkollü olması gibi hususlar dikkate alındığında alt sınırdan ceza tertibinin sanığa uygun olmayacağı kabul ve takdir edilip bu husus teşdid sebebi olarak nitelendirilip, yine sanığın kusur oranı, alkollü araç kullanışı gibi nedenler dikkate alınarak cezanın şahsileştirilmesi yönüne de bu sebeplerle gidilmeyip" denmek suretiyle sanık vekilinin 647 sayılı Yasanın 4. maddesinin uygulanması yönündeki talebine mahkememizce iştirak edilmediği gerekçe kısmında açıklanmış, dolayısıyla sanık vekilinin istemi olumsuz görülerek gerekçe kısmında reddi cihetine gidilmiştir.
Cezanın şahsileştirilmemesi gerektiği yönündeki açıklamanın sanık vekilinin talebini de kapsar şekilde değerlendirilmesi gerektiği kanaatindeyiz.
Öte yandan yine Yüksek Dairenin bozma ilamının (1) nolu şıkkında para cezasının suç tarihi itiba-riyle 4.560.000 TL"den aşağıya uygulanamayacağı vurgulanmış ise de kanaatimizce bu hususda doğru değildir. Zira suçun işlendiği tarih olan 24.6.1999 tarihinde 3506 sayılı Yasa gereği birim ve katsayı sistemi uygulanmakta olup, buna göre 24.6.1999 tarihinde birim 76 olup, bunun tekabül et-tiği ağır para cezasının alt sınırı ise 1.520.000 TL"ye tekabül etmektedir. Mahkememizce de kurulan hükümde sanık hakkında 1.520.000 TL para cezasına hükmedilmiş olmakla, Dairenin para cezasının suç tarihi itibariyle 4.560.000 TL"den aşağıya olamayacağı görüşünün doğru olmadığı," gerekçeleri ile ilk hükümde direnilmiştir.
Bu hükmün de sanık vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C.Başsavcılığının "bozma" istekli 15.12.2003 gün ve 30938 sayılı tebliğnamesi ile Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup, düşünüldü;
CEZA GENEL KURULU KARARI
İncelenen dosyada toplanan kanıtlara ve Yerel Mahkemenin kabulüne göre somut olayın;
24.6.1999 günü, saat 02.00"de, Osmanlı kavşağı istikametinden Atatürk bulvarını takiben Sıhhiye istikametine seyir halinde olan 34 GZF plakalı araç sürücüsü sanık V.... E......"in, 245 promil alkollü ve tam kusurlu olarak, Radyoevi karşısında direksiyon hakimiyetini kaybederek, orta refüjde bulunan ağaçlara ve karşı yönden kendi şeridinde seyir halindeki 06 A 7767 plakalı araca çarparak, araçta bulunan polis memuru Ş.... T...."ın ölümüne, Ş.... T...."nın 15 gün iş ve güçten kalacak şekil-de, H.... D....ise hayati tehlike geçirecek ve 25 gün iş ve güçten kalacak şekilde yaralanmalarına ne-den olunması şeklinde gerçekleştiği anlaşılmaktadır.
Yerel Mahkemece, sanığın kişiliği, suçun işlendiği yer ve zaman, suç konusunun önem ve değeri, suçun oluşum şekli, sanıktaki tam kusur oranı ve aracı kullanırken alkollü olması gerekçeleri ile ceza alt sınırdan uzaklaşılarak 5 yıl hapis ve 1.520.000 lira ağır para cezası olarak tayin edilmiş, yine aynı gerekçeler ve sanığın kusur oranı alkollü araç kullanışı gibi nedenler dikkate alınarak cezanın şahsileştirilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Somut olayda, Özel Daire ve Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlıklar, 647 sayılı Yasanın 4. maddesinin uygulanması isteği hakkında ilk hükümde bir karar verilmiş olup olmadığı ve temel cezanın eksik olarak tayin edilip edilmediği noktalarında toplanmaktadır.
Ceza hukukunda bireyselleştirme, ceza yaptırımlarının beklenen amaçlar doğrultusunda suçlunun kişiliğine uydurulmasını öngören bir kavramdır. XIX. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren cezada, kefaret teşkil edici, azap ve ızdırap verici vasfın ikinci plana atılması ve suçlunun ıslahı ve toplumla uyumlu hale getirilmesi yönündeki gelişmelerin etkisiyle modern ceza hukukunda kabul edilen ve çağdaş anlamdaki ceza hukukçusu için vazgeçilmez bir kurum olan bireyselleştirme, tarihi gelişimi içerisinde üç organ tarafından gerçekleştirilmiş, böylece bireyselleştirmenin üç şekli ortaya çıkmış-tır.
Bunlardan birincisi, yasa koyucunun çeşitli suçlu kategorilerini saptayarak, ayrı ayrı yaptırımlar göstermesi şeklindeki, Yasama yoluyla bireyselleştirme, ikincisi, hakimin her olayda, yasanın çeşitli hükümlerini, takdiri indirim nedenleri, erteleme gibi hükümleri suçluya uygulaması yoluyla ger-çekleştirdiği, Yargısal bireyselleştirme, üçüncüsü ise, infaz mercilerince, cezanın suçlunun kişiliğini uydurulması suretiyle infaz edilmesi şeklindeki, idari bireyselleştirmedir. (Dönmezer, Genel Ceza Hukuku Dersleri, sh. 285 vd.)
Yargısal karalarda da, örneğin, 7.6.1976 gün ve 4/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 27.6.2000 gün ve 136-146 sayılı, 8.2.2000 gün ve 16-19 sayılı kararlarında açıklandığı üzere, özgürlüğü bağlayıcı cezanın para cezasına çevrilmesi, erteleme, takdiri indirim nedenleri, cezanın sanığın kişiliğine uydurulmasını öngören yargısal kişiselleştirme kurum-larıdır.
647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkındaki Yasanın 4. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, "ağır hapis hariç kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezalar, suçlunun kişiliğine, sair hallerine ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre mahkemece para cezasına veya aynı fıkrada öngörülen önlemlerden birine" çevrilebilecektir. Maddenin üçüncü fıkrasında ise, "Taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hürriyeti bağlayıcı ceza uzun süreli de olsa fail hakkında bu maddenin ilk fıkrasının (1) numaralı bendi hükmü uygulanabilir." hükmü yer almaktadır.
647 sayılı Yasanın 4. maddesinin gerekçesinde, "Cezaların şahsileştirilmesi prensibinin yeni bir uygulama şekli olmak üzere, bu maddede sevk edilmiş olan hükümlerle; cezaların aynen tatbiki sonucu, cezaevlerinde hapsedilmek suretiyle hükümlülerin ıslahı yoluna gidilmesinden ibaret bulunan eski sistem terk edilerek, onun yerine kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezalarda suçluyu kendi denetim ve gözetimi altına koymak ve bu hususta hakimin takdir yetkisini de genişleterek gerekli gördüğü takdirde, bu kabil hürriyeti bağlayıcı cezalar yerine, sözü geçen maddede sayılan tedbirlerden birinin uygulanması öngörülmüş, böylece Modern Ceza Hukukunun kabul eylediği ceza ve emniyet tedbirlerinin yekdiğerini tamamlayıcı bir tarzda birbirine paralel olarak uygulanmasıyla, ulaşılmak istenen gayenin daha kolay ve çabuk gerçekleşeceği ve hükümlülerin bir daha suç işlemekten kaçınan ve ıslah edilmiş iyi bir vatandaş olarak, tekrar toplum hayatına karışmalarının sağlanacağı mümkün görülmüştür.
Kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezalar yerine; mahkeme suçlunun kişiliğine, suçun işlenmesindeki suret ve şekil özelliklerine, duruşmadan tahassul edilen kanaate göre bu maddenin birinci bendinde yer alan para cezasının (tayin olunan ölçüler içerisinde) veya diğer bendlerde gösterilen tedbirlerden birinin uygulanmasına karar verebilecektir" denilerek infazla ilgili eski sistemin terk edildiği açıklanmıştır. Yasa koyucu taksirli suçlarda özgürlüğü bağlayıcı cezanın para cezasına çevrilmesi hususunda bir sınırlama da getirmemiş, sanık lehine hareketle ceza uzun süreli de olsa paraya çevrilebi-leceğini kabul etmiştir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, Yerel Mahkemece, "sanığın kişiliği, suçun işlendiği yer ve zaman, suç konusunun önem ve değeri, suçun oluşum şekli, sanıktaki tam kusur oranı ve aracı kullanırken alkollü olması" aleyhe değerlendirilerek sanık hakkında temel cezanın asgari haddin üzerinde tayin edilmesine karar verilmiş, yine aynı gerekçelerle sanık hakkında cezanın kişiselleştirilmesi yönüne gidilmediği belirtilmiştir. Cezanın kişiselleştirilmesi ibaresi, sadece temel cezanın tayin ve tespiti esnasında dikkate alınacak ölçütleri değil, yukarıda da açıklandığı üzere, TCY.nın 59. maddesindeki taktiri indirim nedenlerini, 647 sayılı Yasanın 4 ve 6. maddelerindeki para veya tedbire çevirme ile ertelemeyi de kapsadığından, mahkemece gösterilen gerekçe-nin 647. sayılı Yasanın 4. maddesinin uygulanması yönündeki istemi de kapsadığı, dosya içeriğine uygun, yasal ve yeterli olduğu anlaşılmakla, bu yöndeki direnme hükmü isabetlidir.
Sanık hakkında ağır para cezasının eksik tayinine ilişkin eleştiri nedenine gelince, TCY.nın 455 inci maddesinin 2 nci fıkrasında, dört seneden on seneye kadar hapis ve bin liradan aşağı olmamak üzere ağır para cezası öngörülmüş olup, maddedeki para cezası TCY.na 3506 sayılı Yasa ile eklenen Ek 1/b-3 madde ile 60 misli arttırılarak 60.000 liraya yükseltilmiş, aynı Yasa ile eklenen Ek 2. maddesinde ise Ek 1. madde kapsamına giren para cezalarının 1988 yılı bütçesi ile belirlenen 84 memur maaş katsayısı sabit kabul edilerek müteakip yıllarda Bütçe Yasasındaki her 75 puanlık artış bir bi-rim kabul edilip arttırılacağı hükme bağlanmıştır. Suçun işlendiği 24.6.1999 tarihinde memur maaş katsayısı 5820 olup, (5820-84=5736/75=76) Ek 1. madde ile saptanan 60.000 lira ağır para cezasının 76 birim arttırılması (76x60.000=4.560.000) suretiyle maddedeki para cezasının alt sınırının saptanması gerekmektedir.
Yerel Mahkemece bu yasal düzenlemeler dikkate alınmaksızın, maddedeki ağır para cezasının alt sınırı olan 4.560.000 liraya hükmedilmesi yerine, TCY"nın 19. maddesindeki alt sınır dikkate alınarak uygulama yapılmış ise de, temyiz edenin sıfatı nedeniyle bu husus ve katılanlar vekilleri lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi, eleştiriyi gerektirip bozma nedeni yapılmayacağından, eleştiri konuları dışında isabetli olan direnme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
Bir kısım Kurul üyeleri, mahkemece gösterilen gerekçesinin 647 sayılı Yasanın 4. maddesinin uygulanması yönündeki istemi karşılamadığı gerekçesi ile hükmün bozulması yönünde karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle; eleştiri dışında isabetli olan, Yerel Mahkeme direnme hükmünün ONANMASINA; dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 27.1.2004 günü tebliğnamedeki isteme aykırı olarak oyçokluğu ile karar verildi.