Esas No: 2005/11-12
Karar No: 2005/12
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2005/11-12 Esas 2005/12 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2005/11-12 E., 2005/12 K.
"İçtihat Metni"
12 ayrı dolandırıcılık suçundan sanık Özden Ö...."ın;
Şikayetçi Adnan K...."ın dolandırılması eyleminden TCY"nın 503/1 ve 81/2. maddeleri uyarınca 1 yıl 2 ay hapis ve 353.500.000 lira ağır para cezası,
Şikayetçi Vedat Ç....."ın dolandırılması eyleminden TCY"nın 503/1 ve 81/2. maddeleri uyarınca 1 yıl 2 ay hapis ve 663.500.000 lira ağır para cezası,
Şikayetçi Servet Y....."in dolandırılması eyleminden TCY"nın 503/1 ve 81/2. maddeleri uyarınca 1 yıl 2 ay hapis ve 350.283.000 lira ağır para cezası,
Şikayetçi Burak D......"nin dolandırılması eyleminden TCY"nın 503/1 ve 81/2. maddeleri uyarınca 1 yıl 2 ay hapis ve 350.283.000 lira ağır para cezası,
Şikayetçi Ali A....."nın dolandırılması eyleminden TCY"nın 503/1 ve 81/2. maddeleri uyarınca 1 yıl 2 ay hapis ve 350.283.000 lira ağır para cezası,
Şikayetçi Mehmet G......"ün dolandırılması eyleminden TCY"nın 503/1 ve 81/2. maddeleri uyarınca 1 yıl 2 ay hapis ve 350.283.000 lira ağır para cezası,
Şikayetçi Kadir E....."in dolandırılması eyleminden TCY"nın 503/1 ve 81/2. maddeleri uyarınca 1 yıl 2 ay hapis ve 350.283.000 lira ağır para cezası,
Şikayetçi Mehmet Ö........"in dolandırılması eyleminden TCY"nın 503/1 ve 81/2. maddeleri uyarınca 1 yıl 2 ay hapis ve 350.283.000 lira ağır para cezası,
Şikayetçi Yasin Ç....."in dolandırılması eyleminden TCY"nın 503/1 ve 81/2. maddeleri uyarınca 1 yıl 2 ay hapis ve 443.500.000 lira ağır para cezası,
Şikayetçi Ahmet C....."in dolandırılması eyleminden TCY"nın 503/1, 522 (pek fahiş) ve 81/2. maddeleri uyarınca 1 yıl 4 ay 10 gün hapis ve 3.386.833.000 lira ağır para cezası,
Şikayetçi Akif K......."in dolandırılması eyleminden TCY"nın 503/1 ve 81/2. maddeleri uyarınca 1 yıl 2 ay hapis ve 833.500.000 lira ağır para cezası,
Şikayetçi Emrah A........"nun dolandırılması eyleminden TCY"nın 503/1 ve 81/2. maddeleri uyarınca 1 yıl 2 ay hapis ve 350.283.000 lira ağır para cezası ile,
İçtimaen 12 yıl 26 ay 10 gün hapis ve 8.132.814.000 lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Ankara 23.Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 23.10.2003 gün ve 492-1089 sayılı hüküm sanık tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 11.Ceza Dairesince 26.05.2004 gün ve 4246-4584 sayı ile;
"Öğrenci yurdunda aşçı olarak çalışan sanığın, aynı yurtta kalan öğrencilerden bilgisayar parçası ve cep telefonu temin edeceğinden bahisle kandırıp haksız yarar sağlaması eyleminde sanığın mağdurlarla bulunduğu ortam ve konumu dikkate alındığında aynı suç işleme kararı ile hareket ettiğinin kabulü gerekip, yenilenen suç işleme kararından söz edilemeyeceği gözetilmeden TCY"nın 503/1, 80 maddeleri yerine yazılı biçimde uygulama yapılması" isabetsizliğinden bozulmuştur.
Yerel Mahkeme 19.07.2004 gün ve 715-850 sayı ile;
"Birden fazla mağdurun dolandırılması halinde teselsül hükümlerinin uygulanabilmesi aynı yer ve zaman şartına bağlıdır. Dolayısıyla, failin mağdurlarla farklı zamanlarda görüşmesi, onları kandırması ve neticeyi gerçekleştirmesi halinde teselsül hükümleri uygulanamayacaktır. Aynı yer ve zaman kavramından, failin, şahısların toplu olarak bulunduğu cami-kahvehane-köy meydanı gibi yerlerde hile ve desise yapıp birden ziyade kişiyi kandırması anlaşılmalıdır.
Aynı yurtta kalan öğrencilerin aynı yer kavramına dahil edilmeleri mümkün olamayacağı gibi, sanığın mağdurlarla değişik zamanlarda görüştüğü de dosya kapsamından net bir şekilde görülmektedir.
O halde, olayda teselsül hükümlerinin uygulanması mümkün olmayıp, her bir mağdur yönünden ayrı suçların oluştuğu kabul edilerek TCY"nın 71. maddesindeki gerçek içtima kuralının uygulanması gerekmektedir." gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay C.Başsavcılığının "bozma" istekli 07.01.2005 gün ve 197109 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle Yargıtay Ceza Genel Kurulunda okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın 12 ayrı şikayetçiye yönelik eylemleri nedeniyle dolandırıcılık suçundan 12 kez cezalandırılmasına karar verilen olayda Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, dolandırıcılık suçunun aynı suç işleme kararının cümlesinden olarak işlenip işlenmediği, diğer bir deyişle sanık hakkında gerçek içtima hükümlerinin mi yoksa TCY.nın 80 nci maddesindeki teselsül hükümlerinin mi uygulanacağı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığa konu hukuki sorunun çözümü için, müteselsil suçun varlığının kabulü bakımından aranan koşulların neler olduğunun yasal düzenleme, öğretideki görüşler ve yargısal kararlardan yararlanılarak belirlenmesi ve somut olayda bu koşulların oluşup oluşmadığının değerlendirilmesi gerekir.
Suçta netice, kanuni tarifte belirtilen dış alemdeki değişikliktir. Prensip olarak her netice ayrı bir suç oluşturur ve fail kaç netice meydana getirmişse, o kadar suç işlemiş sayılarak, her birinden dolayı ayrı ve bağımsız cezalara maruz kalır. Ancak, bu kuralın istisnaları olarak; TCY"nın 78, 79 ve 80. maddelerinde öngörülen mürekkep suç, fikrî içtima ve müteselsil suç söz konusu olduğunda, ortaya çıkan bu değişik neticelerden dolayı faile çeşitli cezaların verilmesi yerine, bir tek cezanın verilmesi ile yetinilir.
Bunlardan müteselsil suç, TCY"nın 80. maddesinde; "Bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hükmünün birkaç defa ihlâl edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır." denilerek tarif edilmiş, bu durumda faile verilen cezanın belli oranda artırılması öngörülmüştür.
Bu tanımdan yola çıkıldığında, müteselsil suçun varlığının kabulü bakımından gerekli birinci koşul; farklı zamanlarda işlenmiş olsalar dahi ortada birden çok suçun olması, ikinci koşul; bu suçların yasanın aynı hükmünü ihlâl etmesi ve nihayet üçüncü koşul da; suç işleme kararında birlik bulunmasıdır.
Bunlardan en önemlisi, Yasada "suç işleme kararında birlik" şeklinde ifadesini bulan, sübjektif koşuldur. Muhtelif suçları birbirine bağlayan, birleştiren ve müteselsil suçu yapısal olarak cezaların içtimaından ayıran da bu koşuldur. (Türkân Yalçın Sancar, Müteselsil Suç, Ankara-1995, s.86.) Bu sübjektif koşul, "aynı suç kasdı" olarak anlaşılmamalıdır. Nitekim 80. maddenin ilk halinde kullanılan "kasdı cürmî "deyimi karışıklıklara yol açtığından dolayı daha sonra değiştirilmiş ve madde günümüzdeki şeklini almıştır. Bu bakımdan, her biri bağımsız olan ve ayrı ayrı kastlarla işlenen bu suçların, aynı kastın ürünü olduklarını söylemek, Yasanın lafzına da uygun olmayacaktır. (Uğur Alacakaptan, Suçun Unsurları, Ankara-1973, s.56.)
Aynı ve tek olan şey, bu bağımsız kastları birleştiren ve bu sebeple kasttan başka bir anlam ifade etmek zorunda bulunan "suç işleme kararı"dır. Suç işleme kararından, kanunun aynı hükmünü birkaç defa ihlal etmek hususunda önceden kurulan bir plân, genel bir niyet anlaşılır. Fail, önceden böyle bir plân veya niyet tespit etmiş, bunu bir defada gerçekleştirecek yerde, kısımlara bölmeyi ve o suretle gerçekleştirmeyi daha uygun görmüş ve bu plâna göre hareket etmiş olduğu içindir ki, birden fazla olan kısımlar, tek bir müteselsil suç meydana getirirler. (Sulhi Dönmezer-Sahir Erman, Nazarî ve Tatbikî Ceza Hukuku, Cilt I, 14. bası, s.398)
Ceza Genel Kurulunun 24.11.1998 gün ve 280-359 sayılı kararında vurgulanan ölçüte göre de; kesin, belirli, somut suçların maddi ve sübjektif öğelerini kapsayan bir tasarlamanın mevcudiyeti halinde, suç işleme kararında birliğin bulunduğunu kabul etmek gerekir.
Ancak, suç işleme kararında birlik koşulu daha ziyade failin iç dünyası ile ilgili bulunduğundan, gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesi güçtür. O halde, bu konuda gözleme özel bir önem verilmelidir. Bu hususta takdir hakkı bulunan yargıç, bu işlem sırasında gündelik hayat deneyimlerini genel bir yol gösterici olarak gözönünde bulundurmalı, sübjektif bağın belirlenmesinde; suçların işleniş biçimlerindeki benzerlik, suçların işlenme zamanları ve yerleri arasındaki ilişki, suçların işlenmesine hükümden sonra devam edilip edilmediği gibi yardımcı kriterlerden de yararlanmalıdır. (Kayıhan İçel, Suçların İçtimaı, İstanbul-1972, s.138 vd)
80. madde, birden fazla ihlâllerin "muhtelif zamanlarda" meydana gelse de bir suç sayılacağını belirtmiştir. Bu bakımdan, suçlar arasında bir zaman aralığının bulunması doğaldır ve fasıla bu suçların aynı suç işleme kararıyla işlenip işlenmedikleri hususunda kesin bir ölçüt sayılamaz. Buna karşın, zamanın uzunluğu yahut kısalığı, tamamen göz ardı edilebilecek bir husus da değildir. Burada dikkate alınması gereken şudur; genellikle müteselsil suçun varlığı, suçlar arasındaki zaman aralıklarıyla ters orantılıdır. Örneğin; suçlar arasındaki zaman fasılaları çok uzunsa, bu durum failin "aynı suç işleme kararı" ile hareket etmediğine karine oluşturabilir. Bununla birlikte, suçların kısa zaman aralıklarıyla işlenmeleri de her zaman aynı suç işleme kararıyla hareket edildiğine işaret etmez.
Öte yandan, Yasamız zaman konusunda olduğu gibi, suçların işlendikleri yer bakımından da bir sınır koymamıştır. Ancak, suçların aynı yerde işlenmeleri, suç işleme kararındaki birliğin bir işareti olarak kabul edilebilir.
Bir başka önemli sorun da, suçların farklı mağdurlara yönelik olması halinde, aynı suç işleme kararının bulunup bulunamayacağının tayinidir. Bazı yazarlar, mağdurların değişmesi halinde, müteselsil suçun hiçbir şekilde gerçekleşmeyeceğini ileri sürmektedirler. Bir kısım yazarlar ise, bazı suçların yapısında bir sınır bulunduğunu; hayat, vücut bütünlüğü, hürriyet, cinsel özgürlük gibi münhasıran kişiye ait değerleri ihlâl eden suçların, zorunlu olarak teselsül dışında kaldığını savunmaktadırlar. Ancak bu yazarların hemen hepsi, mala karşı işlenen suçlarda mağdurlar farklı da olsa, suç işleme kararının değişmeyebileceğini kabul etmektedirler. (Maggıore ve Majno"ya atfen, Sancar, s.106 vd.)
Bu hususta Ceza Genel Kurulunun 18.11.1985 gün ve 220-585 sayılı kararı da önemli bir emsal oluşturmaktadır. Anılan kararda, suç işleme kararında birlik bulunması halinde suçtan zarar görenin birden fazla olmasının, eylemlerdeki bağlantıyı ve teselsülü etkilemeyeceği, müteselsil suçu ancak kararın yenilenmiş olmasının ortadan kaldıracağı belirtilmiş, böylece dolandırıcılık suçunda mağdur sayısının fazlalığının teselsüle mutlak engel bir hal olmadığı kabul edilmiştir.
Açıklanan bilimsel görüşler ve yargısal kararlar ışığında somut olayı değerlendirecek olursak;
Özel bir öğrenci yurdunda aşçı olan sanık yurtta kalan öğrencilerden birkaçına ucuz cep telefonu ve bilgisayar malzemesi satıp güvenlerini kazanmış, olayın duyulup yayılmasından sonra bu kez yurttaki diğer öğrencilere, yurtdışında cep telefonu ve bilgisayar malzemesi vurgunu yaptıklarından, bunları satmak istediklerinden söz ederek birkaç numune gösterip, marka ve model siparişlerini not ettiği mağdurlara malı daha sonra teslim edeceği vaadinde bulunarak, bir kısmından kaparo bazılarından da sipariş bedelini aldıktan sonra topladığı paralarla ortadan kaybolmuştur.
Sanığın somut olayda, önceden yaptığı plân ve genel niyet doğrultusunda hareket ettiği anlaşılmaktadır. Tümü aynı ortamda yaşayan mağdurlarla ayrı yer ve zamanlarda görüşerek hile ve desiseye başvurduğu kanıtlanamadığı gibi, yaklaşık bir haftalık bir süreç içinde gerçekleştiği saptanan olayın gelişim seyri itibarıyla, sanığın suç işleme kararının yenilendiğini gösteren bir durum da söz konusu değildir.
O halde, yurdun aşçısı olan sanığın bir suç işleme kararı çerçevesinde, aynı yurtta kalan mağdurları ucuz cep telefonu ve bilgisayar malzemesi getireceğinden bahisle toplu biçimde kandırarak haksız çıkar sağlamak şeklindeki eyleminin, müteselsilen dolandırıcılık suçunu oluşturduğu kabul edilmeli, mağdur sayısının çokluğu ise TCY"nın 29. maddesi uyarınca temel ceza belirlenirken aşağı hadden uzaklaşmayı gerektiren bir neden olarak dikkate alınmalıdır. Bu itibarla, sanığın her bir mağdura yönelik eyleminin gerçek içtima kurallarının uygulanmasını gerektiren ayrı dolandırıcılık suçlarını oluşturduğuna ilişkin Yerel Mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir kısım Kurul Üyesi ise; direnme kararında gösterilen gerekçenin haklı nedenlere dayandığını ileri sürerek onanması gerektiği yolunda karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle;
1- Yerel Mahkeme direnme hükmünün BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 15.02.2005 günü tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak oyçokluğu ile karar verildi.