Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 2021/5555 Esas 2022/5231 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
6. Hukuk Dairesi
Esas No: 2021/5555
Karar No: 2022/5231
Karar Tarihi: 08.11.2022

Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 2021/5555 Esas 2022/5231 Karar Sayılı İlamı

6. Hukuk Dairesi         2021/5555 E.  ,  2022/5231 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla)

    Taraflar arasındaki alacak davasının bozma ilamına uyularak yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik verilen hüküm davalı vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davalı vekili Avukat ... geldi. Tebligata rağmen karşı taraftan gelen olmadığı anlaşılmakla onun yokluğunda duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatın sözlü açıklaması dinlenildikten ve temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

    K A R A R
    Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, ihalesi davalı tarafından alınan karayolu genişletme işinde, müvekkilinin 26/07/2011 ile 03/11/2011 tarihleri arasında, ... Köyü - ... arası 4400 m’lik yol bölümü ile ... Köyü - Yumurtalık arası 800 m’lik yol bölümünde, karayollarına ait taş ocaklarından alınan malzemenin yolun yapıldığı yere taşıma işi ile taşınan bu malzemenin boşaltma ve istifleme işini yaptığını, ancak taraflar arasında yazılı bir sözleşme bulunmadığını, bu iş karşılığında davalının 70.000,00 TL ödeme ile 150.000,00 TL’lik akaryakıt yardımı yaptığını, ancak bakiye iş bedelinin ödenmediğini, yapılan işin bedelinin tespiti hususunda gerçekleştirdikleri delil tespiti sonucunda toplam 1.348.406,00 TL’lik iş yapıldığının anlaşılmış olduğunu, bu bedelden hak edişlerinden kesilecek 150.000,00 TL’lik akaryakıt ile nakit olarak ödenen 70.000 TL’nin mahsubu ile 1.128.406,00 TL alacaklı durumda olduklarını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere şimdilik 9.000,00 TL’nin davalı taraftan tahsiline karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
    Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; deneme amaçlı olarak 2011 yılı Ağustos sonu ve Eylül başı tarihleri arasında davacıya nakliye işi yaptırıldığını, ancak davacının şantiyeye getirmiş olduğu kamyonların kendisine ait olmadığı ve çalışan kamyoncuların ücretlerini ödemediğinin anlaşılması üzerine davacının 05/10/2011 tarih ve 70.157,78 TL bedelli fatura karşılığı olarak nakliye ücreti ödendiğini, taraflar arasında başkaca borç alacak ilişkisinin bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece yapılan yargılama sonunda, davanın reddine karar verildiği, kararın davacı tarafından temyiz edilmesi sonucunda (kapatılan) 15. Hukuk Dairesinin 2014/3596 Esas – 2015/4535 Karar ve 17.09.2015 günlü kararı ile, taraflar arasında akdî ilişki kurulduğuna göre davacının işi yarım bırakıp terkettiğini, davalının kanıtlaması gerektiği, oysa sözlü anlaşmanın fesihle sona erdiğinin davalı tarafından usulen kanıtlanmış olmadığından ve taraflar arasında işin miktarı ve bedeli konusunda anlaşmazlık bulunduğundan, davacının yaptığı işin miktarını, davalının da ödemelerini kanıtlamak zorunda olduğu, bu nedenle mahallinde uzman bilirkişi ile keşif yapılarak, kanıtlayan imalât miktarının anlaşma tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı mülga BK'nın 366. maddesi hükmünce, yapıldığı tarihteki piyasa rayiçlerine göre bedeli hesaplanarak ve saptanan davacının toplam hakedişinden, davalının kanıtlayabildiği ödeme tutarı mahsup edilerek varsa kalan miktar üzerinden hüküm kurulması gerektiği gerekçesiyle bozulduğu anlaşılmıştır.
    Bozma ilamına uyulduktan sonra mahkemece yapılan yargılama sonunda, ıslah da dikkate alınarak davanın kabulüne karar verilmiştir.
    Karar, davalı vekilince temyiz edilmiştir.
    Adil yargılanma hakkının sağlanması kapsamında kararların gerekçeli olmasıyla ilgili kamu düzenine ilişkin hükümlere 6100 sayılı HMK’da da yer verilmiştir. HMK’nın 297. maddesine göre, hükümde tarafların iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepler yer almalı ve sonuç kısmında da taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. HMK’nın 298/2. maddesinde ise “Gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz” hükmü düzenlemiştir.
    Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 24.02.2010 tarihli, 2010/1-86 Esas ve 2010/108 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere; yasanın anladığı anlamda oluşturulacak hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira tarafların bu dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
    Kararın gerekçesi ile hüküm fıkrası arasında çelişki yaratılması; Anayasa ile teminat altına alınan adil yargılanma hakkına ve kararların gerekçeli olması gerektiğine dair Anayasa ve yasa hükümlerine de açıkça aykırıdır.
    Bu anlatımlar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; ilk derece mahkemesince verilen hükmün gerekçe kısmında, ıslah ile artırılan bedel yönünden zamanaşımı süresinin dolduğu kabul edilmesine rağmen hüküm fıkrasında ıslah ile artırılan miktar da dikkate alınarak davanın kabulüne karar verildiği, böylelikle kararın gerekçesi ile hüküm fıkrası arasında çelişki yaratıldığı anlaşılmıştır.
    Tüm yukarıda açıklanan nedenlerle ve 1991/7 Esas, 1992/4 Karar sayılı ve 10.04.1992 tarihli Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince, gerekçeli karar ile hüküm fıkrasının çelişki bulunması bozma nedenidir. Çelişkinin varlığı tespit edildiği takdirde başka bir incelemeye gerek görülmeksizin ve tarafların bu konuyu temyiz sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın kararın sadece bu nedenle bozulması gerekmekle, anılan kararın diğer temyiz itirazları incelenmeksizin bozulması uygun bulunmuştur.
    SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalının temyiz itirazlarını kabulü ile kararın davalı yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 8.400,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak Yargıtay duruşmasında vekille temsil olunan davalıya verilmesine, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine, 08/11/2022 gününde oy birliğiyle karar verildi.


    Hemen Ara