Esas No: 2005/1-88
Karar No: 2005/98
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2005/1-88 Esas 2005/98 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2005/1-88 E., 2005/98 K.
"İçtihat Metni"
466 sayılı Yasaya göre yasal faizi ve vekalet ücreti ile birlikte maddi ve manevi tazminat isteminde bulunan davacı Ahmet"in talebinin kısmen kabulü ile lehine 2.400.000.000 lira manevi 1.412.712.516 lira maddi olmak üzere toplam 3.812.712.516 lira tazminata ve dilekçe yazma karşılığı olarak 90.000.000 TL avukatlık ücretine hükmedilmesine ilişkin (Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi)"nce 08.03.2004 gün ve 201-36 sayı ile verilen kararın davacı vekili ile davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 10.11.2004 gün ve 3511-3809 sayı ile;
"Toplanan deliller karar yerinde incelenip, davacının maddi ve manevi tazminat istemlerinin kısmen kabul, kısmen reddine hükmedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma nedenleri dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, davacı vekilinin tazminat miktarlarının düşük olduğuna, davalı hazine vekilinin eksik incelemeye, tazminat miktarlarının fahiş olduğuna, reddedilen kısım üzerinden hazine vekili lehine vekalet ücretine hükme-dilmesi gerektiğine ilişen ve yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine
Ancak;
a) Davacı lehine Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13. maddesinin 4. fıkrasına göre maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
b) Davacının yasal faiz isteminde bulunduğu, ancak faizin başlangıç zamanını talebinde göstermediği dikkate alınarak davacı lehine dava tarihinden itibaren yasal faize de hükmetmek gerektiğinin düşünülmemesi" isabetsizliklerinden bozulmuştur.
Yerel Mahkeme 30.12.2004 gün ve 334-324 sayı ile; çeşitli yargısal kararları emsal gösterip içeriklerini yineledikten sonra, "466 sayılı Yasa uyarınca hükmolunan tazminatlara faiz uygulanamayacağı, ayrıca bu davada vekille temsil edilen sanık lehine avukatlık ücreti tayin edilirken ölçü olarak Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinde belirtilen "dilekçe yazma ücreti"nin esas alınması gerektiği" gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de davacı ve davalı vekillerince temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay C.Başsavcılığının "bozma" görüşü içeren 6.7.2005 günlü tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle Yargıtay Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
Davacının tutuklu kaldığı günler için, Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki 466 sayılı Yasaya göre, iieri sürdüğü maddi ve manevi tazminat isteminin kısmen kabulü ile tutuklulukta geçirdiği 235 günlük süre dikkate alınarak 2.400.000.000 TL manevi, 1.412.712.516 lira maddi olmak üzere toplam 3.812.712.516 TL tazminata ve avukatlık ücreti olarak da 90.000.000 TL dilekçe yazım ücretine hükme-dilmesine karar verilen davada Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık;
1- Haksız tutuklamadan doğan zararın 466 sayılı Yasa uyarınca tazminine karar verildiğinde, ayrıca faize de hükmedilip hükmedilemeyeceği,
2- Lehine haksız tutuklama tazminatı ödenmesi kararlaştırılan davacıya verilecek avukatlık ücreti olarak, Avukatlık Asgari Ücret Tarife"sinde belirtilen "dilekçe yazma ücreti"ne mi, yoksa Tarif e"nin 13. maddesinin 4. fıkrasında öngörülen yönteme uygun biçimde yapılacak hesaplama sonucu bulunacak nisbi avukatlık ücretine mi hükmedilmesi gerektiği hususlarında toplanmaktadır.
Uyuşmazlık konusu hukuki sorunlar sırasıyla incelendiğinde; 1- Ayrıntıları Ceza Genel Kurulunun 13.11.2004 gün ve 177-203 sayılı kararında açıklandığı üzere; 17.10.2001 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4709 sayılı Yasa ile, haksız ve hukuka aykırı olarak yakalanan veya tutuklanan kimselerin bu yüzden uğrayacakları her türlü zararların Devletçe tazmin edilmesine olanak sağlayan Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 19. maddesinin son fıkrasında değişiklik yapılarak, bu kişilerin zararlarının ".....kanuna göre, Devletçe ödeneceği" yolundaki hükmün kaldırılıp, zararın "......tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödeneceği" yolunda yeni bir hüküm getirilmesi, Anayasal normun değişiklikten önceki ve sonraki biçimlerinde faize hükmedilmesin"! yasaklayıcı bir kural bulunmaması, ayrıca öğreti ve yargısal içtihatlarda da, sorumluluk hukukunda faizin zarar kapsamına dahil olduğunun, zararın ayrılmaz öğesini oluşturduğunun ve istem halinde zararı doğuran fiil ya da işlem gününden başlayarak faizin hükme bağlanmasının zorunlu bulunduğunun kabul edilmesi karşısında, haksız tutuklama ve yakalama tazminatına, istem halinde yasal faiz yürütülmesi gereklidir.
Bu bakımdan Yerel Mahkemenin bozmanın 1 nolu bendine yönelik direnme hükmü isabetsizdir.
Bu bozma nedeni yönünden çoğunluk görüşüne katılmayan bir Kurul Üyesi; Yerel Mahkeme direnme hükmünün haklı nedenlere dayandığını ileri sürerek karşı oy kullanmıştır.
2- Haksız tutuklamadan doğan tazminat istemi kabul edilen davacı lehine avukatlık ücreti saptanırken uygulanacak ölçüye gelince;
466 sayılı Yasadan kaynaklanan tazminat istemini, kabul suretiyle hükme bağlayan mahkemelerin, davacı lehine hükmedecekleri avukatlık ücretini, Avukatlık Yasasının 168. maddesi gereğince hazırlanıp Adalet Bakanlığınca onaylanarak ilan olunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi"ne göre saptamaları gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır.
Ancak, Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki 466 sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği 1964 yılından sonra ki süreç içinde, 1973 yılına kadar yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifeleri"nde, haksız tutuklamadan doğan tazminat isteminin kabulü nedeniyle karşı tarafa yükletilecek avukatlık ücreti, diğer takip, dava ve hukuki yardımlardan ayrı ve bağımsız olarak gösterilmemiştir. Bundan dolayı uygulamada, bir kısmı tarifedeki "dilekçe yazma ücreti"nin, bir kısmı ise "nisbi avukatlık ücreti"nin esas alınması gerektiği yolunda farklı içtihatların ortaya çıkması üzerine, bu yorumlar 22.1.1973 gün ve 7-1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; "466 sayılı Kanuna göre ceza mahkemesine başvurularak tazminat istenmesi halinde; davacı yararına nisbi vekalet ücreti hükmedilemeyeceğine, avukatlık ücret tarifesinin (dava ve takip dışındaki hukuki yardımlarla) ilgili bölümünde dava dilekçesi yazılması sebebiyle tespit edilen ücretin, vekalet ücreti olarak takdir olunabileceğine" işaret edilmek suretiyle birleştirilmiştir.
Sonraki yıllarda hazırlanan tarifelerde ise, haksız tutuklama tazminatlarına ilişkin başvurularda ödenecek avukatlık ücretinin somut olarak gösterilmesi yoluna gidilmiş ve bu ücret "dilekçe yazma ücreti" ile eşdeğer biçimde saptanmıştır.
Ancak 1136 sayılı Avukatlık Yasasının "Avukatlık Ücret tarifesinin hazırlanması" başlığını taşıyan 168. maddesi önce 31.10.1980 tarih ve 2329 sayılı Yasa, daha sonra da 02.05.2001 tarih ve 4667 sayılı Yasanın 81. maddesi ile tümüyle değiştirilerek, tarifenin hazırlanma süresi, yöntemi, onay süreci ve ücretin takdirinde esas alınacak tarifenin belirlenmesine ilişkin yeni kurallar getirilmiştir. Bu yeni yasal düzenleme doğrultusunda Türkiye Barolar Birliği tarafından hazırlanıp Adalet Bakanlığınca onaylanarak kesinleşen ve 4 Aralık 2003 tarih ve 25306 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarife"sinin 13. maddesinin 4. fıkrasında;
"466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanuna göre tazminat için Ağır Ceza Mahkemelerine yapılan başvurularda, Tarifenin üçüncü kısmı gereğince avukatlık ücretine hükmedilir. Şu kadar ki, hükmedilecek bu ücret ikinci kısmın ikinci bölümünün onuncu sıra numarasındaki ücretten az olamaz" denilmektedir.
Buna göre, haksız tutuklama tazminatı istemi nedeniyle ağır ceza mahkemelerine yapılacak başvurularda tayin olunacak avukatlık ücreti, yargı yerlerinde yapılan ve konusu para ile değerlendirilebilen hukuki yardımlara ilişkin nisbi miktarlara göre belirlenecek, ancak bu miktar ağır ceza mahkemelerinde takip edilen davalar için tarifenin ilgili kısmında gösterilmiş bulunan maktu avukatlık ücretinden az olamayacaktır.
Görüleceği üzere, Yerel Mahkemenin uygulamasına dayanak gösterdiği ve Ceza Genel Kurulundaki müzakere sırasında azınlık görüşü tarafından halen geçerli bulunduğu öne sürülen 22.1.1973 tarih ve 7-1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, gerek önceki tarifelerde haksız tutuklama tazminatı başvuruları nedeniyle hükmedilecek avukatlık ücretinin açıkça gösterilmemiş olmasının doğurduğu boşluk ve hukuki karışıklığı gidermekle sınırlı bir işlevinin bulunması, gerekse avukatlık ücretinin saptanmasına ilişkin usul ve prensiplerin sonradan iki ayrı yasa değişikliği ile yeniden ve farklı doğrultuda düzenlenmiş olması karşısında, geçerliliğini ve dolayısıyla bağlayıcılığını
yitirmiş bulunmaktadır.
Bu nedenle, 466 sayılı Yasa uyarınca yapılan haksız tutuklama tazminatı başvurusunda avukatlık ücretinin, Avukatlık Yasasının 168. maddesine göre hazırlanan ve hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13. maddesinin 4. fıkrası uyarınca saptanması gerekir. Bu itibarla, Yerel Mahkemenin bozmanın bu yönüne ilişen ısrar kararı da isabetsiz bulunduğundan hükmün her iki nedenden dolayı bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Kurul Üyesi; Yerel Mahkemenin iki nolu bozma nedenine yönelik direnme hükmünün haklı nedenlere dayandığını ileri sürerek, iki nolu bozma nedeni yönünden karşı oy kullanmışlardır. Sonuç: Açıklanan nedenlerden dolayı; 1- Yerel Mahkeme direnme hükmünün (BOZULMASINA),
2-Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine,
20.09.2005 günlü tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak, her iki neden yönünden de oyçokluğu ile karar verildi.