"İçtihat Metni"
Sahtecilik ve dolandırıcılığa kalkışma suçlarından sanık C.K.nın TCY.nın 342/1,80,59,341/1,59,504/3,61,522,59,504/3,61,522, 59, 71 ve 75. maddeleri uyarınca sonuçta 2 yıl 34 ay 10 gün ağır hapis ve 13.749.999.000 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmasına, para cezasının 647 sayılı Yasanın 5. maddesi uyarınca 1"er ay ara ile 20 eşit taksitte alınmasına ilişkin K. 2. Ağır Ceza Mahkemesince 03.06.2004 gün ve 143-189 sayı ile verilen kararın sanık vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 22.12.2004 gün ve 8420-14760 sayı ile; sanık hakkında sahtecilik suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerinin onanmasına, dolandırıcılık suçlarından kurulan hükümlerin incelenmesinde ise;
"Sanığın, sahte çekleri kullanarak her iki yakınana karşı hileli davranışlarda bulunup kandırarak, Antalya ilindeki bir adrese kargo yoluyla mal göndermeye ikna etmeye kalkışma biçiminde gelişen eylemde, bankanın ne biçimde aracı kılındığı açıklanıp tartışılmadan, yazılı şekilde hüküm kurulması" isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C. Başsavcılığı ise 08.02.2005 gün ve 148481 sayı ile;
"Somut olayda, kambiyo senedi niteliğindeki 20.11.2004 tarihli çek ile birlikte zorunlu unsurlardan olan vergi kimlik numarasının bulunmaması nedeniyle özel evrak niteliğindeki 30.08.2004 - 15.10.21004 - 20.10.2004 tarihli çekleri iki ayrı müştekiye vererek karşılığında mal alma girişiminde bulunan sanığın eylemlerinin yasanın değişik hükümlerini ihlal etmesine rağmen, kullanılan sahte özel belgelerin dolandırıcılık suçunun "desise" unsurunu oluşturması ve dolandırıcılık eyleminde başkaca "desise" kullanılmadığının anlaşılmış olması karşısında; kambiyo senedi niteliğindeki 20.11.2004 tarihli çekten dolayı TCK.nun 342/1. maddesi ile hüküm kurulması ile yetinilerek özel evrak niteliğindeki diğer çeklerin ise TCK.nun 79. maddesi uyarınca daha ağır yaptırım içeren TCY.nın 503/1. maddesinde yazılı dolandırıcılık suçlarından kurulan hükümlere esas alınması gerekirken, 4814 sayılı Yasa değişikliğini dikkate almaksızın bütün çekleri kambiyo senedi niteliğinde kabul ederek sahtecilik suçundan kurulan hükmün onanması yerinde değildir." görüşüyle itiraz yoluna başvurarak Özel Daire kararının resmi evrakta sahtecilik suçundan kurulan hükmün onanmasına ilişkin bölümünün kaldırılmasına ve Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Dosya Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca okunup, konu müzakere edilmiş ve açıklanan karara varılmıştır:
KARAR :
Sanığın sahtecilik ve dolandırıcılığa kalkışma suçlarından cezalandırılmasına karar verilen somut olayda Özel Daire ile Yargıtay C. Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, sahtecilik suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.
İncelenen dosya içeriğine göre;
Sanığın cezalandırılmasına ilişkin hüküm, sanık vekili tarafından süresinde 04.06.2004 tarihinde temyiz edilmiştir. Ancak, yargılandığı suçlardan tutuklu olan sanık C.K., cezaevinden mahkemeye gönderdiği 24.06.2004 havale tarihli dilekçede aynen;"Sayın başkanım 03.06.2004 tarihinde dosya numarasını bilmediğim 2 ( iki )yıl 34 ( otuzdört )ay cezamı temyize göndermek istemeyip geri kalan cezamı infaz etmek istiyorum. Bu sebeple tarafınızdan tarafıma bir müddetname hazırlanıp cezaevi kanalı ile tarafıma gönderilmesini arz ve talep ederim." şeklinde, açıkça temyizden feragat iradesini açıklamıştır.
Olağan kanun yollarından olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için bir temyiz davasının açılmış olması gerekir. Ceza Muhakemeleri Usulü Yasamızın 310. maddesi, temyiz davasının açılabilmesi için iki koşulun varlığını aramaktadır.
Bunlardan ilki süre koşuludur. Temyiz davasının açılabilmesi için gerekli ikinci koşul ise istek koşuludur. Yargılama hukukunun temel prensiplerinden olan "Davasız yargılama olmaz." ilkesine uygun olarak temyiz davası kendiliğinden açılmaz, bu konuda bir isteğin bulunması gereklidir. Usul Yasamız, 305 inci maddesinin 1 inci fıkrası ile bu kuraldan ayrılarak, bazı ağır mahkumiyetlerde istek şartından sanık lehine vazgeçmiş, temyiz incelemesinin kendiliğinden yapılmasını kabul etmiştir. Buna göre, onbeş yıl ve daha fazla hürriyeti bağlayıcı cezalarla, ölüm cezalarına ilişkin hükümler istek koşulu aranmaksızın kendiliğinden temyiz incelemesine tabi olurlar.
Şayet, süre ve istek koşullarına uygun temyiz davası yoksa, ya da hüküm kendiliğinden temyiz incelemesine tabi değilse, hükmün Yargıtay"ca incelenmesi olanaklı değildir.
Somut olayda vekil tarafından yapılan temyizden, sanık asil tarafından koşulsuz olarak ve henüz temyiz incelemesi yapılmadan açıklanan temyiz isteminden vazgeçme iradesi geçerli olup, artık temyiz davasının varlığından söz edilemez.
Öte yandan, sanığa ayrı ayrı suçlardan TCY.nın 342/1,80,59,341/1,59, 504/3,61, 522, 59, 504/3, 61, 522, 59, 71 ve 75. maddeleri uyarınca sonuçta 2 yıl 34 ay 10 gün ağır hapis ve 13.749.999.000 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin verilen cezalar, tek başlarına CYUY.nın 305/1. maddesinde öngörülen sınırın üzerinde bulunmadıklarından, hükmün kendiliğinden temyize tabi olmadığı da açıktır.
O halde, sanık vekili tarafından açılmış olan temyiz davasından sanık asil tarafından vazgeçilmiş olup, hüküm kendiliğinden de temyize tabi bulunmadığından, Özel Dairece yapılan temyiz incelemesi sonucunda verilen onama ve bozma kararları hukuken yok hükmündedir.
Bu itibarla Özel Daire kararının hukuken yok hükmünde olması karşısında, Yargıtay C. Başsavcılığınca bu karara karşı itiraz yasa yoluna başvurulması da olanaklı bulunmadığından, dosyanın incelenmeksizin iadesine karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 22.12.2004 gün ve 8420-14760 sayılı kararı, temyiz davası bulunmaması nedeniyle hukuk en yok hükmünde olduğundan, Yargıtay C. Başsavcılığınca da itiraz yasa yoluna başvurulmasının yasal olarak olanak bulunmadığından, dosyanın İNCELENMEKSİZİN İADESİNE,
2- Dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına tevdiine, 01.03.2005 tarihinde oybirliği ile karar verildi.