Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2005/3-162 Esas 2005/173 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2005/3-162
Karar No: 2005/173

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2005/3-162 Esas 2005/173 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu 2005/3-162 E., 2005/173 K.

Ceza Genel Kurulu 2005/3-162 E., 2005/173 K.

  • ÇEHREDE SABİT ESER BIRAKACAK BİÇİMDE YARALAMA
  • KANUN YARARINA BOZMA İSTEMİNDE BULUNABİLME KOŞULLARININ OLUŞMASI
  • LEHE HÜKÜM KURULMASI
  • YARGICIN TAKDİR HAKKINI KULLANMASI SÜRECİ
  • 5237 S. TÜRK CEZA KANUNU [ Madde 50 ]
  • 5237 S. TÜRK CEZA KANUNU [ Madde 51 ]
  • 5237 S. TÜRK CEZA KANUNU [ Madde 58 ]
  • 5237 S. TÜRK CEZA KANUNU [ Madde 62 ]
  • 5237 S. TÜRK CEZA KANUNU [ Madde 7 ]
  • 5237 S. TÜRK CEZA KANUNU [ Madde 86 ]
  • 5237 S. TÜRK CEZA KANUNU [ Madde 87 ]
  • 5237 S. TÜRK CEZA KANUNU [ Madde 8 ]
  • 5252 S. TÜRK CEZA KANUNUNUN YÜRÜRLÜK VE UYGULAMA ŞEKLİ ... [ Madde 9 ]
  • 5271 S. CEZA MUHAKEMESİ KANUNU [ Madde 264 ]
  • 5271 S. CEZA MUHAKEMESİ KANUNU [ Madde 309 ]
  • 5271 S. CEZA MUHAKEMESİ KANUNU [ Madde 310 ]
  • 5275 S. CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZI HAKKINDA ... [ Madde 98 ]
  • 5275 S. CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZI HAKKINDA ... [ Madde 99 ]
  • 5275 S. CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZI HAKKINDA ... [ Madde 101 ]
  • "İçtihat Metni"

    Hükümlü ...... ......"ın çehrede sabit eser bırakacak biçimde yaralama suçundan 765 sayılı TCY"nın 456/2, 59 ve 81/1-3 maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay 1 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin Aksaray 1.Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 01.10.2002 gün ve 321-267 sayılı hüküm temyiz incelemesi sonunda Yargıtay 4.Ceza Dairesinin 21.12.2004 gün ve 13232-12466 sayılı kararı ile onanarak kesinleşmiştir.

    Aksaray C.Başsavcılığının, hükümlünün durumunun 5237 sayılı Türk Ceza Yasası hükümlerine göre yeniden değerlendirilip bir karar verilmesi isteminde bulunması üzerine Aksaray 1.Asliye Ceza Mahkemesi dosya üzerinde inceleme yaparak verdiği 06.06.2005 gün ve 321-267 sayılı ek karar ile;

    5237 sayılı Türk Ceza Yasası hükümlerinin sanığın daha lehine olduğu ve sanık hakkında yeniden hüküm kurulması gerektiği" gerekçesi ile, ...... ......"ın şikayetçiyi sopa ile çehrede sabit eser oluşturacak şekilde darp suçundan 5237 sayılı Yasanın 86/1, 87/1-c ve 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, tekerrür hükümleri uygulanarak cezasının TCY"nın 58/6, 7 ve 8. fıkraları uyarınca infaz ettirilmesine, TCY"nın 50/a maddesinin cezasının süresi yönünden uygulanmasına yer olmadığına, TCY"nın 51. maddesi uyarınca verilen cezanın ertelenmesine takdiren yer olmadığına, ............ kararın sanığa tebliğine, tebliğden itibaren 7 gün içinde ..... itiraz edilebileceğine," karar vermiştir.

    Hükümlünün süresi içinde itiraz yasayoluna başvurması üzerine Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi 25.07.2005 gün ve 298 Müt. sayılı kararı ile; .... Hükümlünün sabit olan suçuna uyan yeni düzenleme ile eski Yasa arasında yapılan karşılaştırma sonucu düzenlenen ek kararın 5237 sayılı Yasanın 7/2 ve 5252 sayılı Yasanın 9. maddesinde öngörülen koşullara uygun olduğunu belirterek, itirazın reddine karar vermiştir.

    Adalet Bakanının bu hükmün kanun yararına bozulması yolundaki istemini 14.09.2005 gün ve 38590 sayılı yazı ile bildirmesi üzerine Yargıtay C.Başsavcılığı bu istem ve nedenlerini içeren 26.09.2005 gün ve 168176 sayılı yazısını Yargıtay 3.Ceza Dairesine tevdi etmiş, dosyayı inceleyen Yargıtay 3.Ceza Dairesi 10.10.2005 gün ve 10501-18983 sayı ile;

    " ........... Hükümlüye, 765 sayılı TCK.nun 456/2, 59, 81/1-3 maddelerinin tatbiki sonucu 1 yıl 8 ay 1 gün hapis cezası verilmiştir.

    Hükümlünün eyleminin karşılığı olan 5237 sayılı TCK.nun 86/1 maddesinin tatbiki ile temel olarak 1 yıl hapis cezası tatbik edilip, yüzde sabit iz oluşması nedeniyle 87/1-c madde ve fıkrası uyarınca belirlenen cezanın bir kat arttırılacağı, ancak 87/1-son fıkra gereğince verilecek cezanın birinci fıkraya giren bu halde 3 yıldan az olamayacağı belirtildiğinden, mevcut eylem nedeniyle 3 yıl hapis cezasına hükmedilip, aynı kanunun 62. maddesi gereğince 1/6 nisbetinde indirim sonucu 2 yıl 6 ay hapis cezasının uygulanması gerekmektedir.

    Hükümlü hakkında 765 sayılı TCK.nun uygulanması lehine olup, Aksaray 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 06.06.2005 gün, 2001/321 Esas, 2002/267 karar sayılı ek kararı ile itiraz üzerine Aksaray Ağır Ceza Mahkemesince verilen 25.07.2005 gün 2005/298 Müt. Sayılı Kararı hatalı bulunmuştur.

    Kabule göre de, hükümlü hakkında Konya/Ereğli Asliye Ceza Mahkemesinin 17.11.1997 gün, 1997/280-479 sayılı kesinleşmiş ilamı nedeniyle, lehe kanun uygulamasında, 5237 Sayılı Kanunun 58. maddesi gereğince hüküm infazına karar verilmesi, mükerrir hükümlülerin infaz şekline yönelik 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanunun 108/1-c maddesi dikkate alındığında aleyhe, 765 sayılı TCK ile 647 sayılı Kanunun lehe olduğu görülmektedir.

    Belirlenen nedenler uyarınca, Aksaray 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 06.06.2005 gün, 2001/321 Esas, 2002/267 Karar sayılı ek kararına yapılan itirazın Aksaray Ağır Ceza Mahkemesince kabulü yerine reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

    Yukarıda açıklanan nedenler uyarınca;

    Aksaray 1. Asliye Ceza Mahkemesinin lehe kanun uygulamasına yönelik 06.06.2005 gün, 2001/321 Esas, 2002/267 sayılı Kararı hatalı olduğundan itirazın kabulü yerine reddine dair Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin 25.07.2005 gün, 2005/298 Müt. Sayılı kararının 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 309. maddesi uyarınca bozulmasına, bozma nedenlerine göre lehe Kanunun uygulamasına yönelik 5237 Sayılı TCK ve 5237 sayılı Kanunun tatbikine dair Aksaray 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 06.06.2005 gün, 2001/321 Esas, 2002/267 Karar sayılı ek kararının kaldırılmasına, hükümlü hakkında infazın Yargıtay 4.Ceza Dairesince onanan Aksaray 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 01.10.2002 gün, 2001/321 Esas, 2002/267 Karar üzerinden yapılmasına, dosyanın mahkemesine gönderilmesi için Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine" karar vermiştir.

    Yargıtay C.Başsavcılığı ise 14.11.2005 gün ve 168176 sayı ile;

    "5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309 ve 310. maddelerinde düzenlenen kanun yararına bozma kurumu, istinaf ve temyiz denetiminden geçmeksizin kesinleşen hüküm ve kararlardaki hukuka aykırılıkların giderilmesi için kural olarak Adalet Bakanı, istisnaen de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından başvurulan olağanüstü bir yasa yoludur.

    5237 sayılı Kanunun 7. maddenin 2. fıkrası ve 5252 sayılı Kanunun 9. maddenin 3. fıkrası uyarınca, kesinleşen hükümler açısından 5237 sayılı Kanunun, lehe hüküm getirip getirmediğinin, uygulanıp uygulanmayacağının saptanması bakımından temel ceza maddesi yanında kanuni ve takdiri artırım ve indirim maddelerinin uygulanmasında hakimin takdir hakkını kullanarak karar vermesini gerektiren durumlarda öncelikle incelemenin duruşmalı yapılması gerekmektedir.

    İstisnalar hariç duruşma yapılarak verilen kararlar, hakimin takdir hakkını kullanmak suretiyle verdiği ve mahiyetinde değişiklik yapan hükümler, temyiz yoluna tâbi kararlardır.

    Duruşmalı olarak verilmesi gereken bir kararın, duruşma yapılmaksızın verilmesi veya temyize tâbi bir karar için, itiraz yolunun açık olduğunun bildirilmesi, kanun yolunu değiştirmez.

    5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 264. maddesine göre, kanun yolunun veya merciin belirlenmesinde yanılma, başvuranın haklarını ortadan kaldırmaz. Bu hallerde başvurunun yapıldığı merciin başvuruyu derhal görevli ve yetkili olan mercie göndermesi gerekmektedir.

    Hükümlü hakkında kesinleşen karar, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun yürürlüğe girmesi üzerine Aksaray Cumhuriyet Başsavcılığının talebine istinaden Aksaray 2. Asliye Ceza Mahkemesince ele alınmış, duruşma açılmaksızın, dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde lehe hükümler içerdiği gerekçesiyle 5237 sayılı Kanun hükümleri uyarınca hükümlünün cezalandırılmasına karar verilmiştir.

    Mahkemece, 765 sayılı Kanunun hükümlü lehine olduğu gözetilmeksizin, hükümlünün aleyhine olan yeni bir hüküm kurulmuştur. Hüküm kurulurken, hakimin takdir hakkını ilgilendiren 62. madde de uygulanmıştır.

    Mahkeme, verdiği kararın itiraza tâbi olduğunu belirtmiş, hükümlü de bu karara karşı Aksaray Ağır Ceza Mahkemesine itirazda bulunmuştur.

    Takdir hakkı kullanılmak suretiyle kesin hükmün zat ve mahiyetini değiştiren, hükümlü aleyhine olan Aksaray 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 6.6.2005 tarih ve 321-267 sayılı kararı, duruşma açılmaksızın evrak üzerinde yapılan inceleme neticesinde verilmesi nedeniyle usul ve yasaya aykırıdır ve temyiz yasa yoluna tabidir. Hükümlünün başvurusu da, temyiz başvurusu niteliğindedir. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin, başvuru üzerine dosyayı temyiz incelemesi yapılması için Yargıtay"a göndermesi gerektiği halde, bu hususu dikkate almadan verdiği karar geçersizdir, yok hükmündedir. Aksaray 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 6.6.2005 gün ve 321-367 sayılı kararı, temyiz edilmesi nedeniyle kesinleşmemiştir. Kanun yararına bozma talebinin, kararın kesinleşmemesi nedeniyle reddedilmesi gerekmektedir. Nitekim, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 18.10.2005 gün ve 2298-2898, 2395-2897, 2397-2896 sayılı kararları da benzer nitelikte bulunmaktadır.

    Bu açıklamalar ışığında; kanun yararına bozma isteminin reddine, dosyanın temyiz incelemesi yapılmak üzere tebliğname düzenlenmesi için Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine karar verilmesi gerekirken, yazılı biçimde karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu kanaatine varılmıştır." görüşü ile itiraz yasayoluna başvurarak,

    Özel Daire bozma ilamının kaldırılmasına, kanun yararına bozma isteminin reddine, Aksaray 1.Asliye Ceza Mahkemesinin 06.06.2005 gün ve 321-267 sayılı kararının hükümlü tarafından temyiz edilmesi nedeniyle dosyanın tebliğname düzenlenmesi için Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine karar verilmesini istemiştir.

    Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle Yargıtay Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.

    CEZA GENEL KURULU KARARI

    İncelenen olayda;

    Hükümlü ....... ......."ın çehrede sabit eser bırakacak biçimde yaralama suçundan 765 sayılı TCY"nın 456/2, 59 ve 81/1-3 maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay 1 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin kesinleşmiş hükmün infaz işlemleri sürdüğü sırada 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının yürürlüğe girmesi üzerine Aksaray C.Başsavcılığı, hükümlünün durumunun 5237 sayılı Türk Ceza Yasasına göre yeniden değerlendirilip bir karar verilmesi isteminde bulunmuş; dosya üzerinde inceleme yapan Aksaray 1.Asliye Ceza Mahkemesi de, sonradan yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Yasası hükümlerinin, önceki Yasa olan ve adıgeçenin eylemine uygulanan 765 sayılı Yasaya nazaran daha lehe sonuç vermesi nedeniyle sanık hakkında yeniden hüküm kurulması gerektiğinden bahisle verdiği bir ek karar ile; ........ ........l"ın şikayetçiyi sopa ile yüzde sabit eser oluşturacak biçimde yaralama suçundan 5237 sayılı Yasanın 86/1, 87/1-c ve 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, tekerrür hükümleri uygulanarak cezasının TCY"nın 58/6, 7 ve 8. fıkraları uyarınca infaz ettirilmesine, TCY"nın 50/a maddesinin cezasının süresi yönünden uygulanmasına yer olmadığına, TCY"nın 51. maddesi uyarınca verilen cezanın ertelenmesine takdiren yer olmadığına, ......... kararın sanığa tebliğine, tebliğden itibaren 7 gün içinde ..... itiraz edilebileceğine," karar vermiştir.

    Hükümlü, bu karara karşı süresi içinde itiraz yasayoluna başvurmuş; Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi ise: ek kararın 5237 sayılı Yasanın 7/2 ve 5252 sayılı Yasanın 9. maddesinde öngörülen koşullara uygun olduğunu belirterek, itirazın reddine karar vermiştir.

    Bu karara karşı Adalet Bakanı; ek kararda 5237 sayılı Yasa hükümleri uygulanmak suretiyle saptanan hapis cezasının hesap ve uygulama hatası sonucu 2 yıl 6 ay yerine, eksik biçimde 1 yıl 8 ay olarak belirlendiğini, bu durumda kesinleşmiş ilk hükümde 765 sayılı Yasaya göre tayin olunan cezanın sanığın daha lehine olduğunu ileri sürerek kanun yararına bozma isteminde bulunmuş; Yargıtay 3.Ceza Dairesi de bu istemi yerinde bularak, hükümlünün itirazının reddine dair kararın bozulmasına, lehe yasanın saptanması ve uygulanmasına yönelik ek kararın kaldırılmasına, hükümlü hakkındaki infazın önceden kesinleşmiş bulunan ilk hükümde belirlenen ceza üzerinden yapılmasına karar vermiştir.

    Yargıtay C.Başsavcılığı ise, lehe yasanın saptanması bakımından 5252 sayılı Yasanın 9. maddesine göre yapılacak incelemenin ayrıksı durumlar dışında duruşma açılarak gerçekleştirilmesi gerektiğini, bu suretle verilen kararların temyize tabi olduğunu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Yasasının 264. maddesine göre, kanun yolu veya merciin belirlenmesindeki yanılgının başvuranın haklarını ortadan kaldırmayacağını, dolayısıyla, somut olayda sonraki yasanın lehe olması nedeniyle önceden kesinleşen ilk hükümde değişiklik yapılmasına ilişkin ek kararın temyiz yasa yoluna tabi bulunduğunu, o nedenle karara itiraz üzerine dosyayı temyiz incelemesi için Yargıtay"a göndermesi gereken merciin hatalı bir biçimde istemin reddine ilişkin olarak verdiği kararın geçersiz bulunduğunu belirtip, yasa yolu ve merci yanılgılı biçimde saptanmış olsa dahi somut olayda hükümlünün süresi içinde yasa yoluna başvurması karşısında ek kararın henüz kesinleşmediği ve kanun yararına bozma isteminde bulunabilme koşullarının da oluşmadığı görüşüyle olağanüstü itiraz yasayoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasını, kanun yararına bozma isteminin reddini ve ek kararın temyizen Özel Dairece incelenebilmesi için dosyanın tebliğname düzenlenmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına gönderilmesini istemiştir.

    Görüldüğü gibi çözümü gereken hukuki uyuşmazlık, 765 sayılı Türk Ceza Yasasının yürürlükten kalkması ve 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının yürürlüğe girmesi nedeniyle, önceki ve sonraki yasal düzenlemelerden hangisinin lehe olduğunun saptanması bakımından kesinleşen hükümler üzerinde yapılacak yargılamanın duruşmalı mı duruşmasız mı gerçekleştirileceği, sonucunda verilecek kararın niteliği ve bu karara karşı hangi yasa yoluna başvurulabileceğinin belirlenmesine ilişkindir.

    Öncelikle, kesinleşen hükümlerde değişiklik yargılamasının hangi yasaya göre yapılacağı hususunu inceleyecek olursak;

    Ceza kanunlarının zaman bakımından uygulanmasına ilişkin kurallar, halen yürürlükten kalkmış bulunan 765 sayılı Türk Ceza Yasasının 2. maddesi ile 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunan 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 7. maddesinde benzer biçimde düzenlenmiştir. Anılan maddelerde iki önemli ilke vurgulanmaktadır. Bunlardan ilkine göre: ceza hukuku kuralları yürürlüğe girdikleri andan itibaren ileriye etkili olarak uygulanırlar. "Geçmişe etkili uygulama" veya "geçmişe yürürlük" ilkesi denilen ikinci prensibe göre, failin lehine olan yasa geçmişe etkilidir. Dolayısıyla, suçtan sonra yürürlüğe giren fail lehine yasa, hükümde ve infaz aşamasında dikkate alınmalıdır. Bazen, sonradan yürürlüğe giren yasanın kendisi sonucu belirler ki, bu durumda yeni bir yargılama faaliyetine ihtiyaç bulunmaz. Kimi zaman da, sonradan yürürlüğe giren yasanın suçun unsurlarını değiştirmesi, suça etkili halleri yeniden düzenlemesi, ceza miktarlarını öncekinden farklı alt ve üst sınırlar arasında belirlemesi gibi nedenlerle, önceki suç bakımından doğurduğu sonucun bir mahkeme kararı ile saptanması gerekir. Bu durumda "mahkumiyet hükmünde değişiklik yargılaması" veya kısaca "uyarlama yargılaması" denilebilecek bir yargılama faaliyetine ihtiyaç vardır. Her yargılama faaliyeti gibi bu da bir davanın varlığını gerektirir. Geçmişte, bu tür bir yargılamayı münhasıran düzenleyen yasa normu mevcut değildi; bu itibarla, yerleşmiş yargısal uygulama doğrultusunda bu yargılama, 1412 sayılı CMUK"nun mahkumiyet hükmünün yorumunda doğan tereddüdün giderilmesi bakımından hakimden karar istenmesi yöntemini düzenleyen 402. maddesine göre gerçekleştirilmekteydi.

    Ancak, her ikisi de 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren yasalardan, 04.11.2004 Tarih ve 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Yasa"nın 9.maddesinde ve 13.12.2004 Tarih ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yasa"nın 98 vd. maddelerinde uyarlama yargılamasını düzenleyen hükümler getirilmiştir.

    Bunlardan 5275 sayılı Yasanın 98. maddesinde; "Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama olursa, cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilip getirilmeyeceği ileri sürülür ya da sonradan yürürlüğe giren kanun, hükümlünün lehinde olursa, duraksamanın giderilmesi veya yerine getirilecek cezanın belirlenmesi için hükmü veren mahkemeden karar istenir" denilmiş, birden fazla hükümdeki cezaların toplanması için mahkemeden karar istenmesi 99. maddede düzenlenmiş, 101. maddesinde de bu kararların duruşma yapılmaksızın verileceği belirtilerek yetkili mahkemeler gösterilmiştir. Görüldüğü gibi, 5275 sayılı Kanunun 98. maddesi, herhangi bir ceza normunun hükmün kesinleşmesinden sonra değişmesi halinde yapılacak uyarlama yargılamasına ilişkin genel bir düzenlemeyi içermektedir.

    5252 sayılı Kanun"un 9. maddesinin 1 ve 2. fıkralarında ise; "(1) 1 Haziran 2005 tarihinden önce kesinleşmiş hükümlerle ilgili olarak, Türk Ceza Kanununun lehe olan hükümlerinin derhal uygulanabileceği hallerde, duruşma yapılmaksızın da karar verilebilir.

    (2) Birinci fıkra hükmü, 1 Haziran 2005 tarihinden önce verilip de Yargıtay tarafından lehe olan hükümlerin uygulanması hususunda değerlendirme yapılması gerektiği gerekçesiyle bozularak mahkemesine gönderilen hükümler hakkında da uygulanır." denilmektedir.

    5252 sayılı Yasanın amacı 1.maddesinde, kapsamı ise 2. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre Yasanın amacı: 5237 sayılı Türk Ceza Yasanının yürürlüğe konulmasına ilişkin usul ve esasları belirlemektir; kapsamı ise, diğer kanunlarda 765 sayılı Türk Ceza Yasasına yapılan yollamalar, 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının yürürlüğe girmesiyle yürürlükten kaldırılan hükümler ve 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının uygulanması için diğer Yasalarda yapılan değişiklikler, bu yasanın yürürlüğe girmesinden önce işlenmiş suçlar hakkında ne surette hüküm kurulacağı ve kesinleşmiş cezaların nasıl infaz edileceğine ilişkin hükümlerdir. Bu üç hüküm birlikte değerlendirildiğinde, 5252 sayılı Yasanın "Lehe olan hükümlerin uygulanmasında usul" başlıklı 9. maddesinin 1. fıkrası;

    a) Sadece 1 Haziran 2005 tarihinden önce kesinleşmiş mahkumiyet hükümlerinde ve

    b) Münhasıran, 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının yürürlüğe girmesi nedeniyle hükümde bir değişiklik yargılaması yapılması gerektiğinde uygulanabilecektir. Görüldüğü gibi bu düzenleme, 5237 sayılı Türk Ceza Yasası dışında başka herhangi bir yasanın yürürlüğe girmesi ve lehe hüküm içermesi halinde yapılacak incelemeyi kapsamamaktadır.

    Sonraki lehe yasa nedeniyle mahkumiyet hükmünde değişiklik yargılamasını düzenleyen bu iki farklı yasadan biri genel nitelikte, diğeri ise sınırlı uygulama alanına sahip özel nitelikte bir düzenlemeyi içermektedir. Her iki yasanın kabulünden sonra, 5252 sayılı Kanununun 9. maddesinde 11.05.2005 Tarih ve 5349 sayılı yasayla ufak çaplı bir değişiklik yapılmakla birlikte, maddedeki hüküm muhafaza edilmiştir. Bu durum,yasa uyarlama yargılaması konusunda iki farklı yasada iki ayrı düzenleme öngörmesinin bilinçli bir tercihe dayandığını ortaya koymaktadır. Bu itibarla, sonradan yürürlüğe giren ve lehe hüküm içeren yasanın 5237 sayılı Türk Ceza Yasası olması ve mahkumiyet hükmünün de 1 Haziran 2005 tarihinden önce kesinleşmiş olması halinde, uyarlama yargılaması özel düzenlemeyi içeren 5252 sayılı Yasanın 9. maddesinin 1. fıkrasında öngörülen usule göre gerçekleştirilmeli, bu iki koşulun birden oluşmadığı hallerde ise, genel düzenleme getiren 5275 sayılı Yasanın 98 vd. maddelerindeki yöntem uygulanmalıdır.

    Somut olaydaki uyarlama yargılamasının 5252 sayılı Yasanın 9. maddesi hükümlerine göre yapılması gerektiğini böylece ortaya koyduktan sonra, bu yargılamanın duruşmalı mı evrak üzerinden mi yapılacağını inceleyecek olursak;

    Anılan maddenin birinci fıkrasında: ".......Türk Ceza Kanununun lehe olan hükümlerinin derhal uygulanabileceği hallerde, duruşma yapılmaksızın da karar verilebileceği" belirtilmek suretiyle uyarlama yargılamasının yöntemi, üçüncü fıkrasında ise: "Lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir." denilerek lehe yasanın saptanması yöntemi düzenlenmiştir.

    Maddedeki düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere, kesin yargı haline gelmiş bir hükümde değişiklik yargılaması yapılması, önceki hükümde sabit kabul edilen olaya her iki yasanın ilgili tüm hükümleri birbirine karıştırılmaksızın uygulanmak suretiyle ayrı ayrı sonuçlar belirlenmesini ve bunların karşılaştırılmasını gerektirir. Bu yargılama faaliyetinde genel prensip incelemenin duruşmalı yapılmasıdır.

    Sonraki yasanın uygulamada lehe sonuç doğurması bir çok farklı nedene dayanabilir. Örneğin, suçun unsurları sonraki yasada değiştirilmiş, ilave unsurlar getirilmiş, fakat önceki yargılamada bu hususlar saptanmamış olabilir. Bu durumda, araştırma yapılması ve gerektiğinde kanıt toplanması, başka bir deyişle olay yargılaması yapılması gerekir.

    Kimi zaman da, cezanın kişiselleştirilmesine ilişkin bir hükmün uygulanması olanağı sonraki yasa nedeniyle ortaya çıkabilir. Nitekim, 1 Haziran 2005 tarihinden önceki yasal düzenlemeye göre ağır hapis cezalarının para cezasına veya tedbire çevrilmesi olanağı bulunmadığı halde, 5252 sayılı Yasanın 6. maddesi ile ağır hapsin hapse dönüştürülmesi nedeniyle, önceki bir kısım hürriyeti bağlayıcı cezaların bundan böyle para cezasına veya seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesi olanağı doğmuştur. Bu konuda karar verebilmek için de, suçlunun kişiliği, sosyal ve ekonomik durumu, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlık ve suçun işlenmesindeki özelliklerin ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir.

    Yine, cezanın yasada öngörülen sınırın üzerinde belirlenmesi halinde takdir hakkının kullanılması söz konusu olacaktır ki, bu durumda, yargılamanın diğer süjelerinin de yargıcın takdir hakkını kullanması sürecine görüşleriyle ve gerektiğinde kanıt sunarak katkıda bulunmaları sağlanmalıdır.

    Açıklamaları özetleyecek olursak; lehe yasanın saptanıp uygulanması, herhangi bir inceleme ve araştırma yapılmasını, kanıt toplanmasını, takdir hakkının kullanılmasını gerektiriyorsa ya da cezanın kişiselleştirilmesine ilişkin bir hükmün uygulanması olanağı sonraki yasa ile doğmuşsa, hükümde değişiklik yargılamasının duruşmalı yapılması zorunludur. Evrak üzerinde inceleme yapılabilmesi ise ancak belirtilen haller dışında söz konusu olabilecektir.

    Uyarlama yargılamasının 5252 sayılı Yasanın 9. maddesinin 1. fıkrasına göre yapılması halinde incelemenin duruşmalı mı yoksa evrak üzerinde mi yapılacağını belirlemeye yarayan ilkeleri bu şekilde ortaya koyduktan sonra, bu yolla verilen hükümlere karşı başvurulacak yasa yolunun hangisi olduğunu inceleyecek olursak;

    5252 sayılı Yasanın 9. maddesinde, uyarlama yapılması suretiyle verilen hükümlere karşı başvurulabilecek yasa yolu belirtilmemiştir. O halde, yasa yollarına ilişkin olarak Usul Yasamızda mevcut hükümlerin değerlendirilmesiyle bir sonuca ulaşılmalıdır.

    1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Yasası"nda olağan yasa yolları olarak itiraz, istinaf ve temyiz öngörülmüştür. Ancak bölge adliye mahkemelerinin henüz göreve başlamaması nedeniyle istinaf yasa yoluna ilişkin hükümlerin bu devrede uygulanabilmesi olanağı bulunmamaktadır.

    Ceza Muhakemesi Yasası"nın itiraz olunabilecek kararlara ilişkin 267. maddesinde, "Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hallerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir." denilmektedir. Buna göre, kural olarak bütün hakimlik kararlarına karşı itiraz yasa yolu açıktır. Mahkeme kararlarına karşı itiraz ise, sadece yasanın açıkça gösterdiği hallerde mümkündür. Örneğin; Ceza Muhakemesi Yasasının 5/2. maddesinde mahkemenin görevsizlik kararına, 101/5. maddede ise mahkemenin tutuklama kararına karşı itiraz yoluna başvurulabileceği açıkça belirtildiğinden, bu kararlara karşı itiraz yasa yoluna başvurulabilir. Oysa 5252 sayılı Yasanın 9. maddesinde itiraz yasayoluna başvurmayı mümkün kılan bir düzenleme bulunmadığından, bu maddeye göre gerçekleştirilen yargılama sonunda verilen uyarlama kararlarına karşı itiraz yasayoluna başvurulamaz.

    Temyiz yasayolu bakımından ise; 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Yasanın 8.maddesi uyarınca, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş kararlar hakkında Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası"nın 322. maddesinin dört, beş ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere 305 ilâ 326. maddeleri uygulanacağı için, konunun, temyize ilişkin bulunan ve halen yürürlükte bulunan bu hükümler yönünden de incelenmesi gerekir.

    Anılan Yasanın 305. maddesinde ceza mahkemelerinden verilen hükümlerin temyiz olunabileceği belirtildikten sonra, temyiz edilemeyecek nitelikteki hükümler sayılmıştır. 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası"nın hükümleri gösteren 253. maddesi yürürlükten kalktığı için, hangi kararların hüküm niteliğinde olduğu 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Yasasına göre saptanmalıdır. Bu Yasanın 223. maddesinde, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararlarının hüküm olduğu belirtilmektedir. O halde, 5252 sayılı Yasanın 9. maddesinin 1. fıkrasına göre, ister genel prensip uyarınca duruşmalı yargılamada, isterse ayrıksı yöntem olarak evrak üzerinde yapılan inceleme sonunda verilmiş bulunsun, sonraki lehe yasa nedeniyle yapılan uyarlama yargılamasında verilen bu tür kararlar hüküm niteliğinde olduklarından, 1412 sayılı CMUK"nun 305. maddesinde belirtilen istisnalar dışında bu hükümlere karşı temyiz yasayoluna başvurulabilecektir.

    Öte yandan, yasayollarına başvuru hakkına sahip olanların bu haklarını kullanırken yanlışlık yapabilecekleri yasakoyucu tarafından da öngörülmüş, Ceza Muhakemesi Yasası"nın 264. maddesinde, kabul edilebilir bir başvuru olması koşuluyla, kanun yolunun veya merciin belirlenmesindeki yanılmanın, başvuranın haklarını ortadan kaldırmayacağı kuralı getirilmiştir. Örneğin; temyiz yasayoluna başvurulurken verilen dilekçede yasayolunun adı itiraz olarak belirtilmiş veya başvurulan merci yanlış belirlenmişse, bu başvurular geçersiz sayılmayacaktır. Hemen belirtmek gerekir ki, böyle bir başvurunun kabul edilebilir, başka deyişle gerek başvuru sahibine gerekse başvuruya ilişkin yöntem ve süre gibi koşullara uygun bulunması lazımdır. Şayet kabul edilebilir bir başvuruda açıklanan yanılgılar söz konusu ise, başvurunun yapıldığı merciin 264. maddenin 2. fıkrası uyarınca başvuruyu derhal görevli ve yetkili olan mercie göndermesi gerekir. Ancak başvuru yapılan merci de yanılarak kendisini yetkili ve görevli sayıp karar vermişse, bu karar hukuken geçersizdir. Bu durumda, yasayolu denetiminde asıl görevli ve yetkili bulunan merciin başvuruyu yeniden değerlendirmesi gerekir.

    Bu açıklamalar ışığında somut olayı değerlendirdiğimizde;

    Aksaray 1.Asliye Ceza Mahkemesinin, 1 Haziran 2005 tarihinden önce kesinleşmiş bulunan mahkûmiyet hükmünde, 5237 sayılı Türk Ceza Yasası"nın yürürlüğe girmesi nedeniyle 5252 sayılı Yasanın 9. maddesinin 1. fıkrasına göre gerçekleştirdiği değişiklik yargılaması sonucunda, sonraki Yasa olan 5237 sayılı Yasanın 86/1, 87/1-c ve 62. maddeleri uyarınca hükümlünün eyleminin karşılığını 1 yıl 8 ay hapis cezası olarak saptayıp kurduğu yeni hüküm temyiz yasa yoluna tabidir. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Yasasının 31/son maddesi uyarınca hazır bulunan sanığa bildirilmesi zorunlu bulunan, başvurulacak yasa yolu, mercii ve süresi Yerel Mahkeme kararında temyiz yerine yanlışlıkla itiraz olarak saptanıp gösterilmiş, hükümlü de bu bilgilere dayanarak temyiz süresi içinde itiraz yasayoluna başvurmuştur. Bu durumda itiraz merciinin, yasayoluna başvuruda hataya düşüldüğünü saptayarak, kararın tabi bulunduğu doğru yasayolunun temyiz olduğuna işaretle inceleme yapılabilmesi için dosyayı Yargıtay"a göndermesi gerekirken, kendisini yetkili ve görevli sayarak başvuruyu sonuçlandırmak suretiyle verdiği karar hükümsüzdür. Yerel Mahkemenin uyarlama kararı da henüz kesinleşmemiştir. Dolayısıyla bu durumda, kanun yararına bozma isteminde bulunulamaz; temyiz başvurusunu incelemekle yetkili ve görevli denetim mercii olan Yargıtay"ın, süresi içinde yapılmış başvuru nedeniyle henüz kesinleşmemiş bulunan uyarlama kararını temyizen inceleyip başvuruyu sonuçlandırması gerekir.

    Bu itibarla, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulü ile, Özel Daire kararının kaldırılmasına, kanun yararına bozma isteminin reddine, sanığın süresi içindeki istemi nedeniyle temyiz incelemesi yapılması bakımından dosyanın tebliğname düzenlendikten sonra Özel Daireye gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine karar verilmelidir.

    Çoğunluk görüşüne katılmayan bir kısım Kurul Üyesi ise; Özel Daire kararında gösterilen gerekçe ve varılan sonucun isabetli bulunduğunu belirterek, itirazın reddi gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.

    SONUÇ: Açıklanan nedenlerle;

    1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

    2-Yargıtay 3.Ceza Dairesinin 10.10.2005 gün ve 10501-18983 sayılı kararının KALDIRILMASINA,

    3- Adalet Bakanının kanun yararına bozma isteminin REDDİNE,

    4- Sanığın süresi içindeki istemi nedeniyle Aksaray 1.Asliye Ceza Mahkemesinin 01.10.2002 gün ve 321-267 sayılı hükmünün temyizen incelenmesi için dosyanın tebliğname düzenlendikten sonra Özel Daireye gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 27.12.2005 günü oyçokluğu ile karar verildi.

    Hemen Ara