Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2004/4-220 Esas 2005/32 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2004/4-220
Karar No: 2005/32

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2004/4-220 Esas 2005/32 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu 2004/4-220 E., 2005/32 K.

Ceza Genel Kurulu 2004/4-220 E., 2005/32 K.

  • AVUKATIN GÖREVDE YETKİYİ KÖTÜYE KULLANMASI
  • VEKALET İLİŞKİSİ SONA ERDİKTEN SONRA TEMSİL
  • 765 S. TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) [ Madde 240 ]
  • 765 S. TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) [ Madde 279 ]
  • 1136 S. AVUKATLIK KANUNU [ Madde 62 ]
  • "İçtihat Metni"

    Görevde yetkiyi kötüye kullanmak ve hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanmak suçlarından sanık A. N.nin beraatına ilişkin T. Ağır Ceza Mahkemesince 12.02.2002 gün ve 265-30 sayı ile verilen kararın o yer C. Savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 19.11.20023 gün ve 28537-11674 sayı ile güveni kötüye kullanma suçundan kurulan hükmün onanmasına, görevde yetkiyi kötüye kullanma suçuna ilişkin incelemede ise;

    "...Tanık H....nın icra müdürlüğüne, babasının öldüğüne ilişkin dilekçe verip, bir ay sonra geri aldığı, anılan müdürlükçe 21.10.1999 tarihinde havale edilen dilekçe ile aynı tanığın aşamalardaki anlatımları karşısında sanığın, vekil edenin öldüğünü ve vekalet ilişkisinin sona erdiğini bilmesine karşın icra müdürlüğündeki parayı vekalet ilişkisine dayalı olarak öbür mirasçıların bilgisi dışında 9.12.1999 tarihinde alıp, mirasçı olan tanık H.ye vermesi biçimindeki eyleminin 1136 sayılı Avukatlık Yasasının 62. maddesi göndermesi ile TCK."nun 240. maddesine uyan suçu oluşturduğu gözetilmeden kanıtları yanlış değerlendiren gerekçe ile beraat hükmü kurulması..." isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

    Yerel Mahkeme ise 15.03.2004 gün ve 61-73 sayı ile;

    "...Ceza Muhakemesi Hukukunun temel prensiplerinden birisi de şüpheden sanığın yararlanacağı ilkesidir. Her hukuk devletinde kabul edilen ve masumluk karinesi ile sıkı bir ilgisi olan bu ilkeye göre, yapılan ceza muhakemesi sonunda fiilin sanık tarafından işlendiği, % 100 belliliğe ulaşmadığı taktirde beraat kararı verilecektir. Böyle bir ilkenin kabul edilmesinin sebebi, bir suçlunun cezasız kalmasının, bir masumun mahkum olmasına tercih edilmesidir; başka bir ifade ile masumluk karinesidir.

    Keza, sanığın savunmasının aksinin kanıtlanması ondan beklenemez. Kaldı ki, CMUK"nun 135. maddesi uyarınca susma hakkı bulunmaktadır. Susma hakkını kullanan sanığın sükut ikrardan gelir deyişine dayanarak suçunu kabul ettiği söylenemeyeceği gibi savunmasını kanıtlaması da beklenemez. Sanığa yüklenen suçun sübuta erdiği kuşkuya yer vermeksizin ortaya çıkarılmalıdır. ( Y.C.G.K. 19.04.1993,6-81/110 )

    O halde, yapılan ceza muhakemesinin sonunda belliliğe, örneğin fiilin sanık tarafından işlendiğinin veya işlenmediğinin sabit olduğu sonucuna varılmaması durumunda sanık mahkum edilemez.

    Ceza Muhakemesinde, esas olarak, fiilin fail tarafından işlendiği veya işlenmediği konusunda, hukuk düzenince kabul edilen vasıtalarla, yargılama makamının tam bir kanaate ulaşmasını temin ameliyesine ispat denir. Burada dikkat edilecek noktalar şunlardır:

    1- Burada inandırmak yetmez, tam bir kanaate ulaşılacaktır.

    2- Medeni Usul Hukukundan farklı olarak Ceza Muhakemesi Hukukunda ispat yükü ( külfeti ) sorunu yoktur. Gerçekten sanığa susma hakkı tanıyan bir hukuk düzeninde, ispat yükünden söz edilmesi olanaksızdır.

    İspat için sabit oluş arandığına göre, bunun dışında mahkumiyet kararı verilemeyecektir; şüpheden sanık yararlanır ilkesi devreye girecektir. İspat ameliyesinde, hukuk düzeninin kabul ettiği vasıtalar delillerdir. Buna göre ceza muhakemesinde ispat için kullanmak istenen bir vasıtanın delil olarak nitelenebilmesi için iki temel niteliği bulunmalıdır. Bu vasıta:

    a ) Olayı temsil etmelidir.

    b ) Bu olayı temsil eden vasıta; akla, maddi gerçeğe ve hukuka uygun olmalıdır.

    Olayı temsil etmekten maksat; delil olarak kullanmak istenilen vasıtanın olayın bir parçası olması ve/veya olayı yansıtmasıdır. Örneğin, bir adam öldürme suçunda olay yerinde bırakılan suç aleti olayın bir parçasıdır. Buna karşılık böyle bir suça 5 duyusu marifeti ile tanık olmuş bir kimsenin anlatımları olayı yansıtır.

    Ne var ki bir ispat aracına delil diyebilmek için olayı bir şekilde temsil etmesi, olayı yansıtması yetmez. Bu yansıtmanın akla, yani bilime, maddi gerçeğe ve hukuka uygun olması da şarttır. Bu vasıflan taşımayan bir ispat aracına teknik anlamda delil denilemez; bu nedenle de bu tür vasıtalara dayanılarak hüküm tesis edilemez. ( Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku shf.404, Öztürk, Özbek, Erdem )

    Ceza yargılamasının amacı hiçbir duraksamaya yer vermeden maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Bu araştırmada, yani gerçeğe ulaşmada, mantık yolunun izlenmesi gerekir. Gerçek; akla uygun ve realist, olayın bütünü veya bir parçasını temsil eden kanıtlardan veya kanıtların bir bütün olarak değerlendirilmesinden ortaya çıkarılmalıdır. Yoksa bir takım varsayımlara dayanılarak sonuca ulaşılması ceza yargılamasının amacına kesinlikle aykırıdır. Ceza yargılamasında kuşkunun bulunduğu yerde mahkumiyet kararından söz edilemez. Bu ilke evrenseldir.

    Bu ölçüler ışığında konu değerlendirildiğinde;

    1- Olayın parçası olan müvekkil M.nin öldüğüne dair dilekçenin sanıkta ele geçmesi, avukatın cenaze törenine katılması, başsağlığı ilanı vermesi, veraset ilamının sanık tarafından alınması ve bunun gibi bir delil bulunmamaktadır.

    2- Olayı temsil eden tanık anlatımlarına gelince;

    Tanık İcra Müdürü A...; H...nın takip dosyasına babasının öldüğüne dair dilekçe sunduğunu, ancak daha sonra tek başına geri aldığını, bir süre sonra ise Av. A... ile birlikte geldiğini, A....nin vekaletnameye dayanarak parayı çektiğini, sanık ve H... arasında M....nın ölümü konusunda herhangi bir konu geçmediğini, tecrübesizliği sebebi ile M...nın öldüğünü avukata söylemediğini,

    Tanık S....; olayı görmediğini, sanığın babasının öldüğünü bildiği halde parayı çektiğini,

    Tanık H...; parayı çekmeden 6 ay önce babasının öldüğünü, babasının öldüğünü bildirir dilekçeyi dosyaya koyduğunu, icra dairesine girdiğinde dosyaya paranın yatırıldığını öğrenince çekmek istediğini, ancak icra müdürünün yalnız başına çekemeyeceğini söylediğini, kolaylık sorduğunda, diğer mirasçılardan vekalet istemesi gerektiğini söylediğini, fakat üç kez sormasına rağmen vekaletnamenin gelmediğini, Av. ....ye giderek parayı alıp alamayacağını soruduğunu, babasının öldüğünü söylediğini, sanığın ise ben babanın avukatı olarak görünüyorum, parayı alıp sana veririm dediğini, birlikte İcra dairesine gittiklerini, babasının öldüğüne ve avukatı azlettiğine ilişkin dilekçeyi aldığını, parayı çeken avukatın bir kısmını kendine verdiğini anlattığı görülmüştür.

    Olay S. ...nin şikayeti üzerine adliyeye intikal etmiştir. Tanık H...üç kez istemesine rağmen diğer mirasçıların vekaletname göndermediğini söylemektedir. Olayı adliyeye intikal ettiren diğer tanıklar, aralarında miras konusu, paranın paylaşılması hakkında ihtilaf bulunmaktadır. Keza anlatımları, diğer tanık icra müdürlüğünün beyanları ile çelişkilidir. H....adeta dava konusu iddianın kaynağıdır. İddiayı doğrulayacak başka bir delil de bulunmamaktadır. Mücerret iddia başkaca bir delil bulunmaksızın mahkumiyete esas alınamaz. Aksine kabul, kendisinin gasp edildiğini, hakarete maruz kaldığını iddia eden müştekinin başkaca delille desteklenmeyen iddiasına dayanarak suçlamayı kabul etmeyen sanığın mahkumiyetine karar verilmesi gerektiği sonucunu doğurur ki, bu kabul edilemez.

    Sanığın, müvekkil M....nın öldüğünü bilmediği, ... İcra Müdürlüğüne verildiği söylenen dilekçeden haberi olmadığı, olay günü yanına gelen tanık H....nın babasının hasta olduğu, bu sebeple gelemediği, İcradan parayı çekip kendisine vermesi gerektiğini söylediğine dair savunmasının aksini gösterir, diğer varislerle menfaat çatışması bulunan ve parayı çekmek için üç kez vekalet gönderilmesini istediği halde kardeşleri tarafından kendisine vekaletname gönderilmeyen ve beyanları diğer tanık A...nın beyanları ile doğrulanmayan, iddianın kaynağı konumundaki tanık H....nin anlatımları dışında mahkumiyeti için yeterli, şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı..." gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.

    Bu kararın da o yer C. Savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C. Başsavcılığının bozma istekli 13.12.2004 gün ve 86116 sayılı tebliğnamesi ile Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunda konu müzakere edilip, aşağıdaki karar verilmiştir:

    KARAR : Sanığı görevde yetkiyi kötüye kullanmak suçundan beraatına karar verilen olayda Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, yüklenen suçun unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.

    İncelenen dosya içeriğine göre;

    Yakınan S. Z. A. 22.02.2000 tarihli şikayet dilekçesinde; babası M.....nın 05.06.1999 tarihinde vefat ettiğini, babasına ait bir kamulaştırma bedelinin artırılması davasını takip eden Av. ...nin, davanın lehe sonuçlanması üzerine ... İcra Müdürlüğünün 1999/8 sayılı dosyası ile icraya koymuş olduğunu, vekalet ilişkisi ölümle sona ermesine rağmen bu dosyaya gelen paraları 9 ve 10. aylarda çekmiş bulunduğunu, dilekçe ekinde sunulan veraset ilamı ve dilekçe örneğinin 21.10.1999 tarihinde ağabeyi tarafından icra müdürlüğüne verildiğini ve daha sonra Av. ..nin bilgisi dahilinde geri alınarak, sanık tarafından paranın kolayca çekilerek zimmetine geçirmesini sağladığı, ufak bir çevre olan Ç..." da babasının ölümünün sanık tarafından da bilinebileceğini, nitekim sanığın, yakınlarına başsağlığında bulunmasının da bu durumu bildiğini göstermekte olup, sanıktan şikayetçi olduğunu belirtmiş, C. Savcılığınca alınan ifadesinde de benzer şekilde anlatımda bulunmakla beraber, babasının öldüğü hususunun, tavsiyesi üzerine ağabeyi H. tarafından icra müdürlüğüne bildirilmiş olmasına rağmen, kendilerine ait paranın sanık tarafından çekilerek bir kısmının ağabeyine ödenmiş olduğunu, sanığın, babasının öldüğünü ve vekaletinin sona erdiğini bilmesine rağmen parayı aldığını, şikayetçi olduğunu beyan etmiştir.

    Yakınan duruşmada da benzer şekilde anlatımda bulunmuştur.

    Sanık A. N. 27.11.2000 tarihinde C.savcılığınca alınan ifadesinde; M....nın öldüğünü işlem öncesinde öğrenmediğini, bu hususta icra dosyasına konulduğu ve daha sonra alındığı söylenen 21.10.1999 tarihli dilekçe hakkında da hiçbir suretle bilgisinin olmadığını, icra müdürlüğünün 1999/8 sayılı takip dosyasına yatırılan ve tarafına ödenen bir milyar altıyüzon milyon lirayı bankadan bizzat çektiğini, yanında müvekkilinin oğlu H...nın da olduğunu, bu parayı 09.12.1999 tarihinde belge karşılığında adı geçene teslim ettiğini, o gün H....nın yazıhanesine gelerek, babasının hasta olduğunu, icra müdürlüğünden parayı almasını ve kendisine ödeme yapmasını, avukatlık ücretini de kendisinin verebileceğini söylediğini, birlikte İcra müdürlüğüne giderek gerekli işlemleri yaptıklarını, gerek icra müdürünün gerekse H....nın, babasının öldüğüne ilişkin herhangi bir şey söylemedikleri gibi, söz konusu edilen 21.10.1999 tarihli yazıyı da görmediğini, işlemleri tamamlayıp parayı çektikten sonra tamamını H....ya teslim ettiğini beyan etmiştir.Duruşmada; yüklenen suçlamaları kabul etmediğini, olaydan önce M... ile ... Mahkemelerinde bulunan davalarına girmek için anlaştığını, aralarındaki anlaşmaya göre davalara girdikten sonra kazandığında alacağı paradan bir miktarını ücret olarak kendisine ödeneceğini, hatta dava açmak için yeterli parası olmadığından bir miktar borç verip karşılığında senet aldığını, daha sonra M.. .. ölmüş ise de, bundan haberi olmadığını, kendisine bildiren olmadığı gibi icra müdürlüğünden de bildirilmediğini, bir gün ölen M.nin oğlu H... nin kendisine gelip, babasının hasta ve paraya ihtiyacı olduğunu söylemesi üzerine İcra dosyasına yatan parayı almak için birlikte İcra müdürlüğüne gittiklerini, avukat olarak parayı alıp bir milyar civarındaki bölümünü H.... "ye verdiğini, kalan parayı da masraflarına mahsuben alıkoyduğunu, daha sonra da hakkında şikayet olduğunu, bunun üzerine kendisinde kalan parayı bankaya yatırıp, H.nin de aldığı parayı yatırmasını talep ettiğini, ayrıca verdiği parayı bloke etmesi için H. aleyhine dava açtığını, bu davanın husumet yönünden reddedildiğini, ayrıca hakkında şikayette de bulunduğunu, H.nin, aldığı parayı diğer mirasçılara vermemiş olduğunu, H.ye parayı verdiğinde karşılığında belge aldığını, alınan paranın 600 milyon lirasını da babasının 800 milyon liralık senedine mahsuben kendisine verdiğini, bu işlemler sırasında müvekkili M.nin öldüğünü bilmediğini, H.nin de hasta diyerek kendisinden gizlediğini söylemiştir.

    Çeşitli tarihlerde sunduğu dilekçelerde de benzer savunma yapmış, ölen M...nin oturduğu mahalle ile kendi oturduğu yerin 27 km. mesafede olması nedeniyle öldüğünden haberdar olmadığını, ölüm olayından haberdar olduğu ya da olması gerektiği iddialarının gerçeği yansıtmadığını, vekalet ilişkisinin ölümle sona ereceğinin doğru olduğunu ancak, Borçlar Yasasının 397. maddesi uyarınca, vekilin, sona erme sebebine muttali olana kadar yaptığı muamelelerin mirasçıları ilzam edeceğini, kaldı ki müteselsil alacaklı olan mirasçılardan H...ye ödeme yapmakla borçtan da kurtulmuş olduğunu, bütün bu hususların suç teşkil etmeyeceğini, olsa olsa vekaletsiz iş görme nedeniyle mirasçıların, hakkında alacak davası açabileceklerini, kaldı ki mirasçıların dava açmaları gereken kişinin de parayı alıp onlara ödeme yapmayan H... olduğunu, bu kişinin beyanlarının çelişkilerle dolu olup, bunlara itibar edilmesinin olanaksız bulunduğunu belirtmiş, dilekçe ekinde M...dan aldığı senedi, avukatlık ücret sözleşmesini, H...ya yaptığı ödeme karşılığında aldığı belgeyi ve kendisinde kalan 600 milyon lirayı ölen M. ..eşi F... adına bankaya yatırdığına ilişkin dekontları sunmuştur.

    Tanık H. A. 04.08.2000 günü C. Savcılığında; babası M...nin, kamulaştırma bedelinin artırılması davası için sanık avukata vekalet verdiğini, daha sonra babasının vefat ettiğini ve sanık Av...nın da bu durumu öğrendiğini, buna rağmen kamulaştırma bedelinin tahsili için icraya başvurduğunu, bunun üzerine 21.10.1999 tarihinde icra müdürlüğüne dilekçe vererek babasının öldüğünü ve Av...nın vekaletinin sona erdiğini bildirdiğini, 20-25 gün sonra icra müdürlüğüne tekrar gittiğinde kamulaştırma bedelinin yatırılmış olduğunu, bu dilekçeyi geri alması halinde avukatın parayı alabileceğini, kendilerinin ise alamayacaklarını söylediklerini, Av. ..ve icra müdürü bunları söyleyince dilekçeyi dosyadan geri aldığını, birlikte bankaya giderek Av. ..nın bir milyar altıyüzon milyon lirayı çektiğini, bir milyar lirasını kendisine verdiğini, kalan kısmı sorduğunda diğer mirasçılara vereceğini söylediğini, sanık avukatın babasının öldüğünü bildiğini, kalan parayı kendilerine vermediğini beyan etmiş;

    05.11.2000 tarihinde alınan ek ifadesinde ise, sanığın babasının öldüğünü bildiğini, hatta kendisine baş sağlığı dilediğini, İcra müdürlüğüne dilekçe verdikten sonra kamulaştırma bedelinin yatırıldığını, İcra müdürünün, kardeşleri ile birlikte gelerek parayı birlikte alabileceklerini söylediğini, avukatın alıp alamayacağını sorduğunda alabileceğinin belirtildiğini, bunun üzerine sanık avukatın yazıhanesine gittiğini, sanığın, "senin orada İcra dosyasında dilekçen var, onu alırsan parayı ben alabilirim" dediğini, dilekçeyi aldığını belirttiğini, birlikte icra müdürlüğüne gidip gerekli işlemleri yaptıklarını ve sanık avukatın parayı çekerek bir milyar lirasını kendisine verdiğini, kalanı sorduğunda, "bu benim hakkım, babanın bu ve diğer davalarını takip ettim" dediğini, paranın tamamını aldığına ilişkin belgeyi okumadan imzaladığını belirtmiştir.

    Duruşmada ise aynen; "babam M...parayı çekmezden 6 ay önce ölmüştü. Ben ölümden 6 ay sonra icra müdürlüğüne gittim, para geldi mi diye sordum. Gelmedi dediler. Daha sonra ben icra müdürlüğüne bir dilekçe yazdım, babamın öldüğünü, Av...N.yi azlettiğimi belirten dilekçeyi icra müdürlüğüne verdim. Daha sonra tekrar İcra müdürlüğüne gittim, para geldi dediler. 1.775.000.000 lira para gelmiş. İcra müdürü, 105 milyon lira kadar parayı ücreti vekalet olarak A...ye ödedi, kalan 1.610.000.000 lira para sizin hakkınızdır dedi. Ben de bu parayı ben tek başıma çekebilir miyim diye sordum, İcra müdürü yalnız olarak çekemezsin dedi. Kolaylık sordum, babamın diğer vereselerinden vekalet istemiştim, fakat üç kez sormama rağmen vekaletname gelmedi. Ben bu defa A....ye gittim, bana bu parayı alır mısın dedi. Ben de ihtiyacım var dedim. A...ya, sen nasıl alacaksın, İcra dosyasında seni azlettiğime dair dilekçem var dedim. Ayrıca babamın öldüğünü de A...biliyordu. 6 ay önce babam ölmüştü. A....bana, "o iş kolay, ben icra dosyasında hala senin babanın vekili olarak gözüküyorum" dedi. Birlikte İcraya gittik, icra dosyasındaki babamın ölümüne ve avukatı azlettiğime ilişkin dilekçeyi bana geri verdiler, bankaya gittik, İcracı da vardı, Ziraat Bankasından avukat parayı istedi. Bankacı, bu miktar parayı ödemeyeceğini, T...."na gitmeleri gerektiğini bildirdi. Ben de benim adıma hesap aç parayı oraya yatır dedim, o da tamam dedi. Parayı A....çekti, bana 900 milyon lira ödedi, 760 milyon lirayı kendi cebine koydu. Kapıda bana cebinden bir beyaz kağıt çıkarttı, bunu imzala dedi. Bu ne diye sordum, o da 900 milyon aldığına dair yazıdır dedi. Ben de itimat ettim, yazının bir satırını okudum, imzaladım. Ayrıca avukat bana paranın tümü aslında benim hakkım da sana 900 milyonu verdim diye söyledi ve sonra oradan ayrıldık. Daha sonra A. N. benim aleyhime 1.660.000.000 liralık alacak davası açtı, duruşma oldu, ben hakime, sanığın bana 900 milyon lira verdiğini söyledim. Belgesi de yanımda dedim, banka cüzdanımı verdim. Daha sonra hakim davayı reddetti. Olay bu şekilde olmuştur demiş, soru üzerine "ben avukata babamın öldüğünü söyledim, o da biliyordu, ölümünden 15 gün sonra bana bizzat kendisi baş sağlığı diledi." diye açıklamış, Savcılık ifadesi okunup sorulduğunda, "benim şimdiki ifadem doğrudur. A... bana 900 milyon ödedi, üstünün kendi hakkı olduğunu söyledi ve aldı." şeklinde beyanda bulunmuş, sanığın talebi üzerine sorulduğunda ise, "bankada 900 milyon para hesabıma aktarıldı, ayrıca kağıdı da bankanın önünde imzaladım, avukatın yanına gidip ücreti vekaleti fazla aldığını, bir miktar daha fazla ödemesini söyledim, anneme yardım yapacağını söylemedi, böyle bir şey olmadı." şeklinde ifade vermiştir....İcra Müdürü olan tanık A.... 01.12.2000 tarihinde C. Savcısı tarafından alınan ifadesinde; 1999/8 sayılı dosyada H....nın gelerek 21.10.1999 tarihli dilekçeyi verdiğini, havale ettiğini, avukata tebliğe çıkaracağını söylediğini, ancak dilekçeyi veren kişi masraf yatırmadığından tebliğe çıkaramadığını, yaklaşık 1 ay sonra H.... nın gelerek babası adına yatırılan parayı çekmek istediğini söylediğini, bütün mirasçıların birlikte gelerek veya miras şirketine temsilci tayin etmek suretiyle .alabileceğini belirttiğini, bunun üzerine H...nın, kardeşlerinin bir kısmının İstanbul"da bulunduğunu ve birinin de hasta olduğunu söyleyerek, dosyaya verdiği dilekçeyi alıp gittiğini, aynı gün yanında Av. ...ile birlikte geldiklerini ve alacaklı M. adına yatırılan parayı almak istediklerini söylediklerini, gerekli işlemleri yaptığını, masraflar düşüldükten sonra gerekli paranın avukata ödendiğini, Av....nin müvekkili M.nin öldüğünü bilip bilmediği konusunda bir bilgisi olmadığını, ayrıca aldığı paradan ne kadarını H. A.ya verdiğini bilmediğini beyan etmiştir.

    Duruşmada ise; C. Savcılığındaki ifadesini tekrar ettiğini, H....nın dilekçeyi Av.... ile birlikte gelip almadığını, yalnız gelip alıp gittikten sonra avukat ile birlikte parayı almaya geldiklerini, sonra da Av...nın parayı çektiğini, kendisinin yanında H... ile Av. ... arasında babasının ölümü ile ilgili hiçbir konuşma geçmediğini, Av...ye ve H...ya, vekalet ilişkisinin sona erdiğini söylemediğini, bunun da herhalde yeni ve tecrübesiz olmasından kaynaklandığını belirtmiştir.

    Yakınan tarafından sunulan dilekçenin incelenmesinde; ... İcra Müdürlüğüne H.... tarafından sunulan dilekçede, babalarının öldüğü bildirilerek Av...nin vekaletinin sona ermesi nedeniyle kamulaştırma parasının veraset ilamı nazara alınarak hisse sahiplerine ödenmesinin talep edildiği ve dilekçenin 21.10.1999 tarihinde İcra müdürü tarafından havale edilmiş olduğu anlaşılmaktadır.

    Yerel Mahkemece 12.11.2001 günlü oturumda ... İcra Müdürlüğünün 1999/8 sayılı takip dosyası incelenerek bu husus tutanağa geçirilmiş olup;

    ...Asliye Hukuk Mahkemesinin 1998/320-376 sayılı ilamının 14.01.1999 tarihinde takibe konulduğu, takibi alacaklı M....vekili Av. ...nin yaptığı, borçlunun Karayolları Genel Müdürlüğü olduğu, ödeme emrinin karşı tarafa 01.02.1999 tarihinde tebliğ edildiği, daha sonra 1.775.000.000 liranın Karayolları Genel Müdürlüğünce yatırıldığı ve 07.12.1999 tarihinde Av....ye 84.622.000 lira ödeme yapıldığı, sonra 09.12.1999 tarihinde yine Av....ye 1.690.410.000 liralık bir ödemenin yapılmış olduğu, 03.01.2000 tarihinde Karayolları Genel Müdürlüğünce 157.027.000 liralık bir ödemenin daha yapıldığı ve 10.02.2000 tarihinde Av.... tarafından bu paranın da çekilerek infazın sonuçlandırılmasına karar verildiği belirtilmiştir.

    Sanık tarafından ibraz edilen belgelerin incelenmesinde;

    a ) 01.06.1996 tarihli avukatlık ücret sözleşmesine göre, M... ile tapu iptali ve el atmanın önlenmesi davaları için 160 milyon lira karşılığında;

    b ) 11.08.1997 tarihli avukatlık ücret sözleşmesine göre, su akıtılması suretiyle el atmanın önlenmesi için açılacak dava karşılığında 80 milyon lira karşılığında anlaştıkları;

    c ) Alacaklısı Av...., borçlusu M.... olan, 27.08.1999 tarihinde düzenlenmiş 09.10.1999 vadeli ve 800 milyon lira bedelli bono fotokopisinin olduğu;

    d ) "Belgedir" başlıklı 09.12.1999 tarihli makbuzda aynen, "Babam H... oğlu M.... adına, Avukat A.... tarafından takip edilen kamulaştırma bedelinin artırılması davasında ... İcra Müdürlüğünce tahakkuk eden paranın tamamı olan 1.650.000.000 TL ( bir milyar altıyüzelli milyonu ) nakden ve tamamen aldım.

    Parayı Avukat A....den aldım" şeklinde olup, parayı teslim alanın H.... ve parayı teslim edenin Av. ... olarak gösterildiği anlaşılmaktadır.

    Ayrıca sanık, yakınanın annesi F. A. adına Ç. Ziraat Bankasına 19.02.2001 tarihinde 250 milyon lira, 25.07.2001 tarihinde 250 milyon lira ve 31.10.2001 tarihinde de 100 milyon lira yatırdığına ilişkin dekontları da mahkemeye sunmuştur.Bütün bu bilgi ve belgeler bir arada ele alınıp değerlendirildiğinde;

    Görevde yetkiyi kötüye kullanma suçu TCK."nun 240. maddesinde düzenlenmiş olup, aynı Yasanın 279. maddesi uyarınca memur sıfatını haiz olan kimsenin kasten yasada yazılı hallerden başka her ne suretle olursa olsun, görevini yasanın gösterdiği usul ve esaslardan başka surette yapması veya yasanın koyduğu usul ve şekle uymadan yapmış olmasıdır.

    İnceleme konusu somut olayda;

    Sanık, tanık H. tarafından babasının ölümü üzerine .... İcra Müdürlüğüne verilen 21.10.1999 tarihli dilekçeden haberi olmadığını savunmuş ise de bu savunmasına itibar edilmesi olanaksızdır. Zira, söz konusu dilekçenin tanık H. tarafından olay günü olan 09.12.1999 tarihinde geri alındığı hem tanık H.nin hem de tanık A.nın beyanları ile sabittir. Oysa sanığın bu dilekçe geri alınmadan önce 07.12.1999 tarihinde icra dosyasında işlem yaparak 84.622.000 lira para çektiği ... İcra Müdürlüğünün 1999/8 sayılı takip dosyası üzerinde Yerel Mahkemece yapılan inceleme sonucunda tutanağa geçirilmiştir. Söz konusu dilekçe geri alınmadan önce sanık tarafından icra dosyasında işlem yapılmasına karşılık durumu öğrenmemiş bulunması hayatın olağan akışına aykırı olup, bu savunmaya itibar edilmesi olanaksızdır. Kaldı ki, ...nın çok büyük ölçekli bir ilçe olmaması nazara alındığında, sanığın, müvekkilinin olaydan yaklaşık 6 ay önce 05.06.1999 tarihinde ölmesinden haberdar olmaması da inandırıcı görülmemektedir. Sanığın, müvekkilinin öldüğüne ilişkin İcra takip dosyasına verilen dilekçeden haberdar olduğu tanık H.nin beyanı ve tüm dosya kapsamı ile sabittir. O halde, kamu görevi yapan sanık Avukat, müvekkilinin öldüğünden ve vekalet ilişkisinin sona erdiğinden haberi olduğu halde, icra dosyasında müvekkilinin ölümünden sonra yatırılmış olan parayı çekerek, vekalet ücretini düştükten sonra kalan miktarın tümünü mirasçılardan sadece birisine teslim etmek suretiyle yasaların kendisine yüklediği sorumluluğa aykırı davranmış ve görevde yetkisini kötüye kullanmıştır.

    Bu itibarla somut olayda sanığa yüklenen görevde yetkiyi kötüye kullanmak suçunun öğelerinin oluştuğu anlaşılmakla, dosya kapsamına uymayan gerekçelere dayanması nedeniyle isabetsiz olan Yerel Mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

    SONUÇ :

    Açıklanan nedenlerle,

    1- Yerel Mahkeme direnme hükmünün BOZULMASINA,

    2- Dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına tevdiine 22.03.2005 günü tebliğnamedeki isteme uygun olarak oybirliği ile karar verildi.

    Hemen Ara