Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü 2010/235 Esas 2010/236 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Hukuk Bölümü
Esas No: 2010/235
Karar No: 2010/236

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü 2010/235 Esas 2010/236 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Bölümü         2010/235 E.  ,  2010/236 K.
  • MADEN KANUNU UYGULAMA YÖNETMELIĞI UYARINCA VERILEN IDARI PARA CEZASINA KARŞI AÇILAN DAVA
  • MADEN KANUNU (3213) Madde 43

"İçtihat Metni" Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir.

Davacı           : A. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti.

Vekili             : Av. İ.N.,  Av. V.K.

Davalı           : Bandırma Kaymakamlığı (İlçe Özel İdare Müdürlüğü) 

           O  L  A  Y        : Taş ocağı işletmeciliği yapan davacı şirket adına; orman sahası ile bitişiğinde bulunan mülga Köy Hizmetlerine ait taş ocağı sahasına taşmak suretiyle üretim yaptığından bahisle, 27.07.2005 tarih, 1-7/53 sayılı işlemle; 3213 Sayılı Maden Kanunu’nun uygulanması ile ilgili Maden Kanunu Uygulama Yönetmeliğinin 43. maddesi uyarınca idari para cezası kesilmiş; davacı şirket vekili tarafından,  işlemin iptali istemiyle idari yargı yerinde dava açılmıştır.

Bursa 1. İdare Mahkemesi(Tek Hakim) ; 20.09.2005 gün, E:2005/1208, K:2005/1147 sayı ile; davacı şirkete, 3213 Sayılı Maden Kanunu uyarınca verilen idari para cezasından doğan uyuşmazlığın görüm ve çözümünde 5326 Sayılı Yasa hükümlerine göre Sulh Ceza Mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; Davacı vekilinin, daha sonra  adli yargı yerinde açtığı davadan sonraki talebi üzerine, adli yargı yerince dosyanın gönderildiği Mahkememizce;  Başkanlık yazısı ile anılan İdare Mahkemesi kararının kesinleşme durumu sorulmuş,  Bursa 1.İdare Mahkemesi Başkanlığınca verilen 20.4.2006, 24.5.2006 ve 9.8.2006 günlü cevap yazısında, itiraz süreci sonuçlanmayan kararın kesinleşmediği belirtilmiş; bunun üzerine Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü 6.11.2006 gün ve E: 2006 / 86, K: 2006 / 173 sayı ile, “2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen koşulu taşımayan başvurunun aynı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca reddi”ne karar vermiş; anılan İdare Mahkemesi kararı, Bursa Bölge İdare Mahkemesinin 20.09.2006 gün ve E:2006/1218, K:2006/931 sayılı kararı uyarınca bozulduğundan; BURSA 1. İDARE MAHKEMESİ (HEYET OLARAK); 21.02.2007 gün ve E: 2007/136, K: 2007/221 sayı ile, 31.03.2005 günlü ve 25772 mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5326 sayılı Kabahatler Kanunu"nun 2. maddesinde; kabahat deyiminden, kanunun, karşılığında idari yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlığın anlaşılacağı, anılan Kanunun 5560 sayılı Kanunun 31. maddesi ile değişik 3. maddesinin a bendinde; bu kanunun idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı, 16. maddesinde; kabahatler karşılığında uygulanacak olan yaptırımların, idari para cezası ve idari tedbirlerden ibaret olduğu, idari tedbirlerin, mülkiyetin kamuya geçirilmesi ve ilgili kanunlarda yer alan diğer tedbirler olduğu, 19. maddesinde; diğer kanunlarda kabahat karşılığında öngörülen belirli bir süre için bir meslek ve sanatın yerine getirilmemesi, işyerinin kapatılması, ruhsat veya ehliyetin geri alınması, kara, deniz veya hava nakil aracının trafikten veya seyrüseferden alıkonulması gibi yaptırımlara ilişkin hükümlerin, ilgili kanunlarda bu Kanun hükümlerine uygun değişiklik yapılıncaya kadar saklı olduğu, 27.maddesinde; idari yaptırım kararı ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde sulh ceza mahkemesine başvurulabileceği belirtilmiş, geçici 2. maddesinde; bu Kanun hükümlerinin yürürlüğe girdiği tarih itibariyle, idare mahkemelerinde dava açılarak iptali istenen idari yaptırım kararları hakkında uygulanmayacağı, Geçici 3. maddesinde de; daha önce verilmiş olan idari para cezasına ilişkin kararlara karşı henüz iptal davası açılmamış olmakla birlikte dava açma süresinin geçirilmemiş olması halinde, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onbeş gün içinde 27. madde hükümlerine göre Sulh Ceza Mahkemesine başvuruda bulunabileceğinin kurala bağlanmış olduğu; bu hükümlerin birlikte incelenmesinden idari yaptırım kararlarına karşı kendi özel kanunlarında idare mahkemelerine itiraz yolu öngörülmeyen durumlarda idari para cezalarına bakma görevinin Sulh Ceza Mahkemelerine ait olduğunun anlaşıldığı;  olayda, davaya konu idari para cezasının 3213 sayılı Maden Kanununun 12. maddesinde belirtilen "Ruhsat veya işletme izni olmadan üretim faaliyetinde bulunulduğunun tespiti halinde, üretilen madene mülki idare amirliklerince el konulur. Bu kişilere, bu fıkra kapsamında üretilmiş olup el konulan ve el konulma imkanı ortadan kalkmış olan tüm madenin, ocak başı satış bedelinin beş katı tutarında idari para cezası uygulanır." hükmü uyarınca verildiği, 3213 sayılı Kanununda da idari para cezalarına karşı açılacak davalarda görevli yargı yeri belirtilmediği için, 5326 sayılı Kanunun yukarıda yer alan hükümlerine göre uyumazlığı çözme görevinin Sulh Ceza Mahkemelerine ait olduğu sonucuna varıldığı gerekçesiyle;  2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 15/1-a. maddesi hükmü uyarınca davanın görev yönünden reddine karar vermiş, bu karar kesinleşmiştir.

Davacı şirket vekili, aynı istekle 14.10.2005 gününde adli yargı yerinde itirazda bulunmuştur.

            BANDIRMA SULH CEZA MAHKEMESİ; 19.01.2006 gün ve  Değ.İş.E:2005/589, Değ.iş.K:2006/27 sayı ile; davada taraf olan İl Özel İdaresinin, 13.3.1994 tarihli İl Özel İdare Kanunu ile düzenlendiği, valiye bağlı, emvalinin devlet emvali, personelinin devlet memuru niteliğinde olduğu, kamu kurumu  olan Özel İdarenin denetimi ve gözetimi altında bulunan Ocak işletmelerinin faaliyetlerinin,  yasada  öngörüldüğü  biçimde bu idarenin ruhsat ve denetimine tabi tutulması ve bu konuda idareye yaptırım yetkisi verilmiş olmasının, bu faaliyetin kamu hukukunun buyurucu kurallarına bağlı olduğunu gösterdiği, (Uyuşmazlık Mahkemesinin 7.7.1994 tarih ve 1994/18 esas, 1994/18 sayılı kararının örnek gösterildiği) Anayasanın 125.maddesinin son fıkrası ve İdari Yargılama Usul Kanunu’nun 2/1-b maddesi uyarınca uyuşmazlığın çözümünde idari yargı yerinin görevli bulunduğu, ayrıca genel nitelikte bir kanun olan 5326 Sayılı Kabahatler Kanunu’nun özel kanunda belirtilen hükmü ortadan kaldırmayacağının anlaşıldığı gerekçesiyle, görevsizlik kararı vermiş, bu karar  itiraz  edilmeyerek kesinleşmiştir.

Yukarıda da değinildiği üzere, davacı vekilinin, görevli yargı yerinin belirlenmesi yönündeki talebi üzerine, Sulh Ceza Mahkemesince dosyanın gönderildiği Mahkememizce;  Başkanlık yazısı ile İdare Mahkemesi kararının kesinleşme durumu sorulmuş,  Bursa 1.İdare Mahkemesi Başkanlığınca verilen 20.4.2006, 24.5.2006 ve 9.8.2006 günlü cevap yazısında, itiraz süreci sonuçlanmayan kararın kesinleşmediği belirtilmiş; bunun üzerine Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü 6.11.2006 gün ve E: 2006 / 86, K: 2006 / 173 sayı ile, Sulh Ceza Mahkemesince verilen görevsizlik kararının itiraz edilmeyerek kesinleşmesine karşılık,  idare mahkemesi tek hâkiminin görevsizlik kararına, davacının yaptığı itirazın reddi üzerine yapılan karar düzeltme talebinin Bölge İdare Mahkemesince karara bağlanmamış olması nedeniyle, ortada idari yargı yerine ait kesinleşmiş bir görevsizlik kararının bulunmadığı gerekçesiyle; “2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen koşulu taşımayan başvurunun aynı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca reddi”ne karar vermiştir.

Ancak, dosyanın gönderildiği Bandırma Sulh Ceza Mahkemesince de, Uyuşmazlık Mahkemesi kararının davalı idareye 18.12.2006 tarihinde, başvuran şirket vekiline ise 04.01.2006 tarihinde tebliğ edildiği, 21.12.2006 tarih ve 589-27 değişik iş sayılı kararın kesinleşip kesinleşmediğinin sorulması üzerine, Bursa 1. İdare Mahkemesince 18.01.2007 gün ve 1208 sayılı yazı ile söz konusu İdare Mahkemesi kararının henüz kesinleşmediğinin bildirilmesi üzerine, Bandırma Sulh Ceza Mahkemesince duruşma açılmak suretiyle 18.12.2007 gün ve E:2007/43, K:2007/703 değişik iş sayılı karar ile, idari para cezasının 1.583.999,8 YTL"lik kısmı yönünden itirazın reddine, 2.236.551,35 YTL’lik kısmı açısından ise kabulü ile idari para cezasının bu miktar üzerinden iptaline karar verildiği;  bu karara yönelik itirazın Bandırma Ağır Ceza Mahkemesince 30.01.2008 gün ve E:2008/32, K:2008/60 Değişik iş sayılı karar ile reddedilmesi üzerine, Adalet Bakanlığınca 15.07.2008 gün ve 9421-38453 sayılı yazı ile, Bandırma Ağır Ceza Mahkemesinin 30.01.2008 gün ve 32-60 değişik iş sayılı kararına karşı yasa yararına bozma isteminde bulunulduğu; dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 01.07.2009 gün ve 13505-7916 sayı ile,  bozma isteminin reddine karar verildiği; Yargıtay C.Başsavcılığınca 02.10.2009 gün ve 157437 sayı ile; Bandırma Sulh Ceza Mahkemesinin 18.12.2007 gün ve 43-703 sayılı kararı ile bu karara yönelik itiraz üzerine ittihaz olunan Bandırma Ağır Ceza Mahkemesinin 30.01.2008 gün ve 32-60 değişik iş sayılı kararının hukuki geçerliliğinin bulunmaması nedeniyle kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi yerine, yazılı şekilde karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu kanaatine varıldığı gerekçeleriyle itiraz yasa yoluna başvurularak, Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 01.07.2009 gün ve 13505-7916 sayılı kararının kaldırılmasına, hukuken geçerli olmayan kararlara karşı kanun yoluna başvurulmasının mümkün olmaması nedeniyle kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmesinin talep edildiği görülmüş; sonuç itibariyle,  anılan karara karşı yasa yararına bozma yasa yoluna başvuru koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkin olarak, YARGITAY CEZA GENEL KURULU; 27.10.2009 gün E: 2009/7-206, K:2009/250, İtirazname: 2008/157437 sayı ile; “…5271 sayılı Yasanın 309. maddesinde hakim veya mahkeme tarafından verilen ve temyiz veya istinaf incelemesinden geçmeksizin kesinleşen, karar veya hükümlerin yasa yararına bozma konusu yapılabileceği hükme bağlanmıştır.

Buna göre;

1- Karar veya hükmün, hakim veya mahkemece verilmiş olması,

2- Bu hüküm veya kararın istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmesi,

Bu olağanüstü yasa yoluna başvurmanın olmazsa olmaz koşullarıdır.

Somut olayda; Bursa1. İdare Mahkemesince verilen 20.09.2005 gün ve 1208-1147 sayılı, Bandırma Sulh Ceza Mahkemesince verilen 19.01.2006 gün ve 589-27 sayılı karşılıklı görevsizlik kararları ile doğan olumsuz görev uyuşmazlığı henüz giderilmeden, Sulh Ceza Mahkemesince 18.12.2007 gün ve 43-703 değişik iş sayılı karar ile itirazın kısmen reddine, kısmen kabulüne karar verilmek suretiyle uyuşmazlığın esasıyla ilgili karar verilmiş, bu karara yönelik itiraz ise Bandırma Ağır Ceza Mahkemesince red edilmiştir. Bandırma Sulh Ceza Mahkemesinin görevsizlik kararı olağan veya olağanüstü yasa yoluna başvurulması sonucunda verilen yeni bir karar veya Uyuşmazlık Mahkemesinin verdiği bir karar ile ortadan kaldırılmadıkça, Bandırma Sulh Ceza Mahkemesince yeniden davaya bakılması ve yeni bir karar verilmesi hukuken mümkün değildir. Bu itibarla, Bandırma Sulh Ceza Mahkemesinin Uyuşmazlık Mahkemesinin kararına müteakip yeniden davaya bakması sonucu verdiği 18.12.2007 gün ve 43-703 sayılı kararı ile bu karara yönelik itiraz üzerine Bandırma Ağır Ceza Mahkemesince verilen 30.01.2008 gün ve 32-60 değişik iş sayılı kararı, hukuki değerden yoksun bulunduğundan anılan kararlardaki yasa yolu bildirimin yeterli olup olma­dığı veya kararların kesinleşip kesinleşmediğinin değerlendirilmesine de gerek bulunmamak­tadır. Hukuken geçerli olmayan karar ve hükümlere karşı yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulması olanaklı olmadığından Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının bu nedenlerle kabulü ile Özel Daire kararının kaldırılmasına ve Adalet Bakanlığının yasa yararına bozma isteminin bu nedenlerle reddine karar verilmelidir.

Çoğunluk gerekçesine katılmayan bir Kurul üyesi; “itiraz merciince Kabahatler Yasası hükümleri uyarınca verilen kararların, 5271 sayılı CCY anlamında hüküm veya karar niteliğinde bulunmadığı, olağanüstü bir yasa yolu olan yasa yararına bozma yasa yolunun, CYY sistemi içinde verilen karar veya hükümlere münhasır olarak kabul edilen bir yasa yolu olduğu gerekçesiyle, itirazın bu değişik gerekçe ile kabulüne karar verilmesi gerektiği" görüşüyle oy kullanmıştır.

SONUÇ         :

Açıklanan nedenlerle,

1- Yargıtay C. Başsavcılığının itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 01.07.2009 gün ve, 13505-7916 sayılı kararının, KALDIRILMASINA"

3- Adalet Bakanlığının yasa yararına bozma isteminin bu gerekçe ile REDDİNE…”  karar vermiştir.

Bandırma Sulh Ceza Mahkemesi’nce,  olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesi amacıyla dava dosyası Mahkememize intikal ettirilmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mahmut BİLGEN, Ramazan TUNÇ, Sıddık YILDIZ, Ayper GÖKTUNA, Muhittin KARATOPRAK ve Sedat ÇELENLİOĞLU’nun katılımlarıyla yapılan 01.11.2010 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre:

Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu’nun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, “2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’ ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması sonunda sanığın mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda, askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza davası’ olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği…” açıkça belirtilmiştir. Bu durum göz önüne alındığında, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.

Bursa 1. İdare Mahkemesi’nin,  21.02.2007 gün ve E: 2007/136, K: 2007/221 sayılı kararı ile Bandırma Sulh Ceza Mahkemesi’nin, 19.01.2006 gün ve  Değ.İş.E:2005/589, Değ.iş.K:2006/27 sayılı kararları arasında,  anılan Yasanın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, adli yargı dosyasının davacı vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren Mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesine gönderildiği; yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere;  Mahkememiz Hukuk Bölümünün,  6.11.2006 gün ve E: 2006 / 86, K: 2006 / 173 sayılı, başvurunun  reddine ilişkin kararı üzerine, Sulh Ceza Mahkemesince duruşma açılmak suretiyle yeniden başlatılan yargılama sürecinin, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlendiği görüldüğünden  ve usule ilişkin ayrıca herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, adli ve idari yargı yerleri arasında doğan görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ ile Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA’nın davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ :

 

Dava, 4.6.1985 tarihli ve 3213 sayılı Maden Kanunu’nun uygulanması ile ilgili usul ve esasları düzenlemek amacıyla hazırlanan Maden Kanunu Uygulama Yönetmeliği’nin 43. maddesi uyarınca verilen idari para cezasının kaldırılması istemiyle açılmıştır.

4.6.1985 gün ve 3213 sayılı Maden Kanunu’nun “Amaç” başlığını taşıyan 1. maddesinde, “Bu Kanun madenlerin aranması, işletilmesi, üzerinde hak sahibi olunması ve terk edilmesi ile ilgili esas ve usulleri düzenler” denilmiş; 12. maddesinin birinci fıkrasında, üretilen madenin sevk fişi ile sevkiyatının zorunlu olduğu, ikinci fıkrasında, tesislerden elde edilen ürünlerin sevk fişi kullanımı ve denetimi ile ilgili hususların yönetmelikle belirleneceği, üçüncü fıkrasında, ruhsat sahibi tarafından sevk fişi olmaksızın maden sevk edildiğinin mülkî idare amirliklerince tespit edilmesi halinde, söz konusu madenin ocak başı satış bedelinin üç katı tutarında idarî para cezası verileceği, dördüncü fıkrasında, denetim ve inceleme sonucunda, yaptığı üretim ve sevkiyatı bildirmediği tespit edilen ruhsat sahiplerine, ödenmesi gereken Devlet hakkına ilaveten bildirilmeyen miktar için hesaplanacak Devlet hakkının on katı tutarında idarî para cezası verileceği, beşinci fıkrasında ise; ruhsat veya işletme izni olmadan üretim faaliyetinde bulunulduğunun tespiti halinde, üretilen madene mülkî idare amirliklerince el konulacağı,  bu kişilere, bu fıkra kapsamında üretilmiş olup el konulan ve el konulma imkânı ortadan kalkmış olan tüm madenin, ocak başı satış bedelinin beş katı tutarında idarî para cezası uygulanacağı, bu şekilde maden çıkartılması ve/veya sevk edilmesinin Devlet malına karşı işlenmiş fiil sayılacağı, bu fiili işleyenlerin adlî takibat yapılmak üzere ilgili makamlara bildirileceği, el konulan madenlerin, mülkî idare amirliklerince satılarak bedelinin özel idareye aktarılacağı belirtilmiştir.

Maden Kanunu Uygulama Yönetmeliği’nin 43. maddesinde, ruhsat alanının sınırında yapılan üretimin saha sınırı dışına taştığının tespiti halinde, ruhsat alanı dışında üretilen madene mülki idare amirliğince el konulacağı, bu kişilere, bu fıkra kapsamında üretilmiş olup el konulan ve el konulma imkanı ortadan kalkmış olan tüm madenin, ocak başı satış bedelinin beş katı tutarında idari para cezası uygulanacağı, el konulan madenlerin, mülki idare amirliklerince satılarak bedelinin özel idaresine aktarılacağı ifade edilmiştir.

Olayda, para cezasının kaldırılması istemiyle dava açılmış olup; 3213 sayılı Maden Kanunu’nun 2, 3, 7, 9, 10, 12, 13, 14, 16, 17, 27, 29, 30, 31, 32, 47; ek 7, 8;  geçici 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19. maddelerinde 10.6.2010 gün ve 5995  sayılı Kanun ile değişiklik yapılmış ise de; Kanun’da, idari para cezasına karşı kanun yoluna ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemiştir.

Öte yandan; 30.3.2005 gün ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 6.12.2006 gün ve 5560 sayılı Yasa’nın 31. maddesiyle değiştirilen 3. maddesinde, “ (1) Bu Kanunun;

            a) İdarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde,

            b) Diğer genel hükümleri, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında,

            uygulanır”; Kanunun “Başvuru yolu” başlıklı 27. maddesinin 1. fıkrasında ise, “İdari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabilir. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idari yaptırım kararı kesinleşir” düzenlemeleri yer almıştır.

            Bu düzenlemelere göre;  Kabahatler Kanunu’nun, idarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı; diğer kanunlarda görevli mahkemenin gösterilmesi durumunda ise uygulanmayacağı anlaşılmaktadır.

Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk ilkesidir.

            Davanın açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği açıktır.

            Diğer taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise, mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir.

            İncelenen uyuşmazlıkta, öngörülen idari para cezasının, 5326 sayılı Kanun’un 16. maddesinde  belirtilen idari yaptırım türlerinden biri olduğu, 3213  sayılı Maden Kanunu’nda  idari para cezasına itiraz konusunda görevli mahkemenin gösterilmediği anlaşılmıştır. Bu durumda, Kabahatler Kanunu’nun 5560 sayılı Kanun’la değişik 3. maddesinde belirtildiği üzere, idarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı nedeniyle, görevli mahkemenin belirlenmesinde 5326 sayılı Yasa hükümleri dikkate alınacağından, idari para cezasına karşı açılan davanın görüm ve çözümünde, anılan Kanunun 27. maddesinin (1) numaralı bendi uyarınca adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, Sulh Ceza Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

S O N U Ç : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Bandırma Sulh Ceza Mahkemesi’nin 19.01.2006 gün ve D. İş E:2005/589, D. İş K:2006/27 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 01.11.2010 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

Hemen Ara