Esas No: 2021/4497
Karar No: 2022/5198
Karar Tarihi: 07.11.2022
Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 2021/4497 Esas 2022/5198 Karar Sayılı İlamı
6. Hukuk Dairesi 2021/4497 E. , 2022/5198 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik verilen hüküm süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
- K A R A R -
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı kooperatifin üyesi olduğunu, 2006 yılında bütün inşaatların tamamlanarak üyelere teslim edildiğini, 09/06/2009 tarihinde ferdileştirme yapıldığını, müvekkiline ait dairenin davalı kooperatif adına tescil edildiğini, müvekkili ve üç arkadaşının dışında bütün üyelere tapusunun verildiğini, yapılan işlemin Kooperatifler Kanunu ve ana sözleşmeye aykırı olduğunu, davaya konu dairenin yaklaşık 5 yıl önce teslim edilerek tahsisinin yapıldığını, müvekkilinin esaslı tamirat ve tadilat yaptığını, halen kullanmaya devam ettiğini, elektrik ve su aboneliğinin müvekkili adına yapıldığını, müvekkilinin ödemesi gereken hukuken geçerli bir borcu bulunmadığını ileri sürerek, söz konusu dairenin tapusunun iptali ile davacı adına tescilini talep ve dava etmiştir.
Davalı kooperatif vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının ödemesi gereken aidat borcunun çok büyük bir kısmının halen ödemediğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; kooperatif üyelerinin adlarına tapu iptali ve tescil kararı verilebilmesi için üyelikten doğan tüm borç ve yükümlülüklerinin yerine getirilmiş olması, yani üyenin kooperatife herhangi bir borcunun bulunmaması gerektiği, oysa ayrıntılı açıklama ve hesaplamalı bilirkişi raporunda da tespit edildiği üzere davacı üyenin dava tarihi itibariyle davalı kooperatife üyelikten dolayı 22.519,97 TL borçlu bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1-Dava konusunun belirli bir değere ilişkin olması nedeniyle bir başka deyişle para veya para ile değerlendirilen bir şey ile ilgili bir dava olması nedeniyle 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 1 sayılı tarifesi gereğince davanın nispi harca tabi olduğu uyuşmazlık konusu değildir.
Bilindiği üzere harç, kamu hizmetlerinden yararlanan özel ve tüzel kişilerin özel menfaatlerine ilişkin olarak kamu hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında yararlandıkları hizmetlerin maliyetine katlanmaları zorunluluğu olarak tanımlanmaktadır (B, Pınar Yargı Harçları, Ankara 2009, sayfa 1-3). Yapılan iş ve hizmet amme hizmetinden daha çok kişilerin kişisel menfaatine ilişkin olduğundan yararlanılan hizmetin karşılığı olarak harcın Hazinece tahsili gerekmektedir. Nitekim 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun gerekçesinde "harç" tanım olarak "fertlerin özel menfaatlerine ilişkin olarak kamu kurumları ve hizmetlerinden yararlanmaları karşılığı yaptıkları ödeme olarak" belirtilmiş, aynı tanım Anayasa Mahkemesi kararlarında da benimsenmiştir (Anayasa Mahkemesi 31.03.1987 günlü, 1986/20 Esas, 1987/9 Karar, 14.02.1991 gün ve 1990/18 Esas, 1991/14 Karar, 28.09.1995 günlü, 1995/24 Esas-52 Karar).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 73/3 maddesinde ise "vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır" hükmünü içermektedir. Buna göre kamu kurum ve kuruluşları tarafından sunulan hizmetlerin karşılığı olarak alınan harç yasaya dayalı olarak alınmalı ve yükümlüsü de kanunun amacına uygun olarak bu hizmetten yararlanan kişiler olmalıdır. Bu zorunluluk Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 07.12.1994 günlü 1964/3 Esas,-5 Karar, ve Anayasa Mahkemesinin 31.03.1987 günlü ve 1986/20 Esas-1987/9 Karar sayılı ilamlarında da gerekçe kısmında belirtilmiştir.
Anayasanın harç alınmasındaki kanunilik ilkesi gereğince Harçlar Kanununun 1. maddesinde alınacak harçlar arasında yargı harçları da sayılmıştır. Yargı harcı devletin mahkemeler aracılığıyla yaptığı hizmete, bu hizmetten yararlananların sağladığı katkıdır (Y.İ.B.K. 16.12.1983 günlü ve 1983/5, 6 Karar). Yargı harçları başvurma harcı, celse harcı ile karar ve ilam harcıdır. Karar ve ilam harcı ise maktu veya nispi harç olmak üzere iki çeşit olup konusu para veya para ile değerlendirilebilen belirli bir değere ilişkin davalarda Harçlar Kanununun 1 sayılı tarifesi gereğince nispi harç alınır. 492 sayılı Harçlar Kanununun nispi harçlarda ödeme zamanı başlığını taşıyan 28. maddesinin 1. bendi nispi harçlarda ödeme zamanını düzenlemiş, aynı maddenin a bendinde ise karar ve ilam harcının ödeme zamanı öngörülmüştür. Bu madde de aynen "karar ve ilam harçlarının 1/4'ü peşin, geri kalanı kararın verilmesinden itibaren 2 ay içinde ödenir" hükmü yer almaktadır.
Harçlar Kanununun 30. maddesi ise; "Muhakeme sırasında tesbit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılırsa, yalnız o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 409'uncu maddesinde gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması, noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır" hükmü yer almaktadır.
Nitekim aynı esas Harçlar Kanununun 32. maddesinde "Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz" hükmü tekrarlanmıştır. Bu maddenin Anayasa aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesine yapılan başvuru üzerine Anayasa Mahkemesi 17.03.2010 günlü Resmi Gazetede yayınlanan 2009/27 Esas, 2010/9 Karar sayılı kararının gerekçesinde "Yargılama sürecinde yasayla harca tabi kılınmış bir hizmetten yararlanmak isteyen ilgili (davacı veya davalı), genel kurallar uyarınca harcını ödeyerek bu hizmetten yararlanabilir. Dava açan veya yargılama sırasında harca tabi bir işlemin yapılmasını isteyen tarafın, harç ödemeden devam eden işlemlerin yapılmasını isteyerek bireysel bir menfaat elde etmesi, harçların konuluş amaçlarına aykırılık oluşturur" denilmiştir.
Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlerin yapılamayacağını belirten kural bireylerin özel menfaatleriyle ilgili olarak yargı hizmetlerinden yararlanmaları, bu hizmetin karşılığı olan harcın ödenmesi koşuluna bağladığından bu kural Anayasanın 36. maddesindeki hak arama özgürlüğünü sınırlandıran bir kural değildir.
Bu nedenlerle, Yasanın emredici hükümleri gözetilerek yargılama sırasında taşınmazın mahkemece tespit edilen değeri dava dilekçesinde gösterilen değerden daha yüksek olduğundan tespit edilen değere göre Harçlar Kanununun 30. maddesi gereğince eksik nispi harcın tamamlanması aksi halde müteakip yargılama işlemlerine devam edilmeyerek dosyanın işlemden kaldırılması Harçlar Kanununun 30 ve 32. maddesinde yasal zorunluluk olarak öngörüldüğünden davanın yasanın emredici hükümleri gözetilmeksizin yargılamaya devamla esastan karar verilmesi usul ve yasaya aykırılık nedeniyle bozma nedenidir. Nitekim gerek Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, gerekse dairelerin yerleşik uygulamaları bu yöndedir (Aynı yönde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 04.12.2013 günlü, 2013/21-445 Esas, 2013/1625 Karar, 13.12.2017 günlü, 2017/10-1974 Esas, 2017/1735 Karar, 06.06.2018 tarihli, 2017/13-1984 Esas, 2018/1172 Karar, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 26.04.2016 tarihli, 2016/774 Esas, 2016/7461 Karar, Yargıtay 23. Hukuk Dairesi 09.10.2018 günlü, 2016/1183, 2018/4595 Karar).
Yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, yargı hizmetinden yararlanan öncelikle dava açan davacıdır. Davacı yargılama sırasında tespit edilen değere göre eksik yatırdığı karar ve ilam harcından sorumludur. Eksik harç ikmal edilmeden müteakip yargılama işlemlerine devam edilerek dosyanın esasının sonuçlandırılması yasanın emredici hükümlerine aykırıdır.
Bu durumda, mahkemece bilirkişi marifetiyle dava konusu taşınmazların dava tarihi itibariyle değeri belirlendikten sonra, 492 sayılı Harçlar Kanununun 30 ve 32. maddesi hükümleri gereğince işlem yapılarak, harç ikmal edildiği takdirde davaya devam edilip işin esası hakkında bir karar verilmesi, harç tamamlanmadığı takdirde ise dosyanın 6100 sayılı HMK'nın 150. maddesi gereğince işlemden kaldırılması ve yasal süresi içerisinde harcı yatırılmak suretiyle yenilenmediği takdirde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekirken, yasanın emredici hükümlerine aykırı davranılarak davanın esasının sonuçlandırılması doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
2- Kural olarak, kooperatif ortağının tapu iptali ve tescil talebinde bulunabilmesi için davalı kooperatife karşı tüm akçalı edimlerini yerine getirmiş olduğunu kanıtlaması gerekmektedir. Ayrıca 1163 sayılı Kooperatifler Kanununun 23. maddesinde karşılığını bulan eşitlik ilkesi gereğince, kooperatif ortakları hak ve yükümlülüklerde eşit olup, kooperatif aynı durumdaki ortaklarına eşit işlem yapmak zorunda olduğundan, davacı ile aynı durumda olan ortağa borca rağmen tapularının verilmiş olması halinde de davacı tapu talep edebilecektir.
Bu itibarla; mahkemece, kooperatif defter, kayıt ve belgeleri üzerinde uzman bilirkişi aracılığıyla inceleme yapılıp, eldeki dava tarihi itibariyle tapu verilen diğer kooperatif ortakları ile davacının, gerçek ödeme miktarları ayrı ayrı belirlenerek karşılaştırılmak suretiyle davacının akçalı yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğinin tespit edilmesi, davacı ile aynı durumda olan diğer ortaklara borçlarına rağmen tapularının verilip verilmediği de belirlenerek oluşacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz edene iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 07.11.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.