Esas No: 2007/221
Karar No: 2007/382
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü 2007/221 Esas 2007/382 Karar Sayılı İlamı
Hukuk Bölümü 2007/221 E. , 2007/382 K.- ÖNGÖRÜLEN KOŞULLARI TAŞIMAYAN BAŞVURU
- SOSYAL SİGORTALAR KANUNU(MÜLGA) (506) Madde 79
"İçtihat Metni" Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir.
Davacı : Tasfiye halinde Türk Ticaret Bankası A.Ş. Vekili : Av. T.A. Davalı : Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı (İzmir Sigorta İl Müdürlüğü) Vekili : Av. F.S.A. O L A Y : Ek sigorta prim bildirgeleri ile ek dört aylık sigorta primleri bordrosunun yasal süre içinde Kuruma verilmemesi nedeniyle davacı adına 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 79. ve 140. maddelerine göre idari para cezası verilmiş, yapılan itiraz komisyon kararı ile reddedilmiştir. Davacı vekili, söz konusu para cezasına karşı 1.5.2006 tarihinde adli yargı yerinde itirazda bulunmuştur. İZMİR SULH CEZA MAHKEMESİ;23.1.2007 gün ve D.İş E:2006/134, D.İş K:2007/80 sayı ile, itirazın 4958 sayılı Yasa’nın 51. maddesi ile değişik 506 sayılı Yasa’nın 140. maddesi gereğince idari yargı mercilerince incelenebileceğine dair düzenlemeye göre sulh ceza mahkemesince incelenebilecek kararlardan olmadığından 5560 sayılı Yasa ile değişik 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 3/a ve 28/1-b maddeleri gereğince itirazın görev yönünden reddine karar vermiştir. Davacı vekili, bu kez aynı istemle 13.2.2007 tarihinde idari yargı yerinde dava açmıştır. İZMİR 1. İDARE MAHKEMESİ ; 26.3.2007 gün ve E: 2007/256 sayı ile, 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu"nun 140.maddesinin, 8.2.2006 günlü ve 5454 sayılı Yasanın 5. Maddesiyle değiştirilen dördüncü fıkrasının "Kurumca itirazı reddedilenler, kararın kendilerine tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde yetkili sulh ceza mahkemesine başvurabilirler." biçimindeki üçüncü tümcesinin İptali istemiyle açılan davada Anayasa Mahkemesinin 4.10.2006 günlü ve E. 2006/2091, K:2006/674l" sayılı kararı ile söz konusu 140.maddenin 3. tümcesinin iptaline karar verildiğinin anlaşıldığı; öte yandan, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu"nun 19.12.2006 tarihli Resmi Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 5560 sayılı Yasa ile değişik 3. maddesinin 1/a bendinde, bu Kanunun, idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı, 27. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, idari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde sulh ceza mahkemesine başvurulabileceği, bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idari yaptırım kararının kesinleşeceği’nin belirtildiği, aynı maddenin (5) numaralı fıkrasında, idari yaptırım kararının mahkeme tarafından verilmesi halinde, bu karara karşı ancak itiraz yoluna gidilebileceği ve (8) numaralı fıkrasında da, "idarî yaptırım kararının verildiği işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idarî yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinde; idarî yaptırım kararına ilişkin hukuka aykırılık iddialarının bu işlemin iptali talebiyle birlikte idari yargı merciinde görülür hükmüne yer verildiği; 506 sayılı Yasanın 140. maddesinin 8.2.2006 günlü ve 5454 sayılı Yasanın 5. Maddesiyle değiştirilen dördüncü fıkrasında idari para cezalarına karşı Sulh Ceza Mahkemelerini görevli kılan kanun yoluna ilişkin hüküm her ne kadar Anayasa Mahkemesinin 4.10.2006 günlü kararı ile iptal edilmişse de, Anayasa Mahkemesi kararı ile 506 sayılı Yasa uyarınca verilen idari para cezalarına karşı başvurulacak kanun yolu ile ilgili hukuki bir boşluk doğduğu; bu durumda, Anayasa Mahkemesinin 4.10.2006 günlü kararından sonra yürürlüğe giren ve 5326 sayılı Yasada değişiklik öngören 5560 sayılı Yasa ile özel kanunlarında kanun yolu olarak idare Mahkemeleri öngörülen idari para cezaları dışında genel görevli mahkemenin Sulh Ceza Mahkemeleri olduğunun hükme bağlanmış olması, Anayasa Mahkemesi kararından sonra 506 sayılı Yasada kanun yoluna ilişkin her hangi bir hüküm bulunmaması ve kanun koyucu tarafından İdare Mahkemelerinin görevli olduğuna ilişkin ilgili Yasada her hangi bir değişiklik yapılmaması karşısında Mahkemelerinde açılan iş bu davanın görüm ve çözümünde Sulh Ceza Mahkemesi"nin görevli bulunduğu sonucuna varıldığı; açıklanan nedenlerle, 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkındaki Kanununun 19. maddesi uyarınca görevli yargı merciinin belirtilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurulmasına, Mahkemece bir karar verilinceye kadar yargılamanın ertelenmesine, dava dosyasının Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığı"na gönderilmesine karar vermiştir. İNCELEME VE GEREKÇE: Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mahmut BİLGEN, Ramazan TUNÇ, O.Cem ERBÜK, Ayper GÖKTUNA, Serdar AKSOY ve Muhittin KARATOPRAK’ın katılımlarıyla yapılan 26.12.2007 günlü toplantısında; Hakim-Raportör G. Fatma BÜYÜKEREN’in 2247 sayılı Yasa’da öngörülen koşulları taşımayan başvurunun reddi gerektiği yolundaki raporu ve dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ayla SONGÖR ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINOĞLU’nun, başvurunun reddi gerektiğine ilişkin sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulunun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, “2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’ ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması sonunda sanığın mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda, askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza davası’ olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği...” açıkça belirtilmiştir. Bu durum göz önüne alındığında, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur. 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 19. maddesinde, “Adli, idari, askeri yargı mercilerinden birisinin kesin veya kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine kendisine gelen bir davayı incelemeye başlayan veya incelemekte olan bir yargı mercii davada görevsizlik kararı veren merciin görevli olduğu kanısına varırsa, gerekçeli bir karar ile görevli merciin belirtilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurur ve elindeki işin incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesinin karar vermesine değin erteler. (Değişik:21/1/1982-2592/6 md.)Mahkemenin gerekçeli kararı, dava dosyası ile birlikte Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilir” denilmiştir. Aynı Yasanın 27. maddesinde ise, Uyuşmazlık Mahkemesinin, uyuşmazlık çıkarmaya veya görev uyuşmazlıklarına ilişkin istemleri önce şekil ve süre açısından inceleyeceği; yöntemine uymayan veya süresi içinde ileri sürülmemiş istemleri reddedeceği kuralına yer verilmektedir. İdare Mahkemesi dosyasından, Sulh Ceza Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kesinleşip kesinleşmediği anlaşılamadığından, Başkanlığımızca, 20.6.2007 gün ve E:2007/221 sayılı yazı ile, İzmir 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nden, 23.1.2007 gün ve E:2006/134, K:2007/80 sayılı görevsizlik kararının kesinleşme durumunu gösteren onaylı bir örneğinin gönderilmesinin istenilmesi üzerine, adı geçen Mahkemece gönderilen 28.6.2007 gün ve D.İş E:2006/134, D.İş K:2007/80 sayılı yazıda, söz konusu kararın temyiz edildiği, dolayısıyla kesinleşmediği bildirilmiştir. Bu durumda, görev uyuşmazlığına konu edilen İzmir 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nin görevsizlik kararı kesinleşmediğinden, 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesinde öngörülen koşullar gerçekleşmemiştir. Açıklanan nedenlerle, 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan başvurunun, aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca reddine karar verilmesi gerekmiştir. SONUÇ : 2247 sayılı Yasanın 19. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan BAŞVURUNUN, aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca REDDİNE, 26.12.2007 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.